14 Temmuz 2025

Geleceğin işleri nereye evrilecek?

Teknoloji küresel iş gücünü dönüştürüyor: Robotlar ve yapay zekâ verimliliği artırırken, yeni beceriler gerektiriyor. Dünya Bankası’nın “Future Jobs” raporu, Doğu Asya ve Pasifik ülkeleri özelinde fırsatları ve riskleri inceliyor, politika önerileri sunuyor. Türkiye için de dersler var.

Gelişen teknoloji, özellikle robotlar, yapay zekâ ve dijital platformlar, son yıllarda küresel iş gücü piyasalarını derinden dönüştürüyor. Bu teknolojiler, sadece üretkenliği artırmakla kalmıyor; aynı zamanda işin yapılış biçimlerini, hangi işlerin öne çıktığını ve hangi becerilerin talep edildiğini de kökten değiştiriyor. Dünya Bankası tarafından Doğu Asya ve Pasifik bölgesine yönelik hazırlanan kapsamlı bir çalışma olan “Future Jobs”, bu dönüşümün hem fırsatlarını hem de risklerini detaylı biçimde inceliyor, aynı zamanda politika yapıcılara somut önerilerde bulunuyor. Rapor, EAP ülkelerinin iş gücü piyasalarında yaşanan yapısal değişimleri ortaya koyarken, teknolojik dönüşümün etkilerini sektör, demografi ve beceri düzeyine göre analiz ediyor.

Doğu Asya ve Pasifik bölgesinde iş gücü piyasasının durumu

Bölgedeki iş gücü piyasaları genel olarak yüksek istihdam düzeyleri ile karakterize edilir nitelikte. Ancak bu yapı birçok karmaşık dinamiği barındırıyor. Ekonomik büyüme sayesinde ücretler artarken, bu artışın verimlilikten hızlı olması bazı bölgelerde sürdürülebilirlik açısından soru işaretleri yaratıyor. Nüfus yapısındaki değişim; özellikle Çin, Tayland, Vietnam gibi ülkelerde yaşlanan nüfus nedeniyle iş gücü arzını daraltıyor. Bu durum, işverenlerin daha az iş gücüne daha fazla iş yükü yüklemesine ve teknolojik çözümleri daha cazip hâle getirmesine neden oluyor. Kadın iş gücüne katılım oranları bölgedeki diğer gelişmekte olan bölgelere göre görece yüksek olsa da erkeklerle aralarındaki farkın kapanmadığı; sadece Endonezya, Malezya ve Filipinler’de anlamlı bir iyileşme gözlemlendiği görülüyor. Ücret farkları azalmış olsa da kadınlar hâlâ aynı iş için ortalama %10-15 daha az kazanıyorlar. Genç işsizlik oranları, bölge ortalamasında düşük olmakla birlikte Çin, Endonezya, Malezya ve Moğolistan gibi ülkelerde daha yüksek seyrediyor. Yaşlı çalışanlar ise işsizlik oranı açısından daha avantajlı durumda görünseler de iş gücüne katılım oranlarında düşüş gözleniyor.

Bölgede; eğitim düzeyi geçmişe göre artmış olsa da bu artış hem ülkeler arasında hem de ülke içindeki bölgeler arasında eşit dağılmıyor. Genç kuşaklar daha yüksek eğitim alıyor olsa da iş gücü piyasasının ihtiyaç duyduğu becerilerle mezunların sahip olduğu beceriler arasında ciddi bir uyumsuzluk mevcut. Yükseköğretim mezunlarının oranı genel iş gücü içinde hâlâ düşük ve kaliteli eğitimden mahrum kalan geniş bir kesim, dijital dönüşümle birlikte ortaya çıkan yeni iş fırsatlarına yeterince hazırlıklı durumda değil.

Tarım istihdamı birçok ülkede gerilerken, hizmet sektöründe istihdam artışı gözlemleniyor. Ancak bu geçiş, çoğunlukla düşük verimliliğe sahip ve düşük ücretli alanlara yöneliyor. Yüksek verimliliğe sahip sektörlerde istihdam artışı görece sınırlı kalırken; bunun yerine daha çok perakende, inşaat, taşımacılık gibi alanlar öne çıkıyor. Ücret artışları da bilgi yoğun sektörlerde, örneğin bilişim, finans ve profesyonel hizmetlerde yoğunlaşıyor. İmalat sektöründe ise teknoloji kullanımı sayesinde verimlilik artışına rağmen istihdam kaybı sınırlı kalıyor; hatta bazı ülkelerde imalat sanayi, artan üretim hacmi sayesinde yeni istihdam fırsatları yaratıyor.

Robotlar ve yapay zekâ işlerini nasıl etkiliyor?

Yeni teknolojiler, özellikle robotlar, yapay zekâ ve dijital platformlar, iş gücü piyasalarının yapısını yeniden şekillendiriyor. Robotlar, özellikle rutin fiziksel işlerde insan emeğinin yerini alıyor. Doğu Asya ve Pasifik bölgesindeki bu etki, gelişmiş ekonomilere kıyasla daha belirgin çünkü bu bölgelerde rutin fiziksel görevlerin hâlâ yüksek bir istihdam payı var. Yapay zekâ ise bilişsel görevleri hedef almakta, dolayısıyla hizmet sektörlerinde çalışan bazı gruplar için hem tehdit hem de fırsat oluşturuyor.

Yapay zekânın en çok etkilediği işler, tekrarlanabilir zihinsel faaliyetlere dayanan görevler. Ancak yaratıcı düşünce, sosyal etkileşim ve karmaşık problem çözme gibi alanlarda insan emeği hâlâ üstünlük sağlıyor. Öte yandan, dijital platformlar sayesinde özellikle gençler ve kadınlar için daha esnek ve konumdan bağımsız iş olanakları ortaya çıkıyor. Girişimcilik, serbest çalışma ve platform temelli işler bu grupların iş gücüne katılımını artırırken, aynı zamanda iş güvencesi, sosyal güvenlik gibi konularda yeni sorunlu alanlar yaratıyor.

Teknolojiye maruziyet düzeyi farklı nüfus grupları açısından farklı sonuçlar doğuruyor. Gençler, dijital becerilere daha yatkın oldukları için yeni işlerde daha kolay yer bulurken; ileri yaştaki çalışanlar teknolojiyle uyum sağlamakta zorlanıyor ve daha erken yaşta iş gücü piyasasından çekilme riskiyle karşı karşıya kalıyor. Eğitim düzeyi yüksek bireyler hem robotların hem de yapay zekânın tamamlayıcı olduğu alanlarda çalışabildikleri için ücret artışından ve yeni istihdam fırsatlarından daha fazla yararlanabiliyor. Ancak düşük eğitimli ve rutin görevlerde çalışan bireyler, otomasyon nedeniyle işlerini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalıyor ve çoğu zaman kayıt dışı sektöre yöneliyorlar.

Doğu Asya ve Pasifik bölgesinde teknoloji kullanımının ekonomik uygulanabilirliği, çoğu zaman teknik uygulanabilirlikten daha belirleyici durumda. Robot teknolojisi, hâlihazırda yüksek ücretli sektörlerde ve ülkelerde daha yaygın kullanılıyor, çünkü insan emeği yerine robot kullanımı maliyet avantajı yaratabiliyor. Örneğin, otomotiv sektöründe kullanılan ileri düzey robotlar, yüksek iş gücü maliyetine sahip Malezya, Tayland gibi ülkelerde daha yaygın. Düşük ücretli ülkelerde ise robot kullanımı ancak basit ve ucuz robotlarla sınırlı kalıyor. Teknolojinin bu şekilde asimetrik yayılımı, ülkelerin sektörel yapısı, iş gücü maliyetleri ve vergi politikaları gibi birçok faktörden etkileniyor.

Gelişmekte olan ülkelere politika önerileri

Bölgeye özgü bu gözlemler ışığında, özellikle gelişmekte olan ülkelerin birçoğuna yönelik politika yapıcılar için çeşitli öneriler sunulabilir. Öncelikle eğitim sistemlerinin dijital, bilişsel ve sosyal-duygusal becerilerle donatılmış bireyler yetiştirmesi gerekiyor. Bu, yalnızca teknik eğitimle sınırlı kalmamalı; aynı zamanda yaratıcılık, iletişim, ekip çalışması gibi becerileri de kapsamalı. STEM (fen, teknoloji, mühendislik, matematik) alanlarında yetişmiş iş gücü ihtiyacı artıyor. Ayrıca mevcut iş gücünün yeniden beceri kazanmasını sağlayacak yaşam boyu öğrenme programlarının desteklenmesi de elzem.

İkinci olarak, iş gücü ve sermayenin sektörel ve coğrafi hareketliliğini kolaylaştıran politikalara ihtiyaç var. Bu, hem işsiz kalan bireylerin yeni işlere yönelmesini kolaylaştıracaktır hem de teknolojiye dayalı sektörlerde yatırım artışını destekleyecektir. Sermaye üzerindeki vergi yükünün, emeğe kıyasla daha düşük olması gibi faktörler, otomasyonu hızlandırabilir. Bu nedenle faktör fiyat bozulmalarını azaltıcı düzenlemelere ihtiyaç var. Son olarak ise kayıt dışı çalışanları da kapsayacak biçimde sosyal güvenlik ağlarının genişletilmesi gerekiyor. Platform çalışanları ve serbest meslek sahipleri için yeni sigorta modelleri geliştirilmeli, iş güvencesi ve sosyal koruma mekanizmaları genişletilmeli.

Bütün bunlar ışığında, teknolojik dönüşümün kaçınılmaz bir gelişme olduğunu anlamamız gerekiyor. Ancak bu dönüşümün bir ülkede nasıl yaşanacağı, büyük ölçüde politika tercihlerine bağlılık gösteriyor. Zira uyum sağlayabilen toplumlar için teknoloji daha fazla verimlilik, daha iyi işler ve daha kapsayıcı büyüme anlamına gelirken, uyum sağlayamayan toplumlar için ise bu süreç; işsizlik, eşitsizlik ve sosyal dışlanma gibi olumsuz sonuçlara neden olabilir. Bu nedenle teknolojinin geleceğini şekillendirmek sadece mühendislerin değil; aynı zamanda ekonomistlerin, eğitimcilerin ve siyasetçilerin de sorumluluğunda diyebiliriz.

Türkiye’ye gelince…

Bu tespitlerin ışık tutacağı önemli bir ülke de kuşkusuz Türkiye. Zira söz konusu küresel eğilimler, Türkiye gibi sanayileşme sürecinde olan ve iş gücü piyasasında yapısal sorunlarla mücadele eden ülkeler için hem tehdit hem fırsat barındırıyor. Türkiye, demografik avantajlarını yavaş yavaş kaybeden bir ülke. Türkiye’nin, verimlilik artışı ve istihdam yaratma arasında hassas bir denge kurması kaçınılmaz.

Türkiye’nin sanayi yapısı, imalat sektöründe düşük ve orta teknolojili üretim kalıplarının baskın olduğu, yüksek katma değerli alanlara geçişin ise sınırlı kaldığı bir yapıya sahip. Bu yapı, teknolojik dönüşüm karşısında iş gücü kayıplarını önlemek adına güçlü bir uyum politikası gerektiriyor. Bu da raporun da vurguladığı gibi endüstriyel robotların düşük vasıflı ve rutin işler için tehdit oluşturduğu ve yüksek vasıf ile bilişsel beceri gerektiren işlerde talebi artırdığı gerçeğini akla getiriyor. Türkiye’de bu dönüşüme en açık sektörlerin başında kuşkusuz otomotiv, tekstil, gıda işleme ve elektronik montaj sektörleri geliyor. Bu alanlarda otomasyonun iş kaybına neden olmaması için yeniden beceri kazandırma programlarına öncelik kazandırılması gerekiyor.

Öte yandan, Türkiye’nin eğitim sistemi geleceğin işlerine hazırlık açısından ciddi bir reform ihtiyacı içinde. Özellikle mesleki ve teknik eğitim kurumları, güncel teknolojilerle donatılmalı; dijital okuryazarlık, yazılım, veri analitiği, robotik gibi alanlarda içerik geliştirilmeli. Ayrıca erken çocukluk döneminden itibaren sosyal-duygusal becerilerin geliştirilmesine yönelik müfredatlar uygulanması gerekiyor. Yine kayıt dışılık, Türkiye’de iş gücü piyasasının en temel sorunlarından biri olarak öne çıkıyor. Dijitalleşme ile bu alan hem fırsatlara hem de risklere daha fazla açık hale geliyor. Örneğin, dijital platformlarda çalışan motorlu kurye, sosyal medya içerik üreticisi veya evden çalışan serbest meslek erbabı gibi yeni nesil işlerde çalışanlar, sosyal güvenlik sisteminin dışında kalabiliyor. Bu nedenle Türkiye’nin platform çalışanlarını kapsayan esnek ama etkin bir sosyal koruma sistemine ihtiyaç duyduğunu vurgulamamız gerekiyor.

Rapordan çıkarılabilecek dersler, Türkiye’nin geleceğin işlerine uyum sağlayabilmesi için çok boyutlu bir stratejiye ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Özetle bu strateji, eğitim reformu, yeniden beceri kazandırma, dijital altyapının yaygınlaştırılması, kadın istihdamının teşviki, kayıt dışılıkla mücadele ve sosyal güvenliğin dijital işlere uyarlanması gibi bileşenleri içermeli. Aksi takdirde teknolojik dönüşüm, sosyal dışlanmayı artıran ve bölgesel eşitsizlikleri derinleştiren bir sürece dönüşmeye doğru yol alıyor. Son söz olarak; Türkiye’nin demografik fırsat penceresini daha fazla kaybetmeden, bu dönüşümü doğru politikalarla yönetmesinin hayati önem taşıdığını söyleyebiliriz.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...