Aşkı da yapay zekâya mı kaptırdık?

Haberin Eklenme Tarihi: 20.06.2025 16:32:00 - Güncelleme Tarihi: 20.06.2025 16:36:00

Dijitalleşme artık sadece işimizi ya da günlük koşturmamızı değil, ilişkilerimizi, hatta aşk anlayışımızı bile kökten değiştirmeye başladı. Bir kafede göz göze gelip tanışmalar, arkadaş ortamında gelişen flörtler ya da görücü usulü buluşmalar… Bunların çoğu artık tarihe karışmak üzere. Bir zamanlar “çılgınlık” gibi görülen arkadaşlık uygulamaları bile bugün sıradanlaştı, hatta biraz da sevimsizleşti.

Algoritmaların sunduğu hız ve seçenek bolluğu, aşkı âdeta bir matematik problemine dönüştürdü. Sağdan sola kayan yüzler, kısa sürede başlayıp biten sohbetler ve tabii ki bir anda ortadan kaybolanlar –namı diğer “ghosting”– pek çoğumuzun hevesini çoktan kırdı.

Bir dokunuşla karşınıza yüzlerce potansiyel partnerin düşmesi, kulağa heyecan verici gibi geliyor. Ama sürekli daha iyisi var mı diye bakınmak, aşkı bir tüketim nesnesine çeviriyor. Her yeni eşleşme bir umut gibi başlasa da bu hız aşkın o kendiliğinden gelişen, sürprizli, derinliğe açık yanını neredeyse tamamen ortadan kaldırıyor. Aşk, belki de hiç alışık olmadığımız kadar yüzeysel ve hızlı yaşanıyor artık. Ya da gerçekten yaşanıyor mu? Yaşanan şey, aşk mı gerçekten? Açıkçası, emin değilim. Ve tüm bunlara nasıl uyum sağladığımız, dijital çağda insan olmanın ne anlama geldiğiyle yakından ilgili.

Uygulamalar yetmezmiş gibi, şimdi bir de yapay zekâ klonları devreye girdi. Bu klonlar, senin yerine mesaj atabiliyor, sesini taklit ediyor, mimiklerini bile kopyalıyor. Çekingen misin? O senin adına ilk mesajı atıyor. Sıkıcı, tekrarlayan sorularla uğraşmak istemiyor musun? O sohbeti senin yerine sürdürüyor. Hatta bir flört koçu gibi taktikler veriyor.

Derken bazı insanlar yapay zekâyla duygusal bağ kurmaya başlıyor. “Âşık oldum” diyenler var, cinsellik hikâyeleri bile anlatılıyor. Black Mirror bölümü gibi, değil mi?  

Ve görünen o ki yapay zekâyla kurulan ilişkiler bazen fazlasıyla derin, karmaşık ve hatta riskli olabiliyor. Özellikle ABD’de yapılan araştırmalar, sohbet botlarının bazı gençler –özellikle de genç erkekler– için yalnızlıkla baş etmenin bir yolu hâline geldiğini gösteriyor. Duygularını ifade etmeleri toplumca teşvik edilmeyen, çoğu zaman destek mekanizmalarından mahrum kalan bu grup, yapay zekâyla kurulan kontrollü ilişkilerde kendini daha güvende hissedebiliyor. Gerçek hayattaki bağlara kıyasla daha stabil, daha az karmaşık bulunan bu etkileşimler zamanla geleneksel ilişkilerin yerini alacak kadar güçlü hâle gelebiliyor. Üstelik bu teknolojiler, yalnızca “Seni anlıyorum” demekle kalmıyor; bazıları kullanıcıya gerçek bir destek hissi de sunabiliyor. Özellikle yalnızlıkla mücadele eden, duygusal destek mekanizmalarına erişimi sınırlı olan bireyler için yapay zekâ sohbet botları, bir nevi dijital arkadaş ya da dijital terapist işlevleri görebiliyor. Yapılan bazı araştırmalar, bu tür yapay zekâ desteklerinin kullanıcıların ruh sağlığını olumlu etkilediğini, yalnızlık ve depresyon belirtilerini azalttığını gösteriyor.

Sohbet botuyla duygusal bağ kurulur mu?

Ama tam da bu noktada sorular çoğalıyor. Bu tür bağlar bir yandan destek sunarken, diğer yandan duyguların hızla ticarileştiği, bağımlılık mekanizmalarının kolayca devreye girdiği bir alanı da beraberinde getiriyor. Uzmanlara göre, yapay ilişkiler bazen dopamin döngüsünü tetikleyerek gerçek bağ kurma kapasitemizi zayıflatabiliyor. Nitekim OpenAI’nin 2024 tarihli sistem kartında da bu tür AI sohbet botlarının kullanıcılarında “duygusal bağımlılık” (emotional reliance) geliştirme riski taşıdığı açıkça belirtiliyor. Hatta diğer bazı uygulamalardaki bazı sohbetlerde cinsellik, kendine zarar verme ya da duygusal manipülasyon gibi temaların normalleştiği bile görülüyor. Bu etkileşimlerin özellikle kırılgan kullanıcılar için toksik ilişki dinamiklerini pekiştirmesi ciddi bir risk oluşturuyor. 2024’te, sohbet botuyla yoğun bir ilişki yaşayan 14 yaşındaki bir çocuğun hayatına son vermesi, bu teknolojilerin sadece bireysel deneyimler değil, aynı zamanda toplumsal ve etik meseleler olarak da ele alınması gerektiğini acı bir şekilde hatırlatıyor.

Tüm bu karmaşanın ortasında ise değişmeyen bir şey var: Sevilmek, anlaşılmak, birine yakın hissetmek… İnsan hep aynı insan. Peki bu ihtiyaçları bir yapay zekâ ile karşılamak ne kadar “gerçek”? Flörtün o heyecanlı ilk anlarını bir algoritmaya teslim etmek, aşkı makineleştirmek değil mi? Belki de en can alıcı soru şu: Yapay bir yakınlıkla mı yetiniyoruz, yoksa sahiden bir bağ mı kuruyoruz? Yapay nedir, gerçek nedir, gerçek aşk nedir?

Tam da bu noktada Baudrillard’ın simülasyon kuramı akla geliyor. Baudrillard, modern çağda artık temsil edilen şeyin kendisinden çok, onun nasıl göründüğünün önemli olduğunu söylüyor. Yani bir şeyin “gerçek” olup olmaması değil, ne kadar gerçek gibi hissettirdiği belirleyici oluyor. Yapay zekâ ile kurulan duygusal ilişkiler de böyle bir yerden okunabilir belki. Karşımızdakinin bir yazılım olduğunu biliyoruz ama bir yandan da o bize yeterince ilgi gösterince bizimle ilgilendiğini, bizi anladığını düşünüyoruz… Sonuçta hissettiğimiz bağ, bir yerden sonra gerçeğin yerini alabiliyor. Baudrillard buna “hipergerçeklik” diyor: Simülasyonun, gerçeğin yerini alması. Ve galiba bugün yaşadığımız pek çok şey, duygusal ilişkiler de dâhil bu tanıma uyuyor.

Burada dijital yollarla asla gerçek bir bağ kurulamayacağını, her şeyin sahte olduğunu söylemeye çalışmıyorum. Ama yine de dijitalleşmeyle birlikte duygularla bağ kurmanın da aşkı ve hatta gerçekliği tanımlamanın da giderek zorlaştığını düşünüyorum, buna dikkat çekmek istiyorum.

Aşk “hâlâ” bir kıvılcım arıyor mu?

İnsanların sosyal robotlara empati duyması, onlara duygusal anlamlar yüklemesi üzerine yapılan çalışmalar da bu tartışmaları daha da karmaşık hâle getiriyor. Robotlar bir gün toplumsal aktör olarak kabul edilirse –ki şimdiden “duygusal bağ kurulabilir” nesneler gibi görülmeye başlandılar– bu yazının konusu değil belki ama o zaman sevgi, bağlılık ve ilişki gibi kavramları da yeniden düşünmemiz gerekecek.

Yine de dönüp bugüne baktığımızda, bu teknolojik dönüşümün bizi –şu anda, burada– duygusal olarak nasıl etkilediğini sorgulamak belki de daha acil. Çünkü aşk, bağlılık, yakınlık gibi duygular artık sadece değişmiyor; hızla biçim değiştiriyor. Terk edilme korkusu, değersizlik hissi ya da kendimizi sürekli başkalarıyla kıyaslama hâli çok daha kolay tetikleniyor. İçimize dönmek, kendimizi dinlemek ve gerçekten ne hissettiğimizi anlamak giderek daha da zorlaşıyor. Bu hız, kaçınma mekanizmalarını da besliyor; sonuçta kendi duygularımıza bile yabancılaşabiliyoruz. Üstelik herkesin kendi kabuğuna çekildiği, sokakta göz göze gelmenin bile garip sayılabildiği bu çağda, başkalarıyla sahici bağlar kurmak artık daha da meşakkatli.

Tam da bu yüzden, teknolojinin sunduğu imkânları kullanırken bir yandan da kendimize –ve duygularımıza– alan açmak önemli gibi geliyor. Yapay zekâ elbette güçlü bir araç. Ama bu aracı insanı anlamak, ilişkilere derinlik katmak için kullanmak mümkün mü? Belki de mesele, teknolojiyi reddetmek değil, onu kalbimize ne kadar yaklaştıracağımıza karar vermek.

Çünkü aşkın formu değişse de insan olmanın ihtiyaçları pek değişmiyor. Aşk hâlâ bir kıvılcım arıyor; sürprizi, beklenmedikliği, derinliği… Ve bu kıvılcımı, algoritmaların ötesinde hâlâ bulabileceğimiz yerler var. Gerçekten var mı?

Notlar

Not 1: Yazıda bahsi geçen genç kullanıcılar ve yapay zekâ sohbet botlarıyla kurulan duygusal ilişkilerle ilgili bulgular için bkz: Illusions of Intimacy: Emotional Attachment and Emerging Psychological Risks in Human-AI Relationships, Minh Duc Chu, Patrick Gerard, Kshitij Pawar, Charles Bickham & Kristina Lerman, 2025.

Not 2: Yapay zekâ sistemlerinin yetkinlikleri, sınırları ve potansiyel riskleri hakkında daha fazla bilgi için bkz: GPT-4o System Card, OpenAI, 2024. erişim: https://openai.com/index/gpt-4o-system-card

Not 3: Yapay zekâ destekli sohbet botlarının yalnızlıkla mücadelede kullanımı üzerine bkz: The Friendly Caller Who’s Helping Seniors Feel Less Lonely, Wall Street Journal, 2024. erişim: https://www.wsj.com/health/wellness/the-friendly-caller-whos-helping-seniors-feel-less-lonely-cd21ef54?utm_source=chatgpt.com

Not 4: Sosyal robotlara yönelik empati, insansılaştırma ve olası hukuki haklar üzerine bkz: Darling, K. (2016). Extending Legal Rights to Social Robots: The Effects of Anthropomorphism, Empathy, and Violations of Social Expectations, International Journal of Social Robotics.