Küreselleşen isyan: Z Kuşağı muhalefeti
Haberin Eklenme Tarihi: 1.10.2025 12:39:00 - Güncelleme Tarihi: 1.10.2025 15:31:00Eylül 2025, Nepal'in başkenti Katmandu'da, hükûmetin ülke çapında sosyal medyaya erişimi kesmesiyle başlayan bir öfke dalgası, beş gün gibi kısa bir sürede Başbakan'ı istifaya zorladı. Aynı günlerde, dünyanın diğer ucunda, Madagaskar'ın Antananarivo kentinde, kronik su ve elektrik kesintilerinden bunalan binlerce genç, lüks bir teleferik istasyonunu ateşe veriyordu. Coğrafi olarak birbirinden kopuk, kültürel ve tarihsel bağlamları tamamen farklı bu iki ülkedeki isyanlar, yalnızca yerel birer huzursuzluk değildi. Bunlar, küresel bir Z Kuşağı ayaklanmasının, dijital ağlarla birbirine bağlanmış, senkronize iki güçlü darbesiydi.
Peki, Nepal'deki bir sosyal medya yasağı, nasıl oldu da Madagaskar'daki bir altyapı krizini besledi? Nasıl oldu da bu iki ülkenin gençleri, aynı kültürel sembolün -One Piece çizgi romanındaki "Hasır Şapkalı Korsanlar"ın bayrağının- altında birleşti? Cevap, Z Kuşağı isyanının yayılmasının ardındaki üç temel dinamiğe dayanıyor: Dijital senkronizasyon, kültürel kodların evrenselliği ve kırılgan devletlerin yapısal çöküşü.
Dijital senkronizasyon: Lidersiz, hızlı ve dayanıklı bir örgütlenme
Geleneksel devrimlerin aksine, Z Kuşağı isyanlarının merkezinde karizmatik bir lider veya hiyerarşik bir parti yapısı yok. Bunun yerine, hareketler, Discord, TikTok, Signal ve Facebook gibi platformlar üzerinden örgütlenen, merkezi olmayan (decentralized), “lidersiz” ağlardan oluşuyor. Bu yapı, onları devlet baskısına karşı inanılmaz derecede dayanıklı kılıyor. Lideri olmayan bir hareketi bastırmak, başı kesilemeyen bir hidraya saldırmak gibi.
Nepal'deki protestoların şaşırtıcı hızı, bu dijital altyapının gücünü gösteriyor. Gençler, sadece protesto noktalarını koordine etmek için değil, aynı zamanda gerçek zamanlı siyasi tartışmalar yapmak ve halka açık Discord oturumlarında geçici başbakanlarını seçmek için de bu platformları kullandı. Bu süreçte, oyun avatar isimleri ve internet argosu kullanmaları, işin ciddiyetini azaltmıyor; aksine, kurumsal siyasetin yapay formalitelerinden tamamen kopmuş, şeffaf ve doğrudan bir katılım kültürünü simgeliyordu.
Madagaskar'da ise seferberlik, daha çok Facebook grupları üzerinden gerçekleşti. Ancak Nepal'deki başarı, Malgaş gençliğine ilham vermenin yanında, somut bir oyun kitabı sağladı. Dijital platformlar, taktiksel bilginin (polis manevralarından kaçınma, güvenli iletişim yöntemleri) anında aktarıldığı bir “strateji virüsü” yayma aracına dönüştü. Bir ülkede işe yarayan bir taktik, birkaç saat içinde bir diğerinde uygulanabiliyordu. Bu, protestoların bulaşıcılık hızını geometrik olarak artırdı. Nepal'deki rejim değişikliği, Madagaskar'daki protestocular için psikolojik desteğinde ötesinde "Biz de yapabiliriz" dedirten somut bir kanıt oldu.
Küresel kültürün ortak dili: Hasır şapkalı korsanlar ve evrensel semboller
Belki de bu küresel isyanın en çarpıcı yanı, ortak bir kültürel dil etrafında kenetlenmesiydi. Madagaskar'daki protestolarda açıkça görülen, Nepal'deki hareketle dayanışma amacıyla dalgalandırılan One Piece'in "Hasır Şapkalı Korsanlar" bayrağı, sıradan bir pop kültürü referansı olmanın çok ötesine geçti. Bu bayrak, küresel Z Kuşağı için ortak bir direniş sembolüne, yozlaşmış ve baskıcı otoritelere karşı evrensel bir muhalefet diline dönüştü.
Neden bir Japon çizgi romanındaki korsan bayrağı? Çünkü One Piece'in hikâyesi, temelinde özgürlük, dostluk, adalet arayışı ve baskıcı düzenlere meydan okuma temalarını barındırır. “Hasır Şapkalılar”, gücü elinde bulunduran yozlaşmış Dünya Hükûmeti'ne karşı duran bir gruptur. İşte bu anlatı, Nepal'de sosyal medyası elinden alınan, Madagaskar'da temiz sudan mahrum bırakılan gençlerin duygularıyla mükemmel bir örtüşme sağladı.
Filipinler'deki bir aktivistin dediği gibi: “Farklı diller konuşuyoruz ama aynı baskı dilini konuşuyoruz.” Bu bayrak, farklı coğrafyalardaki gençlerin, yerel şikâyetlerini küresel bir bağlama oturtmasını sağladı. Yerel bir yolsuzluk skandalı artık sadece yerel bir mesele değil, küresel bir “yozlaşmış düzene” karşı verilen savaşın bir parçası hâline geldi. Bir devlet, kendi gençliğini bastırmaya kalktığında, artık sadece kendi vatandaşlarıyla değil, bu sembolün arkasında kenetlenmiş küresel bir dijital toplulukla da mücadele etmek zorunda kalıyor.
Kırılgan devletlerin yapısal çöküşü: Aynı hastalık, farklı semptomlar
Ancak bu dijital ve kültürel bağlar, verimli bir zemin olmaksızın bir anlam ifade etmezdi. Madagaskar ve Nepal, yapısal olarak benzer “hastalıklardan” mustaripti: Sistemik yolsuzluk, kurumsal çürüme ve gençliğin geleceğini çalan elit ele geçirme.
Fakat bu hastalık, iki ülkede farklı semptomlarla ortaya çıktı:
Madagaskar: "Mafya devleti" ve “varoluşsal kriz”
Madagaskar, bağımsızlığını kazandığı 1960'tan beri dünyanın en büyük ekonomik çöküşlerinden birini yaşıyor. Kişi başına düşen gelir neredeyse yarı yarıya azalmış durumda. Bu, iç savaş yaşamamış bir ülke için inanılmaz bir başarısızlık. Devlet, “mafya devleti” olarak tanımlanacak kadar yozlaşmış. Ülkenin zengin altın, vanilya ve nadir ahşap kaynakları, yozlaşmış yerel elitler ve yabancı alıcılar arasındaki anlaşmalarla yağmalanıyor. Buradaki isyanın tetikleyicisi, temel hayatta kalma içgüdüsüydü. Suyun ve elektriğin olmaması, insanları pasif bir kaderciliğe iten kültürel tamponları nihayet aştı. Madagaskar'daki protestolar, “yaşamak” için değil, “hayatta kalmak” için verilen bir savaştı.
Nepal: "Nepobabies" ve çalınan fırsatlar
Nepal'deki sorun daha az varoluşsal ama daha az yakıcı değil. Buradaki öfkenin odağında, “nepobabies” (Nepalli “iş insanı çocukları”) olarak adlandırılan, siyasi bağlantılı ailelerin, liyakat ve rekabet olmaksızın zenginlik ve güç biriktiren yeni bir elit sınıfı yatıyordu. Bu haksız kazanılmış servet, sosyal medyada utanmazca sergilenirken, üniversite mezunu gençler işsiz kalıyordu. Nepal'deki protestolar, temel altyapıdan ziyade, çalınan fırsatlara, kapana kısılmış bir geleceğe duyulan öfke körüklendi. Sosyal medya yasağı ise bu gençlerin iletişim, koordinasyon ve geçim kaynağı olan son kanallarını da kesmeye yönelik bir tehdit olarak algılandı.
Dolayısıyla, Madagaskar'daki protestolar “fiziksel hayatta kalma”nın, Nepal'dekiler ise “sosyo-ekonomik hayatta kalma”nın bir ifadesiydi. Ancak her ikisinin de kökeninde, devletin vatandaşlarına karşı temel sosyal sözleşmeyi ihlal etmesi yatıyordu.
Yeni bir küresel siyaset mi doğuyor?
Madagaskar ve Nepal'de yaşananlar, bize yeni bir küresel siyasi gerçekliğin habercisi. Z Kuşağı, sınırların ötesine geçen, dijital ağlarla güçlendirilmiş, ortak kültürel kodlarla ifade edilen bir muhalefet biçimi yarattı.
Bu hareketler ideolojik değil, pragmatik. Soyut devrimci söylemlerden ziyade, somut ve işleyen bir devlet talep ediyorlar. Suyun akmasını, elektriğin olmasını, işe alımlarda liyakatin geçerli olmasını, sosyal medyada özgürce konuşabilmeyi istiyorlar. İnternet, onlar için bir örgütlenme aracından ziyade dünyanın diğer yerlerindeki akranlarının yaşam standartlarını görebildikleri bir “ölçü çubuğu”. Bu standartlarla kendi gerçeklikleri arasındaki uçurum, dayanılmaz bir öfke kaynağı.
Nepal'deki başarı, diğer kırılgan devletlerdeki gençlere ilham vermeye devam edecek. Madagaskar'daki direniş ise askerî desteğe dayanan rejimlerin ne kadar kırılgan olabileceğini gösterdi. Bu “Z Kuşağı Ayaklanması”, yalnızca Asya veya Afrika'nın değil, yönetişim krizi yaşayan, genç ve dijital olarak bağlı nüfusa sahip her ülkenin meselesi hâline geldi. Artık bir ülkedeki bir teleferik istasyonunun yakılması veya bir Discord sunucusunda yapılan oylama, sadece o ülkenin iç meselesi olarak kalmıyor; küresel bir direniş ağının bir sonraki hamlesi için ilham ve strateji haline geliyor. İsyan küreselleşti ve geri dönüşü yok.