Osman Bölükbaşı’yı Kırşehir Emniyet Müdürü tartakladı

02 Temmuz 1957

2 Temmuz 1957’de C.M.P’nin Genel Başkanı Osman Bölükbaşı, Kırşehir’de halk tarafından ağırlanırken Emniyet Müdürü Reşat Erozan tarafından tartaklanmıştı. Olay hem halk hem de kamuoyunca tepkiyle karşılanmıştı. Tercüman’ın tanıklığıyla gelin, o güne dönelim, neler yaşandığına birlikte bakalım.

“Dün resmen vilayet olan Kırşehir’de mühim hadiseler cereyan etti.” Tercüman’ın 2 Temmuz 1957 tarihli yayını bu cümlelerle açılıyordu. Manşette ise “Osman Bölükbaşı’yı Kırşehir Emniyet Müdürü tartakladı” şeklindeydi. “Yapılan bu harekete sinirlenen halk, az daha Emniyet Müdürü’nü linç edecekti.” Peki, böylesine büyüyen bu vaka nasıl oluşmuştu? Neler olmuştu? Tercüman’ın muhabirlerinden Muammer Yaşar’ın bildirdiği haberin detayları şöyle: “Kırşehir bugün cereyan eden büyük, mühim bir hadiselerden sonra resmen vilayet oldu. Bayramda hazır bulunmak üzere Kırşehir’e gelen Osman Bölükbaşı halkın tezahüratı sırasında Emniyet Müdürü’nün fiilî müdahalesine maruz kalarak tartaklandı. Orada birikenler bu yüzden az kalsın Emniyet Müdürü’nü linç ediyordu. Halkı dağıtmak için uğraşan polisler bütün gayretlerine rağmen buna muvaffak olamadılar. Şehirde intizam bozuldu. Ve bayram programı tamamen alt üst oldu. C.M.P. Genel Başkanı halkın tezahüratı bahsinde Dahiliye Vekili Namık Gedik, Maarif Vekili Tevfik İleri, Sanayi Vekili Samet Ağaoğlu ve Devlet Vekili Celal Yardımcı’ya rekabet etti.” Peki devamında neler oldu?

Tercüman şöyle anlatıyordu: “Sabahın erken saatlerinden itibaren bayramı kutlamak için hazırlanan Kırşehirliler ile civar köy ve kasabalardan gelen binlerce vatandaş Ankara’dan gelecek olan misafirleri beklemek için Kırşehir vilayet hududundan itibaren yol boyunca gruplar hâlinde toplanmışlardı. Saat 8 sıralarında Osman Bölükbaşı’nın Kırşehir’e geldiği haber bütün şehre yayıldı. Hazırlanan programa göre, Dahiliye Vekili Namık Gedik, Maarif Vekili Tevfik İleri, Sanayi Vekili Samet Ağaoğlu ve Devlet Vekili Celal Yardımcı da beraberindeki heyetle birlikte saat 10 sıralarında Kırşehir’e geleceklerdi. Bölükbaşı da aynı saatte bekleniyordu. Saat 9’da Bölükbaşı beraberinde Kırşehir mebusları ve Genel İdare Kurulu azaları olduğu hâlde otomobille Kırşehir’e 75 kilometre uzaklıkta bulunan İğdebeli mevkiine geldi, burada bir müddet dinlenirken vekillerin yarım saat sonra İğdebeli’nden geçeceği haberi üzerine heyet Kırşehir’e müteveccihen hareket etti. Yola çıkıldıktan 20 dakika sonra önde bir trafik arabası olduğu hâlde vekillerin otomobilleri göründü. Vekillerden önce Kırşehir’e girmek isteyen Bölükbaşı’nın otomobili konvoyun önünde son hızla gidiyordu. Bir müddet böyle devam etti. Bir ara vekillerin otomobilleri C.M.P’lilerinkini geçti ve vekiller Kaman’da durdular. Burada kalabalık bir kütle Ankara’dan gelen hükûmet erkânını bekliyordu. Başta Namık Gedik olduğu hâlde diğer vekiller Kamanlılarla sohbet ederken Bölükbaşı’nın otomobili büyük bir süratle halkın arasından geçti ve yoluna devam etti. Önden giden bir trafik arabası otomobili durdurmak istediyse de buna muvaffak olamadı. Hadiseyi takip eden gazeteciler son hızla giden Bölükbaşı’nın otomobiline yetişmekte güçlük çekiyorlardı. Pek az sonra vekiller de Kaman’dan hareket ettiler. Bir trafik arabası Bölükbaşı’yı takip ediyor ve trafik polisleri gazetecilere durmalarını söylüyorlardı. Bir saat kadar devam eden bu kovalamacadan sonra Bölükbaşı Kırşehir vilayet hududundan içeri girdi ve burada Kırşehir müstakil Belediye Reisi Fazıl Yalçın tarafından karşılandı. Yolun iki tarafında toplanan büyük bir kalabalık Bölükbaşı’yı görünce sırayı bozup alkışlarla yanına geldiler ve otomobilden indirdiler. Halk Bölükbaşı’yı omuzlar üzerine almıştı. Binlerce Kırşehirli C.M.P. Genel Başkanı’nın elini öpmek için yarış ediyordu. Bölükbaşı halka sakin olmalarını alkışlamanın yasak olduğunu söyledi. ‘Hem bayram yapıyoruz diyorlar hem alkışı yasak ediyorlar. Bölükbaşı’nın gelişi üzerine alınan bu kararın manasını herkes anlar. Ellerin alkışı men edilse bile gönüllerin alkışı yasak edilemez.’ Bundan sonra C.M.P. Başkanı otomobiline binerek yola devam etti. Yolun biraz ilerisinde halkla beraber vekilleri karşılamak üzere bekleyen atlılar otomobili tekrar durdurdular. Bölükbaşı atlarından inen Kırşehir köylüleriyle kucaklaştı. Daha sonra da yollara dizilen sayısız kamyon ve otobüslere binmiş binlerce Kırşehirlinin coşkun tezahürleri arasında şehrin dış mahallelerine kadar geldi.”

“Şehrin giriş yolu üzerinde bulunan hükûmet hastanesinin önünde halk, Osman Bölükbaşı’yı otomobilden inmeye zorladı. Caddeyi dolduran kalabalık yüzünden hiçbir vasıta hareket edemiyordu. Bu yüzden C.M.P. Genel Başkanı etrafını dolduran kalabalık arasından yürümeye başladı. Bu sırada jiplere bindirilmiş kalabalık bir polis ekibi gelerek halkı dağıtmaya çalıştı. Polisin şiddet kullanmasına rağmen halk dağılmıyor ve Bölükbaşı’yı takip ediyordu. Tam bu esnada orta boylu ve şişmanca bir zat koşarak kalabalığı yardı ve C.M.P. Genel Başkanı’nı tartaklayarak otomobiline binmesini söyledi. Bu zat Kırşehir Emniyet Müdürü olan Reşat Erozan’dı. Bölükbaşı, Emniyet Müdürü’nün bu hareketine sinirlenmişti. Ellerini ve yakasını tutan Müdür’e ‘Çek elini, çek… Sen bir milletvekilini nasıl tutarsın… Sonra milletin intikamı göğün yere çökmesi gibi başına inebilir’ diye bağırdı. Emniyet Müdürü’nün Bölükbaşı’yı tartakladığını gören halk, Müdür’ün üzerine yürüdü, kalabalık arasında seçilemeyen bazı kimselerin Müdür’ü Bölükbaşı’nın yanından uzaklaştırmak için tekmelediği görüldü. Mnce polislere ‘arabasına bindirin’ diyerek emir veren Müdür hadisenin büyümekte olduğunu görünce Bölükbaşı’ya ‘kurban olayım ağabey otomobiline bin, ben de bu memleketin evladıyım’ dedi. Bölükbaşı halka dağılmasını rica ederek Emniyet Müdürü’nü muhakkak bir linçten kurtardı ve otomobiline bindi.”

Ardından tören alanına gelindi, tören gerçekleştirildi, tören için yüzlerce kurban kesilmiş, törende halk vekillere büyük bir tezahüratta bulunmuştu. Törenden sonra olanlar ise şöyleydi: “Tören sona ererken Emniyet Müdürü Bölükbaşı’nın yanına gelerek kendisinden özür diledi. Bundan sonra Bölükbaşı spor sahasını terk ederek öğle yemeğini müteakip Ankara’ya döndü.”

Tüm bunlar olurken “Bölükbaşı yarın sorguya çekiliyor” manşeti de dikkat çekiyordu. Manşetin ardındaki haber şöyleydi: “C.M.P. Genel Başkanı Osman Bölükbaşı’nın sorgusu yarın yapılacaktır. Genel Başkan hakkında hazırlanan dosya ihmal edilmiştir. Bölükbaşı’nın yarınki sorgusunu müteakip tevkif edilmesi keyfiyeti hâlâ mevcuttur. Zira bilindiği gibi C.M.P. Genel Başkanı’nın teşriî masuniyetinin kalkmasına sebep olan suç, B.M.M.’ne hakarettir. Bu suç Ceza Kanunu’nun 19’uncu maddesi şümulüne girmekte ve tatbik edilecek ceza bir sene ilâ 6 sene arasında değişmektedir. Aynı zamanda suç ağır cezayı müstelzim bulunmakta ve işte bu bakımdan C.M.P. liderinin tevkifi muhtemel görülmektedir.”

Demirel: “Gelecek iktidara acıyorum”

25 Kasım 1987
1987 Türkiye genel seçimlerine sayılı günler kalmıştı. 25 Kasım günü siyasi liderler arasındaki gerilim kamuoyunda hissediliyor, mitinglerde propagandalar yapılıyordu. Gelin 25 Kasım 1987 gününe Tercüman’ın tanıklığıyla birlikte bakalım.

25 Kasım 1987 günü Tercüman’da manşet oldukça kalabalıktı. Göze çarpan ilk başlığa bakalım: “Ekim ayı ihracatı yine 1 milyar doları aştı…” , “Dış ticaret tıkırında…” Tercüman’ın haberine göre: “İhracatın ithalatı karşılama oranı geçen yıl yüzde 66 iken bu yılın ilk on ayında yüzde 73’ü buldu. Açık azalıyor: İhracattaki olumlu gelişmeler dış ticaret ve cari işlem açığını azaltıyor. Dış ticaret açığı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 5,8’e geriledi, cari işlem açığı ise 310 milyon dolara indi. Sanayi başı çekiyor: Sanayi ürünleri ihracatı geçen yıla göre yüzde 44,2 oranında artarak on ayda 6 milyar 366 milyon dolara tarım ürünleri geliyor.”

Bir ilginç başlık ise THKP-C’den Semra Özal’a gelen açık mektup ile ilgiliydi: “Turgut Özal’ı öldüreceğiz.” Haberin detayı şöyle: “Açıklama: Acilciler’in sözcüsü Bedrettin Mahir, Bayan Özal’a hitaben, ‘Örgütümüz, Büyük Balık Operasyonu ile cezayı verecektir. Size tavsiyemiz Başbakan’ın biraz kulağını çekin’ dedi. Bomba: ANAP merkezindeki bombanın zamanında patlamadığını söyleyen Mahir, olayda ölen Mustafa Yıldız’ın ailesine 500 bin lira vereceklerini bildirdi…”

1987 Genel Seçim yaklaşırken siyasi arena elbette kızışmıştı. Tercüman’ın manşetinde de yer aldığı üzere ülke; Süleyman Demirel, Turgut Özal, Erdal İnönü ve Necmettin Erbakan’ın düellosuna şahit olmaktaydı. DYP lideri Süleyman Demirel, Özal’a hitaben “Ben hükûmet olsam bu kadar ağır enflasyonun böyle tahribat yaptığı bir toplumda dolaşamam. Bunlar iktidar olur veya olmaz, hiç umurumda değil. Asıl bundan sonra iktidar olacağa acıyorum” diyor; koalisyon olması ihtimali için de “ANAP kesinlikle iktidar olamaz, SHP’nin çabaları iktidar için yetmez; RP, MÇP ve IDP barajı aşamazlar, Ecevit limittedir” söylemlerinde bulunuyordu. ANAP lideri Turgut Özal ise seçimden yine iktidar olarak çıkacağını belirtiyor, şunları söylüyordu: “Komünist veya aşırı dinci parti için referanduma gidilmesi gerekir”, “Türkiye ile Yunanistan arasında belirli bir yumuşama sağlanmıştır. Yakın zamanda Papandreu ile buluşabiliriz”, “Türkiye Ortak Pazar’a alınmazsa Avrupa’nın Japonya’sı olur. Bu yüzyılın sonunda Avrupa’yı yakalayacağız”, “Ben işçiye karşı değilim. Kendim de işçi oldum, bizzat çalıştım”, “Türkiye’de Kürt azınlık yoktur. Kürtler bu milletin entegre bir parçasıdır. Ayrılmaz ve ayrılmayacaktır.”

İktidar mı, koalisyon mu? SHP Genel Başkanı Erdal İnönü ise önceki gün Antalya’da konuşmuştu. Meydanda “ANAP gemisini batırıp, sosyal demokratları iktidara getireceklerini” anlatan İnönü, gazetecilerle yaptığı sohbette ise İsrail’de iki zıt partinin koalisyonunu örnek göstermiş ve “Üzerimize vazife düşerse bunu da yerine getiririz” diyerek koalisyona yeşil ışık yakmayı ihmal etmemişti. Necmettin Erbakan ise “ANAP fuhuşta çağ atladı” diyerek tepkisini göstermişti. Konya ilçelerinde konuşmalar yapan RP Genel Başkanı, 4 siyasi partinin ülkeyi Batı’nın enkaz çöplüğü yapacağını söylemişti. MÇP lideri Türkeş de başka yönden tepkisini göstererek Özal ekonomisini dört ayaklı canavara benzetmiş, “İnsanlarımıza mezhep ayrımı yapmadan gereken önemi veriyoruz” demişti.

…Ve düğmeye basıldı

18 Kasım 1988
18 Kasım 1988 tarihinde Tercüman’ın manşeti “İçte ve dışta Türkiye’ye baskı kampanyası başlatıldı… Ve düğmeye basıldı” cümlesiydi. Peki neydi bu baskı kampanyası ve bu baskılara karşı neler yapılmıştı. Tercüman’ın tanıklığıyla gelin birlikte inceleyelim.

Tarih: 18 Kasım 1988. Tercüman gazetesinin manşeti o gün “İçte ve dışta Türkiye’ye baskı kampanyası başlatıldı… Ve düğmeye basıldı” cümlesiyle atılmıştı: “Yunanlılar ve komünistler kampanyada başı çekiyor. Avrupa Parlamentosu’na TKP için karar tasarısı sunuldu.”

Haber “içte ve dışta”ki baskılara yönelik ayrımı şu şekilde vurguluyordu:

“Dışta: Bölücü komünist iş birliği

-Protesto gösterileri

Atina’da kaçak bölücüler ile Yunan komünistleri Türkiye’ye karşı gösteri yürüyüşleri yaptı, Bonn’da da TKP ve TİP üyeleri bugün ortak bir protesto yürüyüşü yapacaklar.

-Karar tasarısı

Kutlu ve Sargın’ın gözaltına alınması üzerine Avrupa Parlamentosu’ndaki komünistler harekete geçerek acilen gündeme alınması isteğiyle karar tasarısı hazırladılar, ancak tasarının acil olarak gündeme alınması reddedildi.

İçte: Türkiye’ye şantaj

-TKP dostu komünist milletvekilleri Türkiye’ye ‘Yardımı keseriz’ ve ‘geniş çaplı protesto’ tehditlerini savurdular.

-Kutlu ve Sargın’ın avukatları TKP’liler için ‘Düşünce ve örgütlenme özgürlüğü’ istediler. DGM Savcısı’nı eleştirdiler.”

Bu detaylar verilirken “Bunlar da TKP’nin avukatları” başlığıyla yayımlanan bir de fotoğraf vardı Tercüman’ın ilk sayfasında. Fotoğraf altı yazı şöyleydi: “Haydar Kutlu ve Nihat Sargın’ın avukatları dün Ankara’da bir basın toplantısı düzenlediler. Avukatlar ‘Müvekkillerimiz uygar dünyanın kabul ettiği biçimde insan hakları ve demokratik özgürlükler çerçevesinde düşünme özgürlüğünün gereği olan haklarını kullanmak üzere yurda gelmişlerdir’ dediler.”

Peki siyasilerin tepkileri ne yöndeydi? Tercüman, tepkilere de ayrıca yer veriyordu:

“Evren: ‘Bunlar bir merkezden yönetiliyorlar.’ Cumhurbaşkanı Evren, TBKP’lilerin Türkiye’yi karıştırmak ve istikrarını bozmak için geldiklerini söyledi.”

“Keçeciler: ‘Ay yıldızlı bayrağımızın yerine orak-çekiç görmek isteyenler hayal içindedir.’”

“Dülger: ‘TKP ile demokrasiyi karıştırmayalım. Komünist partisi yoksa demokrasi yok demek değildir.’”

“Taşar: ‘Şehit kanları ile sulanmış bu vatan üzerinde hiçbir vatandaş komünist partisine izin vermez.’”

TKP’li Kutlu ise Tercüman’ın yayınlarından rahatsızdı. Onun da tepkisi Tercüman’a olmuştu: “TKP’li Kutlu, ‘TKP’nin kurulması için en fazla Tercüman uğraşıyor. Tercüman bize karşı kampanya açtı’ dedi.”

Tercüman gazetesinin olayı detaylandıran “Hukuk Devleti” başlıklı başyazısı ise şöyleydi:

“Sovyet beşincikolu TKP’nin ‘legalleşme’ eylemine en doğru teşhisi Sayın Cumhurbaşkanı Evren koydu. Seçim propagandası için en küçük fırsatları bile değerlendiren şöhretli politikacıların sustuğu bir ortamda Sayın Cumhurbaşkanı Evren koydu. Seçim propagandası için en küçük fırsatları bile değerlendiren şöhretli politikacıların sustuğu bir ortamda Sayın Evren TKP’nin ‘legalleşme’ eylemini hem bu eylemin siyasi amacı hem de hukuk devleti karşısındaki yeri açısından değerlendirirken Türk milletinin görüş ve duygularına tercüman olmuştur. Sadece şimdiki Anayasa’ya göre değil, 1961 Anayasası’na göre de totaliter amaçlı partiler kurmak yasaktır. TKP’liler hakkında kesinleşmiş mahkûmiyetler ve devam eden soruşturmalar vardır. Bunlar Türkiye’ye gelirken soruşturmaya tâbi tutulacaklarını biliyorlardı. Öyleyse neden geldiler? Bu sorunun cevabı, Evren’in de belirttiği gibi ‘Türkiye’yi baskıcı göstermek’tir. Nitekim bir düğmeye basılmış gibi, içte ve dışta Türkiye’yi ‘baskıcı’ gösterme ve Avrupa solunu kullanarak Türkiye’yi akıllarınca köşeye sıkıştırma eylemleri başlamış bulunuyor. Sayın Evren’in ifade ettiği gibi, ‘Avrupa’da bizim karşımızda olan bazı çevreler her işimize burunlarını sokarlar.’ Sovyet beşincikolu, dış baskılarla Türkiye’yi sıkıştırıp ‘legalleşme’yi sağladıktan sonra ‘yeni mevziler’ için yıkıcı ve sarsıcı eylemler tezgâhlamak istemektedir. TKP girişiminin siyasi yönü budur. Bir de hukuki yönü vardır. Türkiye bir hukuk devleti olduğuna göre kanunların uygulanması hiçbir baskıyla engellenemez. Yine Sayın Evren’in belirttiği gibi, Anayasa’nın 14. Madde’si hak ve hürriyetlerin demokrasiye ve ülke bütünlüğüne karşı kullanılamayacağını hükme bağlamıştır. Aynı hüküm Alman anayasa hukukunda da mevcuttur. TKP’nin amacı ise demokrasi yerine proletarya diktatörlüğü kurmaktır. Evren, bu konuşmasıyla sadece Türk milletinin duygu ve düşüncelerini dile getirmekle kalmamış, anayasal görevini ifa etmiştir. Çünkü Anayasa’nın 104. Maddesi Cumhurbaşkanı’na ‘Anayasa’nın uygulanmasını gözetme’ görevini vermiştir. Bu makam, gerçekten bir ‘korkuluk makamı değildir. Bu makam, sembol de değildir.’ Görev ve sorumlulukları vardır. Görev ve sorumlulukları müdrik bir Cumhurbaşkanı olarak Evren’in bu onurlu konuşması Türk milletine güven vermiştir ve hukuk devleti fikrini güçlendirmiştir. TKP konusunda hukukun gereği neyse o yapılacaktır.”

Atam, tam 80 yaşındasın

10 Kasım 1981
10 Kasım 1961 tarihli Tercüman gazetesi, sayfalarını duygulu bir manşetle açtı: “Atam, tam 80 yaşındasın.” Atatürk’ün bedeni aramızda olmasa da fikirleri, cumhuriyetin her yeni sabahında yaşamaya devam ediyordu.

10 Kasım 1961 sabahı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde özel bir yere sahip olan bu günde, Tercüman gazetesi okurlarına bir dönüm noktasını hatırlatıyor. Atatürk’ün eşsiz liderliği ve cumhuriyetin temellerini attığı günler hâlâ canlı; halkın yüreğinde onun ideallerine bağlılık ve yenilenen vazife bilinci dalga dalga yayılıyor. O gün sayfalarında sadece bir anma değil, aynı zamanda bu mirasın bugün için taşıdığı anlam ve sorumluluk da yer alıyor. Manşet “Atam, tam 80 yaşındasın” cümlesiyle yapılıyor Tercüman gazetesinde. Asla ölmeyecek bir mirası hatırlatmak için…

Peki Ulu Önder’in anıldığı bu günde, 27 Mayıs 1960 Darbesi’nin etkileri hâlâ çok canlıyken kamusal alanda neler oluyordu?

Cemal Gürsel parti liderleriyle bugün yeniden görüşecekti. Tercüman şöyle anlatıyordu: “Partiler arasındaki fikir ayrılıkları yüzünden Başbakan’ın tayini ve hükûmetin teşkili bir türlü gerçekleşememektedir. Dünkü beyanlara rağmen Başbakan’ın fikri bugün de belli olmamıştır. (…) Cumhurbaşkanı Gürsel’in riyasetinde yapılacak toplantıda koalisyon teşkili hakkında son karar verilecektir. CKMP koalisyona girmeme kararını daha önce muhtelif vesilelerle açıkladığı için hükûmeti teşkil etme diğer üç parti arasında (AP, CHP, YTP) halledilecektir. CKMP müstakil kalma kararı yarın yapılacak toplantıda alınacak kararlara tesir edecektir. Değişmeli Başbakanlık sisteminin yarınki görüşmelerin ağırlık merkezini teşkil edeceği de şüphelidir.”

Siyasi düzlem belirsizliklerle devam etse de Atatürk bugün törenlerle anılıyordu: “Büyük Kurtarıcı Ulu Önder Atatürk’ün 23’ünçü yol dönümüdür. Bu münasebetle yurdun her köşesinde olduğu gibi, şehrimizde de muhtelif anma törenleri tertip edilmiştir. Saat 09.05 geçe Anıtkabir’de başlayacak olan törene Cumhurbaşkanı, Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisi Başkanları, Başbakan Vekilli, Genelkurmay Başkanı, Kuvvetler Komutanları, Bakanlar Kurulu Üyeleri, Senato ve Milletvekili, Başkanvekilleri ile Meclis’te temsilcisi bulunan siyasi partilerin liderleri, genel sekreterleri, askerî erkânı, basın ve siyasi partiler ile kurumlar temsilcileri, öğrenci, temsilcileri iştirak edecektir. Aziz Atamızın 23’üncü ölüm yıl dönümünde kortejde bir değişiklik yapılmasına karar verilmiş ve 1938 senesinden bu yana ilk olarak Kuvvetler Komutanları’nın yeri Bakanlar Kurulu’ndan önceye alınmıştır. Saat 9’u beş geçe çalınacak (Tili) borusu ile Türkiye’nin her köşesinde olduğu gibi Anıtkabir’de de bayraklar yarıya indirilecek, vasıtalar ve fabrikalar iki dakika süre ile düdüklerini çalacaklar ve törenlere katılacaklar saygı duruşunda buluşacaklardır. Anıtkabir saat 13.00’ten itibaren halkın ziyaretine açılacaktır. Bu arada sabah Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi şehrimiz okullarında da bu yıl geçen senelerden daha muazzam törenler yapılacaktır. Saat 17.30’da Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde tertip edilen toplantıda ise muhtelif konservatuar talebeleri tarafından Atatürk Oratoryosu temsil edilecektir. İstanbul’da İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği Ulu Önder Atatürk’ün ölüm yıl dönümü münasebetiyle Fen Fakültesi Konferans Salonu’nda büyük bir tören tertiplemiştir. 09.05’te saygı duruşunu müteakip Atatürk’ün gençliğe hitabesi, gençliğin Ata’ya cevabı tekrarlanacak ve rektörün konuşmasıyla programa devam edilecektir. Rektörden sonra bir öğretim üyesi ve İ.Ü.T.B Başkanı Ayhan Efeoğlu konuşacak, müteakiben de öğrenciler tarafından şiirler okunacaktır. Program üniversite bahçesindeki Atatürk heykeline ve Turan Emeksiz’in şehit düştüğü yerlere çelenkler konulduktan sonra son bulacaktır.”

Ayrıca Tercüman’da Haldun Taner’in “Atatürk Kandırılmaz” başlıklı başyazısı da ilk sayfada yayımlanmıştı. “Mephistofeles’in getirip önüne serdiği dünyanın gelmiş geçmiş bütün nimetlerine sırt çeviren, bütün nimetlerine sırt çeviren, hatta Gretchen’e, Helena’ya bile kapılmayan, bütün duygu ve sevk tuzaklarına kanmayan Faust, Şeytan’la girdiği bahsi sonunda ne uğruna kaybeder? Bataklıkları kurutup milyonlarca insana yaşama alanı sağlamak, özgür bir yurtta özgür insanlar içinde yaşamak özlemi uğruna. Yeryüzünde, yeraltında ‘Gitme, dur, sen çok güzelsin’ diyebileceği biricik an, bunu duyduğu an olduğu için… Atatürk’ün yaptığı da bundan başka bir şey değildi. Atatürk’ün dünyanın bu köşesindeki bataklıkları kökünden kuruttuğu söylenemez. Öyle olan, o göçüp gider gitmez o bataklıklar yeniden bu kadar yayılmaz, hayatımızı tehlikeye sokacak bir sıtma denizi hâlini alamazdı….” cümleleriyle devam eden, geçmişle bugünü kıyaslayan uzunca bir yazı okurlarına arz ediliyordu.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...