Analiz
Ahmet Kabaklı 26 Kasım 1981 tarihinde Tercüman’daki köşe yazısında Öğretmenler Günü vesilesiyle eğitim politikalarına ve öğretmenlerin yaşadıkları mevcut durumlara değiniyordu.
Tarık Buğra, 21 Kasım 1981’de Tercüman’daki köşe yazısında Düvel-i Muazzama içerisinde değerlendirilen ve artık Süper Devletler olarak anılan Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya arasındaki hegemonik farklılıkları, sömürgecilik üslûpları hakkında analizlerde bulunuyordu.
İlhan Bardakçı 10 Kasım 1982’de Tercüman’daki köşe yazısında Atatürk’ü “tarihin en eski milletini devletsiz bırakmama ihtirasına sahip bir lider” olarak tanımlıyordu. Yazıda ayrıca Atatürk’ün yalnızca geçmişin değil, geleceğin de temellerini atan yönü vurgulanıyordu.
Ahmet Kabaklı 4 Kasım 1982 tarihinde Tercüman’daki köşe yazısında 1. Millî Kültür Şûrası neticesinde tartışılan meseleler hakkında izahat vermiş, Atatürk’ün dil inkılabı doğrultusunda Türkçenin çağdaş medeniyetin ihtiyaçlarını nasıl karşılayacak hâle getirilebileceğini açıklamıştı.
29 Ekim 1960’ta Tercüman gazetesinde Kadircan Kaflı’nın kaleme aldığı yazı, Cumhuriyet’in 37. yılında içinde yaşadığı döneme sert bir özeleştiri sunuyor: “Cumhuriyet fazilet demektir; doğruluk, adalet ve eşitlik demektir. Bunlar yoksa Cumhuriyet yalnızca bir isimden ibarettir.”
Yaşar Nabi Nayır, 26 Ekim 1955’te Tercüman’daki köşe yazısında yasakların toplumu nasıl etkilediğinden, özellikle de fikir hürriyetinin neden önemli olduğundan bahsediyordu.
Peyami Safa, 11 Ekim 1959’da Tercüman’daki köşe yazısında o günlerde gerçekleşen İngiltere’deki seçimler hakkında değerlendirmelerde bulunmuş; İşçi Partisi ile muhafazakârların arasındaki çekişmeleri Kıbrıs meselesi üzerinden açıklamıştı.
Ahmet Kabaklı 20 Eylül 1980’de Tercüman’da yayımlanan yazısında, milletin rızasının her devrimin ve hareketin tek meşruiyet kaynağı olduğunu vurguluyor. 12 Eylül’ün hemen ardından yazdığı bu yazısında 27 Mayıs 1960’ı da anan Kabaklı, gerçek tarihin ancak milletin vicdanında yazıldığını ifade ediyor.
Ahmet Kabaklı, 12 Eylül 1980 Darbesi’nden birkaç gün sonra, yani 15 Eylül 1980’de Tercüman için kaleme aldığı köşe yazısında darbenin niteliğini değerlendiriyor; 27 Mayıs 1960 Darbesi ile kıyaslıyordu.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu 2 Eylül 1955’te Tercüman’daki köşe yazısında atom enerjisi üzerine toplanılan Cenevre Konferansı ile ilgili umutlarını ve endişelerini aktarıyor; siyasetçilerin ve diplomatların müdahalelerini eleştiriyordu.
Tarık Buğra, 31 Ağustos 1972’de Tercüman’daki köşe yazısında “ideolojiler çağında” orduların artık milleti ve millî iradeyi koruma gibi yeni ve modern bir göreve sahip olduğunu savunuyor; büyük kumandanlık vasfının devleti ihtiraslardan ve darbelerden korumak olduğunu belirtiyor.
Mukbil Özyörük 16 Ağustos 1988’de Tercüman’daki köşe yazısında yap-işlet-devret mantığının halk ve kamuoyu tarafından yanlış anlaşıldığını ifade ediyor; hukuki boyutlarını detaylıca ele alıyordu. Yap-işlet-devret mekanizmasını gelin, Mukbil Özyörük’ten dinleyelim.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 28 Temmuz 1955’te Tercüman’daki köşe yazısında “kalkınma”nın sömürenlerle sömürülenler arasındaki eşitsizliği derinleştiren tarihî bir sürecin ardından ortaya çıkan bir kavram olduğunu dile getiriyor; bunu Hindistan örneğinden açıklıyordu.
Ahmet Kabaklı 22 Temmuz 1974’te Tercüman’da yayımlanan köşe yazısında Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 20 Temmuz 1974’te başlaması üzerine Türk milletinin verdiği mücadeleyi ve bağımsızlık sürecinde Türk ordusunun fedakârlığını kaleme almıştı.
Ahmet Kabaklı, 4 Haziran 1972’de Tercüman’daki köşe yazısında tarihçi Prof. Dr. Osman Turan’ın “Selçuklular Zamanında Türkiye” adlı kitabı üzerinden Selçuklu medeniyetini mimari eserlerle birlikte ele almış; eserden alıntılarla anlatısını güçlendirmişti.
Haldun Taner, 22 Mayıs 1960’da Tercüman’daki köşe yazısında Hindistan’ın bağımsızlık hareketinin önemli bir figürü olan Pandit Cevahirlal Nehru’nun Türkiye’ye gelişini kaleme almış, bu bağımsızlık sürecini düşünürken mevcut siyasal durum üzerinden de bir karşılaştırma da yapmıştı.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu; 6 Haziran 1955’te Tercüman’daki köşe yazısında o yıllardaki Avrupa’nın politik duruşunu, Avrupa’nın kökensel olarak kendine referans verdiği Roma İmparatorluğu ile kıyaslıyor ve günün siyasi bunalımları ve krizlerini bu kıyas üzerinden değerlendiriyor.
Tarık Buğra 1 Nisan 1971 tarihinde Tercüman’daki köşe yazısında 12 Mart Muhtırası’ndan sonra ülkede başlayan yeni döneme dair siyasi eleştirileri, sorun addeden hususları dile getirmiş; romantik söylemlerden ziyade akılcı davranmanın gerekliliğine vurgu yapmıştır.
Melih Cevdet Anday, 6 Şubat 1959’da Tercüman’daki köşe yazısında işlemeyen sosyal ve kültürel hizmetleri eleştirmiş; buna karşı yapılması gerekenleri öneri olarak sunmuş, ayrıca toplumun ülke kalkınmasında aktif rol oynaması gerektiğini dile getirmişti.
Ergun Göze 30 Nisan 1980 tarihinde Tercüman’daki köşe yazısında Jean-Paul Sartre’ın “existentialisme” kavramını tartışmış, Peyami Safa’nın bu yöndeki görüşlerine yer verip Türk aydınlarının Sartre’a olan tutkunluk derecesindeki hayranlığını eleştirmişti.
Tarık Buğra, 23 Nisan 1970’de Tercüman’daki köşe yazısında herkesi 23 Nisan ruhuna uygun hareket etmeye, bu ruhu tanımaya ve korumaya davet ediyor; aksi davranışlar ve fikirlerin toplumun birlik ve beraberliği ilkesine aykırı olduğunu ifade ediyordu.
Ergun Göze, 18 Nisan 1970’de Tercüman’daki köşe yazısında 17 Nisan 1967’de vefat eden Ali Fuat Başgil’i Türk gençliğinin M.T.T.B.’de anmasından bahsediyor; üniversitenin ve siyasi camiada yaşananların ardından Ali Fuat Başgil’i şad ediyordu.
Yılmaz Öztuna, 7 Nisan 1988’de Tercüman’daki köşe yazısında Türk musikisinin kurumsallaşması, eğitiminin ve müzikolojik çalışmaların seyri üzerine tarihsel bir değerlendirmede bulunuyor; millî musikinin nasıl ilerleyebileceğine dair önerilerde bulunuyordu.
Haldun Taner, 20 Mart 1960’ta Tercüman’daki köşe yazısında bir Türk gencini öldüren Amerikalı Yarbay Morrison üzerinden hukukun üstünlüğü meselesine eğilmiş; suçun gerekli ceza ile karşılık bulması gerektiğini bu örnek üzerinden dile getirmişti.
12 Mart 1971’de Türk Silahlı Kuvvetleri, 32. Türkiye Hükûmeti’ne muhtıra verip yönetimi istifaya zorlamıştı. Ertesi gün Ergun Göze, Tercüman’daki köşe yazısında ordu ile devlet yönetimi arasındaki bu gerilimli ilişkiyi Tercüman’ın görüşünü temsilen kaleme almıştı.
Peyami Safa, 18 Şubat 1960’ta Tercüman’daki köşe yazısında TBMM’de tartışılan memleket meselelerinin objektif, esaslı ve ilmî metotlarla ele alınması gerektiğinden; ancak bu şekilde Batı ile aramızdaki mesafeyi kapatabileceğimizden bahsediyordu.
Haldun Taner, 9 Şubat 1961’de Tercüman’daki yazısında halk eğitiminin ne kadar önemli olduğuna, Millî Eğitim Bakanlığı’nın buna önem vermesi gerektiğine vurgu yapıyor; meslek kurslarından akşam liselerine, film endüstrisinden radyoya kadar bu seferberliğin geniş tutulması önerisinde bulunuyordu.
Haldun Taner, 11 Ekim 1959’da Tercüman’da kaleme aldığı köşe yazısında aydınların kitaba ve bilgiye ulaşmakta zorluk yaşamalarından dem vurup, devlet yönetiminin aydınlara daha çok kıymet vermesi gerektiğini vurguluyordu.
Peyami Safa, 2 Ekim 1959’da Tercüman’daki köşe yazısında üniversite öğrencilerinin tartışmalarına konu olan bir soruyu yanıtlarken bu tartışmaların kökenine iniyordu. Alman tarih felsefecisi Spengler’in “Batı medeniyeti ölüyor mu?” sorusuyla çerçevelenen bu tartışmaya gelin birlikte bakalım.
Tarık Buğra 3 Mart 1971’de Tercüman’daki köşe yazısında sanatın ve edebiyatın devlet için neden önemli olduğundan bahsediyor; insanların barış içinde bir arada yaşayabilmelerinin temelinde sanat olduğunu vurguluyordu.
Melih Cevdet Anday, 8 Ocak 1959’da Tercüman’daki köşe yazısında birkaç gün önce yaşanan bir kaza sonucunca onlarca insanın yaşamını yitirmesi üzerine tedbir mekanizmasının neden ve niçin işlemesi gerektiğini anlatıyor; insanların bu konuda bilinçlenmesine vurguda bulunuyordu.
Tarık Buğra, 26 Nisan 1971’de Tercüman’daki köşe yazısında muhtıra sonrasında maziyi güzelleyenlere ve öğrenci hareketleri sırasındaki çatışmalar neticesinde yaşanan gerginlikten nemalananlara bir şarkı üzerinden sert çıkmıştı.
Ahmet Kabaklı, 1 Ocak 1965’te Tercüman’daki köşe yazısında önceki ve yeni gelen yılı değerlendiriyor; zamanın göreceliğinden, her yılın kendine özgü davalarından ve kavgalarından bahsediyordu.
Ahmet Kabaklı, 26 Nisan 1971’de Tercüman’da yayımlanan yazısında, henüz ekonomi alanındaki çalışmalarıyla ve çizdiği “modern ama aynı zamanda geleneksel kodlara bağlı” duruşuyla dikkat çeken Turgut Özal’dan, Devlet Planlama Teşkilatı’nda çalıştığı dönemdeki objektif araştırmalarından bahsediyordu.
Tarık Buğra 12 Nisan 1971’de Tercüman’da kaleme aldığı köşe yazısında toplumun gündelik ve temel sorunlarını politikacıların çözüme ulaştırmaları; yönetimde olan Erim hükûmetinin fildişi kulelerine çekilmekten ziyade bu sorunlarla ilgilenmeleri gerektiğini belirtiyordu.
Mukbil Özyörük, 19 Eylül 1980’de Tercüman’daki köşe yazısında 12 Eylül Askerî Darbe ile birlikte feshedilen Anayasa’ya ve oluşturulmak istenen yeni Anayasa’ya dair tartışmaları, tutarsızlıkları dile getirmiş; yasamada yer alan kimselerin ilmî ve mesleki tutumlarını eleştirmişti.
Ahmet Kabaklı, 25 Kasım 1984’te Tercüman’daki köşe yazısında seneler önce Yahya Kemal ile yapmış olduğu sohbeti bir seri hâlinde kaleme almıştı. O günkü köşe yazısında konu; Yahya Kemal’in çağdaşı olan şairlerle olan ilişkisi, dostluklarının muğlaklığıydı.
24 Kasım 1981. 24 Kasım, Millî Eğitim Bakanlığı’nca “Öğretmenler Günü” olarak kutlanmaya başlanmıştı. Ahmet Kabaklı, Tercüman’daki yazısında o günü öğretmenler açısından hem bir bayram hem de dönem içindeki zorluklarla mücadele etmek zorunda kaldıkları için matem olarak değerlendirmişti.
Ergun Göze, 12 Eylül 1980 Darbesi’nden günler sonra (19 Eylül) Tercüman’daki köşe yazısında ülkedeki komünizm üzerinden dönen siyasi gerilimi gözler önüne sermiş; yaşananları o günün kamusal söylemi içinden değerlendirmişti.
Faruk Nafiz Çamlıbel’in 8 Kasım 1973’te vefat etmesinin ardından Ahmet Kabaklı, Tercüman’da 14 Kasım’da yayımlanan yazısında şairi anıyor; şiirlerinin benzersizliğinden, yaşadığı sıkıntılı süreçlerden, Yassıada’daki ıstıraplı günlerinden, yine de nüktedan mizacından vazgeçmediğinden bahsediyordu.
İlhan Bardakçı 10 Kasım 1982’de Tercüman’daki köşe yazısında Mustafa Kemal Atatürk’ün vefat yıl dönümü dolayısıyla Ulu Önder'i anlatmış, ülkemiz için verdiği emekler ışığında yâd etmiş, saygı ve minnetle anmıştı.
Ahmet Kabaklı, 23 Temmuz 1973’te Tercüman’daki köşe yazısında Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Sahnenin Dışındakiler” adlı eserinden bir bölümü aktarıyor; Mütareke Devri’nin İstanbul’daki akislerini alıntıdaki musiki bahsiyle anlatıyordu.
29 Ekim 1956’da Cumhuriyet’in 33. yıl dönümünde Ayhan Hünalp, Tercüman muharriri Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile bir röportaj gerçekleştirir. Bu röportajda Yakup Kadri, Cumhuriyet’in ilan sürecini anlatır. Tercüman’da yayımlanan bu söyleşiye gelin, birlikte bakalım.
Güneri Cıvaoğlu, 13 Temmuz 1973’te Tercüman’da yayımlanan köşe yazısında AP Genel Başkanı Süleyman Demirel’in konuşmasına binaen “sosyal devlet” kavramını diğer yönetim biçimleri üzerinden tartışıyor; ekonomik refah ile hürriyetin birbiriyle ilişkisini kaleme alıyor.
Reşat Ekrem Koçu, 17 Eylül 1973’te Tercüman’da yayımlanan köşe yazısında Boğaz Köprüsü’nün açılış töreni için gelen antika arabaların geri gönderilmesini eleştiriyor, yabancı sürücülerin küskün küskün dönmelerini bir utanç olarak değerlendirirken yetkililere sesleniyordu.
Güneri Cıvaoğlu, 22 Eylül 1973’te Tercüman’daki köşe yazısında, Avrupa Konseyi Parlamentosu’nun toplantısına gitmek üzere yola çıkarken Türkiye bürokrasisini eleştirmiş; Ankara ve İstanbul’daki elitlerin Anadolu’dan bihaber olduğunu, bürokrasidekilerin toplumu tanıması gerektiğini vurgulamıştı.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 7 Ağustos 1956'da yayımlanan Tercüman’daki köşe yazısında Lebon’un yığın psikolojisi teorisine değiniyor; birey ve kitle psikolojisini bu teori üzerinden karşılaştırıyor.
Tarık Buğra, Tercüman’da yayımlanan 30 Ağustos 1981’deki yazısında kâğıda yapılan zamları eleştiriyor; toplum ve ülke olarak ilerleyebilmemizin ancak bilime, edebiyata ve dolayısıyla kitaba daha kolay ulaşabilmekle mümkün olabileceğinin altını çiziyor.
Tarık Buğra, 29 Ağustos 1982’de Tercüman’da yayımlanan köşe yazısında televizyonun çocukların ve gençlerin yaşama dair tecrübelerine olan etkisinden, doğru ya da yanlış bilgiye çabasız bir şekilde ulaşmalarının onları sorumsuzluğa götürdüğünden bahsediyor; bugün dahi tartışılan hususları öngörüyor.
12 Eylül 1980 Darbesi’nin ardından iki gün geçmişken Ergun Göze, Tercüman’daki köşe yazısında 12 Eylül ile 27 Mayıs Darbesi’ni kıyaslıyor; siyasi ortamın da etkisiyle ordunun başarısını kutluyor, komünizmle mücadele üzerinden durumu okuyordu.
Melih Cevdet Anday, 9 Ocak 1959’da Tercüman’daki yazısında toplumsal tabakalaşma meselesi üzerinden devlet geleneğini sorgulamış, yönetici kesim ile aristokrasinin ayrışma alanını değerlendirmiştir.
Yaşar Nabi Nayır, 27 Ağustos 1955’te Tercüman için kaleme aldığı yazısında Şehir Tiyatroları için alınan yeni kararları yorumluyor; oynanacak oyunları, mekânları yeni oluşturulan heyet tarafından daha iyi belirleneceğini; bunun da sanat için atılan önemli bir adım olduğunu vurguluyor.
Tarık Buğra 25 Temmuz 1969’da Tercüman için kaleme aldığı yazısında; Osmanlı kültürünün küçük görülmesi üzerine tepki gösteriyor; sırf yıkılmış bir imparatorluk olması sebebiyle edebiyatını, mimarisini, müziğini ve yönetim anlayışını değersizleştirmenin “barbarlık” olduğunu ifade ediyor.
Ergun Göze, 26 Temmuz 1969’da Tercüman için kaleme aldığı yazısında J. Jacques Rousseau ile Karl Marks arasında bir kıyasa gidiyor, dönemin sol hareketlerini Marks üzerinden eleştiriyor.
Prof. Dr. İsmet Giritli, 14 Mayıs 1976’da Tercüman için kaleme aldığı yazısında; geleneksel gazetecik anlayışının git gide yok olduğunu, haberlerin artık ajanslardan hızlıca toplanıp ufak oynamalarla gazetelerden yeniden yayımlandığını, artık bilginin değil yorumun önem kazandığını ifade ediyor.
Yaşar Nabi Nayır, 31 Mayıs 1955’te Tercüman için kaleme aldığı yazısında yerli sinemanın neden gelişemediğine, millî sanat üzerine daha fazla düşünmemiz gerektiğine, prodüktörlerin sermayeden çok daha başka şeyler üzerine eğilmesinin lazım geldiğine işaret ediyor; mevcut durumu eleştiriyor.
Türkiye’de tiyatro yazarlığının öncü isimlerinden biri olan Haldun Taner, tiyatro sanatının ilmî açıdan ele alınması gerektiğini, ülkemizde bununla ilgili çalışmalarda bulunulmasının önemli olduğunu Tercüman’da 7 Haziran 1955’te kaleme aldığı yazısında vurguluyor.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 3 Ağustos 1956’da toplumsal hayatın içine sızan modanın sürekli dönüşmesinden yakınarak Tercüman’da bir yazı kaleme alıyor. Kıyafet modasını, bir medeniyet tahayyülü üzerinden değerlendirirken tüm bu imajların bizde bir taklitçiliğe dönüştüğünü vurguluyor.
Yaşar Nabi Nayır, 7 Haziran 1955’te Tercüman’da kaleme aldığı yazısında Kıbrıs’ın Türklere ait olduğunu fakat bunun sadece dile getirilmesinin değil, aynı zamanda oradaki Türk halkının yaşadığı sorunlara bir çözüm üretilmesi gerektiğinin önemli olduğunu vurguluyor.
Kıbrıs Çıkartması’nın ardından şehit düşen askerlerin haberleri ülkeye gelmeye başlamış, herkesin yüreğine kor düşürmüştü. Ergun Göze de 24 Temmuz 1974’te kaleme aldığı yazıda bu korun ateşini dile getiriyor, şehidimize halkımızın nazarından sesleniyordu.
Tarık Buğra, 11 Temmuz 1976’da Tercüman’da kaleme aldığı yazıda yeni nesli kötüleyip her toplumsal gelişmeyi kıyamet alameti ilan eden kesimi eleştirerek toplum ve birey olarak ilerleyebilmemizin çalışmak olduğunu ifade ediyordu.
Ahmet Kabaklı, 16 Ocak 1980’de kaleme aldığı köşe yazısında bir yandan ordunun uyarı mektubundan bahsediyor, belki de aylar sonra gerçekleşecek darbenin sinyallerini değerlendiriyor; öte yandan Batı ile kurulan ilişkilerin Türkiye’nin siyasi atmosferine nasıl yansıyacağını analiz ediyordu.
Melih Cevdet Anday, 12 Ocak 1959 tarihinde bir yazı kaleme alıyor para hakkında. Kuruşun git gide değer kaybettiğini, bu sebeple gündelik hayatta herhangi bir alışveriş esnasında bile para bozdurmanın güç olduğunu ve artık buna bir çözüm üretilmesi gerektiğini dile getiriyor.
Şevket Rado, 20 Kasım 1983’te Tercüman’da kaleme aldığı yazısında Turgut Özal’ın Başbakan olarak seçilmesini ve ANAP’ın iktidara gelmesini yorumluyor; demokrasi adına iktidar ve muhalefet partililerinin bir iş birliği içinde olmaları gerektiğini vurguluyor.
Tarık Buğra, 13 Temmuz 1974’te Tercüman’da yayımlanan “Havacıva” yazısı üzerinden günün kritiğini edebî diliyle ustalıkla yapıyor; toplumun, politikanın o günün estirdiği ve hâkim olduğu havasıyla "havacıva" kelimesinin “küçümsenen, hor görülen” şeyler için kullanılmasını bir eleştiriye bağlıyor.
12 Eylül 1980 darbesinin hemen ertesi günü Ergun Göze bir yazı kaleme alır. Bu yazıda Türk milletinin tarih şuuruyla nasıl bugününü ve yarınını inşa edeceğini vurgular. Vurgularında aslında o günün siyasi gerginliği hissettirir kendini.
Ergun Göze kendine has yazı stiliyle yazının kaleme alındığı dönemde verilen basın ödüllerini tenkit ederken bir yandan da bugün hala tartışma konusu olan dağıtılan ödüllerin ne kadar objektif olduğu sorusunu soruyor.
Tarık Buğra 6 Mart 1983'te kaleme aldığı yazısında yasaların düzenin devamı için neden önemli olduğunu kendine has üslubuyla kaleme almış.
Prof. Dr. İsmet Giritli; 17 Ocak 1979'da İran'da gerçekleşmekte olan devrim hakkında değerlendirmede bulunuyor, yaşananların iç ve dış politikadaki etkilerini kaleme alıyor.
Peyami Safa 23 Nisan 1960 tarihinde kaleme aldığı köşe yazısında Köy Enstitüsü propagandasından duyduğu rahatsızlığı belirtiyor.
Haldun Taner 5 Haziran 1960'da yazdığı köşe yazısında Türk sanatçılarının 27 Mayıs ile kurulan yeni düzene nasıl uyum sağlamaları gerektiğini belirtiyor.
Tarık Buğra 18 Mart 1971 tarihinde kaleme aldığı yazısında vatandaşlara adeta kötü politikacının tarifini yapıyor.
Tarık Buğra 12 Ekim 1971 tarihli köşe yazısında Türkiye'de yaşanan öğrenci olaylarından hareketle gerilen siyasete kendi üslubunca cevaplar veriyor.
Ahmet Kabaklı 12 Ekim 1971'de kaleme aldığı yazısında bundan sonra hükümet kuracaklara bakanlar kurulu oluşturulmasında fikirleriyle rehberlik ediyor.
Yaşar Nabi Nayır 6 Haziran 1955'te kaleme aldığı köşe yazısında sanat ne içindir kavramını masaya yatırıyor.
"Spor Sohbetleri" ile spor dünyasının nabzını tutmaya hazır mısınız? Her bölümde farklı bir konuyu ele alarak, sporun tarihini, kültürünü ve güncel olaylarını mercek altına alıyoruz. Taktik teknikten ziyade sporun toplumsal etkilerini masaya yatıyoruz. Eğer siz de sporun sadece spor olmadığına inananlardansanız "Spor Sohbetleri" tam size göre.
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.
İnsana imtihan olarak özlemek yeter! Bir şehri, bir sesi, bir nefesi... diyor Cahit Zarifoğlu. Bizler de Tercüman Şehirli Olmak serisinde şehre dair ne varsa konuşmak, ufkumuzu genişletmek istiyoruz. Hayal ettiklerimizin rehberliğinde uzun bir yolculuğa yelken açıyoruz.
Url kopyalanmıştır...