Rusya'nın sınır ihlalleri Avrupa’yı çatışmaya mı sürüklüyor?

Haberin Eklenme Tarihi: 29.09.2025 12:31:00 - Güncelleme Tarihi: 29.09.2025 15:01:00

Tarih, tıpkı bir vinil plak gibi, bazen en korkutucu melodiyi tekrar çalma eğilimindedir. 1930’ların Avrupası’nda yükselen faşizmin ayak sesleri, Çekoslovakya’nın parçalanışı ve “barış için her şeyi feda etme” politikalarının kıtayı nasıl bir yangın yerine çevirdiğini hatırlayalım. Winston Churchill o karanlık günlerde, “Savaş kaçınılmaz değildi; o, siyasi irade eksikliğinin çocuğuydu” demişti. Bugün, Avrupa’nın semalarında beliren Rus savaş uçaklarının gölgesi, aynı melodinin ürpertici bir nakaratını mı haykırıyor?

 “Gri bölge” oyunları

Son haftalar, Avrupa’nın hava sahasında alışılmadık bir yoğunluğa sahne oldu. 9 Eylül’de Polonya’ya dalgalar hâlinde gelen Rus İHA’ları, 19 Eylül’de Estonya hava sahasında 12 dakika boyunca devriye atan üç Rus MiG-31’i ve Danimarka ile Norveç’in en işlek havalimanlarını felç eden “gizemli” insansız hava araçları... Bu olaylar, tek başına bir savaş nedeni sayılmayabilir. Ancak uzmanların “hibrit savaş” veya “gri bölge” olarak adlandırdığı, barış ile savaş arasındaki belirsiz çizgide oynanan bu oyunun tehlikeleri giderek büyüyor.

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'nün çarpıcı bir araştırması, Avrupa’nın kritik altyapılarına yönelik doğrulanmış Rus sabotajı olaylarının son bir yılda %246 arttığını ortaya koydu. Litvanya’nın, geçen yıl Almanya, Polonya ve İngiltere’deki yangınlardan sorumlu tuttuğu 15 Rus istihbarat ajanı... Tüm bunlar, Şubat 2022’de başlayan tam ölçekli işgalin, Ukrayna sınırlarının çok ötesine yayılan sistematik bir yıpratma stratejisinin parçaları.

Havadan hibrit saldırı

Bu sistematik yıpratma stratejisinin parçaları artık Avrupa semalarına yayılıyor gibi görünüyor. Rusya, onlarca yıldır zaman zaman NATO müttefiklerinin ulusal sınırlarını takip eden ve bir ülkenin kıyı şeridinden 12 deniz mili uzanan ulusal hava sahasına giriyor. Ancak Batılı bir yetkiliye göre hava sahası ihlalleri geçen yıl yaklaşık iki katına çıktı. Ayrıca daha da ciddileştiler. Estonya hava sahasının ihlali, bu ülkede 20 yılı aşkın süredir gerçekleşen en büyük ihlaldi. Polonya’ya yapılan insansız hava aracı saldırısı, ittifakın 76 yıllık tarihindeki en büyük ihlal olarak kayıtlara geçti.

İHA olayları ise çok daha belirsiz ve rahatsız edici. 22 Eylül’de Kopenhag ve Oslo havalimanları, hava sahalarında ve çevresinde İHA’lar görüldükten sonra kısa bir süreliğine kapatıldı. 24 Eylül gecesi İHA’lar, aralarında bir askerî hava üssünün de bulunduğu dört Danimarka havalimanının üzerinden tekrar uçtu. Danimarka Savunma Bakanı Troels Lund Poulsen’in ifadesiyle, “Her şey bunun profesyonel bir aktörün işi olduğuna işaret ediyor. Ben buna hibrit saldırı derdim.”

NATO’nun sınavı: Birlik mi, bölünme mi?

Bu ihlaller sadece teknik bir mesele değil; NATO’nun ruhuna ve birliğine yönelik kasıtlı bir sınav. İttifak, 76 yıllık tarihinde savunma taahhüdünün simgesi olan 4. Madde’yi sadece yedi kez devreye almışken, bu yıl içinde sadece iki hafta arayla önce Polonya, ardından Estonya tarafından tetiklendi. Bu durum, ittifak içindeki gerilimi gözler önüne seriyor.

19 Eylül’deki olayda İtalya, Finlandiya ve İsveç, üç Rus uçağıyla buluşmak üzere savaş uçaklarını havalandırdı. Uçaklar, müdahaleyi kanat çırparak bildirdiler ancak telsizle iletişim kurmadılar veya rotalarını değiştirmediler. Bu sessiz diyalog, uluslararası hava sahasında yaşanan gerilimin âdeta bir mikrokozmozu.

Peki NATO nasıl yanıt veriyor? İsveç Hava Kuvvetleri Komutanı Tümgeneral Jonas Wikman’ın sözleri durumun hassasiyetini özetliyor: “Gerektiğinde Rus uçaklarını düşürme yetkimiz var. Ancak her zaman tehdit seviyesinden ve orantılılıktan bahsediyoruz. İsveç topraklarından bahsettiğimizde orantılılıktan bahsediyoruz.” Öte yandan Polonya Dışişleri Bakanı Radek Sikorski daha sert bir çizgide: “Başka bir füze... uzayımıza girer ve düşürülürse... lütfen sızlanmayın. Uyarıldınız.”

Tarihin yankılanan sesi: 1930’lardan bugüne paralellikler

Tarihçi Margaret MacMillan’ın “Savaş Çatışmalar Bizi Nasıl Biçimlendirdi?” adlı eserinde işaret ettiği gibi, “Kriz anlarında liderler genellikle geçmişte işe yarayan formüllere başvururlar. Ancak bu formüller yeni tehditler karşısında yetersiz kalabilir.” Bugün Avrupa’nın karşı karşıya kaldığı durum, 1930’ların yatıştırma politikalarının başarısızlığıyla çarpıcı benzerlikler taşıyor.

Rusya’nın kademeli olarak artan provokasyonları, Hitler'in 1936’da Ren Bölgesi’ni yeniden askerîleştirmesine benzer bir strateji izliyor. O dönemde de Batılı güçler, “bu sadece kendi arka bahçesi” diyerek müdahale etmemiş ancak bu pasiflik daha büyük bir savaşın kapısını aralamıştı. Amerikalı diplomat George F. Kennan’ın Soğuk Savaş analizlerinde vurguladığı gibi, “Rus dış politikası geleneksel olarak sabırlı ve kademeli bir yayılmacılığı benimsemiştir.”

Jeopolitik satranç ve Trump faktörü

Buradaki asıl tehlike, askeri bir çatışmadan ziyade siyasidir. Rusya’nın amacı, Avrupa’da kamuoyunun hükümetlere olan güvenini zedelemek ve en önemlisi, müttefikler arasında ayrılık tohumları ekmek olabilir. Donald Trump’ın Avrupa’ya ve NATO’ya yönelik belirsiz tutumu, bu stratejiyi besliyor. Tıpkı 1930’larda yatıştırma politikasının Hitler’e cesaret verdiği gibi, bugünkü en ufak bir tereddüt veya bölünme, Moskova’ya benzer bir mesaj iletebilir.

Batılı yetkililer, Rusya’nın neden bu kadar çok provoke ettiğinden emin değil. Bazı müttefikler hem Polonya hem de Estonya olaylarının kazara gerçekleştiğine, Rusya’nın görevi kötüye kullanmaktan ziyade özensizliğinden kaynaklandığına inanıyor. Ancak Polonya buna kesinlikle katılmıyor. Örneğin, Estonya hava sahasına giren MiG-31’lerin navigasyon sistemleri bozulmuş olabilir. Ancak durum böyle olsa bile Rusya’nın özensizliği, Kremlin’in silahlı kuvvetlerin daha büyük riskler almasına izin verme yönündeki bilinçli bir tercihini yansıtıyor olabilir.

Pratik zorluklar ve stratejik ikilem

Kâğıt üzerinde, her müttefik istediğini düşürme hakkına sahip; NATO’dan izin beklemesine gerek yoktur. Ancak pratikte durum çok daha karmaşık. Baltık ülkelerinin kendilerine ait savaş uçakları yok; hava sahalarında devriye gezmek için dönüşümlü olarak bir müttefik kadrosuna güveniyorlar. Polonya, bir sonraki yolunu kaybeden jeti vurmakta özgür ancak sorun askerî olmaktan ziyade siyasi.

Rusya buna karşılık olarak gerilimi tırmandırmayı seçerse, endişelerden biri Trump’ın geri adım atması ve Avrupalıların Rus uçağını havaya uçuran müttefiki ne kadar destekleyecekleri konusunda kendi aralarında çekişmeleri. 2015 yılında bir Rus jetini düşüren Türkiye örneği, bu tür krizlerin ne kadar hassas olduğunu gösteriyor.

Avrupa’nın uyanışı: Savunma önlemleri artıyor

Ancak Avrupa uyanıyor. Estonya olayından beş gün sonra, 100’den fazla Polonyalı paraşütçü, ortak bir tatbikat kapsamında Baltık Denizi’nde komuta konumunda bulunan İsveç adası Gotland’a indi. İsveç de adaya kara konuşlu hava savunma sistemleri yerleştiriyor ve hava kuvvetlerinin hazırlık durumunu artırıyor.

Tümgeneral Wikman’ın dediği gibi, “Bunlar yoğun günler ve haftalar. Sakin kalabilmemiz ve doğru duruşu sergilememiz gerekiyor ve bu konuda doğru yolda olduğumuza oldukça eminiz.”

Amerika’nın Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Mike Waltz, New York’taki BM toplantısında Rusya’yı alenen azarladı. Amerika Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun da bunu özel olarak yaptığı düşünülüyor. Bu diplomatik hamleler, Batı’nın konuyu uluslararası arenaya taşıma kararlılığını gösteriyor.

Tarihin dersleri ışığında gelecek

Ez cümle, Rusya’nın sınır ihlalleri, sadece bir uçağın yanlış yere girmesinden çok daha fazlasını temsil ediyor. Bu, Soğuk Savaş sonrası düzenin çöküşünün ve gücün yeniden test edildiği tehlikeli bir jeopolitik satrancın sahnesi. Rus stratejisi, Sun Tzu’nun “Savaş sanatı, düşmanı savaşmadan yenmektir” prensibine uygun şekilde, savaşmadan kazanmayı hedefliyor.

Churchill’in bir başka uyarısı kulaklarımızda çınlıyor: “Geçmişten ders almayanlar, onu tekrar yaşamaya mahkûmdur.” Avrupa, tarihin bu en acımasız dersini bir kez daha öğrenmek zorunda kalacak mı? Cevap, birlikte hareket etme iradesinde ve sınırlara yapılan her meydan okumaya verilecek net, kararlı ve orantılı yanıtta yatıyor.

Strateji uzmanı Edward Luttwak’ın dediği gibi, “Jeopolitik, coğrafyanın üzerine politika inşa edildiği sabit bir sahne değildir; sürekli değişen bir dengeler sistemidir.” Bugün Avrupa’nın hava sahasında yaşananlar, bu dengelerin nasıl yeniden şekillendiğinin somut göstergesi. Avrupa, bu teste hazır mı? Tarih, cevabı kaydetmek için hazır bekliyor.