Cemal Toy: “Resim sessiz bir iletişim aracı”
Haberin Eklenme Tarihi: 22.08.2025 14:19:00 - Güncelleme Tarihi: 23.08.2025 19:42:0040 yıla yakın, uzun ve dolu dolu geçen sanat hayatınıza dönüp baktığınızda, sanatınızın ilk yıllarından bugüne geçirdiği en belirgin dönüşüm sizce ne oldu? Özellikle akademi yıllarınızdaki üretimlerinizle bugünkü çalışmalarınız arasında nasıl bir köprü kuruyorsunuz?
Akademi yıllarında birçok sanat akımını, dünyadaki birçok kültürel mirası tanıma fırsatı bulmuştum. Ama burada benim için en önemli olan şey; yaklaşım biçimi. Yani soyut sanat. Gördüklerimizi değil de hayal ettiklerimizi sanatta var etmek, o soyutlamayı öğrenebilmek çok kıymetli. Öğrenciliğimden bu yana yaptığım bütün çalışmalarda soyut bir altyapı vardır ve onun üzerine her şeyi inşa ederim. Bu benim için çok kıymetli ve aslında bütün o serilerde yaptığım, değişmeyen bir şey varsa temelindeki o soyutlama fikridir.
Yaklaşık 5-6 tane seri çalışmam var ve bu çalışmalar “Kalp Hizası” sergimde yer alacak. Koleksiyonerlerle birlikte topladık onları da. Ayrıca geçmişte bazı sakladığım, kendime ayırdığım, kimsenin görmediği eserler vardı, onlar da ilk defa bu sergide paylaşılacak. Benim için de çok heyecan verici olacak bunu çalışma.
“Medeniyetimiz, insan merkezli bir yapı”
Serginizin adı “Kalp Hizası”, sanat eserinin estetik bir nesne olmanın ötesinde bir “muhabbetin vesilesi” olduğu vurgusuyla birleşiyor. Bu ismi seçmenizin ardındaki felsefe nedir? İzleyicinin eserlerinizle "kalp hizasında" nasıl bir bağ kurmasını hayal ediyorsunuz?
Resim sessiz bir iletişim aracı. Araya ne kadar zaman girerse girsin, yıllar sonra bile sanat eseriyle duygusal bağ kurarız. Bu kalbî bir his. Bizim medeniyetimiz, insan merkezli bir yapı. Ben de kendi medeniyetimizin bu doğasını örnek alıyorum. Örneğin atölyeme bir çocuk da gelse bir yetişkin de gelse ben hep ayağa kalkar, gelene hürmet etmeye gayret ederim. Küratörümüz Betül Tekiner, sergiyle ilgili düşünürken “Siz sadece resim yapmıyorsunuz, öğrencileriniz var, sivil toplum kuruluşlarıyla ortak çalışmalar yapıyorsunuz” diyerek “Kalp Hizası” ismini uygun gördüler sergiye. Sağ olsun, sergiye aslında çok güzel bir anlam kattı bu isim.
Sanata duyduğumuz muhabbeti izleyicinin de kurabilmesi adına tüm sıcaklığı ve birlikteliği göstermeye çalıştık. Mesela Sultan Ahmet’teki eski atölyemde bir kapı vardı. Onu öğrencim mimar Furkan Türkyılmaz “Bir çalışmada kullanmak istiyorum” deyip saklamıştı. O atölyedeki muhabbeti, sıcak havayı yeniden yaşatmak için yeni sergimizde o kapıyı kullanarak bir illüstrasyon hazırladık. Aynı zamanda çocuk dostu yaklaşımlarımız da sergimizde yer alacak. Yani o atmosferin içerisinde, aynı kalp hizasında, görme biçimleriyle alakalı çocuklar için aktivitelerimiz de olacak.
“Dünyadaki bütün kültürleri keşfetmeye çalıştım”
40 yıllık sanat hayatınızda “Sonsuz Şehirler”den “Dervişler”e, “Dünya Kadınları”ndan soyut çalışmalara kadar çok geniş bir yelpazede eserler ürettiniz. Bu tematik çeşitliliğin arkasındaki ilham kaynakları nelerdir?
Aslında bir sanatçının tek ekolde eser vermesi ve yıllar içinde gelişmesi çok doğal bir şey. Mesela ilk yaptığım eserler, insanların mağara duvarlarına işledikleriyle alakalı eserlerdi. Dünyadaki bütün kültürleri, geçmişi ve bugünüyle keşfetmeye çalıştım. Sonraki çalışmalarımdan bir tanesi de dünya kadınları ile ilgiliydi. Çok farklı kompozisyonlar yaptım o eserde. İlhami Atalay hocamın çok beğendiği bir eserdi, neredeyse 30 yıl sonra söyledi bana da “Bu kompozisyon efsane” diye. Ben de “Hocam neden söylemediniz? Keşke bilseydim böyle düşündüğünüzü” dedim. Öğrencilerime ben “Bunu başarmışsın, güçlü yönlerin şunlar, bu yönünü geliştir” şeklinde söylüyorum çünkü. Sağ olsun bundan sonraki süreçlerde hocam da artık söylüyor bu tür şeyleri.
Bizim medeniyetimizde önce güzel olan söylenir, takdir edilir, olumlu konuşulur, ardından eleştiriler, geliştirilmesi gereken hususlar konuşulur. Böylelikle karşımızdaki insanı kırmamış oluruz. Farklı tarzlarda çalışsak da buna dikkat etmek önemli. Çalışmalarımda değişmeyen şey renk: Renge, çizgiye, desene, ışığa çok önem veriyorum. Desenin çok güçlü olması lazım eserlerde. Renklerdeki ışığı, canlılığı çok seviyorum ve onları yansıtmaya çalışıyorum.
Bir sanatçının atölyesi onun en özel alanıdır. Sizin üretim süreciniz nasıl işliyor? Atölyenizin atmosferini ve sizin için ne ifade ettiğini biraz anlatır mısınız?
Ben hocam İlhami Atalay’ın atölyesinde 10 yıl asistanlık yaptım. O süreçte insanların içinde resim yapmaya alıştım. Daha sonra öğrencilerimle de çok defa dışarıya çıkıp birlikte resim yaptık. Bütün sanatçıların bu deneyimi kazanması gerekiyor. Yıllarca (25 yıl) Ayasofya’daki kendi küçük atölyeme insanlar gelip gidiyorlardı ve onlar atölyedeyken resim yapmaya devam ediyordum. Burada da birçok arkadaşla derslerde beraber çalışıyoruz ve bu alışkanlığımıza devam ediyoruz.
“Bu serginin temelinde atölye geleneği var”
“Kalp Hizası” serginizde birçok farklı serinizden hem ilk örnekler hem de güncel çalışmalar bir arada yer alacak. Farklı dönemlerinizi ve serilerinizi tek bir çatı altında küratör Betül Tekiner ile birlikte sunma fikri nasıl doğdu? Bu sergileme biçimi sanatınızın bütüncül hikâyesi hakkında izleyiciye ne gibi ipuçları veriyor?
Küratörümüz Betül Hanım bana bu sergi fikriyle geldiğinde “Bunu en iyi sen yaparsın, beni en iyi tanıyanlardan birisi sensin” dedim ve ekip arkadaşlarımızla beraber konsepti düşünmeye başladık. Sadece bugüne ait eserlerimi sergilemiş olsaydık, geçmişte yapmış olduğum birçok tasarım izleyici tarafından görülmemiş olacaktı. Eserlerin bütününde bir hikâye var. Bir soyutlama hikâyesi, resmin serüveni var. Burada sadece bir malzemenin ya da resim tekniğinin öne çıkması değil, topyekûn bir anlayış söz konusu.
Aslında bir atölye fikri, atölye geleneği yer alıyor bu sergide. Biz önce öğrencilerimize usulü öğretiyoruz; renkleri, ışığı, malzeme bilgisini, teknikleri… Bu sergide hem öğrenciler hem de izleyiciler bu usulü görme şansı bulacak. İzleyicilerimiz bu anlamda benim katmanlar hâlinde çalıştığım renk yaklaşımımı görecekler. Belki başka ressamlar da bu şekilde çalışıyorlar ama bu özellikle benim tercih ettiğim bir yöntem diyebilirim. Bütün serilerde de bu ön plana çıkıyor.
Sanat eserlerinin hızla metalaştığı bir dünyada, pek çok öğrenciye deneyimlerinizi cömertçe aktarıyorsunuz. Sanatçı kimliğinizin yanı sıra eğitmen kimliğinizin, kendi üretim sürecinize ve sanata bakış açınıza ne gibi etkileri oldu? Sanatın “aktarılabilir” ve “paylaşılabilir” olması sizin için ne ifade ediyor?
Aslında temelde yaklaşım biçimim şu: “Siz bir insanın problemini çözerseniz, Allah da sizin probleminizi çözer.” Yani yaptığınız şeyle ilahi olanla bir bağ kurmuş olursunuz. Kendi gelişim sürecinizi tamamlarken birilerine katkı sağlamış olursunuz. Bunu çok kıymetli buluyorum. Öğrencilerime bir şey öğretirken ben de pek çok şey öğreniyorum. Öğrencilerimin dünyasını birlikte keşfediyoruz örneğin. Bir çocuk da olabilir, bir yetişkin de olabilir…
Öğretirken de öğrencilerime seçme hakkı sunarım. Öğrencime “Şimdi bunu bu şekilde yapacaksın” demekten ziyade onun kişiliğine, kendi tarzına yönelik çalışmalar yapmasını sağlamayı hedeflerim. Her sanatçının, her bireyin aslında bir çizgisi vardır ve o çizgi çok kıymetli, ona hürmet etmek gerek. O şahsi çizgiyi değiştirmeye çalışmak ise büyük yanılgı olur. Eğitimci olarak öğrenciye sadece teknik konularda destek veriyoruz, bazı temel şeyleri öğretiyoruz, mentörlük yapıyoruz. Ama yaklaşım biçimleri söz konusu olduğunda o iş, öğrencinin kendisinde bitiyor. Öğrencilerimin kendi üslubunun oturması, eserler üretebilmesi, hatta kendi atölyesini açabilmesi benim için büyük bir iftihar kaynağı. Allah’a şükür, yüzlerce sanatçıyla çalıştık, öğrencilerimiz artık kendi atölyelerini açtılar, kendi üsluplarında eserler üretiyorlar.
“Her seferinde yepyeni tarzlar bulmaya çalışıyorum”
Üzerinde çalıştığımız veya zihninizde olgunlaştırdığınız yeni temalar, teknikler veya seriler var mı?
Elbette hayal ettiğim birçok konu var, birçok seri düşünüyorum. Fakat hayatın gerçekleri var. Sürekli yeni eserler yapmak istiyorum ama bir de sanatseverlerin talepleri var. Bir sanatçı olarak hem sipariş almak hem hayatımı idame ettirmek, ders vermek durumundayım. Bunu hepsini bir arada dengede götürmeye çalışıyorum.
Her ne kadar geçmişten bugüne renkleriyle, ışık ve çizgileriyle bazı çalışmalara geri döndüğümüz olsa da eserlerimde hep farklı denemeler yapıyorum. Her seferinde yepyeni tarzlar bulmaya çalışıyorum.
Sergi kapsamında her yaştan izleyiciye hitap eden etkinliklerin ve çocuk dostu bir yaklaşımın olacağı belirtiliyor. Sanatın özellikle çocuklarla ve gençlerle buluşmasına neden önemsiyorsunuz? Onların sizin eserlerinizle nasıl bir etkileşim kurmasını umarsınız?
Çok sayıda çocuk öğrencilerimiz var ve onlar elbette atölyede yetiştiler. 7 yaşında atölyeye gelip şu an 20-30 yaşında olan, bizimle beraber büyüyen öğrencilerimiz var. Bizde “öğren-öğret” felsefesi var. Bu atölyede birçok sanatçı arkadaşla çalışıyoruz, bir kısmı çocuk gruplarıyla çalışıyor. 45 çocuk öğrenciye bir sanatçı arkadaşımız eşlik ediyor. Buradaki o kültürel aktarım çok kıymetli. Sergiye geldiklerinde de çocuklar için hazırlanmış kartlar olacak, sürpriz içerikler de hazırlandı onlar için; farklı etkinlikler, sergiler yer alacak. Biz bu sergimizde izleyicilerin detayları görmelerini de istiyoruz, bu yüzden görme biçimleriyle alakalı olarak hem çocuklar hem de yetişkinler için çeşitli aktivitelerimiz olacak.