Sesi açın: Zohran Mamdani New York’un seçilmiş ilk Müslüman Belediye Başkanı
Haberin Eklenme Tarihi: 5.11.2025 12:38:00 - Güncelleme Tarihi: 5.11.2025 12:53:004 Kasım 2025 gecesi, Brooklyn'deki zafer mitinginde kalabalığın dalgalandığı bir elinde mikrofon, diğerini ise adalet arayan bir yumruk gibi havaya kaldıran Zohran Mamdani, seçim konuşmasının çok ötesinde bir şeyler anlatıyordu. Tarihin sayfalarını hızla çeviriyor, Amerika'nın hikâyesinde yeni ve sarsıcı bir bölümün başlangıcını müjdeliyordu. New York’un seçilmiş ilk Müslüman Belediye Başkanı, siyasi bir rakibi değil bir dönemin zihniyetini de yeniyordu. Bu zafer, aniden ortaya çıkmış bir başarı değil; Amerikan topraklarına ilk Müslüman’ın ayak basışından bu yana süregelen, bazen görünmez, bazen zorla unutturulmaya çalışılan asırlık bir yolculuğun doruk noktası.
Kökler: Unutturulmaya çalışılan miras
Amerika’nın Müslüman hikâyesi, resmî tarih kitaplarının çoğunun anlatmaktan kaçındığı bir gerçeklikle başlar. 16. yüzyıldan itibaren, İspanyol kaşiflerin gemilerinde, kıtaya ilk ulaşan Müslümanlardan biri olan Estevanico of Azamor gibi isimler vardı. Ancak asırlar sonra, en acımasız şekliyle, köleleştirilmiş Afrikalılarla birlikte geldiler. Tarihçi Allan D. Austin, “African Muslims in Antebellum America” adlı çalışmasında, tahminen yüz binlerce Müslüman’ın zincirlenerek bu topraklara getirildiğini belgeler. Onlar dinlerini, dillerini ve kültürlerini zorla unutturulmaya karşı dirençle taşıdılar.
Bu direnişin sembol isimlerinden biri, Omar ibn Said’dir. 1831’de kaleme aldığı otobiyografisinin açılış sayfasına, Arapça “Bismillah-ir Rahman-ir Rahim” yazarak, inancını en insanlık dışı koşullarda dahi koruduğunu gösterdi. Bir diğeri, 1815’te Georgia’da köleliğe isyanı planladığı için idam edilen Bilali Muhammad’dır. Onun ve binlercesinin hikâyesi, Amerikan Müslüman varlığının, ülkenin kurucu travması olan kölelikle iç içe geçmiş olduğunun kanıtıdır.
Yirminci yüzyılda, Orta Doğu ve Güney Asya’dan gelen yeni bir Müslüman göçmen dalgası, bu kadim köklere eklendi. Onlar, fabrikalarda, otomobil tesislerinde, çiftliklerde alın teri dökerek bu ulusun inşasına katkıda bulundular. Ancak 11 Eylül sonrasında, bu uzun ve karmaşık tarih, âdeta tek bir anlık terör eylemiyle silinmek, tüm bir toplum “yabancı” ve “şüpheli” olarak damgalanmak istendi. Bu bağlamda, Mamdani'nin zaferi siyasi bir başarı ötesinde, tarihsel bir düzeltme, unutturulmaya çalışılan bir mirasın yeniden sahiplenilmesidir.
“Sesi açın”: Tarihin yankılanan çağrısı
Mamdani’nin Brooklyn’deki coşkulu destekçileri önünde yaptığı zafer konuşması, bu uzun tarihin süzülmüş bir özeti gibiydi. Sadece New York’un değil; tüm ülkenin siyasi iklimine hitap ederek, doğrudan eski Başkan Donald Trump’ın temsil ettiği bölünme ve dışlama siyasetine meydan okudu.
Konuşmasının en çarpıcı anı, doğrudan Trump'a yönelttiği, sosyal medyada milyonlarca kez paylaşılacak o tarihi çağrıydı: "Yani, bir despotu korkutmanın bir yolu varsa, o da onun iktidara gelmesini sağlayan koşulları ortadan kaldırmaktır. Bu sadece Trump’ı durdurmanın yolu değil, bir sonrakini de durdurmanın yoludur. Öyleyse Donald Trump, izlediğini bildiğim için sana dört kelimem var: Sesi aç.”
Bu bir meydan okumadan ziyade “görünür olma” ilanıydı. Omar ibn Said’in Arapça yazdığı “Bismillah” gibi, Bilali Muhammad’in direnişi gibi, Mamdani de en yüksek siyasi platformlardan birinden, artık görmezden gelinemeyeceklerini, susturulamayacaklarını haykırıyordu. Bu çağrıya, Trump’ın kendi sosyal medya platformu Truth Social’dan gelen gizemli ve tipik bir cevap gecikmedi: “…VE BÖYLE BAŞLIYOR!” Bu, iki farklı Amerika’nın, iki farklı vizyonun kaçınılmaz çarpışmasının sinyalini veriyordu.
Zohran Mamdani: Köklerden yükselen bir ses
Mamdani'nin bu çarpıcı yükselişi, onu bir “ilk” olmanın ötesine taşıyan, bu topraklardaki Müslüman deneyiminin bir yansımasıdır. Mamdani, “New York, göçmenler şehridir, göçmenler tarafından inşa edilmiştir ve bu gece itibarıyla bir göçmen tarafından yönetilecektir” sözleriyle, kendi hikâyesini şehrin en temel dokusuyla birleştiriyor. Onun başarısı, geleneksel “Amerikan Rüyası”nın ötesinde, topluluk, adalet ve dayanışma temelli yeni bir rüyanın mümkün olduğunu gösteriyor. Seçim kampanyasında, “Artık New York, İslamofobiyi pazarlayıp seçim kazanabileceğiniz bir şehir olmayacak” diyerek, bir azınlığın korkutularak siyaset yapılamayacağını net bir şekilde ilan etti.
Mamdani, sadece Müslümanlar veya göçmenler için değil, kendini “köşeye sıkışmış” hisseden herkes için bir temsil iddiası taşıyor. Konuşmasında bu vizyonu şöyle özetledi:
“İster göçmen ister trans topluluğunun bir üyesi, ister Donald Trump'ın federal görevinden kovduğu birçok siyahi kadından biri, ister market alışverişlerinin maliyetinin düşmesini bekleyen bekar bir anne, isterse de köşeye sıkışmış herhangi biri olun, sevdiklerimiz için ayağa kalkmaya inanıyoruz.” Mamdani’nin vaat ettiği politikalar, Trump’ın temsil ettiği “herkese karşı herkes” siyasetine kapsamlı bir alternatif sunuyor. Bu, bir belediye programından ziyade, sosyal adalet üzerine kurulu bir toplum manifestosu.
New York’un kronik konut krizine köklü bir çözüm getirmeyi hedefliyor. Ev sahiplerini kiracılarına karşı çok daha sıkı bir şekilde sorumlu tutacak, spekülatif gayrimenkul yatırımlarının önüne geçecek ve kamusal konut stokunu genişletecek düzenlemeler planlıyor. Kampanyasının merkezinde, “yolsuzluk kültürüne” son verme ve milyarder sınıfına fayda sağlayan vergi boşluklarını kapatma sözü var. Bu gelirle, toplu taşımanın iyileştirilmesi, kamu okullarına daha fazla kaynak ve yeşil enerji yatırımları finanse edilecek. İşçi haklarının genişletilmesi ve sendikaların güçlendirilmesi de bu ekonominin temel taşlarından. Mamdani’nin şu sözleri, bu vizyonun özünü oluşturuyor: “Çünkü tıpkı Donald Trump gibi, çalışan insanların sarsılmaz hakları olduğunda, onları gasp etmeye çalışan patronların gerçekten çok küçük kaldığını biliyoruz.”
Ulusal bir yankı: New York’u aşan ses
Mamdani’nin öngörülen zaferi, Salı gecesi Demokratlar için beklenen birçok zaferden sadece biriydi. Mikie Sherrill, New Jersey valisi seçilirken, Abigail Spanberger Virginia’nın ilk kadın valisi oldu. Ancak Mamdani’nin kazanımı, sembolik ağırlığı ve doğrudan ulusal siyasete meydan okuyuşuyla diğerlerinden ayrılıyor.
Trump'ın Truth Social’daki tepkisi, bu meydan okumanın ne kadar etkili olduğunu gösterdi. Milletvekillerini, filibuster'ı (mecliste uzatma konuşmaları) sona erdirmeye ve seçmen hakları reformunu -daha katı seçmen kimliği yasaları ve posta yoluyla oy kullanmanın yasaklanmasını içeren- geçirmeye çağırdı. Bu, Mamdani'nin “iktidara gelmesini sağlayan koşullar” olarak tarif ettiği yapıyı daha da güçlendirmeye yönelik bir karşı hamleydi.
Mamdani, “58 gün sonra belediye binasına girdiğimizde beklentiler yüksek olacak. Onlarla karşılaşacağız” diyerek, önündeki zorlu görevin farkında olduğunu gösterdi. Onun liderliği, çöp toplama, altyapı ve eğitim gibi şehrin günlük sorunlarını çözmekle kalmayacak, tüm ülke için bir test sahası, bir “Trump sonrası siyaset laboratuvarı” işlevi görecek. Zohran Mamdani’nin hikâyesi, Estevanico’nun, Omar ibn Said’in, Bilali Muhammad’in ve sayısız isimsiz kahramanın başlattığı yolculuğun modern bir tezahürü. “Sesi aç” çağrısı, bir siyasi slogandan öte, bir topluluğun artık susturulamayacağını, bir mirasın sahiplenildiğini ve Amerika’nın hikâyesinin, onu oluşturan tüm renkler ve inançlarla birlikte yeniden yazılmakta olduğunun bir ilanı. Ve işte, 58 gün sonra, bu yeni bölüm New York Belediye Binası’ndan tüm dünyaya okunmaya başlayacak…