Ekrana kilit: Sosyal medya yasakları küresel gündemde
Haberin Eklenme Tarihi: 2.08.2025 16:50:00 - Güncelleme Tarihi: 2.08.2025 17:20:00Her şey, 10 Haziran’da Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un resmî X hesabından yaptığı net açıklamayla başladı: “15 yaşından önce sosyal medya yasaklanmalı. Platformlar, yaş kontrolü yapabilecek imkana sahip; bunu hayata geçireceğiz.” Bu çıkışın arkasında, 14 yaşındaki bir öğrencinin okul görevlisini bıçaklaması gibi trajik bir olay ve toplumda yükselen tepkiler yatıyordu. Macron, Avrupa Birliği'ni bu konuda yavaş hareket etmekle eleştirirken, Fransa'nın AB'yi beklemeden kendi radikal adımını atacağını vurguladı.
Bu gelişme, son yıllarda giderek büyüyen bir endişeyi küresel politikanın merkezine taşıdı: Çocukların ve gençlerin kontrolsüz sosyal medya kullanımıyla ortaya çıkan tehlikelere kim müdahale edecek? Sadece kâr odaklı hareket etmekle eleştirilen sosyal medya şirketleri mi, yoksa yasal düzenlemelerle devreye girmeye başlayan devletler mi?
Rakamlar ne söylüyor?
Hükûmetlerin attığı adımlar; soyut endişelere değil, somut bilimsel verilere dayanıyor. Ekran bağımlılığının, çocukların hem zihinsel sağlığını hem de geleceğini doğrudan tehdit ettiğini gösteren çok sayıda araştırma mevcut. ABD’de 9-10 yaşlarındaki yaklaşık 12 bin çocuğun 3 yıl boyunca takip edildiği kapsamlı bir araştırma, sosyal medya kullanımının yaşla birlikte arttığını ve bu artışın depresyon ve kaygı bozuklukları gibi psikolojik sorunları tetiklediğini net bir şekilde ortaya koydu. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü'nün (OECD) PISA verilerini inceleyen raporu da bir o kadar çarpıcı. Rapora göre, okul dışında günde 5 ila 7 saatini ekran karşısında geçiren öğrencilerin matematik puanlarında ortalama 20 puanlık bir düşüş yaşanıyor. Tehdit, Türkiye için de geçerliliğini koruyor. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'nun (RTÜK) 15-21 yaş arası gençlerle yaptığı araştırmaya göre, katılımcıların %37'si yüksek düzeyde ekran bağımlısı.
Sosyal medya ve ekran bağımlılığının çocukların ruh sağlığı ve gelişimi üzerindeki etkileri üzerine Tercüman’a konuşan Klinik Psikolog Merve Sancaktar “İnternet ve sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle, birçok yarar getirirken aynı zamanda kontrolsüz ve aşırı kullanımın zararları olduğu araştırmalarca görülmektedir. Ekran bağımlılığı, özellikle ergenlik dönemindeki bireylerde ruh sağlığı üzerinde ciddi riskler oluşturabilir. Yapılan araştırmalar, sosyal medya kullanım süresi arttıkça depresyon, kaygı bozuklukları ve yalnızlık hissinin de arttığını göstermektedir. Bu ilişki genellikle doğrudan değil, aracı değişkenler yoluyla işler: örneğin, sosyal karşılaştırma, siber zorbalığa maruz kalma, uyku düzeninin bozulması gibi faktörler bu bağlantıyı güçlendirir. Ekran bağımlılığı gelişen çocuklarda akademik başarıda düşme, okulu terk etmede sık görülen problemler arasındadır” diyerek söz konusu riskleri ifade ediyor.
Hükûmetler sahneye çıkıyor: Yasaklar ve düzenlemeler
Sivil toplumun ve ailelerin çabaları, milyarlarca dolarlık sosyal medya devleri karşısında yetersiz kalınca, devletler yasal kılıçlarını çekmeye başladı. 2023'te 15 yaş altı için “ebeveyn izni” zorunluluğu getiren Fransa, şimdi de Macron'un işaretiyle tam bir yasak hazırlığında. Avustralya, 16 yaş altına sosyal medya kullanımını yasaklarken; Norveç, kullanım yaş sınırını 13’ten 15’e yükseltti. Pek çok Batı ülkesinde benzer yasalar hazırlık aşamasında. Dijital dünyanın en büyük sorunlarından biri olan siber zorbalığa karşı eğitim de bir silah olarak kullanılıyor. Netflix yapımı “Adolescence” dizisinin İngiltere, Hollanda ve Fransa’da lise müfredatına alınması, bu alandaki farkındalık çalışmalarına iyi bir örnek teşkil ediyor.
Ülkemizde doğrudan çocukların ekran bağımlılığıyla mücadeleye odaklanan özel bir yasa olmasa da mevcut kanunlar üzerinden adımlar atılıyor. RTÜK, lisanslı yayıncılar nezdinde çocukları zararlı içeriklerden korumaya çalışırken (2020’den beri 138 müeyyide), yetki alanının sınırlı olması en büyük handikap. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) ise "Güvenli İnternet Hizmeti" ve kullanıcı şikayetlerine dayalı içerik engelleme gibi reaktif tedbirler uyguluyor.
En somut adım, Ağustos 2024'te “Roblox” oyun platformuna çocuk istismarı iddiaları nedeniyle getirilen erişim engeli oldu. Milyonlarca çocuk kullanıcısı olan platformda çocukların cinsel istismara maruz kaldığına yönelik uluslararası raporlar, BTK’yı harekete geçirdi. Bu karar, platformların denetim mekanizmalarının ne kadar yetersiz olduğunu ve devlet müdahalesinin gerekliliğini gözler önüne serdi.
Çözüm sadece yasak değil: Eğitimin ve ailenin kritik rolü
Uzmanlar, yasakların tek başına kalıcı bir çözüm getiremeyeceği konusunda hemfikir. Asıl mücadele, dijital dünyayı doğru kullanma bilincini ve becerisini kazandırmaktan geçiyor. Bu konuda kendisinden görüş aldığımız Psk. Sancaktar; yasakların koruyucu bir önlem gibi görünse de çocukların dijital beceri gelişimini, çevrim içi güvenliği öğrenmesini engelleyebileceğinin altını çiziyor: “Günümüzde ergen akran ilişkilerinin önemli bir kısmı dijital mecralarda kurulmakta, sürdürülmekte veya şekillenmektedir. Bu ilişkilerden tamamen mahrum bırakmak, çocuğun dışlanmış hissetmesine ve akranlarından kopmasına neden olabilir. Ayrıca dijital okuryazarlık günümüzün temel becerilerinden biridir. Kontrollü ve rehberli bir kullanım modeli oluşturmak, nasıl kullanacaklarını öğretmek, çocukların dijital ortamda bilinçli bireyler olarak gelişmesini destekler. Yasaklamak bir çözüm olmamakla birlikte, internetin olası risklerine karşı koruyucu müdahaleler yapılmalı.”
Sancaktar, aynı zamanda siber zorbalık ve zararlı içeriklere maruz kalmanın çocuk ve ergen psikolojisinde geleneksel zorbalığa kıyasla çok daha yıkıcı etkileri (yoğun stres, utanma, düşük benlik saygısı, sosyal geri çekilme, okuldan kaçınma, hatta intihar düşüncesi) olabileceğine de vurgu yaparak, bu gibi durumlarda ailelerin ve okulların alabileceği önlemleri sıralıyor:
“Aileler:
- Çocukla açık iletişim içinde olmalı, çocukları sürekli denetlemekten ziyade, onlarla güvene dayalı bir ilişki kurmaları gerekiyor. ‘Ne yaşadın?’, ‘Bugün internette seni rahatsız eden bir şey oldu mu?’ gibi sorularla açık iletişimi desteklemeliler.
- Onun dijital dünyadaki deneyimlerine yargılamadan kulak vermeli,
- Olası zorbalık sinyallerini (uyku bozukluğu, huzursuzluk, ekranı gizleme davranışı) erken fark etmelidir.
Okullar ise:
- Dijital okuryazarlık eğitimi vermeli,
- Çocukları internet kullanımının yerine geçebilecek aktivitelere yönlendirmeli (spor, sanat, müzik),
- Sınıf içi zorbalıkla ilgili farkındalık çalışmaları yapmalı,
- Siber zorbalıkla mücadele konusunda bir destek ve bildirim sistemi kurmalıdır.”
Bu maddeler içinde dijital okuryazarlık oldukça önemli. Fakat maalesef gündelik hayatımızın içinde var olmasından mıdır bilinmez, çok fazla ciddiye alınan bir unsur olarak görülmüyor toplumumuz tarafından. Bizim kazanamadığımız farkındalığın da çocuklar tarafından kazanılmasını beklemek çok gerçekçi değil. Öncelikle bu konuyu ciddiye almalıyız. Ülkemizde çocukların bilinçlenmesine yönelik birkaç adım atılıyor. Örneğin ortaokullarda “medya okuryazarlığı” dersinin seçmeli olması önemli bir ilk adım ama yeterli değil. Bu dersin kapsamının genişletilmesi, ilkokuldan itibaren yaşa uygun içeriklerle müfredata dâhil edilmesi ve en önemlisi, bu dersi verebilecek nitelikli öğretmenlerin yetiştirilmesi gerekiyor. RTÜK ve İletişim Başkanlığı'nın medya okuryazarlığına yönelik artan etkinlikleri değerli. Ancak bu çabaların, Millî Eğitim Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı gibi ilgili tüm kurumların uyum içinde hareket ettiği, bütüncül bir devlet stratejisine dönüşmesi kritik önem taşıyor. Teknolojiyi yasaklamak yerine, çocuklarına dijital dünyada rehberlik eden, onlarla iletişim kuran, ekran süresi sınırları koyan ve en önemlisi kendi dijital alışkanlıklarıyla onlara rol model olan ebeveynler, bu mücadelenin en temel aktörleridir.
Peki ebeveynlerin bu konudaki rolleri neler? Psk. Merve Sancaktar anne ve babalara düşen görevleri şöyle sıralıyor:
- “Model olmak: Kendi ekran kullanım alışkanlıkları ile çocuğa örnek teşkil etmek. Elinde sürekli telefon olan bir ebeveynin, ekran kullanımıyla ilgili sözlerini hangi çocuk dinler?
- Duygusal destek sağlamak: İnterneti kaçış olarak değil, sağlıklı ilişkilere yönelmek için araç olarak kullanmayı desteklemek. Çocuklara verilen sosyal desteği arttırmak. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, çocukların algıladığı sosyal destek arttıkça internet bağımlılığı riski o kadar azalıyor. Çocukların arkadaş ve aileleriyle ilişkisi güçlenmeli, birlikte fiziksel aktiviteler planlanmalı.
- Sınır koymak: Günlük ekran süresini yaşa uygun bir şekilde sınırlamak ve uyku, akademik sorumluluklar ve fiziksel aktivite için zaman ayırmak. Ve bu kuralların sözlü değil yazılı olması, eğer uyulmazsa da yaptırımı olması önemli.
- Farklı aktivitelere yönlendirmek: Evet çocukların internet kullanımını azaltmak/kontrol etmek istiyoruz, peki yerine ne yapacak? Çocukları onları geliştirecek aktivitelere yönlendirmeliyiz.
- İzleme ve rehberlik: Hangi platformlarda zaman geçirildiğini bilmeleri ve bu ortamları birlikte tanımaları.”
Küresel bir uzlaşı kaçınılmaz
Fransa’dan yükselen ses, aslında tüm dünyanın sorununa tercüman oluyor. Yaygın kullanımdaki hiçbir sosyal mecranın tam olarak güvenli olmadığı, bir platform denetim altına alındığında kötü niyetli kişilerin hızla başka bir mecraya yönelebildiği bir gerçek. Ancak değişen ve umut veren şey, devletlerin artık bu devasa gelirlere sahip küresel şirketler karşısında sessiz kalmamasıdır. Eğer çocuklar, bu şirketlerin kâr maksimizasyonu için bir “araç” hâline geliyorsa, bu artık tek bir ailenin veya ülkenin sorunu olmaktan çıkıyor.
Çözüm, çok katmanlı bir yaklaşımı zorunlu kılıyor:
- Hukuki baskı: Devletlerin yaş doğrulaması ve zararlı içerik denetimi gibi konularda platformları zorlayıcı, caydırıcı ve uluslararası iş birliğine dayalı yasalar çıkarması.
- Platformların sorumluluğu: Sosyal medya şirketlerinin, toplumsal faydayı ve etik ilkeleri ticari kaygıların önüne koyarak samimi ve somut adımlar atması.
- Eğitim seferberliği: Okullarda ve ailede dijital vatandaşlık ve medya okuryazarlığı bilincinin küçük yaştan itibaren verilmesi.
Çocukların dijital refahını koruma mücadelesi, yalnızca bir başlangıç. Devletler, şirketler ve aileler arasında kurulacak sağlıklı bir denge ve iş birliği, geleceğin nesillerini sanal dünyanın görünmez tehlikelerinden korumanın tek anahtarı olacaktır.