
Değişen Türkiye ve 12 Eylül
Ahmet Kabaklı, 12 Eylül 1980 Darbesi’nden birkaç gün sonra, yani 15 Eylül 1980’de Tercüman için kaleme aldığı köşe yazısında darbenin niteliğini değerlendiriyor; 27 Mayıs 1960 Darbesi ile kıyaslıyordu.
Yirmi yıl önce, 1960’da yapılan 27 Mayıs Darbesi’ni, bugün nüfusumuzun yarısı olan 30 yaşına kadar gençler görmediler, görenler de idrak yaşında değildiler, kavrayamadılar.
12 Eylül 1980 günü “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yönetime el koyması” dolayısıyla 27 Mayıs 1960 tarihi bugünlerde sık sık hatırlanacaktır. Zaruri kıyaslamalar da yapılacaktır.
Bense hemen söyleyeyim: Türk demokrasi tarihine acılarla geçmiş ve menfi tesirleriyle bugünkü hareketin oluşunu dahi zorlamış bulunan 27 Mayıs ile 12 Eylül arasında benzerlik şekilden ibarettir. Bunlar iki ayrı kutuptur:
Bugün bulunduğumuz başlangıç noktasında 12 Eylül’ün 27 Mayıs’a kıyas edilmeyecek demokratik nazik, tarafsız, âdil, temiz niyetli, politikasız ve kurtarıcı üstünlükleri vardır. Bu hususun böyle gitmesi ve bu yazının, Türkiye’de seçimler yapılıp normal demokrasiye (inşallah işlerliği ve bütün müesseseleri ile) geçtiğimiz günlerde de tekrar ve övgülerle yazılması gönülden dileğimdir.
Bazı küçük kıyaslamalarla farkları ortaya koyayım:
- 12 Eylül günü Türk Silahlı Kuvvetleri “Emir ve komuta zinciri içinde ve emirle” yönetime el koymuştur. 27 Mayıs’ta ise kendisine sonradan “Millî Birlikçiler” diyen bir zümre tarafından darbe hareketi yapıldı. Silahlı kuvvetlerin üst komutanlarının bir kısmı dahi bu darbenin mahkûmları arasına girdi.
- 12 Eylül’ün siyasi ihtirası binaenaleyh siyasi düşmanları yoktur. Hiçbir parti ve zümreye karşı yapılmış bir darbe, bir hareket mevcut değildir. 12 Eylül sadece, milletin ve devletin düşmanlarına (anarşiye, bölücülüğe, kan dökücülüğe, küstahlıklara) ve bazı politikacılarla özerk kuruluşların yanlış tutumlarına, inatlarına aczlerine karşıdır. 27 Mayıs ise “Hiçbir zümreye karşı değilim” diye bağırmasına rağmen düpedüz o zamanın muhalefeti ile beraberdir ve o zamanın iktidarına, “karşı değil, apaçık düşmandır.”
- 12 Eylül, ordumuzun görev alma zaruretini ortaya koyarak, kendisini samimi dille “yönetime el koyma” şeklinde niteliyor. 27 Mayıs ise siyasi bir darbe olduğu hâlde kendisine “devrim, ak devrim” diye isimler takmıştır.
- 12 Eylül, alâyişsiz, gösterişsiz, tehditsiz, zulümsüz fakat ciddidir. 27 Mayıs, yıktığı iktidara karşı bütün şehirlerde, radyolarda lanet alayları çıkarmış, karalama yürüyüşleri yaptırmış, mübalağa ve hatta yalanlara tenezzül etmişti. Marşlar, nutuklar ve devlet bünyesine açılan yaralar ile milleti yıldırmış, bezdirmişti.
- 12 Eylül, ülkenin içine düşürüldüğü ağır bunalımdan, bütün siyasileri ve partileri az-çok sorumlu tutmakla beraber, bugüne kadarki “siyaset”lerinden ötürü (devlete karşı ağır suç ve adi suçlar işleyenler hariç) ceza görmeyeceklerini belirtiyor. 27 Mayıs ise bütün bir iktidarı ve onlara bağlı bürokrasiyi Yassıada’ya kaldırarak, normal olmayan bir mahkeme önüne çıkarmış, peşinen suçlu saymış ve zorla mahkûm etmişti. Buna karşılık da o zamanki muhalefeti her işe karıştırmak suretiyle, intikamcı olarak iş başına getirmişti. Kurucu Meclis bir partizanlıktı.
- Belki de hiç olmazsa bazılarının sahiden iyi niyetiyle yapılan 27 Mayıs hareketini, o zamanki muhalifler, siviller, dalkavuklar, eyyamcılar, demokrasi düşmanları, hak tanımaz hukukçular ve fetvacı profesörler, az zamanda tanınmaz, zalim, ipin ucunu kaçırmış, tilkilerin pençesine düşmüş bir hercümerç hâline getirdiler. 12 Eylül’ün öyle kimselerden kendisini koruyacağı muhakkaktır.
- O zamanki muhaliflerin baskıları altında sözde Kurucu Meclis’çe, onların keyfine uygun yapılan Anayasa, Sayın Evren’in deyişiyle: “Kuvvetler ayrılığı ilkesini kuvvetler çatışmasına dönüştürdü.” 12 Mart’ı ve 12 Eylül’ü ülke idaresine el koymaya mecbur eden devlet aczi, hükûmet zaafı, Meclis perişanlığı, yetkilerin bölüşülmesi “iktidarın taksim kabul edebilirliği” o Anayasa’nın bölücüleri türeten ve anarşistleri koruyan kasıtlı maddeleri yüzünden meydana geldi.
12 Eylül’ün müjdesi, devlete ve demokrasiye güç ve işlerli kazandıracak, vatan ve milletimizin bölünmezliğini, devletin kudretini ayakta tutacak yeni ANAYASA, seçim ve partiler kanunu hazırlamaktır. Millî Güvenlik Konseyi’nin nezaket temkin ve soğukkanlılığı karşısında milletin ümidi odur ki: 12 Eylül, Türk tarihine kutlu devletimizin ve nurlu demokrasinin mimarı olarak geçmek azmi gösterecektir.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.