Pakistan-Suudi Arabistan savunma paktı: Derinleşen jeopolitik satranç
Haberin Eklenme Tarihi: 29.09.2025 15:47:00 - Güncelleme Tarihi: 29.09.2025 16:07:00Eylül ayının ortalarında Riyad’da imzalanan bir belge, iki ülke arasındaki ilişkileri tanımlamakla kalmıyor, Orta Doğu ve Güney Asya'nın hassas jeopolitik dokusuna dokunan, hatta bu dokuyu yeniden şekillendirebilecek potansiyele sahip bir hamle olarak yankılanıyor. Pakistan ile Suudi Arabistan arasındaki karşılıklı savunma paktı, basit bir iş birliği anlaşmasının çok ötesinde anlamlar taşıyor. Bu anlaşma, “Birimize yapılan saldırı ikimize de yapılmış sayılır” prensibiyle, bölgedeki güç dengelerini, ittifak ağlarını ve özellikle de Hindistan’ın bölgeye yönelik uzun vadeli stratejik açılımını derinden sınayan bir dönüm noktası olarak öne çıkıyor.
Derin köklere dayanan bir ittifak
Pakistan-Suudi Arabistan ilişkileri yeni değil. İki Müslüman ülke, onlarca yıldır dinî bağlar, ekonomik iş birlikleri ve sınırlı askerî alışverişlerle birbirine bağlı. Pakistan ordusu, uzun süredir Suudi Arabistan’ın askerî eğitim ve güvenlik alanındaki ihtiyaçlarına destek sağlıyor. Suudi Arabistan ise Pakistan’ın enerji ihtiyacını karşılama ve ekonomik kriz anlarında mali destek sunma konusunda kilit bir rol oynuyor. Ancak bu yeni pakt, mevcut ilişkiyi niteliksel bir sıçramaya taşıyarak resmî, bağlayıcı ve karşılıklı güvencenin en üst düzeyde ifade edildiği bir savunma ittifakına dönüştürüyor.
Paktın, İsrail’in Katar’a yönelik hava saldırıları ve bu yılın başlarında Hindistan-Pakistan arasında yaşanan ölümcül askerî çatışmalar gibi bölgedeki gerginliklerin arttığı bir döneme denk gelmesi, anlamını daha da derinleştiriyor. Riyad’daki imza töreni, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının yol açtığı öfkenin Müslüman dünyasında yarattığı dayanışma ihtiyacına da bir cevap olarak okunabiliyor.
Hindistan için stratejik açmaz ve diplomatik denge sanatı
Anlaşmanın en çok yankı bulduğu başkent hiç şüphesiz Yeni Delhi oldu. Hindistan, son on yılda Başbakan Narendra Modi liderliğinde, “Doğu’ya Bakış” politikasının yanı sıra “Batı’ya Açılım” stratejisi kapsamında Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi Körfez ülkeleriyle ilişkilerini derinleştirmek için büyük çaba harcadı. Enerji güvenliği, ticaret, yatırım ve Hint diasporasının gücü bu ilişkilerin temel taşlarını oluşturuyor. Hindistan, Suudi Arabistan’ın ikinci büyük ticaret ortağı konumunda ve ikili ticaret hacmi 42 milyar dolar seviyelerine ulaşmış durumda.
Bu nedenle, Suudi Arabistan’ın ezeli rakibi Pakistan ile bu denize kapsamlı bir savunma paktı imzalaması, Hindistan’ın politika yapıcılarında derin bir huzursuzluğa neden oldu. Hindistan Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün “Stratejik ortaklığın karşılıklı çıkarları ve hassasiyetleri göz önünde bulundurmasını bekliyoruz” şeklindeki ölçülü açıklaması, arka planda yaşanan endişeyi gizlemekte yetersiz kalıyor.
Bu endişenin temelinde birkaç somut risk yatıyor:
Pakistan’ın askerî kapasitesinin dolaylı güçlendirilmesi
Suudi Arabistan’ın sağlayacağı krediler ve petrol sübvansiyonları, Pakistan’ın mali kaynaklarını rahatlatarak, doğrudan olmasa da Hindistan’a karşı askerî yeteneklerine daha fazla kaynak ayırmasının önünü açabilir. Riyad’ın geçmişte İslamabad’ı ekonomik krizlerden kurtarma geçmişi, bu kaygıyı besliyor.
Keşmir diplomasisinde denge değişimi
Pakistan, uzun süredir Keşmir meselesini uluslararası platformlara taşımaya çalışıyor. Suudi Arabistan gibi İslam dünyasında ağırlığı olan bir ülkenin desteği, Pakistan'a bu konuda yeni bir diplomatik koz ve meşruiyet alanı sağlayabilir. Pakistan “Müslüman dünyasının koruyucusu” imajını Keşmir gündemini ilerletmek için kullanma potansiyelini taşıyor. Bu durum, Hindistan’ın Keşmir’i bir “iç mesele” olarak tanımlama ve uluslararası müdahaleyi sınırlama çabalarını zorlaştırabilir.
Güç dengesinin sembolik kayması
Bu pakt, Hindistan’ın bölgedeki diplomatik nüfuzunun sınırlarını gösteriyor. Modi yönetiminin on yıllık diplomasisinin en önemli başarılarından biri olarak görülen Körfez’e açılım, Suudi Arabistan’ın Pakistan’la olan tarihsel ve stratejik bağlarının daha ağır bastığını ortaya koymuş görünüyor. Bu durum Modi için “önemli bir gerilemeyi” yansıtıyor.
Çin: Gölgedeki büyük oyun kurucu
Pakistan-Suudi Arabistan savunma paktını analiz ederken, bölgedeki bir diğer dev oyuncu olan Çin’i görmezden gelmek mümkün değil. Çin, hem Pakistan’ın (Çin-Pakistan Ekonomik Koridiri - CPEC) hem de Suudi Arabistan’ın (petro-yuan anlaşmaları, teknoloji transferi) en önemli stratejik ortaklarından biri konumunda. Pekin, Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) kapsamında Körfez bölgesindeki ekonomik ve askerî bağlarını sistematik bir şekilde derinleştiriyor.
Bu üçlü ilişki, Hindistan’ı çevreleme anlamına gelen “İnci Kolye” stratejisini hatırlatıyor. Pakistan-Suudi ittifakı, Çin’in bölgedeki etki alanını genişletmek için kullandığı mevcut kanalları güçlendirebilir. Suudi Arabistan’ın, Çin’in arabuluculuğuyla İran’la ilişkileri normalleştirmesi de düşünüldüğünde, Riyad’ın Washington’dan bağımsız ve çok kutuplu bir dış politika arayışında olduğu açık. Bu arayışta, Pakistan gibi güçlü bir askerî kapasiteye sahip bir Müslüman ülke ile ittifak, Suudi Arabistan’ın elini güçlendiren bir faktör.
Pratik askerî sonuçlar mı, sembolik diplomasi mi?
Peki, bu pakt pratikte ne anlama geliyor? Anlaşmanın büyük ölçüde diplomatik bir nitelik taşıması kuvvetle muhtemel. Suudi Arabistan’ın, örneğin bir sonraki Hindistan-Pakistan çatışmasında doğrudan asker göndermesi beklenmiyor. Paktın asıl değeri, caydırıcılık ve diplomatik dayanışma sinyali vermesinde yatıyor.
Ancak bu sinyalin kendisi bile bölgesel denklemde önemli bir değişken. Pakistan’a sağlanacak olan diplomatik destek, İslamabad’ın elini uluslararası masalarda önemli ölçüde güçlendirebilir. Ayrıca, istihbarat paylaşımı, ortak askerî eğitimler ve belki de savunma sanayii iş birlikleri gibi daha somut adımların önünü açabilir. Bu da uzun vadede Pakistan'ın askerî kapasitesini doğrudan veya dolaylı olarak etkileyebilir.
İsrail-Filistin sorunu ve Hindistan’ın zor sınavı
Savunma paktının imzalandığı dönem, İsrail'in Gazze işgalinin Müslüman dünyasında yarattığı infialle çakışıyor. Bu durum, Hindistan’ın diplomatik denge sanatını daha da zorlaştırıyor. Hindistan, geleneksel olarak Filistin davasına destek verirken, son yıllarda İsrail ile savunma, güvenlik ve teknoloji alanlarında son derece stratejik bir ortaklık geliştirdi. İsrail, Hindistan’ın en büyük silah tedarikçilerinden biri.
Ancak İsrail’in Gazze’deki eylemlerine karşı Müslüman dünyasında yükselen öfke, Hindistan’ı zor bir pozisyona sokuyor. Hem İsrail ile stratejik ortaklığını sürdürmek hem de Suudi Arabistan, BAE, Katar gibi önemli Müslüman ortaklarının hassasiyetlerini göz ardı etmemek için ince bir çizgide yürümek zorunda. Bu durum Hindistan’ın İsrail-Filistin politikasını yeniden gözden geçirmesini gerektiren bir diplomatik meydan okuma yaratıyor. Suudi-Pakistan paktı, bu denkleme bir de Pakistan’ın artan etkisini ekleyerek Hindistan’ın manevra alanını daha da daraltıyor.
Yeni jeopolitik satranç tahtası
Pakistan-Suudi Arabistan savunma paktı, basit bir ikili anlaşmanın ötesinde, bölgesel güç dinamiklerinin yeniden şekillendiğinin bir göstergesi. Bu gelişme:
Hindistan’ın Körfez diplomasisinin sınırlarını ortaya koyarak, Yeni Delhi’nin bölgedeki nüfuzunun mutlak olmadığını ve tarihsel-dinî bağların stratejik çıkarların önüne geçebileceğini hatırlatıyor.
Pakistan’a hem Keşmir meselesinde hem de genel jeopolitik konumunda önemli bir diplomatik destek ve meşruiyet sağlıyor.
Çin’in dolaylı etkisini artırarak, bölgede ABD merkezli ittifak yapılarının dışında yeni eksenlerin oluştuğuna işaret ediyor.
İsrail-Filistin meselesi gibi kriz anlarında, Müslüman ülkeler arasında dayanışma mekanizmalarının canlanabileceğini gösteriyor.
Bu pakt, bir sonun değil, yeni bir jeopolitik satranç oyununun başlangıcının habercisi. Hindistan’ın bu hamleye nasıl karşılık vereceği -belki BAE ve diğer Körfez ülkeleriyle ilişkilerini daha da güçlendirerek veya İsrail ve ABD ile bağlarını gözden geçirerek- önümüzdeki dönemde bölgenin istikrarını ve güç dengesini doğrudan etkileyecek. Tıpkı bir satranç tahtasında olduğu gibi, Riyad’daki bir hamle, Yeni Delhi’den Washington’a, Pekin’den İslamabad’a kadar uzanan bir dizi hamleler zincirini tetiklemeye aday.