6-7 Eylül hakkındaki dosyalar tamamlandı

26 Eylül 1960

27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi’nin ardından Yassıada Mahkemeleri başlamış; tutuklu olan Demokrat Parti hükûmetinde bulunun vekiller çeşitli konularda yargılanmaktaydı. 6-7 Eylül Olayları da bu konulardan biriydi. 26 Eylül 1960’ta yaşananları gelin, Tercüman tanıklığıyla inceleyelim.

26 Eylül 1960 günü Tercüman gazetesi şöyle bir manşet attı: “6-7 Eylül hakkındaki dosyalar tamamlandı.” Başlığın devamında şunlar yazıyordu: “Yüksek Soruşturma Kurulu Umumi Heyeti bu sabah toplanarak Ankara ve İstanbul Üniversitelerinde cereyan eden olaylarla 6/7 Eylül hadiseleri ile ilgili dosyaları incelemiştir. Bu olaylar hakkındaki tahkikat tamamlanmıştır. Saat 08.55’te başlayan Umumi Heyet toplantısı 12.05’te sona ermiştir. Anayasa’yı ihlal edenlerle ilgili tahkikatı yapan Tâli Komisyon raporunu tamamlayamadığından kurul, öğleden sonra toplanamamıştır. Yüksek Soruşturma Kurulu bu sabah, iki üye hariç tam heyet hâlinde toplanmıştır. Toplantıya katılmayan üyeler sakıt iktidar mensuplarının İstanbul’daki mallarını tespit eden bir üye ile rahatsız bulunan Hikmet Kümbetlioğlu’dur. Sabah toplantı başlarken fotoğrafçılar içeri alınmış, böylece foto muhabirleri bol bol resim çekebilmişlerdir. Toplantıyı en son, her zamanki neşesi ile gene Hayrettin Şakir Perk terk etmiştir. Kurul’un kapısında gazetecileri toplu hâlde gören Başkan, ‘Merhaba çocuklar’ demiş ve gazetecilerin sorularına karşılık da ‘Bazı müteferrik işleri hallettiklerini’ söylemiştir. Öte yandan kendileri ile görüştüğümüz Kurul üyeleri Umumi Heyet’in iki günden beri Ankara, İstanbul ve 6/7 Eylül hadiselerini tahkik eden Tâli Komisyonlar tarafından ifadesi alınan şahıslarla ilgili dosyaları incelediklerini söylemişlerdir. Böylece bu olaylar hakkındaki tahkikat tamamlanmıştır. Yüksek Soruşturma Kurulu Umumi Heyeti yarın sabah tekrar toplanarak Anayasa’yı ihlal edenlerle ilgili suçları görüleceklerdir. 6-7 Eylül olaylarından dolayı suçlu görülen 12 sanık hakkında şahsi davalar da açılabilecektir. Olaylar esnasında zarar gören vatandaşlar bu konu ile ilgili olarak avukatlarına vekâletname vermeye başlamışlardır. Belirtildiğine göre 6-7 Eylül olaylarından zarar gören vatandaşın isteyecekleri tazminat 80 milyonu bulmaktadır. Olaylardan zarar görenler ayrıca manevi tazminat talebinde de bulunacaklardır. Bu konu ile ilgili olarak dün görüştüğümüz ve isminin açıklanmasını istemeyen bir avukat şunları söylemiştir: ‘Yüksek Soruşturma Kurulu sanıklara 60 milyon liralık tazminatı ödetmek istemektedir. Biz de Adliye’ye müracaat ederek uğranılan zararın tazminini isteyeceğiz. Bu bizim kanuni hakkımızdır. Davaların ayrı ayrı açılacağını sanıklar hakkında açılacak dava sayısının da binden fazla olacağını tahmin ediyorum.’ Düşüklerden tazminat talebinde bulunacak olan vatandaşlar bugünden itibaren müracaat etmeye başlamışlardır.”

Tercüman’ın ilk sayfasında dikkat çeken bir diğer başlık ise “Düşükler bütün yurtta örfi idare kuracaktı” ifadesiydi. Haberin detayları şöyle: “Adliyeye olan itimatsızlıktan doğan bu fikre ait devrik Menderes’in Bayar’a ve Bayar’ın da Menderes’e yazdığı iki mektup bir mecmuada açıklandı. Haftalık ‘SIR’ dergisinin bugün satışa çıkartılan yeni sayısında düşük Başbakan Menderes ve düşük Cumhurbaşkanı Bayar’la ilgili dikkate değer bir vesika neşredilmiştir. Düşük Başbakan 30 Mart 1960’da CHP Genel Başkanı’nın Kayseri seyahati arifesinde müntehir ve düşük İçişleri Bakanı Gedik’le görüştükten sonra bütün memlekete şamil bir örfi idare rejiminin ilanı lüzumu üzerinde Bayar’a bir mektup göndermiştir. İbret verici fikirler ihtiva eden Menderes’in mektubu ile düşük Bayar’ın buna verdiği cevabı, ‘SIR’dan iktibas ederek aynen sütunlarımızdan geçiriyoruz.” Ve Tercüman, söz konusu mektubu şu şekilde yayımlamıştı:

Pek Sayın Cumhurbaşkanımız,

Dahiliye Vekili arkadaşımızdan vaziyet hakkındaki görüş ve mütalaayı etrafıyla öğrenmiş ve hadiselerin Ankara’da cereyan tarzını kendisinden uzun uzun dinlemiş bulunuyorum.

1. Derhâl arz edeyim ki hadiselerin üzerimde bıraktığı intibalar ve tedbir olarak düşünebildiklerimle Zati Devletlerine atfen Dahiliye Vekili arkadaşımın abana anlattıkları arasında şayanı hayret bir mutabakat mevcut.

2. Örfi idare ilanı tedbirlerden birisidir. Vakit geçmiş olmasına rağmen yeni bir bazı inkişafların bu tedbire …. (okunamamıştır) etmek iltifata şayan görülür. Hatta Örfi İdare Mahkemelerinde müspet neticeler tam olarak alınmaması ihtimali karşısında bile bu tedbirlerin yine de tesir ve kıymeti olduğuna kaniyim. Tedbirin alınması ile yani örfi idarenin ilanı ile mahkeme neticelerinin alınması arasında geçecek zaman içinde vukua gelecek türlü inkişaflar bu tedbiri diğer tedbirlerle takviye etmek veyahut bunun yerine aşka tedbirler vazetmek imkânını dahi elimizden kaçıracaktır.

3. İşte bu mülahaza iledir ki ordu müfettişi paşayı bugün sabahtan itibaren takip ettik. Şu anda kendisiyle Maraş’tan görüşebildik. Yarın akşam Ankara’da olacağını söyledi. Tabiatiyle Zatı Devletlerine vaziyeti arz etmek için mülaki olacaktır.

4. Paşadan bir cümle ile edindiğimiz malumata göre ciheti askeriyenin idare ile sıkı mesai teşrikinde bulunmasına bir tedbir olarak temas edeceğini paşa Zatı Devletlerine arz edecektir.

5. Örfi idarenin vaz’ı asayişi temin maksadına mâtuf olmayıp fikrmimce daha ziyade manevi asayiş ve siyasi tesirleri bakımından mühimdir. Ordu müfettişi yine zannıma göre asayişin muhafazası onda böyle bir tedbire daha ziyade lüzum olup olmadığı ciheti üzerinde durmaktadır. Mesele böyle alınınca tabiyatıyla örfi idare tedbirine lüzum olmadığı neticesine varılır.

6. Asayişin muhafazası endişesiyle hareket etmek ve onu temin için artık mutmain olmak, pasif tedbir almak müdafaada kalmak manasına gelir, hâlbuki memleket asyişi oldukça ağır bir darbe yemiş bulunuyor.

7. Mesele böylece kabul olununca yani müdafaada veya pasif kalınmak kabul olunduğu takdirde iş adliyece alınacak neticeye kalır. Bu bahisle iki nokta ehemmiyetle üzerinde durulmaya değer: Birincisi, İşe el koyan Adliye cihazı davayı şahsi hareketler veya tecavüzün hükûmet kapılarına gelip dayanmış olduğunu ve bir ayaklanma mahiyetinde bulunduğunu her nasılsa adli otorite her zaman olduğu gibi maalesef kavrayamamıştır. İkinci nokta ise meselenin idari tahkikatın bir müddet için devamı ile bazı neticeler alınmak mümkün iken anında adalete intikal ettirilmek suretiyle tahkikatın kısa netice vermiş olmasına sebebiyet verilmiş olmasıdır.

8. İşte maruz bu iki nokta adli takibatından bir netice zuhur etmeyeceği kanaatiyle bizleri şimdiden endişendirmek icap eder.

9. Binaenaleyh Zatı Devletlerine mülaki olduğumda bu meseleleri görüşmek veya (bu kısım okunamamıştır) ise onu tashih ettirmek imkânını henüz mevcut bulunduğunu arz eylemek isterim.

10. Onlar bugün bayram olduğu için belki yarın da mücadeleye bir ara vermiş gibiyiz. Ancak hemen başlamak ve mücadeleyi şiddetle devam ettirmek âtiye cereyan hâle göre ve vukuu melhuz hadiseler karşısında vaziyete hâkim olmak akımından son derece ehemmiyetli sayılmak icap eder. Seçim sathı mayiinde önümüzü en küçük teferruatına kadar iyiden iyiye görebilmek için melhuzu olan hatta gayrimelhuzu iyice iştikşaf etmek mevkiindeyiz. Seçimler hakkındaki mütalaayı devletlerini de Sayın Gedik’ten öğrenmiş olduğumu istidraten arz ederim. Bu hususta da isabet buyurulduğuna kaniyim. Tıpkı Zati Devletleri gibi işi oluruna bağlamak vaziyetinde olmadığımı arz eyler, hürmetle ellerinizden öperim.

A. Menderes

Adnan Menderes’in bu mektubu haberde “Sabık iktidarın adalet cihazları hakkında iyi intibalar beslemediği malûmdu. Mektup mahkemeleri ‘dikta’ rejimine tutmaya Başvekilin kararlılığı olduğuna yeni bir örnek teşkil etmektedir. Mektuptan anlaşılıyor ki Adnan Menderes bir tehlikenin yaklaştığını fark etmişti. Fakat yanlış tahmin neticesinde, tehlikenin muhalefetten geleceğini sanmış ve kuvvet kullanarak muhalefeti ezmek istemişti. Hakikaten mevcut olan, günden güne büyüyen bu tehlikeyi kendi hareketleriyle bizzat hiç yoktan var ettiğini bir türlü kavrayamamıştı” şeklinde yorumlanmış, ardından da Celal Bayar’ın cevabı neşredilmişti:

Sayın Başvekil Adnan Menderes,

Mesajınızı şimdi okudum. Verdiğiniz malumata teşekkür ederim. Sizinle tamamıyla mutabıkım. Malum zatın yarın akşam Ankara’ya döneceğini ben de biliyorum. Hangi mütalaa ve mülahaza ile avdet ederse etsin kendisini tenvir eder, kararı işin icabına göre veririz. Ben esasen alacağımız tedbirin maddi iaşesinden ziyade muzır propagandalara karşı olacağını ve birçok yerler için buna lüzum olduğunu düşündüğümüzü ve ayrıca da işler sürat isterken Adliye’nin içinde bulunduğu ataleti bertaraf etmek istediğimizi kendisine söylemiştim. Yarın akşam görüştükten sonra esas fikrimi Zatı Devletlerine arz ederim. Samimiyetle gözlerinden öperim.

C. Bayar.”

Demirel: “Gelecek iktidara acıyorum”

25 Kasım 1987
1987 Türkiye genel seçimlerine sayılı günler kalmıştı. 25 Kasım günü siyasi liderler arasındaki gerilim kamuoyunda hissediliyor, mitinglerde propagandalar yapılıyordu. Gelin 25 Kasım 1987 gününe Tercüman’ın tanıklığıyla birlikte bakalım.

25 Kasım 1987 günü Tercüman’da manşet oldukça kalabalıktı. Göze çarpan ilk başlığa bakalım: “Ekim ayı ihracatı yine 1 milyar doları aştı…” , “Dış ticaret tıkırında…” Tercüman’ın haberine göre: “İhracatın ithalatı karşılama oranı geçen yıl yüzde 66 iken bu yılın ilk on ayında yüzde 73’ü buldu. Açık azalıyor: İhracattaki olumlu gelişmeler dış ticaret ve cari işlem açığını azaltıyor. Dış ticaret açığı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 5,8’e geriledi, cari işlem açığı ise 310 milyon dolara indi. Sanayi başı çekiyor: Sanayi ürünleri ihracatı geçen yıla göre yüzde 44,2 oranında artarak on ayda 6 milyar 366 milyon dolara tarım ürünleri geliyor.”

Bir ilginç başlık ise THKP-C’den Semra Özal’a gelen açık mektup ile ilgiliydi: “Turgut Özal’ı öldüreceğiz.” Haberin detayı şöyle: “Açıklama: Acilciler’in sözcüsü Bedrettin Mahir, Bayan Özal’a hitaben, ‘Örgütümüz, Büyük Balık Operasyonu ile cezayı verecektir. Size tavsiyemiz Başbakan’ın biraz kulağını çekin’ dedi. Bomba: ANAP merkezindeki bombanın zamanında patlamadığını söyleyen Mahir, olayda ölen Mustafa Yıldız’ın ailesine 500 bin lira vereceklerini bildirdi…”

1987 Genel Seçim yaklaşırken siyasi arena elbette kızışmıştı. Tercüman’ın manşetinde de yer aldığı üzere ülke; Süleyman Demirel, Turgut Özal, Erdal İnönü ve Necmettin Erbakan’ın düellosuna şahit olmaktaydı. DYP lideri Süleyman Demirel, Özal’a hitaben “Ben hükûmet olsam bu kadar ağır enflasyonun böyle tahribat yaptığı bir toplumda dolaşamam. Bunlar iktidar olur veya olmaz, hiç umurumda değil. Asıl bundan sonra iktidar olacağa acıyorum” diyor; koalisyon olması ihtimali için de “ANAP kesinlikle iktidar olamaz, SHP’nin çabaları iktidar için yetmez; RP, MÇP ve IDP barajı aşamazlar, Ecevit limittedir” söylemlerinde bulunuyordu. ANAP lideri Turgut Özal ise seçimden yine iktidar olarak çıkacağını belirtiyor, şunları söylüyordu: “Komünist veya aşırı dinci parti için referanduma gidilmesi gerekir”, “Türkiye ile Yunanistan arasında belirli bir yumuşama sağlanmıştır. Yakın zamanda Papandreu ile buluşabiliriz”, “Türkiye Ortak Pazar’a alınmazsa Avrupa’nın Japonya’sı olur. Bu yüzyılın sonunda Avrupa’yı yakalayacağız”, “Ben işçiye karşı değilim. Kendim de işçi oldum, bizzat çalıştım”, “Türkiye’de Kürt azınlık yoktur. Kürtler bu milletin entegre bir parçasıdır. Ayrılmaz ve ayrılmayacaktır.”

İktidar mı, koalisyon mu? SHP Genel Başkanı Erdal İnönü ise önceki gün Antalya’da konuşmuştu. Meydanda “ANAP gemisini batırıp, sosyal demokratları iktidara getireceklerini” anlatan İnönü, gazetecilerle yaptığı sohbette ise İsrail’de iki zıt partinin koalisyonunu örnek göstermiş ve “Üzerimize vazife düşerse bunu da yerine getiririz” diyerek koalisyona yeşil ışık yakmayı ihmal etmemişti. Necmettin Erbakan ise “ANAP fuhuşta çağ atladı” diyerek tepkisini göstermişti. Konya ilçelerinde konuşmalar yapan RP Genel Başkanı, 4 siyasi partinin ülkeyi Batı’nın enkaz çöplüğü yapacağını söylemişti. MÇP lideri Türkeş de başka yönden tepkisini göstererek Özal ekonomisini dört ayaklı canavara benzetmiş, “İnsanlarımıza mezhep ayrımı yapmadan gereken önemi veriyoruz” demişti.

…Ve düğmeye basıldı

18 Kasım 1988
18 Kasım 1988 tarihinde Tercüman’ın manşeti “İçte ve dışta Türkiye’ye baskı kampanyası başlatıldı… Ve düğmeye basıldı” cümlesiydi. Peki neydi bu baskı kampanyası ve bu baskılara karşı neler yapılmıştı. Tercüman’ın tanıklığıyla gelin birlikte inceleyelim.

Tarih: 18 Kasım 1988. Tercüman gazetesinin manşeti o gün “İçte ve dışta Türkiye’ye baskı kampanyası başlatıldı… Ve düğmeye basıldı” cümlesiyle atılmıştı: “Yunanlılar ve komünistler kampanyada başı çekiyor. Avrupa Parlamentosu’na TKP için karar tasarısı sunuldu.”

Haber “içte ve dışta”ki baskılara yönelik ayrımı şu şekilde vurguluyordu:

“Dışta: Bölücü komünist iş birliği

-Protesto gösterileri

Atina’da kaçak bölücüler ile Yunan komünistleri Türkiye’ye karşı gösteri yürüyüşleri yaptı, Bonn’da da TKP ve TİP üyeleri bugün ortak bir protesto yürüyüşü yapacaklar.

-Karar tasarısı

Kutlu ve Sargın’ın gözaltına alınması üzerine Avrupa Parlamentosu’ndaki komünistler harekete geçerek acilen gündeme alınması isteğiyle karar tasarısı hazırladılar, ancak tasarının acil olarak gündeme alınması reddedildi.

İçte: Türkiye’ye şantaj

-TKP dostu komünist milletvekilleri Türkiye’ye ‘Yardımı keseriz’ ve ‘geniş çaplı protesto’ tehditlerini savurdular.

-Kutlu ve Sargın’ın avukatları TKP’liler için ‘Düşünce ve örgütlenme özgürlüğü’ istediler. DGM Savcısı’nı eleştirdiler.”

Bu detaylar verilirken “Bunlar da TKP’nin avukatları” başlığıyla yayımlanan bir de fotoğraf vardı Tercüman’ın ilk sayfasında. Fotoğraf altı yazı şöyleydi: “Haydar Kutlu ve Nihat Sargın’ın avukatları dün Ankara’da bir basın toplantısı düzenlediler. Avukatlar ‘Müvekkillerimiz uygar dünyanın kabul ettiği biçimde insan hakları ve demokratik özgürlükler çerçevesinde düşünme özgürlüğünün gereği olan haklarını kullanmak üzere yurda gelmişlerdir’ dediler.”

Peki siyasilerin tepkileri ne yöndeydi? Tercüman, tepkilere de ayrıca yer veriyordu:

“Evren: ‘Bunlar bir merkezden yönetiliyorlar.’ Cumhurbaşkanı Evren, TBKP’lilerin Türkiye’yi karıştırmak ve istikrarını bozmak için geldiklerini söyledi.”

“Keçeciler: ‘Ay yıldızlı bayrağımızın yerine orak-çekiç görmek isteyenler hayal içindedir.’”

“Dülger: ‘TKP ile demokrasiyi karıştırmayalım. Komünist partisi yoksa demokrasi yok demek değildir.’”

“Taşar: ‘Şehit kanları ile sulanmış bu vatan üzerinde hiçbir vatandaş komünist partisine izin vermez.’”

TKP’li Kutlu ise Tercüman’ın yayınlarından rahatsızdı. Onun da tepkisi Tercüman’a olmuştu: “TKP’li Kutlu, ‘TKP’nin kurulması için en fazla Tercüman uğraşıyor. Tercüman bize karşı kampanya açtı’ dedi.”

Tercüman gazetesinin olayı detaylandıran “Hukuk Devleti” başlıklı başyazısı ise şöyleydi:

“Sovyet beşincikolu TKP’nin ‘legalleşme’ eylemine en doğru teşhisi Sayın Cumhurbaşkanı Evren koydu. Seçim propagandası için en küçük fırsatları bile değerlendiren şöhretli politikacıların sustuğu bir ortamda Sayın Cumhurbaşkanı Evren koydu. Seçim propagandası için en küçük fırsatları bile değerlendiren şöhretli politikacıların sustuğu bir ortamda Sayın Evren TKP’nin ‘legalleşme’ eylemini hem bu eylemin siyasi amacı hem de hukuk devleti karşısındaki yeri açısından değerlendirirken Türk milletinin görüş ve duygularına tercüman olmuştur. Sadece şimdiki Anayasa’ya göre değil, 1961 Anayasası’na göre de totaliter amaçlı partiler kurmak yasaktır. TKP’liler hakkında kesinleşmiş mahkûmiyetler ve devam eden soruşturmalar vardır. Bunlar Türkiye’ye gelirken soruşturmaya tâbi tutulacaklarını biliyorlardı. Öyleyse neden geldiler? Bu sorunun cevabı, Evren’in de belirttiği gibi ‘Türkiye’yi baskıcı göstermek’tir. Nitekim bir düğmeye basılmış gibi, içte ve dışta Türkiye’yi ‘baskıcı’ gösterme ve Avrupa solunu kullanarak Türkiye’yi akıllarınca köşeye sıkıştırma eylemleri başlamış bulunuyor. Sayın Evren’in ifade ettiği gibi, ‘Avrupa’da bizim karşımızda olan bazı çevreler her işimize burunlarını sokarlar.’ Sovyet beşincikolu, dış baskılarla Türkiye’yi sıkıştırıp ‘legalleşme’yi sağladıktan sonra ‘yeni mevziler’ için yıkıcı ve sarsıcı eylemler tezgâhlamak istemektedir. TKP girişiminin siyasi yönü budur. Bir de hukuki yönü vardır. Türkiye bir hukuk devleti olduğuna göre kanunların uygulanması hiçbir baskıyla engellenemez. Yine Sayın Evren’in belirttiği gibi, Anayasa’nın 14. Madde’si hak ve hürriyetlerin demokrasiye ve ülke bütünlüğüne karşı kullanılamayacağını hükme bağlamıştır. Aynı hüküm Alman anayasa hukukunda da mevcuttur. TKP’nin amacı ise demokrasi yerine proletarya diktatörlüğü kurmaktır. Evren, bu konuşmasıyla sadece Türk milletinin duygu ve düşüncelerini dile getirmekle kalmamış, anayasal görevini ifa etmiştir. Çünkü Anayasa’nın 104. Maddesi Cumhurbaşkanı’na ‘Anayasa’nın uygulanmasını gözetme’ görevini vermiştir. Bu makam, gerçekten bir ‘korkuluk makamı değildir. Bu makam, sembol de değildir.’ Görev ve sorumlulukları vardır. Görev ve sorumlulukları müdrik bir Cumhurbaşkanı olarak Evren’in bu onurlu konuşması Türk milletine güven vermiştir ve hukuk devleti fikrini güçlendirmiştir. TKP konusunda hukukun gereği neyse o yapılacaktır.”

Atam, tam 80 yaşındasın

10 Kasım 1981
10 Kasım 1961 tarihli Tercüman gazetesi, sayfalarını duygulu bir manşetle açtı: “Atam, tam 80 yaşındasın.” Atatürk’ün bedeni aramızda olmasa da fikirleri, cumhuriyetin her yeni sabahında yaşamaya devam ediyordu.

10 Kasım 1961 sabahı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde özel bir yere sahip olan bu günde, Tercüman gazetesi okurlarına bir dönüm noktasını hatırlatıyor. Atatürk’ün eşsiz liderliği ve cumhuriyetin temellerini attığı günler hâlâ canlı; halkın yüreğinde onun ideallerine bağlılık ve yenilenen vazife bilinci dalga dalga yayılıyor. O gün sayfalarında sadece bir anma değil, aynı zamanda bu mirasın bugün için taşıdığı anlam ve sorumluluk da yer alıyor. Manşet “Atam, tam 80 yaşındasın” cümlesiyle yapılıyor Tercüman gazetesinde. Asla ölmeyecek bir mirası hatırlatmak için…

Peki Ulu Önder’in anıldığı bu günde, 27 Mayıs 1960 Darbesi’nin etkileri hâlâ çok canlıyken kamusal alanda neler oluyordu?

Cemal Gürsel parti liderleriyle bugün yeniden görüşecekti. Tercüman şöyle anlatıyordu: “Partiler arasındaki fikir ayrılıkları yüzünden Başbakan’ın tayini ve hükûmetin teşkili bir türlü gerçekleşememektedir. Dünkü beyanlara rağmen Başbakan’ın fikri bugün de belli olmamıştır. (…) Cumhurbaşkanı Gürsel’in riyasetinde yapılacak toplantıda koalisyon teşkili hakkında son karar verilecektir. CKMP koalisyona girmeme kararını daha önce muhtelif vesilelerle açıkladığı için hükûmeti teşkil etme diğer üç parti arasında (AP, CHP, YTP) halledilecektir. CKMP müstakil kalma kararı yarın yapılacak toplantıda alınacak kararlara tesir edecektir. Değişmeli Başbakanlık sisteminin yarınki görüşmelerin ağırlık merkezini teşkil edeceği de şüphelidir.”

Siyasi düzlem belirsizliklerle devam etse de Atatürk bugün törenlerle anılıyordu: “Büyük Kurtarıcı Ulu Önder Atatürk’ün 23’ünçü yol dönümüdür. Bu münasebetle yurdun her köşesinde olduğu gibi, şehrimizde de muhtelif anma törenleri tertip edilmiştir. Saat 09.05 geçe Anıtkabir’de başlayacak olan törene Cumhurbaşkanı, Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisi Başkanları, Başbakan Vekilli, Genelkurmay Başkanı, Kuvvetler Komutanları, Bakanlar Kurulu Üyeleri, Senato ve Milletvekili, Başkanvekilleri ile Meclis’te temsilcisi bulunan siyasi partilerin liderleri, genel sekreterleri, askerî erkânı, basın ve siyasi partiler ile kurumlar temsilcileri, öğrenci, temsilcileri iştirak edecektir. Aziz Atamızın 23’üncü ölüm yıl dönümünde kortejde bir değişiklik yapılmasına karar verilmiş ve 1938 senesinden bu yana ilk olarak Kuvvetler Komutanları’nın yeri Bakanlar Kurulu’ndan önceye alınmıştır. Saat 9’u beş geçe çalınacak (Tili) borusu ile Türkiye’nin her köşesinde olduğu gibi Anıtkabir’de de bayraklar yarıya indirilecek, vasıtalar ve fabrikalar iki dakika süre ile düdüklerini çalacaklar ve törenlere katılacaklar saygı duruşunda buluşacaklardır. Anıtkabir saat 13.00’ten itibaren halkın ziyaretine açılacaktır. Bu arada sabah Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi şehrimiz okullarında da bu yıl geçen senelerden daha muazzam törenler yapılacaktır. Saat 17.30’da Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde tertip edilen toplantıda ise muhtelif konservatuar talebeleri tarafından Atatürk Oratoryosu temsil edilecektir. İstanbul’da İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği Ulu Önder Atatürk’ün ölüm yıl dönümü münasebetiyle Fen Fakültesi Konferans Salonu’nda büyük bir tören tertiplemiştir. 09.05’te saygı duruşunu müteakip Atatürk’ün gençliğe hitabesi, gençliğin Ata’ya cevabı tekrarlanacak ve rektörün konuşmasıyla programa devam edilecektir. Rektörden sonra bir öğretim üyesi ve İ.Ü.T.B Başkanı Ayhan Efeoğlu konuşacak, müteakiben de öğrenciler tarafından şiirler okunacaktır. Program üniversite bahçesindeki Atatürk heykeline ve Turan Emeksiz’in şehit düştüğü yerlere çelenkler konulduktan sonra son bulacaktır.”

Ayrıca Tercüman’da Haldun Taner’in “Atatürk Kandırılmaz” başlıklı başyazısı da ilk sayfada yayımlanmıştı. “Mephistofeles’in getirip önüne serdiği dünyanın gelmiş geçmiş bütün nimetlerine sırt çeviren, bütün nimetlerine sırt çeviren, hatta Gretchen’e, Helena’ya bile kapılmayan, bütün duygu ve sevk tuzaklarına kanmayan Faust, Şeytan’la girdiği bahsi sonunda ne uğruna kaybeder? Bataklıkları kurutup milyonlarca insana yaşama alanı sağlamak, özgür bir yurtta özgür insanlar içinde yaşamak özlemi uğruna. Yeryüzünde, yeraltında ‘Gitme, dur, sen çok güzelsin’ diyebileceği biricik an, bunu duyduğu an olduğu için… Atatürk’ün yaptığı da bundan başka bir şey değildi. Atatürk’ün dünyanın bu köşesindeki bataklıkları kökünden kuruttuğu söylenemez. Öyle olan, o göçüp gider gitmez o bataklıklar yeniden bu kadar yayılmaz, hayatımızı tehlikeye sokacak bir sıtma denizi hâlini alamazdı….” cümleleriyle devam eden, geçmişle bugünü kıyaslayan uzunca bir yazı okurlarına arz ediliyordu.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...