Mourinho: Büyük umutların ardından gelen hayal kırıklığı

Haberin Eklenme Tarihi: 10.09.2025 13:48:00 - Güncelleme Tarihi: 10.09.2025 13:51:00

28 Mayıs 2024’te Fenerbahçe seçim sürecindeydi. Başkan adaylarından eski Başkan Aziz Yıldırım’ın, katıldığı bir televizyon programında “Takımın başına teknik direktör olarak Jose Mourinho’yu getireceğim” demesi üzerine mevcut Başkan Ali Koç’un seçim politikasında bir değişim oldu. Sonrasında Ali Koç’un Mourinho ile temasa geçmesi ve 31 Mayıs 2024 günü Rio Ferdinand’ın Şampiyonlar Ligi Final maçı öncesinde yaptığı röportajda "Telefonundaki en ünlü kişi kim?" sorusuna Jose Mourinho’nun "Şu an telefonumdaki en ünlü kişi Fenerbahçe başkanı”’ cevabını vermesi Türkiye’nin en önemli teknik direktör ithalatının fitilini ateşledi.

5 Haziran 2024 günü Fenerbahçe ile sözleşme imzalayan Mourinho, 2014 yılından bu yana şampiyonluğa hasret olan Fenerbahçe futbol takımına ‘’büyük hoca-büyük hedef’’ vizyonunu getirdi. Bu vizyon doğrultusunda Avrupa’da da iddialı olmayı hedefleyen Fenerbahçe yönetimi o güne kadar geri planda kalmış Fenerbahçe markasını Mourinho hamlesi ile Avrupa basınına hatırlattı ve Süper Lig’in marka değerini de artırdı.

2023-24 sezonunu 99 puan toplayarak ikinci sırada tamamlamış takımı devralan Mourinho’nun elinde Tadic, Dzeko, Fred gibi Avrupa futbolunun önde gelen yıldız isimleri vardı. Ayrıca geldiği dönemde 48 milyon euroluk transfer harcaması yapan Mourinho, En-Nesyri, Çağlar Söğüncü, Allan Saint-Maximin, Oğuz Aydın, Sofyan Amrabat dâhil toplamda 13 yeni transfer ile 2024-25 sezonuna giriş yaptı. Sezon öncesindeki hazırlık maçlarında antrenman ve tekrarın altını çizen Mourinho, belli bir antrenman sayısının üzerine çıktıktan sonra takımın ideal oyununu bulacağını söyledi. Buna rağmen sezonun ilk maçında zorlanarak Adana Demirspor’u 1-0 yenmesi, maç başında Ali Koç’un rakip taraftarla yaşadığı münakaşa sonrasında gerilen ortamda 2-2 berabere kalınan Göztepe maçı sonrasında Mourinho’nun oynattığı oyun sorgulanmaya başladı. Transferlerde kendi otoritesini koymaya çalışan Mourinho, yönetim ile oyuncu seçimlerinde zaman zaman fikir ayrılıkları yaşandı.

Gözler sahadan çekildi, artık hedefte “yapı” var

21 Eylül 2024 günü Galatasaray karşısında alınan sezonun ilk yenilgisi sonrasında “Salakça bir cevap olarak görülecek ama onlar bizden daha çok gol attığı için kazandı” diyerek oynattığı futbolu övmesi taraftarla arasındaki ilk fikir ayrılığı olarak karşımıza çıktı. Bundan tam iki hafta önce Mourinho’nun Newcastle United ile anlaşma noktasında gelmesi ve bu haberin basın mensupları tarafından tekrar gündeme taşınması bu dönemde Mourinho’nun Fenerbahçe’ye olan aidiyetinin sorgulanmasına neden oldu.

Ekim ve kasım ayları geldiğinde Mourinho’nun gündemi saha içinde oynanan futboldan daha çok hakem performanslarına döndü. Mourinho, Fenerbahçe teknik direktörü olarak Trabzonspor ile oynanan maçta hakem performansını sert ifadelerle eleştirdi. VAR hakemi Atilla Karaoğlu’nu kastederek “sisteme karşı oynadıklarını” ve “ona karşı gelmenin en zor şey olduğunu” belirtti. Bu sözler nedeniyle bir maç ve para cezası aldı. Bu noktadan itibaren yönetiminde açıklamalarının saha dışına yönelmesi Mourinho’nun futbola olan düşünce yapısını ve oyuna olan ilgisinin azalmasına neden oldu. Tıpkı Ekim 2016’da Manchester United döneminde olduğu gibi…

Fenerbahçe’de gündem saha sonuçlarındaki başarısızlık olmasına rağmen Ali Koç ve yönetimi sorunu kendi içinde aramak yerine geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi yine hakemler ve federasyon üzerine yoğunlaşan açıklamalarıyla saha dışına yoğunlaştı. Ali Koç -8 Ocak 2025 günü yaptığı açıklamada istifa ve seçim açıklaması yapması beklenirken- Türkiye Futbol Federasyonu’na ve sisteme eleştirilerini dile getirdi. Bu açıklama içerisinde de "Biz olalım ya da olmayalım, Jose Mourinho göreve devam etmeli" diyerek Mourinho’nun bir proje olduğunu ve geçmiş senelerde kolay vazgeçilen ve gönderilen teknik adamlar gibi olmayacağının altını çizdi. Bu açıklamanın ardından oynadığı 15 resmî mücadelede dokuz galibiyet ve dört beraberlik alan Fenerbahçe’deki pragmatik oyun anlayışı kamuoyu tarafından beğenilmiyor ve eleştiriliyordu. Savunma futbolunu benimseyen Mourinho, hızlı hücum ve kontra ataklarla skor arayan bir oyun kimliği yaratma istiyor, bu taktik taraftar tarafından kabul görmüyordu. Rangers’a Avrupa son 16 turu rövanş maçında 1-3 kaybedilmesi Fenerbahçe ve Mourinho arasındaki ilişkinin daha da gerilmesine neden olmuştu.

Bunun evvelinde ise devre arası transfer döneminde yine yöneticilerle ciddi fikir ayrılığı yaşayan Mourinho’nun Talisca’yı kadroya dâhil etmekte zorlandığını veya gönülsüz olduğunu gördüğümüz zamanlar oldu. Skriniar transferini devre arasında yapmanın ne kadar önemli olduğunun her fırsatta altını çizen Mourinho, iddialara göre Allan Saint-Maximin, İrfan Can Kahveci, İsmail Yüksek, Fred ve Djiku ile taktik ve oyun anlayışı konularında sorunlar yaşadı. Levent Mercan, İsmail Yüksek ve Osayi-Samuel’i kadroda rotasyona dahi dâhil etmeyen Mourinho bu oyuncuları kullanmamasından dolayı çok defa eleştirildi.

Ve beklenen son…

Ligde ezeli rakibi Galatasaray’ın arkasında sezonu yine ikinci sırada tamamlayan Fenerbahçe Mourinho yönetiminde 84 puan topladı ve rakibinin 9 puan gerisinde kaldı. Taraftarın yüksek hızlı ve hücuma dayalı oyun beklentisini Roma ve Tottenham’daki katı ve değişmez kurallara sıkıştırması bu geri kalışın sebeplerinden biri olarak görülebilir. İlk 11 tercihinde bir iskelet oluşturamaması ve sürekli taktik değişikliklere gitmesi de bu geri kalışın sebepleri arasında zikredilebilir. Yönetimle yaşadığı çok sayıdaki fikir ayrılığı, Allan Saint-Maximin ile gerginlik yaşaması, Rangers mağlubiyeti sonrası futbolcularının savunmaya dayalı ve temposu düşük oyunları nedeniyle mağlubiyeti hak ettiklerini söylemesi… Basın toplantılarında oyuncu seçimleri ve transfer süreci hakkında dolaylı hayal kırıklıklarını dile getirmesi, yönetimin harekete geçmekte yavaş kaldığı izlenimi yaratması gibi konular yavaş yavaş Fenerbahçe yönetiminde bardağı taşıran damlalar olmaya başlamıştı. Benfica eşleşmesinin kaybedilmesi ve sonrasındaki basın toplantısında Mourinho’nun söylemleri iplerin kopmasına neden oldu.

Şampiyonluk beklentisinin karşılanmaması, kulübün ruhuyla örtüşmeyen bir savunma oyunu ve derbi maçlardaki yetersiz performans büyük umutlarla başlayan bir hikâyenin kısa sürede tamamlanmasına neden oldu. Guardiola’nın pas oyunu, Klopp’un gegenpressing’i, Nagelsmann, Arteta, Ancelotti gibi isimlerin esnek yaklaşımları futbolda daha baskın hâle geldi. Mourinho’nun pragmatik ve çoğu zaman defansif yaklaşımı, modern oyunun yüksek tempolu ve baskı odaklı stiline karşı yetersiz kalmaya başladı. Soyunma odası ilişkilerinde eskisi kadar etkili iletişim kuramaması ve basın toplantılarındaki anti kahraman tavırları da ters tepmeye başladı. Bu yüzden bizler de kariyerinin son bölümde Mourinho’yu başarısız bir teknik adam olarak adlandırmaya başladık. Aslında hâlâ kupa kazanabilen, büyük maçlarda fark yaratabilen bir teknik direktör fakat çağın ihtiyaçlarını karşılaşmakta geç kalıyor. Küçük Prens kitabında “Nasıl olsa hep orada diye değeri bilinmeyen her şey bir gün yok olur” denildiği gibi eğer Mourinho’da teknik adamlık kariyerinde tekrar zirveye oynayan bir takımda çalışmak istiyorsa “Nasıl olsa ben başarılıydım ve başarılarım müzelerde duruyor” anlayışını kenara bırakması gerekiyor.