Eurofighter ve Türk savunma diplomasisi: Stratejik güvenlik ikilemi

Haberin Eklenme Tarihi: 12.11.2025 10:02:00 - Güncelleme Tarihi: 12.11.2025 10:08:00

Türkiye'nin Eurofighter Typhoon savaş uçağı tedarik süreci, yalnızca askerî modernizasyonun teknik bir gerekliliği değil, aynı zamanda Ankara'nın güvenlik ikilemleri ve çok vektörlü dış politika stratejisinin keskin bir yansımasıdır. Bu hamle, Türk Hava Kuvvetleri'nin acil ihtiyacını karşılarken, Türkiye-Batı ilişkilerinde yeni bir diplomatik denge arayışının kritik bir kavşağını işaret etmektedir.

Güvenlik ikileminin anatomisi: F-35 ve F-16'dan köprü çözüme

Türkiye'nin hava gücü modernizasyonu, uzunca bir süredir iki temel ikilem arasında sıkışıp kalmıştır:

1. Dışa bağımlılık ve hava gücünde egemenlik

Türk Hava Kuvvetleri'nin omurgasını oluşturan F-16 filosunun yaşlanması ve ABD'nin F-35 programından çıkarma kararı, Türkiye'yi hava üstünlüğü konusunda kritik bir zafiyetle yüz yüze bırakmıştır. Bu durum, stratejik kapasitenin dış politika kararlarına bağlı olarak kısıtlanabileceği yönündeki güvenlik endişesini derinleştirmiştir. F-16 modernizasyon ve yeni alım süreçlerinde ABD Siyonist diasporasının baskısı üzerine Kongresi'nden gelen kısıtlamalar, bu bağımlılığın maliyetini somutlaştırmıştır.

2. Batı ittifakı vs. çok kutuplu denge

Batı ile ilişkilerde yaşanan gerilimler (özellikle S-400 krizi), Ankara'yı yeni tedarik kaynaklarına yöneltmiştir. Ancak NATO'nun ayrılmaz bir parçası olarak Türkiye, ana muharebe platformlarını Rusya gibi ittifak dışı ülkelerden tedarik etmenin diplomatik maliyetini ve uluslararası entegrasyon risklerini de görmüştür.

Eurofighter tedariki, bu ikileme karşı geliştirilmiş bir "köprü çözümü" olarak öne çıkmaktadır. Yerli ve millî muharip uçak KAAN'ın envantere gireceği döneme kadar hava gücü kapasitesindeki zafiyeti kapatmayı amaçlayan Eurofighter alımı, aynı zamanda Türkiye'nin savunma diplomasisinde Avrupa kartını güçlendirme hamlesidir.

Savunma diplomasisi: Avrupa ile yeni bir güven testi

Eurofighter Typhoon, uçağı Birleşik Krallık, Almanya, İtalya ve İspanya'nın ortak geliştirdiği bir platformdur. Birleşik Krallık ve İtalya'nın güçlü desteği ile ilerleyen süreç, özellikle Almanya'nın başlangıçtaki vetosu nedeniyle diplomatik bir sınav niteliği taşımıştır.

  • Avrupa ile yakınlaşma: Eurofighter anlaşması Türkiye'nin Avrupa kıtası ile savunma sanayii ve güvenlik alanlarında ilişkilerini normalleştirme ve derinleştirme isteğini göstermektedir. Bu, sadece bir ticari işlem değil, aynı zamanda NATO içindeki iş birliği ruhunu yeniden canlandırma girişimi olarak da okumalıyız. Almanya'nın vetosunu kaldırması, bu diyaloğun ve Türkiye'nin jeopolitik öneminin bir sonucudur.
  • İttifak güvenliğinin vurgulanması: Anlaşmanın uluslararası kamuoyuna sunuluş biçiminde, Eurofighter'ların "ittifakın savunulması" amacıyla kullanılacağı vurgusu, Türkiye'nin NATO müttefiki kimliğini güçlendirme çabasını ortaya koymaktadır. Bu, özellikle Rusya'nın agresif politikaları karşısında Avrupa savunma mimarisini sağlamlaştıran bir adım olarak değerlendirilmektedir.
  • Jeopolitik yatırım: İngiliz yetkililerin anlaşmayı "NATO'daki güvenliği derinleştirecek bir kazanım" olarak nitelendirmesi, tedarikin yalnızca teknik değil, jeopolitik bir yatırım olduğunu kanıtlamaktadır. Türkiye, Doğu Akdeniz'den Karadeniz'e uzanan kritik coğrafyadaki stratejik konumunu kullanarak, savunma ihtiyacını diplomatik manevra alanına dönüştürmüştür.

Eurofighter’ın teknik özellikleri

Teknik olarak Eurofighter özellikler açısından çok zengin bir uçaktır. Manevra kabiliyeti olarak çok esnek bir uçaktır. Fakat günümüz havacılık teknolojilerinde manevra kabiliyetlerinin çok bir önemi kalmamıştır. Füzelerde ve atış kontrol sistemlerinde gelişen teknolojiler sayesinde manevrayı uçak değil, atış kontrol sistemi ve yollanan füze yapmaktadır. Kaska monteli atış kontrol sistemleri sayesinde ters istikamette olan bir uçak rahatlıkla imha edilebilmektedir. Pilotun vurmak istediği uçağa dönüp radar kilidi atması yeterlidir.

Uçak 4. nesil özelliklerinde olsa da gelişmiş aviyonik sistemleri ile 5. nesil uçaklar ile birçok konuda aynı teknolojilere sahiptir, bunlardan en önemlisi AESA radarıdır. AESA radarı, Aktif Elektronik Taramalı Dizi Radarı (AESA, Active Electronically Scanned Array), (Elektronik Taramalı Aktif Dizin (APAR) veya Aktif Faz Dizinli Radar (AESA)), birçok küçük katı-hâl alıcı/verici modülü (TRM) ile verici ve alıcı işlevi gören bir faz dizinli radar türüdür. Bu teknoloji ile eski tip hareketli radarlara nazaran çok daha net aynı anda. Birçok hedefi takip ve hayalet uçaklara karşı daha hızlı önlem alma kabiliyetleri uçağa kazandırılmış oluyor. Kaan projesinde de birçok patentini paylaşım ve mühendislik desteğinde bulunan İngiltere Uçak satarak da bu alışveriş ilişkisini üst seviyeye taşımıştır.

Stratejik çıkarsamalar ve gelecek perspektifi

Eurofighter tedariki, Türkiye'nin savunma diplomasisinde izlediği dengeleme stratejisinin başarılı bir örneğidir.

  • Stratejik bağımsızlık yolculuğu: Eurofighter, bir yandan mevcut filo açığını kapatırken, diğer yandan yerli KAAN projesine zaman kazandırmaktadır. Bu, uzun vadede Batı tedarik zincirlerine olan kritik bağımlılığı azaltma hedefine hizmet etmektedir. Geçici dışa bağımlılık ile kalıcı stratejik egemenlik arasındaki bu hassas geçiş, Türk savunma politikasının ana eksenini oluşturmaktadır.
  • Yumuşak güç olarak savunma: Türkiye, savunma sanayiindeki ilerlemeyi (Örneğin SİHA'lar, KAAN projesi) bir yumuşak güç unsuru olarak kullanarak, Batılı ortaklarını daha yapıcı bir iş birliğine ikna etme becerisini göstermiştir. Ankara'nın sadece bir alıcı değil, potansiyel bir ortak olabileceği mesajı, Eurofighter sürecinin ilerlemesinde kilit rol oynamıştır.

Sonuç olarak Eurofighter Typhoon alımı, Türkiye'nin stratejik güvenlik ikilemine bulduğu pragmatik ve çok boyutlu bir cevaptır. Bu adım hem Türk Hava Kuvvetleri'nin muharip gücünü koruma zorunluluğunu yansıtmakta hem de Türkiye'nin Batı ile ilişkilerinde kritik bir diplomatik köprü kurma yeteneğini sergilemektedir. Bu kavşak noktasında atılan adım, Ankara'nın hem askerî modernizasyon hem de dış politika hedeflerini ustalıkla dengelediğini göstermektedir.