Ceylan Balcı: “Sanat toplum içindir”

Haberin Eklenme Tarihi: 17.12.2025 15:14:00 - Güncelleme Tarihi: 17.12.2025 15:52:00
“Köy Konserleri: Opera Anadolu’da” fikrinin nasıl doğduğundan başlayayım. Yani bu fikir nasıl doğdu? Bu projenin doğuş anına ve sizi bu yola iten kişisel mesleki motivasyonlarınız nelerdi?

“Sanat toplum için mi, yoksa sanat için mi?” sorusu beni bir müddet çok düşündürdü. Daha sonra sanatın toplum için olduğuna karar verdim. Herkes için ulaşılabilir olması gerektiğini düşündüm. Bu bağlamda “Ne yapabilirim?” sorusu gündemime geldi. Birinci itici güç buydu benim için: Topluma, toplumun tabanına ulaşmak. İkinci itici güç, salon maliyetlerinin şehirlerde çok pahalı olmasından dolayı konser organizasyonlarını şehir merkezlerinde kurumsallaşmadan tek başıma yapıyor olmak ya da bir sponsor desteği olmadan gerçekleştirebilmek beni çok yoruyordu. Sanatımı icra etmek istiyorum ama bunun bir gideri var salon, orkestra vs. diğer masraflar. Ceylan dedim çok yoruluyorsun, çok yıpranıyorsun. Sen sazını sözünü al yollara düş. Yollara düş, zaten sahne her yerdir. Sadece dört duvar arası değildir. Toplumun olduğu, halkın olduğu her yer senin sahnendir. Her yere sahneni kurabilirsin. Amaç sanatını icra etmekse, insanlarla kucaklaşmaksa ve sanatın iyileştirici gücünü tüm evrene yaymaksa sen yollarda olmalısın dedim. Bunun bana çok iyi geldiğini hissettim.

Bu his doğrultusunda “Köy Konserleri: Opera Anadolu’da” projesi çok cazip geldi. Yapabilir miyim acaba diye başladım. İlk gittiğim köyden itibaren müthiş bir sevgi seliyle karşılaştım. Salondaki seyircinin alkışı, konser sonrası çiçekler, sarılmalar, kucaklaşmalar beni bir sanatçı olarak çok motive etti. Köylerde konser sonrası o sevgi selini gördüğüm zaman Ceylan dedim; kesinlikle burada olmalısın, bu projeyi sürdürmelisin. Çünkü o çocukların ve kadınların gözlerindeki ışık, hayranlık bana çok iyi geldi. Aslında yarım saat kırk dakikalık bir müzikal dinleti gerçekleştiriyorum. Ama karşılığında sevgi alıyorum, saf sevgi. Sarılmalar, kucaklaşmalar, fotoğraf çekilmeler, evden getirdikleri küçük hediyeler çocuklarım. İşte hanımların yoğurtlarını, peynirlerini, sütlerini, yumurtalarını benimle paylaşmaları. O doğal kendi elleriyle ürettikleri tarhanaları, hediye etmeleri. Ben şimdiye kadar bunu yapmamakla çok büyük hata yapmışım. Çünkü insanı en çok mutlu eden şey paylaşmak, iletişim hâlinde olmak. Bir sanatçı olarak alkışın karşılığını bu şekilde almak beni çok mutlu etti ve her gittiğim köyde bunun katlanarak arttığını görünce o projenin doğru bir proje olduğuna karar verdim. Beni esas motive eden şey bu projede saf sevgiyle karşılaşmam. Bu denli sevgiye ve sanata açık olan insanlara bunu sunmak gerçekten benim geciktirdiğim bir görevmiş.

“Esas hedefim tüm yurdu gezmek”
Bu süreçte Anadolu'da hangi şehirlere, hangi köylere gittiniz? Güzergâhınızı nasıl belirlediniz?

Öncelikle tamamen kendi imkânlarımla bu projeyi başlattığım için bu iş, maddi manevi bir güç gerektiriyor. Hem aile hayatından hem meslek hayatından maddi manevi fedakârlık yapmam gerekiyor. Hafta sonlarına denk getiriyorum konserleri, genelde pazar günleri yapıyorum. Eşim ve kızımın da desteğiyle beraber yola çıkıyoruz. Hem pazar günleri köy halkı konser için daha motive durumda oluyor. Hafta içi çalışıyorlar, çocukların okulları var. Bölgemdeki Gaziantep yöresiyle başladım. Bana yakın olan köylerle başladım yani. Daha sonra eş dost, “Bizim köyümüze de gelir misiniz?” demeye ve talepler artmaya başladı. Böylece Kahramanmaraş, Adana, Osmaniye, Şanlıurfa gibi civar illere gittim. Köylünün organize edilmesi, ses sisteminin kurulması, organizasyonun güvenliğinin sağlanması gibi unsurlarda arkadaşlarımızın çok desteği oldu. Bu bağlamda civar il ve ilçelerde konserler gerçekleştirdik. Bu süreçte kurumsallaşma kararı aldım. Madem bu iş bu kadar seviliyor ve dallanıp budaklanıyor. Bunun için Anadolu Opera Derneği'ni kurdum. Bana inanan, güvenen sevdiğim müzisyen dost ve arkadaşlarımla beraber bu kararı alıp birlikte yola çıktık. Dernek bünyesinde gezmeye başladım artık. Bu bağlamda projeyi İçişleri Bakanlığımıza sundum. Onlar inanılmaz derecede beğendiler. Bizim projemizi anında kabul ettiler. Onlardan bir bütçe akışı gelmeye başlayınca daha rahat gezmeye ve dolaşmaya başladım. Ayda bir ya da iki haftada bir gerçekleşen konserler, artık her hafta oldu. Yaklaşık dört aydır İçişleri Bakanlığı ile projemizi gerçekleştiriyoruz. Bakanlıkla tabii on köy için anlaştık. Ama esas hedefim tüm yurdu gezmek, tüm Anadolu'yu gezmek.

Bunun için sanırım daha büyük destekçilere ihtiyacım olacak. Çünkü Anadolu'yu karış karış gezmek demek; benim şu anki görevimden istifa edip, büyük bir tıra ya da karavana binip yollara düşmem demek. Ama bunun hayalini kuruyorum, buna hazırım. Çünkü Anadolu'nun beni çağırdığını hissediyorum. Bu bağlamda da çok büyük sponsorların, firmaların dikkatini çekmeyi hedefliyorum bu proje için. Yani sanat herkes içindir. Toplumun tabanına sanatı ulaştırmanın ciddi bir görev olduğunu düşünüyorum. Bu konuda görevli olduğumu düşünüyorum. Benim 15 yıllık bir İstanbul geçmişim var. Orada bir sanat hayatım var. Bir gece de İstanbul'u terk ettim. Eşimle tanışıp Gaziantep'e gelmem tamamen kaderin bana bir cilvesiydi. Ben buraya geldikten sonra “Acaba neden buradayım? Ben kimim ve burada ne yapıyorum?” sorularını sormaya başlayınca, dedim ki ben bu iş için görevlendirildim. Buraya geldiysem bu sebepsiz değil. Buradaki halka hizmet etmeliyim. Çocuklara, gençlere, buradaki topluma hizmet etmeliyim. O zaman taşlar yerine oturdu. Ve buradaki büyük boşluğun sanat olduğunu gördükten sonra daha canla başlı çalışmaya, daha hızlı yürümeye başladım. İnşallah niyetim tüm Anadolu'yu gezmek.

“Kendimi âşıkların izinde, ozanların yolundaymışım gibi hissediyorum”
Bu çok özel bir misyon bence hocam. Ama şu anda çok bireysel olarak yol alıyorsunuz. Bunun olarak da zorlukları vardır muhakkak. Köy köy gezmek kolay bir iş değil. İşin teknik altyapı boyutu da var; mekân, izin vesaire gibi hususlar var. Bu noktada yaşadığınız en büyük zorluklar nelerdi? Ya da bunları kendi çabanızla nasıl aştınız?

Vallahi en çok muhtarlarda takılıyorum. Muhtarları aradığım zaman genelde “Bizim başımıza iş açma şimdi, burada konser mi olur?” diyorlar. Zannediyorlar ki büyük bir organizasyon olacak, onlara iş çıkaracağım, ekstra mesai yapacaklar. Hâlbuki yapacakları tek şey, köylüyü bir araya getirmek. WhatsApp grupları var köylülerin, oraya mesaj atmaları bile yeterli. Muhtarlar beni biraz zorluyor bu açıdan. Bazı köyler köylükten çıkmış çok kasaba, şehir havasına girmiş. Gidip de seyircisiz kaldığım köyler de olmadı değil. Tenezzül edip de kalkıp gelmiyorlar. Çünkü köy köylükten çıkmış, o eski nostaljik havasını kaybetmiş gibi. Daha şehirleşmiş, kasabalaşmış. İşin sosyolojik boyutunu; teknolojinin toplum, insanlar, kadınlar, gençler üzerindeki etkilerini de okumak gerekiyor burada. Aslında bu ve bunun gibi projeler bunları kırmak için de çok önem teşkil ettiğini düşünüyorum. Hem köyde hem şehirde olsun insanların, özelikle de çocukların daha çok sanat ve sporla iç iç olması gerekiyor. Bazı köylerde bu tür zorlukları yaşadım. Evet, kalkıp gelmeyenler de oldu. Seyircisiz kaldığım da oldu. Muhtarlarla sıkıntılar yaşadığım oldu. Bunun dışında da çok büyük bir zorluk yaşamadım. Allah bir güç veriyor. O güçle geziyorum. Çok mutluyum. Hatta kendimi âşıkların izinde, ozanların yolundaymışım gibi hissediyorum. Yunus Emre’in, Şems’in yürüdükleri yolları, attıkları adımları azıcık hissedebilmek, sevgiye, aşka birazcık dokunabilmek, temas edebilmek beni inanılmaz motive ediyor. Tabii biraz fantastik gelebilir. Bir kadın tek başına çıkıyor, köyleri geziyor, Anadolu'yu geziyor. Müthiş bir şey aslında. Günümüz şartlarına baktığınız zaman fedakârlık olduğunu düşünebiliriz. Ama ben bunu gerçekten aşkla yapıyorum. İlahi bir aşk bu.

“Sanatın her türünü topluma sunmak lazım”
Anadolu’ya opera gibi çok güçlü bir sanatı tanıtmaya gidiyorsunuz. Peki, sahadaki tepkiler nasıl? Çocukların, gençlerin, yetişkinlerin tepkileri ne yönde oluyor? Siz nasıl gözlemlerde bulunuyorsunuz? Repertuarı aldığınız reaksiyonlarla mı oluşturuyorsunuz?

Gitmeden önce hazırlık yapıyorum. Örneğin bir hafta öncesinden afiş bastırıyorum, köye gidip afişleri köy kahvesine, bakkala, dükkânlara, ağaçların üstlerine asıyorum. Afişler, benim salonlarda kullandığım kostümlerden tasarlanmış oluyor; eldivenlerimle, tacımla olduğum kostümümle görüyorlar beni afişlerde. Bir şaşırıyorlar zaten, dikkatleri çekiliyor. Daha sonra valiliklerden izinleri alıyoruz, ardından muhtarlar WhatsApp grubundan mesaj atıyorlar köylüye. “Bugün köyde bir opera konseri olacaktır” diye bilgi veriyorlar. Öncesinde ön araştırma yaptıklarından emin oluyorum, kendimi bildiriyorum. Konser günü de ben normal kıyafetlerimle, elimde şekerimle, çikolatamla sabahtan gidiyorum. Tek tek kapıları çalıyorum, şaşırıyorlar. “Misafir kabul ediyor musunuz?” diyorum. Tabii ki Anadolu halkı her zamanki misafirperverliğiyle buyur ediyor. İkramlar, çaylar, sohbetler... Kapı kapı gezip hepsine “Şu saatte köy meydanında konserimiz var” diyorum. Çok hoşlarına gidiyor. Bizim kapımıza kadar, ayağımıza kadar sanatçı geldi” diyorlar. Dolayısıyla hem beni tanımış oluyorlar hem o sohbet sırasında beni sevmiş oluyorlar. Hatırımı kırmamak için kalkıp gelenler oluyor. Opera sanatına karşı olan tepkilerini, kendi sıcakkanlılığımla ve kalplerine dokunarak bir nebze kırıyorum.

Konsere türkülerimizi operatik dili biraz daha yumuşatıp söyleyerek başlıyorum. Bildikleri eserleri sunuyorum öncelikle. Çünkü ben de korkuyorum. Opera sanatı ağır bir sanat. Doğrudan icra edersem gülerler, tepki gösterirler, sevmezler diye çok çekiniyordum başlarda. Daha sonra türkülerimize giriş yapınca çok hoşlarına gittiğini gördüm. Tatlı geliyor onlara, değişik bir dalda tarzda dinlemek. Konser arasında opera sanatını anlatıyorum onlara. “Bakın bu böyle bir sanat. Aslında bunlar da İtalyanların, Almanların türküleri. Onlar da bu şekilde çığırıyorlar bozlakları, uzun havaları” diyorum. Gülüyorlar, hoşlarına gidiyor. Ardından operatik türde bir iki eser örnek sunuyorum. Tepkisiz, büyük bir saygıyla izliyorlar. Kademe kademe o noktaya getiriyorum, nabızlarını hazırlıyorum. O şekilde opera sanatını sunuyorum. Gerçekten çok beğeniyorlar, hayran kalıyorlar. Hatta bir köyde bir tane opera eseri okumuştum, sonra tekrar türkülere dönmüştüm. Çocuklar yanıma gelip “Biz opera dinlemeye geldik. Söylemeyecek misin? Haydi bize opera söyle. Biz opera dinlemek istiyoruz” dediler. Geç kalan kadınlar konser sonrasında yanıma gelip “Biz geç kaldık. Operayı dinleyemedik. Bizim için tekrar söyler misiniz?” şeklindeki tepkileriyle de karşılaşıyorum. Çok güzel bu his. Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp derler. Biz bugüne kadar öğretmemişiz, aslında bizim suçumuz bu bir yerde. Sanatın her türünü sunmak lazım, daha çok dinletmek, daha çok göstermek lazım. Tiyatrolar da gitsin, danslar da gitsin, spor etkinlikleri de gitsin. Çünkü gerçekten toplumun tabanının buna çok ihtiyacı var.

Konser aralarında operaya dair bilgi verdiğinizi anlattınız. İşin bir de formasyon kısmı da var. Bu noktada eğitimle eklektik olarak bu projenin sürdürülebilirliğine nasıl bakıyorsunuz? Müzikal eğitime bu tür konserlerin nasıl bir etkisi olabiliyor sizce? Sizin gözlemleriniz ne yönde oldu?

Konser sonunda özellikle çocuklara ve gençlere ses eğitimi veriyorum. “Bakın, ben sesimi bu şekilde kullanıyorum. Biz konservatuarda bunları öğreniyoruz. Siz de şu şekilde nefesinizi, yüzünüzü, bedeninizi, enstrümanınızı kullanırsanız çok daha güzel şarkılar söyleyebilirsiniz. Çok daha etkileyici şarkılar söyleyebilirsiniz” diyorum. Konser sonunda böyle yarım saatlik bir ses eğitimi kısmımız oluyor. Onun için bu projenin ayrı bir değeri var. Böylelikle konservatuara, güzel sanatlar liselerine, güzel sanatlar ortaokullarına gidebilecek öğrencileri köyden tespit edip onları eğitime yönlendirme şansım olabiliyor. Gerçekten de böyle 3-4 tane öğrenci oldu. İnanılmaz güzel sesler var. Özgüveni yerinde olmayan çocuklar oluyor. Utanıyorlar, sıkılıyorlar. Beni, rahatlığımı ve diğer çocukların katılımını görünce ilk başlarda şarkı söylemek istemeyenler koşa koşa gelip konser sonunda benimle şarkı söylemek istiyorlar. Bu toplum önünde konuşabilme, kendini ifade edebilme, sesini içinden dışarıya çıkarabilme müthiş bir kazanım sağlıyor aslında çocuklara. Bu bağlamda da pozitif etkisi var bu projenin. Aynı zamanda kızının şarkı söylemesine, müzikle ilgilenmesine sıcak bakmayan babalar, veliler; beni gördükleri zaman (eşim ve kızımı yanımda görüyorlar, insanların bana olan sevgisine şahit oluyorlar), sanatı eğitimli bir insan olarak yaşamanın onurlu bir duruş sergilemenin mümkün olduğunu gördükleri zaman kızlarının eğitime, müziğe yönlendirilmesine daha sıcak bakıyorlar. Hatta bazı çocuklar çekiniyor anne babaları izin vermiyor diye. Ama beni gördükten sonra yumuşayıp benimle beraber annesiyle sahneye çıkanlar oluyor. Sadece çocuklara değil, kadınlara da çok iyi örnek oluyor bu. Yine beni görünce o şekilde, pazar günü kalkmış bir kadın kocasıyla kızıyla beraber köye gelmiş kendi kendine şarkı söylüyor. Bu da bir motivasyon kaynağı. “Siz de yapabilirsiniz. Ben bunu yapabiliyorum. Elimden bu geliyor. En iyi bildiğim iş bu. Siz de elinizden gelen en iyi işi yapın. Hayallerinizi ertelemeyin” demenin bir yolu. Ben de isterim bugün İtalya'nın en büyük operasında sahnelere çıkabileyim. Ya da Türkiye'de dev konserler ya da açık hava konserleri vereyim. İnşallah onlar da olur. Ama şu an için elimden gelen bu. Bunu yapabiliyorum. Bu kadar insanı mutlu edebiliyorum.

“Bu projeyi Anadolu’dan tüm dünyaya taşımak istiyorum”
Peki ileriye dönük hayaliniz nedir bu projeye dair? “Köy Konserleri: Opera Anadolu’da”yı 5-10 yıl içinde nerede görmek, hangi etkiyi bırakmış olmasını istersiniz?

Bu proje beni yeniden müziğe ve sanata bağladı diyebilirim. Zaten işimi çok seviyordum ama şimdi daha tutkuyla yaptığımı düşünüyorum, hissediyorum. Öncelikle ne kadar çok kadına ve çocuğa dokunabilirsem benim için kârdır. 4-5 yıl demeyelim de daha kısa bir zamanda, 2 yılda tüm Anadolu'da çocuklara, kadınlara dokunmak istiyorum. Onlara müziğin ve sanatın iyileştirici gücünü sunmak istiyorum. Bu bağlamda iyi bir sponsor, iş birlikçi arayışındayım. Tüm Anadolu'yu gezmek, bu projeyi tanıtmak istiyorum. Daha sonra bu projeyi Anadolu'dan Avrupa'ya ve tüm dünyaya taşımak istiyorum. Türk kültürünü, sanatımızı, türkülerimizi Batı'nın anladığı dilde tüm dünyaya yaymak, iki sanatı sentezlemek ve yeni bir etnik tarz ile tüm dünyada türkülerimizi söyleyen, konserler veren bir sanatçı olmak istiyorum.

Bu ufuk, sizin gibi düşünen genç şan öğretmenlerine ya da genç sanatçılara ilham olabilir. Onlara ne tavsiye edersiniz?

Genelde “Sanatta para yok, aç kalırsın” tarzında bir düşünce var Türkiye’de. Aslında haksız da bir düşünce değil. Ben de çok çektim, sanatımı icra edip para kazanamamaktan. Şu anda da sanattan para kazandığım söylenemez açıkçası. Devlette kadrolu müzik öğretmeniyim aynı zamanda. KPSS'ye girip sonradan müzik öğretmeni oldum. Çok özel bir meslek öğretmenlik. Ama benim sahnede olmam gerekiyor. Bunun için eğitildim. Bu alanda genç arkadaşlarımızın ümitlerinin kırmamalarını, sanatlarını icra etmeye devam etmelerini, her geçen gün kendilerini geliştirmelerini, geliştirmek için her türlü yolu denemelerini tavsiye ediyorum.

“Köy Konserleri: Opera Anadolu’da” projesi aynı zamanda benim körelmemem, kendimi geliştirebilmem, sınırlarımı zorlamam açısından beni motive eden bir projeydi. Çünkü ne kadar çok şarkı söylersen, ne kadar çok enstrümanınla iç içe olursan, enstrümanınla uğraşırsan, hem o zaman dünyayla çok bir işin kalmıyor hem de bu uğraşlar sana zaman içinde para olarak da gelmeye başlıyor. Şimdi teklifler gelmeye başladı belediyelerden, diğer şehirlerden. İnşallah maddi olarak da bunun karşılığı olacak yakın zamanda. Arkadaşlara yılmamalarını, ellerinden gelen şeyin en iyisini yapmalarını tavsiye ederim. Mesela öğrencilerime en çok söylediğim şuydu benim: Gidin metroda çalın söyleyin. AVM'nin önüne gidin, oturun, çalın, söyleyin. Ya da bir kafeye gidin, haftada iki gün, para almadan söyleyin. Ama durmayın, söyleyin. Yani insanlar karşısında bir antrenmanınız olsun. Enstrümanınızı çalıştırın, susmayın. En kötüsü küsüp susmak, mekânları yerleri küçümsemek. İnsan evde bile ya da işte, bir kafede ya da bir yol ortasında enstrümanını, sanatını icra edebilmeli. Çünkü bu aynı zamanda insanın evrene yaptığı bir manifesttir bu: Susmamak, “Ben buradayım” demek. “Bak beni gör, ben buradayım, söylüyorum, görüyorsun beni değil mi? Bak şimdi bugün buradayım ama yarın şurada olabilirim” mesajıdır. Çok da eğlenceli bir iş. Ben bunu köylerde yaşıyorum, canlı şahidiyim. Şimdi köy konserleri günden güne büyüyor. Hatta yurt dışı için iki ayrı teklif geldi. Onun da haberini vereyim. Basında da geniş yer bulmaya başladı. Böyle olunca yol yolu açıyor. Genç arkadaşlara da aynı motivasyonu korumalarını tavsiye ediyorum.