Küresel gıda güvensizliği: Çatışmalar, ekonomik şoklar ve iklim krizi

Haberin Eklenme Tarihi: 28.11.2025 12:39:00 - Güncelleme Tarihi: 28.11.2025 12:42:00

BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Dünya Gıda Programı’nın (WFP) Kasım 2025’te yayımladığı ortak rapor, küresel gıda güvenliği alanında uzun süredir biriken risklerin artık kritik eşiklere dayandığını gösteriyor. Raporda öne çıkan bulgular, yalnızca bölgesel insani krizlere işaret etmekle kalmıyor; aynı zamanda jeopolitik istikrarsızlık, ekonomik kırılganlık ve iklim krizi gibi çok boyutlu dinamiklerin nasıl birbirini beslediğini de açıkça ortaya koyuyor. Dünyanın birçok bölgesinde aynı anda yaşanan bu üçlü baskı, gıdaya erişimi bir hayatta kalma mücadelesine dönüştürüyor.

Çatışmaların derinleştirdiği açlık döngüsü

Silahlı çatışmalar, raporda en belirleyici etken olarak öne çıkıyor. Gıda krizinin yaşandığı pek çok ülke, yıllardır süren şiddet sarmalında temel üretim altyapısını, tarımsal faaliyetlerini ve ticaret kanallarını kaybetmiş durumda. Sudan bu tablonun en çarpıcı örneklerinden biri: Pazarların işlevsizleştiği, yardım koridorlarının kapandığı ve toplu yerinden edilmelerin sürdüğü bir ortamda, milyonlarca kişi hayatta kalmak için tamamen dış yardıma bağımlı hâle geldi. Yemen’de ise yıllardır süren savaş, ülkeyi gıda ithalatına bağımlı bir ekonominin çöktüğü, yakıt kıtlığının ise lojistiği felç ettiği bir noktaya sürüklüyor.

Filistin, Mali ve Burkina Faso gibi ülkelerde ise güvensizlik, toprak kontrolündeki belirsizlik ve piyasalardaki kesintiler gıda erişimini kronik bir sorun hâline getiriyor. Bu bölgelerde açlık, artık ani bir şokun değil, kalıcı bir istikrarsızlığın doğal sonucu olarak kendini gösteriyor.

Ekonomik krizler kırılganlığı katlıyor

Gıda krizinin yalnızca çatışmalarla açıklanamayacağı; para birimlerinin değer kaybı, yükselen enflasyon ve küresel piyasalardaki dalgalanmaların da bu tabloyu ağırlaştırdığı görülüyor. Haiti’den Myanmar’a, Etiyopya’dan Orta Asya’ya uzanan geniş bir coğrafyada ekonomik gerileme, gıda fiyatlarını halkın ulaşamayacağı düzeylere taşırken; satın alma gücünü dramatik biçimde azaltıyor. Bu durum özellikle düşük gelirli hanelerin, istikrarsız ekonomilerde en küçük fiyat artışlarından bile etkilenmesine neden oluyor.

İklim krizinin yeni normali: Süreklileşen afetler

Raporda ortaya konan en çarpıcı noktalardan biri, iklim krizi kaynaklı afetlerin artık “istisnai” değil, “kalıcı ve yapısal” bir sorun hâline gelmesi. Kuraklıkların uzun yıllara yayılması, ani sellerin altyapıyı çökertmesi ve El Nino kaynaklı aşırı hava olayları, özellikle yağışa bağımlı tarım yapan bölgelerde üretimi belirsizleştiriyor.

Afrika Boynuzu’nda art arda yaşanan yağış kayıpları, milyonlarca çoban ve çiftçiyi hem geçim kaynaklarından hem de yaşam alanlarından mahrum bıraktı. Bu döngü; sadece gıda arzını değil, aynı zamanda bölgesel göç hareketlerini ve sosyal yapıyı da dönüştürüyor.

Azalan insani yardım: Krizlerin en karanlık yönü

Küresel gıda krizini daha da tehlikeli kılan unsur ise insani yardım kaynaklarındaki keskin düşüş. WFP’nin fon açığı, yalnızca operasyonel zorluk yaratmakla kalmıyor; milyonlarca insan için yaşam ile ölüm arasındaki ince çizgiyi belirliyor. Yardımın askıya alınması, özellikle çatışma ve iklim şoklarının üst üste geldiği bölgelerde açlığın teknik olarak “kıtlık” sayılabilecek seviyelere gerilemesine neden olabilir.

Bu fon daralması, uluslararası toplumun acil krizleri yönetme kapasitesini zayıflatırken, önleyici faaliyetleri de işlevsizleştiriyor. Erken uyarı mekanizmalarının etkisizleşmesi, krizlerin önceden görülmesini ve müdahale edilmesini zorlaştırıyor.

Gıda güvensizliği: Küresel bir istikrarsızlık göstergesi

FAO ve WFP’nin vurguladığı temel mesajlardan biri, gıda krizinin artık yerel sorunların toplamı olmaktan çıktığı. Gıda arzı ve ticareti küresel ölçekte birbirine bağlı olduğundan, açlığın derinleştiği her bölge, ekonomiler arası bağımlılık nedeniyle başka ülkelerde de kırılganlık yaratıyor. Bu durum, özellikle ithalata bağımlı ekonomilerde toplumsal gerilimleri tırmandırabilecek bir potansiyele sahip.

Krizi önlemek hâlâ mümkün ancak çember daralıyor

Raporda yer alan uyarılar, yaklaşan küresel gıda krizinin kader olmadığını gösteriyor. Ancak bunun için zamanında hareket edilmesi, tarımsal üretimi destekleyen programlara yatırım yapılması ve insani yardımın sürdürülebilir şekilde fonlanması gerekiyor. Tohum desteği, hayvan sağlığı, erken müdahale mekanizmaları ve sosyal koruma programları gibi yapısal yatırımlar, yalnızca açlığın azaltılması için değil, uzun vadeli barış ve ekonomik istikrar için de kritik önemde.

Bugün yaşanan kriz, yetersiz gıda arzından çok, gıdaya erişimdeki eşitsizlikten ve siyasi irade eksikliğinden kaynaklanıyor. Dünya, 2026’ya doğru hızla ilerlerken, atılacak adımlar milyonlarca insanın geleceğini belirleyecek. Gıda güvensizliği derinleşmeden, çatışmaların ve iklim şoklarının yarattığı baskı geri dönülmez zararlar vermeden harekete geçmek hem insani bir sorumluluk hem de küresel istikrarın ön koşulu olarak karşımızda duruyor.

Kaynak: Jose Miguel Soriano del Castillo. “Food insecurity is on the rise: a look at the world’s ‘hunger hotspots’. The Conversation.