Celal Bayar nüfusumuzun 24 milyon 109,641’e yükseldiğini dün müjdeledi

02 November 1955

Tarih 2 Kasım 1955. Önceki gün Cumhurbaşkanı Celal Bayar, meclis açılışında ülkenin güncel nüfusunu müjdelemişti: 24.109.461. Gelin o güne Tercüman'ın tanıklığıyla birlikte bakalım.

Gün: 2 Kasım 1955. Tercüman manşetini şöyle atmıştı: “Celal Bayar nüfusumuzun 24 milyon 109,641’e yükseldiğini dün müjdeledi.” Önceki gün meclis açılış konuşmasını gerçekleştiren Celal Bayar’ın bu ilanı o dönem için oldukça önemliydi. İki büyük dünya savaşının ardından ülke nüfusu hâlâ toparlanamamış, istenilen oranda yükselememişti. Bu sebeple artışın başlaması ülke içinde büyük bir sevinç uyandırmıştı. Peki meclis açılışında Celal Bayar’ın gündeminde başka neler vardı? Gelin Tercüman bize söylesin.

“Büyük Millet Meclisi’nin 10’uncu devresinin ikinci içtimaının açılışı münasebetiyle bugün saat 15.00’te bir nutuk irad eden Reisicumhur 1950 seçimlerinden beri hürriyet ve demokrasi rejimi içinde her sahada devamlı ve seri inkişaflar kaydettiğini söyledikten sonra, sulh cephesi düşmanlarının Türkiye’nin sulh cephesi içindeki mevki ve itibarını sarsmak için giriştikleri menfi propagandaya işaret etmiş ve vatanımızın ve vatandaşların huzur ve emniyeti bakımından senenin en mühim vakası olan 6/7 Eylül hadiselerini ele alarak demiştir ki: ‘Kısa bir zaman sonra bütün hakikatlerin olduğu gibi meydana çıkacağı ve ıttılaınıza arz olunacağı şüphesizdir. Benim şimdiden ifade edebileceğim hakikat, hangi din, hangi dil ve ırktan olursa olsun Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun teminatı altında bulunan vatandaşların tabi ve insani haklarına mukaddesatına ve mal emniyetine tecavüz edenler hak ettikleri cezayı kati surette göreceklerdir. Türkiye, vatandaş hakkına tecavüz etmek için hiçbir bahaneyi meşru addetmeyen bir diyardır.”

Celal Bayar aynı zamanda nutkunda manşete de konu olan nüfusa da değinir: “1950’den beri nüfusumuz 3.162.453 kişi artmıştır. Yıllık ortalama artış 632 bin 491’dir. Artış nisbeti ise binde 30’dur. Bu nisbet hem memleket hem de dünya rekorunu teşkil etmektedir.”

Tek mevzu nüfus da değildir, ekonomiye dair ise şöyle söyler: “Paramızın değerinde değişiklik yapılacağına dair zaman zaman ortaya çıkarılan şayialardan bazı kimselerin endişeye kapıldıkları işitilmektedir. Paramızın kıymeti üzerinde herhangi bir surette yeni bir karara varmak asla bahis mevzuu değildir. Çünkü böyle bir hareket kanaatimizce Türk ekonomisini ve maliyesini felakete sürüklemek olur.”

Meclis açılış konuşmasının ardından gruplar içinde toplantılar yapılır, seçimler gerçekleştirilir. Tercüman’ın haberine göre, “Koraltan 381 oyla Meclis Başkanlığı’na, Başkan Vekilliklerine de 340 oyla Esat Budakoğlu, Fikri Apaydın ve Şemi Ergin” seçilirler. Fakat meclisteki seçimlere -Tercüman’ın ifadesiyle “19’ların 17’si ile” muhalefet katılmaz. Meclis, 16 Kasım’a kadar da tatile girer…

…Ve düğmeye basıldı

18 November 1988
18 Kasım 1988 tarihinde Tercüman’ın manşeti “İçte ve dışta Türkiye’ye baskı kampanyası başlatıldı… Ve düğmeye basıldı” cümlesiydi. Peki neydi bu baskı kampanyası ve bu baskılara karşı neler yapılmıştı. Tercüman’ın tanıklığıyla gelin birlikte inceleyelim.

Tarih: 18 Kasım 1988. Tercüman gazetesinin manşeti o gün “İçte ve dışta Türkiye’ye baskı kampanyası başlatıldı… Ve düğmeye basıldı” cümlesiyle atılmıştı: “Yunanlılar ve komünistler kampanyada başı çekiyor. Avrupa Parlamentosu’na TKP için karar tasarısı sunuldu.”

Haber “içte ve dışta”ki baskılara yönelik ayrımı şu şekilde vurguluyordu:

“Dışta: Bölücü komünist iş birliği

-Protesto gösterileri

Atina’da kaçak bölücüler ile Yunan komünistleri Türkiye’ye karşı gösteri yürüyüşleri yaptı, Bonn’da da TKP ve TİP üyeleri bugün ortak bir protesto yürüyüşü yapacaklar.

-Karar tasarısı

Kutlu ve Sargın’ın gözaltına alınması üzerine Avrupa Parlamentosu’ndaki komünistler harekete geçerek acilen gündeme alınması isteğiyle karar tasarısı hazırladılar, ancak tasarının acil olarak gündeme alınması reddedildi.

İçte: Türkiye’ye şantaj

-TKP dostu komünist milletvekilleri Türkiye’ye ‘Yardımı keseriz’ ve ‘geniş çaplı protesto’ tehditlerini savurdular.

-Kutlu ve Sargın’ın avukatları TKP’liler için ‘Düşünce ve örgütlenme özgürlüğü’ istediler. DGM Savcısı’nı eleştirdiler.”

Bu detaylar verilirken “Bunlar da TKP’nin avukatları” başlığıyla yayımlanan bir de fotoğraf vardı Tercüman’ın ilk sayfasında. Fotoğraf altı yazı şöyleydi: “Haydar Kutlu ve Nihat Sargın’ın avukatları dün Ankara’da bir basın toplantısı düzenlediler. Avukatlar ‘Müvekkillerimiz uygar dünyanın kabul ettiği biçimde insan hakları ve demokratik özgürlükler çerçevesinde düşünme özgürlüğünün gereği olan haklarını kullanmak üzere yurda gelmişlerdir’ dediler.”

Peki siyasilerin tepkileri ne yöndeydi? Tercüman, tepkilere de ayrıca yer veriyordu:

“Evren: ‘Bunlar bir merkezden yönetiliyorlar.’ Cumhurbaşkanı Evren, TBKP’lilerin Türkiye’yi karıştırmak ve istikrarını bozmak için geldiklerini söyledi.”

“Keçeciler: ‘Ay yıldızlı bayrağımızın yerine orak-çekiç görmek isteyenler hayal içindedir.’”

“Dülger: ‘TKP ile demokrasiyi karıştırmayalım. Komünist partisi yoksa demokrasi yok demek değildir.’”

“Taşar: ‘Şehit kanları ile sulanmış bu vatan üzerinde hiçbir vatandaş komünist partisine izin vermez.’”

TKP’li Kutlu ise Tercüman’ın yayınlarından rahatsızdı. Onun da tepkisi Tercüman’a olmuştu: “TKP’li Kutlu, ‘TKP’nin kurulması için en fazla Tercüman uğraşıyor. Tercüman bize karşı kampanya açtı’ dedi.”

Tercüman gazetesinin olayı detaylandıran “Hukuk Devleti” başlıklı başyazısı ise şöyleydi:

“Sovyet beşincikolu TKP’nin ‘legalleşme’ eylemine en doğru teşhisi Sayın Cumhurbaşkanı Evren koydu. Seçim propagandası için en küçük fırsatları bile değerlendiren şöhretli politikacıların sustuğu bir ortamda Sayın Cumhurbaşkanı Evren koydu. Seçim propagandası için en küçük fırsatları bile değerlendiren şöhretli politikacıların sustuğu bir ortamda Sayın Evren TKP’nin ‘legalleşme’ eylemini hem bu eylemin siyasi amacı hem de hukuk devleti karşısındaki yeri açısından değerlendirirken Türk milletinin görüş ve duygularına tercüman olmuştur. Sadece şimdiki Anayasa’ya göre değil, 1961 Anayasası’na göre de totaliter amaçlı partiler kurmak yasaktır. TKP’liler hakkında kesinleşmiş mahkûmiyetler ve devam eden soruşturmalar vardır. Bunlar Türkiye’ye gelirken soruşturmaya tâbi tutulacaklarını biliyorlardı. Öyleyse neden geldiler? Bu sorunun cevabı, Evren’in de belirttiği gibi ‘Türkiye’yi baskıcı göstermek’tir. Nitekim bir düğmeye basılmış gibi, içte ve dışta Türkiye’yi ‘baskıcı’ gösterme ve Avrupa solunu kullanarak Türkiye’yi akıllarınca köşeye sıkıştırma eylemleri başlamış bulunuyor. Sayın Evren’in ifade ettiği gibi, ‘Avrupa’da bizim karşımızda olan bazı çevreler her işimize burunlarını sokarlar.’ Sovyet beşincikolu, dış baskılarla Türkiye’yi sıkıştırıp ‘legalleşme’yi sağladıktan sonra ‘yeni mevziler’ için yıkıcı ve sarsıcı eylemler tezgâhlamak istemektedir. TKP girişiminin siyasi yönü budur. Bir de hukuki yönü vardır. Türkiye bir hukuk devleti olduğuna göre kanunların uygulanması hiçbir baskıyla engellenemez. Yine Sayın Evren’in belirttiği gibi, Anayasa’nın 14. Madde’si hak ve hürriyetlerin demokrasiye ve ülke bütünlüğüne karşı kullanılamayacağını hükme bağlamıştır. Aynı hüküm Alman anayasa hukukunda da mevcuttur. TKP’nin amacı ise demokrasi yerine proletarya diktatörlüğü kurmaktır. Evren, bu konuşmasıyla sadece Türk milletinin duygu ve düşüncelerini dile getirmekle kalmamış, anayasal görevini ifa etmiştir. Çünkü Anayasa’nın 104. Maddesi Cumhurbaşkanı’na ‘Anayasa’nın uygulanmasını gözetme’ görevini vermiştir. Bu makam, gerçekten bir ‘korkuluk makamı değildir. Bu makam, sembol de değildir.’ Görev ve sorumlulukları vardır. Görev ve sorumlulukları müdrik bir Cumhurbaşkanı olarak Evren’in bu onurlu konuşması Türk milletine güven vermiştir ve hukuk devleti fikrini güçlendirmiştir. TKP konusunda hukukun gereği neyse o yapılacaktır.”

Atam, tam 80 yaşındasın

10 November 1981
10 Kasım 1961 tarihli Tercüman gazetesi, sayfalarını duygulu bir manşetle açtı: “Atam, tam 80 yaşındasın.” Atatürk’ün bedeni aramızda olmasa da fikirleri, cumhuriyetin her yeni sabahında yaşamaya devam ediyordu.

10 Kasım 1961 sabahı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde özel bir yere sahip olan bu günde, Tercüman gazetesi okurlarına bir dönüm noktasını hatırlatıyor. Atatürk’ün eşsiz liderliği ve cumhuriyetin temellerini attığı günler hâlâ canlı; halkın yüreğinde onun ideallerine bağlılık ve yenilenen vazife bilinci dalga dalga yayılıyor. O gün sayfalarında sadece bir anma değil, aynı zamanda bu mirasın bugün için taşıdığı anlam ve sorumluluk da yer alıyor. Manşet “Atam, tam 80 yaşındasın” cümlesiyle yapılıyor Tercüman gazetesinde. Asla ölmeyecek bir mirası hatırlatmak için…

Peki Ulu Önder’in anıldığı bu günde, 27 Mayıs 1960 Darbesi’nin etkileri hâlâ çok canlıyken kamusal alanda neler oluyordu?

Cemal Gürsel parti liderleriyle bugün yeniden görüşecekti. Tercüman şöyle anlatıyordu: “Partiler arasındaki fikir ayrılıkları yüzünden Başbakan’ın tayini ve hükûmetin teşkili bir türlü gerçekleşememektedir. Dünkü beyanlara rağmen Başbakan’ın fikri bugün de belli olmamıştır. (…) Cumhurbaşkanı Gürsel’in riyasetinde yapılacak toplantıda koalisyon teşkili hakkında son karar verilecektir. CKMP koalisyona girmeme kararını daha önce muhtelif vesilelerle açıkladığı için hükûmeti teşkil etme diğer üç parti arasında (AP, CHP, YTP) halledilecektir. CKMP müstakil kalma kararı yarın yapılacak toplantıda alınacak kararlara tesir edecektir. Değişmeli Başbakanlık sisteminin yarınki görüşmelerin ağırlık merkezini teşkil edeceği de şüphelidir.”

Siyasi düzlem belirsizliklerle devam etse de Atatürk bugün törenlerle anılıyordu: “Büyük Kurtarıcı Ulu Önder Atatürk’ün 23’ünçü yol dönümüdür. Bu münasebetle yurdun her köşesinde olduğu gibi, şehrimizde de muhtelif anma törenleri tertip edilmiştir. Saat 09.05 geçe Anıtkabir’de başlayacak olan törene Cumhurbaşkanı, Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisi Başkanları, Başbakan Vekilli, Genelkurmay Başkanı, Kuvvetler Komutanları, Bakanlar Kurulu Üyeleri, Senato ve Milletvekili, Başkanvekilleri ile Meclis’te temsilcisi bulunan siyasi partilerin liderleri, genel sekreterleri, askerî erkânı, basın ve siyasi partiler ile kurumlar temsilcileri, öğrenci, temsilcileri iştirak edecektir. Aziz Atamızın 23’üncü ölüm yıl dönümünde kortejde bir değişiklik yapılmasına karar verilmiş ve 1938 senesinden bu yana ilk olarak Kuvvetler Komutanları’nın yeri Bakanlar Kurulu’ndan önceye alınmıştır. Saat 9’u beş geçe çalınacak (Tili) borusu ile Türkiye’nin her köşesinde olduğu gibi Anıtkabir’de de bayraklar yarıya indirilecek, vasıtalar ve fabrikalar iki dakika süre ile düdüklerini çalacaklar ve törenlere katılacaklar saygı duruşunda buluşacaklardır. Anıtkabir saat 13.00’ten itibaren halkın ziyaretine açılacaktır. Bu arada sabah Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi şehrimiz okullarında da bu yıl geçen senelerden daha muazzam törenler yapılacaktır. Saat 17.30’da Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde tertip edilen toplantıda ise muhtelif konservatuar talebeleri tarafından Atatürk Oratoryosu temsil edilecektir. İstanbul’da İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği Ulu Önder Atatürk’ün ölüm yıl dönümü münasebetiyle Fen Fakültesi Konferans Salonu’nda büyük bir tören tertiplemiştir. 09.05’te saygı duruşunu müteakip Atatürk’ün gençliğe hitabesi, gençliğin Ata’ya cevabı tekrarlanacak ve rektörün konuşmasıyla programa devam edilecektir. Rektörden sonra bir öğretim üyesi ve İ.Ü.T.B Başkanı Ayhan Efeoğlu konuşacak, müteakiben de öğrenciler tarafından şiirler okunacaktır. Program üniversite bahçesindeki Atatürk heykeline ve Turan Emeksiz’in şehit düştüğü yerlere çelenkler konulduktan sonra son bulacaktır.”

Ayrıca Tercüman’da Haldun Taner’in “Atatürk Kandırılmaz” başlıklı başyazısı da ilk sayfada yayımlanmıştı. “Mephistofeles’in getirip önüne serdiği dünyanın gelmiş geçmiş bütün nimetlerine sırt çeviren, bütün nimetlerine sırt çeviren, hatta Gretchen’e, Helena’ya bile kapılmayan, bütün duygu ve sevk tuzaklarına kanmayan Faust, Şeytan’la girdiği bahsi sonunda ne uğruna kaybeder? Bataklıkları kurutup milyonlarca insana yaşama alanı sağlamak, özgür bir yurtta özgür insanlar içinde yaşamak özlemi uğruna. Yeryüzünde, yeraltında ‘Gitme, dur, sen çok güzelsin’ diyebileceği biricik an, bunu duyduğu an olduğu için… Atatürk’ün yaptığı da bundan başka bir şey değildi. Atatürk’ün dünyanın bu köşesindeki bataklıkları kökünden kuruttuğu söylenemez. Öyle olan, o göçüp gider gitmez o bataklıklar yeniden bu kadar yayılmaz, hayatımızı tehlikeye sokacak bir sıtma denizi hâlini alamazdı….” cümleleriyle devam eden, geçmişle bugünü kıyaslayan uzunca bir yazı okurlarına arz ediliyordu.

Cumhuriyet’in 51. yılını törenlerle kutladık

30 October 1974
29 Ekim 1974’te Cumhuriyet’in 51. yıl dönümü kutlanmış, millî mücadele ruhu gururla anılmıştı. Ülkenin dönem içinde yaşadığı karmaşa ile iç içe geçen bu coşkuya ertesi günün, yani 30 Ekim 1974’ün Tercüman gazetesiyle birlikte tanık olalım.

29 Ekim 1974, Cumhuriyet’in 51. yıl dönümü… Cumhuriyet Bayramı her zamanki gibi törenlerle coşkuyla kutlanmış, verilen millî mücadele gururla anılmıştı. Ertesi günün (30 Ekim 1974) Tercüman gazetesinde döneminin tüm gündemiyle birlikte bayram “Cumhuriyet’in 51. yılını törenlerle kutladık” manşetiyle yaşanıyordu. Törenden bir fotoğraf, manşete eşlik ederken Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün “Günümüzün en önemli millî konusu memlekette her şeyden önce siyasi istikrarın sağlanmasıdır” açıklaması hemen fotoğrafın yanında yer alıyor. Dönemin tüm ağırlığı bu cümledeki beka kaygısıyla birleşiyordu, zira parti liderlerinin de mesajı ortaktı: “Güçlükler aşılacak.”

Kıbrıs Barış Harekâtı’nın ardından henüz birkaç ay geçmişken tüm yurtta ve Kıbrıs’ta düzenlenen Cumhuriyet Bayramı törenleri, tüm bu kaygıları devletin temelden aldığı mücadele gücüyle yok ediyordu: “Cumhuriyet Bayramı dün bütün yurtta ve Kıbrıs’ta törenlerle kutlanmıştır. Önceki gün öğleden sonradan itibaren bütün yurtta binalar bayraklarla süslenmiş, anıtlara çelenkler konulmuş ve gece de aydınlatma uygulanmıştır. Cumhuriyet’in kuruluşunun 51. yıl dönümü münasebetiyle dün Ankara’da ilk tören Anıtkabir’de yapılmıştır.”

Peki neydi bu gururlu güne gölge düşüren, çelenklerle bayraklarla süslenmiş ülkeyi kaygıya düşüren?

Öncelikle “Mutlu günde mutsuzluk” başlığındaki başyazıya bakalım: “Cumhuriyetimizin 51. kuruluş yıl dönümünü kutladığımız bugünlerde genel görüntümüz, maalesef hiç de iç açıcı değildir. Devlet ve millet hayatında yarım yüzyılı aşkın bir dönemi küçümsemek, üstelik kısır ve bencil çekişmeler yüzünden uğranılan kayıplara dertlenmek, her güçlüğü göğüslemesini bilen ve bunun örneklerini çeşitli vesilelerle vermiş olan milletimizin bu hâle düşürülmüş olmasından dolayı üzülmemek imkânsızdır. Cumhuriyet rejimini kabullenmeleri henüz 50 yıla varmamış olan ve devlet kurmak geçmişleri bizim gibi binlerce yıllık köke dayanmayan binlerce yıllık bir köke dayanmayan milletlerin daha iyi durumda olduğunu görmek de ayrı bir üzüntü kaynağıdır. Hiç kimsenin geleceğe ait umutlarını kırmak, durumumuzu olduğundan başka göstererek karanlık bir tablo çizmek gayesinde değiliz. Ama gerçekleri saklamanın da kimseye fayda getirmeyeceğine, kesinlikle devlet ve millet hayatına bir şey kazandırmayacağına inananlardanız. Diyebiliriz ki Cumhuriyetimizin ilk kuruluş gününde ekonomik durumumuz ve sıkıntılarımız ne ise 51 yıl sonra bugün de değişen ve gelişen dünya şartları içerisinde aynı tehlikelerle karşı karşıyayız. Ne hazindir ki çağın gerçeklerine aklın yoluna iltifat yerine memleket, aşırı sol ve sağ mücadelelerinin içine itilmiş, şartlandırılmış, kamplara bölünmüş, siyasi istikrarsızlık yüzünden meydana gelen otorite zafiyeti ile de devleti parçalamak isteyen unsurlar rahat bir çalışma ortamı bulmuştur. Kişisel çıkarları ve parti menfaatleri ön planda tutma gayretleri yüzünden siyasi hayattaki istikrarsızlık giderek artmış, hükûmet buhranları ne gariptir ki tabii görülür hâle gelmiştir. Bu durum, devletin âdeta sahipsiz kaldığı görüntüsünü uyandırmaktadır. Memleketin gerçeklerini, milletimizin tarihi ve sosyal yapısını bilmeyenler, ‘olması gayrimümkünlerin’ peşine koşmuş, ‘düzen değişikliği’ sloganları ile yaratılan fikir anarşisi yüzünden meydana gelen tereddütler ekonomimizi alabora etmiştir….”

Bahsedilen sağ-sol çatışmasının yanı sıra, asıl sorun öncelikle ekonomiydi. Tercüman’ın bir diğer manşeti zaten bunu anlatıyordu: “Ekonomik açıdan 1974 feda edilen bir yıl oldu.” Detaylar da “Enflasyon hızı gittikçe artıyor. Yüzde 19 ile Avrupa’da birinciyiz. Tahıl stokumuz son 24 yılın en düşük seviyesinde bulunuyor. Tarım üretimi de geçen yıla oranla yüzde 17 düştü” cümleleriyle vurgulanıyordu.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...