Trump’ın Gazze’deki barış planı tutacak mı?
Haberin Eklenme Tarihi: 30.09.2025 15:25:00 - Güncelleme Tarihi: 30.09.2025 15:28:0029 Eylül 2025. ABD Başkanı Donald Trump, tarihî bir açıklamayla dünyanın dikkatini üzerine çekti: İki yıldır kan, gözyaşı ve yıkımla sarsılan Gazze Şeridi için “sonsuz barışa” giden bir yol haritası. “Teslimiyetin jeopolitiği” olarak yorumlanabilecek bu 20 maddelik plan, bir yandan Hamas’a “ya teslim ol ya da yok ol” ültimatomu verirken, diğer yandan Filistinlilere bölgesel kalkınma ve siyasi bir ufuk vaat ediyor.
Peki, onlarca yıldır çözümsüz kalan bir ihtilafın üzerine inşa edilen bu iddialı plan, gerçekten ayakta kalabilecek mi? Yoksa jeopolitik gerçeklerin ağırlığı altında, daha önceki sayısız girişim gibi, tarihin tozlu raflarındaki yerini mi alacak? Cevap, planın karmaşık dokusunu oluşturan dört temel direğin sağlamlığına bağlı: Hamas'ın teslimiyet ruh hâli, İsrail'in iç siyaset düğümü, uluslararası toplumun taahhüdü ve ABD'nin değişmeyen diplomasisi.
Hamas: İdeolojik kimlik mi, fiziksel varlık mı?
Planın en sancılı ve en riskli ayağı hiç şüphesiz Hamas'ın buna vereceği tepki. Plan, Hamas’tan sadece silah bırakmasını değil; varoluşsal kimliğinden vazgeçmesini talep ediyor. “Direniş” söylemi üzerine inşa edilmiş bir hareketten, tüm askerî ve idari yapılanmasını dağıtması, tünelleri imha etmesi ve Gazze yönetimindeki tüm iddialarından feragat etmesi isteniyor. Bu, bir ölüm-kalım meselesi.
Peki Hamas bunu kabul eder mi? İhtimaller düşük. Ancak plan, grubu akıl almaz bir ikileme sürüklüyor.
Kabul ederse bu, Hamas'ın kuruluş felsefesine ihanet anlamına gelecek. Lider kadronun sürgüne gitme seçeneği olsa da Gazze içindeki sert kanat ve savaşçılar için bu bir teslimiyet. Üstelik, onlarca yıldır inşa ettikleri sivil bürokrasiyi (sağlık, eğitim) bir anda kaybetmek, halk tabanındaki desteği de eritebilir.
Reddederse, Trump’ın net uyarısı var: “İsrail, işini tamamlamak için tam desteğimizi alacak.” Reddetmek, topyekûn bir askerî imha riskiyle yüzleşmek demek. Ayrıca, planı destekleyen sekiz Arap ve Müslüman ülkesinin (Suudi Arabistan, BAE, Katar, Mısır, Türkiye, Ürdün, Endonezya, Pakistan) baskısını göze almak anlamına geliyor.
En olası senaryo, Hamas'ın parçalanması. Doha’daki daha pragmatik siyasi kanat, fiziksel varlığı korumak adına anlaşmaya sıcak bakabilir. Ancak Gazze’deki askerî kanat ve gizli hücreler, gerilla tarzı bir direnişe devam edebilir. Bu durumda plan, “terörden arındırılmış bölgelerde” kısmi olarak ilerlerken, Gazze sokaklarında düşük yoğunluklu ama sürekli bir çatışma ortamı sürebilir.
İsrail: Netanyahu’nun siyaset cambazlığı
Planı açıklayan sadece Trump değildi; yanında, prensipte anlaşmayı kabul eden İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da vardı. Ancak Netanyahu’nun buradaki pozisyonu, inanılmaz derecede hassas bir siyasi denge üzerine kurulu.
Netanyahu, Trump'tan çok önemli bir taviz koparmayı başardı: Hamas'ın tamamen yok edilmesi taahhüdü. Bu, İsrail kamuoyu nezdinde büyük bir kazanım. Ancak bunun karşılığında, kendi koalisyonundaki aşırı sağcı ortaklarına karşı büyük bir risk aldı.
Maliye Bakanı Bezalel Smotrich gibi isimler, planın Filistin Yönetimi'ne (FY) Gazze'de -şimdi veya gelecekte- hiçbir rol vermemesini ve Filistin devleti fikrinin “sonsuza dek masadan kalkmasını” talep ediyor. Netanyahu'nun Gazze'yi ilhak etmeme taahhüdü ise onlar için kabul edilemez bir taviz.
Netanyahu, bu iç baskıyı yönetmek için ustaca bir strateji izliyor. Plan, FY'nin Gazze'ye dönüşünü ve Filistin devletine giden yolun açılmasını, Ramallah yönetiminin “reform programını tamamlamasına” bağlıyor. Netanyahu ise kamuoyuna, FY'nin “leopar beneklerini değiştiremeyeceğini” söyleyerek, bu koşulun asla gerçekleşmeyeceğini ima ediyor. Yani, aşırı sağa “Görüyorsunuz, devlet asla kurulmayacak” derken, ABD ve Arap dünyasına da “Plan şartlara bağlı” diyerek oyalıyor.
Netanyahu'nun siyasi kariyeri, bu ikiyüzlü dengeyi ne kadar sürdürebileceğine bağlı. Koalisyonu çökerse, merkez sol muhalefetin plana desteğine güvenmek zorunda kalacak. Bu da İsrail siyasetinde öngörülemezlik yaratıyor.
Uluslararası toplum: Kâğıt üzerindeki ordu ve meşruiyet krizi
Plan, Gazze'nin güvenliğini ve yönetimini uluslararası bir mekanizmaya emanet ediyor: Barış Kurulu ve Uluslararası İstikrar Gücü (UİG). İşte planın en zayıf halkalarından biri de burası.
Kurula başkanlık edecek olan Trump'ın yanına, Filistinliler arasında son derece tartışmalı bir isim olan Tony Blair'in getirilmesi, başlangıçtan itibaren bir güven sorunu yaratıyor. Blair, 2003 Irak işgali ve İsrail yanlısı tutumu nedeniyle birçok Filistinli nezdinde itibarsız. Bu hamle, ABD'nin siyasi meşruiyetten çok, Blair'in Körfez'deki bağlantılarıyla finansmanı hızla sağlamayı öncelediğini gösteriyor.
Gazze'ye girecek olan çok uluslu gücün kimlerden oluşacağı, nasıl finanse edileceği ve en önemlisi ne tür bir riskle karşılaşacağı büyük bir soru işareti. Mısır ve Endonezya gibi ülkelerden söz veren askerler olsa da hiçbir Batılı ülke şu an için “Evet, asker gönderiyoruz” demedi. UİG, sadece bir barışı koruma gücü değil, Hamas ile mücadele edecek bir karşı-isyancılık gücü olmak zorunda. Bu da potansiyel kayıplar ve misyonun uzaması anlamına geliyor.
Kosova ve Doğu Timor gibi örnekler, uluslararası vesayetin on yıllarca sürebileceğini gösteriyor. Gazze'de de benzer bir senaryo, planın “geçici” yapılarını kalıcı hâle getirebilir.
ABD diplomasisi: Trump'ın kişisel kredibilite oyunu
Bu planı öncekilerden ayıran en kritik unsur, ABD başkanının doğrudan ve kişisel taahhüdü. Trump'ın “Barış Kurulu”na bizzat başkanlık etme kararı, projenin kaderini doğrudan onun siyasi itibarına bağlıyor. Bu hem bir güç hem de bir zayıflık.
Trump'ın Netanyahu üzerinde “amansız bir baskı” kurabilmesi güçlü yön olarak öne çıkıyor. Bunun en net kanıtı, İsrail'in Katar'daki bir Hamas liderine yönelik suikast girişimi sonrası, Netanyahu'yu Katar Başbakanı'ndan özür dilemeye zorlamasıydı. Bu, ABD'nin diplomatik kanalları korumadaki kararlılığını gösterdi ve Arap müttefiklerin güvenini tazeledi.
Zayıf yönü ise planın başarısızlığı, doğrudan ABD başkanlık makamının başarısızlığı olarak yansıyacak. Bu da Trump'ı, tarafları -özellikle de İsrail'i- daha fazla zorlama konusunda esnekliğini kısıtlayabilir. Ayrıca, Trump'ın görev süresiyle sınırlı bir projeye dönüşme riski var.
Plan tutacak mı?
Trump'ın Gazze planı, bir mucize değil, soğuk ve gerçekçi bir jeopolitik hesap ürünü. “Sonsuz barış” iddiası belki abartılı, ama iki yıllık bir savaşı durdurmak için şimdiye kadar ortaya konan en kapsamlı, en çok destek gören ve en akıllıca tasarlanmış çerçeve.
Peki tutacak mı? Cevap, bir “evet” ya da “hayır”dan ziyade, “hangi formda?”
Trump'ın planı, Gazze'yi bir “teslimiyet” noktasına getirmeyi hedefliyor. Ancak bu Hamas'ın teslimiyetinden ziyade; İsrail'in ilhak hayallerinden vazgeçişinin, uluslararası toplumun kayıtsızlığının sona erişinin ve nihayetinde, bir halkın sonsuz umutsuzluktan kurtuluşunun da jeopolitiği.
Plan, bir garantiden ziyade, taraflara sunulmuş acımasız bir seçimler manzumesi: Ya bu zorlu, kusurlu ama somut yolu takip edecekler, ya da hep birlikte daha derin bir uçuruma yuvarlanmanın bedelini ödeyecekler. Bu nedenle, plan “tutacak mı?” sorusundan daha önemli olan soru şudur: Taraflar, savaşın bedelini ödemeye devam etmekten daha ağır gelecek bir barışın zorluklarına katlanmaya hazır mı? Cevap, Washington, Tel Aviv veya Doha'da değil, Gazze'nin enkazları ve İsrail'in sığınakları arasında yatıyor.