
Yap-işlet-devret ve uygulaması
Mukbil Özyörük 16 Ağustos 1988’de Tercüman’daki köşe yazısında yap-işlet-devret mantığının halk ve kamuoyu tarafından yanlış anlaşıldığını ifade ediyor; hukuki boyutlarını detaylıca ele alıyordu. Yap-işlet-devret mekanizmasını gelin, Mukbil Özyörük’ten dinleyelim.
Bundan birkaç gün önce Adana’nın Yumurtalık ilçesinde yap-işlet-devret usulüyle kurulmak ve çalıştırılmak üzere büyük bir enerji santralinin sözleşmesi imzalandı. Hayırlı olsun!...
Bu sözleşmenin imzalandığı akşam, zannederim TV-2’deydi ki yap-işlet-devret usulünün mahiyetini vatandaşlara açıklamak üzere soyadı Çakır olan bir zat ile bir görüşme yapıldı. Başkalarıyla da görüşüldü.
Önce belirtelim ki sürekli okuyucularımızın hatırlayacakları üzere biz bu usulün (şimdi model diyorlar) lehindeyiz. Yani kimseye “Niçin bu usule gidiliyor?” demeyiz. Ancak şırasına da işaret edelim, (her zaman olduğu üzere) görüşme (mülakat) esnasında sualleri soracak olan TRT muhabiri, konuya hazırlanmadığı ve meseleyi açacak soruları önceden tespit edemediği gibi, izahat için davet edilen zevat da işin esasına aşina değildiler. Yani kısacası, kimsenin yap-işlet-devret “müessesesinden” haberi yoktu. Bu sebeple de bizde mûtâden kullanılan ve garnitür teşkil eden bazı laflar edildi.
Mesela bu usul “yepyeni bir model” imiş… Kalkınmakta olan “bütün ülkeler” için yararlıymış… Kalkınma yolundaki birçok ülkeden Türkiye’ye gelip fikir alıyorlarmış…
Kuzum, bilir bilmez, bu türlü tafralanmaların ne âlemi var? Nasıl köprü ve diğer tesislerin gelir ortaklığı senetleri, aslî hukuki mahiyetleri itibarıyla yaklaşık Fenikelilerden beri beliren ve “tahvil” denilen “borç senedi” ise daha yaygın bir uygulamaya kavuşmasını temenni ettiğimiz bu “yap-işlet-devret” modeli denilen nesne de Tanzimat’tan sonra imar ve kalkınma hamlelerimize ve binnetice hukukumuza giren “İmtiyaz Sözleşmesi” yani “Contrat de concession”dur. Ve bunun ne demek idüğünü anlamak için kalkıp tâ Türkiye’ye gelmeye hacet yoktur (ve zaten kimsenin geldiği de yoktur)… Bir İdare Hukuku kitabı ısmarlayıp dikkatle okumak yeter.
Kalkınmak isteyen bir ülke iseniz fakat birikmiş ve yatacak yer arayan sermayeniz, yapacağınız işler için teknolojiniz, bu ikisini bir araya getirmeyi bilmek demek olan “know-how”ınız yoksa ve âtıl millî servetleriniz bulunup da müteşebbislere kâr vaat ediyorsa, kurcalayacağınız yol, işte bu imtiyazdır. Kelimenin lügat manası biraz şaşırtıcıdır. Kelimeler lügat manalarıyla hukukçuluk yapmaya kalkanları şaşırtır. İşin aslı şudur:
Girişimci (genellikle yabancı sermayedar şirket) gelir, parayı, krediyi, malzemeyi, mühendisi getirir, tesisleri yapar, taşınır ve taşınmaz bütün hizmet mallarını temin eder ve işletip hizmet satmaya başlar. Fiyatları siz tasvip edersiniz. Eğer girişimci, sizinle mutabık kaldığı nispette kâr edemezse üstünü siz devlet olarak cepten tamamlarsınız ki hizmetten yararlanan vatandaşlara sübvansiyon gibidir… Sözleşme uzun sürelidir, çünkü amortisman ve rant bunu gerektirir. Ama isterseniz, tespit edilmiş bir formüle göre, her zaman bedelini hesaplattırarak satın alabilirsiniz. Sultan Aziz’den Cumhuriyet’e havagazı, elektrik, şehir suyu, telefon, tramvay, tünel, liman, rıhtım, fenerler, demir yolları, kömür işletmeleri hep böyle gerçekleştirilmiştir. En büyük tehlike siyasi baskı ve bu baskı altında ekonomik sömürmedir. Güçsüz ülkeler için çok tehlikelidir. Türkiye gerekli güç sınırının üstündedir. Mesele “iyi pazarlık ve sağlam sözleşme” meselesidir.
Şimdi kalkıp da “Bunu biz icat ettik” diye komiklik eyleminin âlemi var mı?

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.