21. yüzyılın ilk çeyreğinde spor
Haberin Eklenme Tarihi: 22.12.2025 16:05:00 - Güncelleme Tarihi: 22.12.2025 17:43:00Spor, yalnızca rekabetin ve zaferlerin değil; aynı zamanda toplumsal dönüşümlerin, insanlık hâllerinin ve tarihin akışını değiştiren anların da sahnesidir. 21. yüzyılın ilk çeyreği, bu sahneyi dijital devrimlerin, küreselleşmenin, eşitsizliklere karşı yükselen seslerin ve sınırları zorlayan başarıların şekillendirdiği benzersiz bir dönem olarak hafızalara kazındı.
Bu yıllar, bir yandan Nino Salukvadze gibi bir efsanenin, 1988 Seul'den 2024 Paris'e uzanan 10 olimpiyatlık inanılmaz dayanıklılık destanına tanıklık ederken; diğer yandan Amerika Jimnastik Federasyonu'ndaki sistematik taciz skandalı gibi sporun karanlık yüzünü tüm çıplaklığıyla ortaya seren bir yüzleşmeyi de barındırdı. Spor, bazen Furkan Akar'ın buz üzerindeki çabasıyla bir ülkeyi heyecanlandıran bir umut kaynağı, bazen de Barcelona'nın 4-0'lık PSG rövanşı (La Remontada) gibi inanılmazın gerçek olduğu, fizik kurallarını zorlayan bir teatral şova dönüştü.
Türkiye özelinde ise bu çeyrek asır, derin dönüşümlerin yaşandığı bir zaman dilimi oldu. Bursaspor'un 2009-2010 şampiyonluğu, "Anadolu Devrimi" kavramını futbol literatürümüze sokarken; Ülkerspor'un kapanıp Fenerbahçe ile birleşmesi, basketbolun ekonomik ve sportif ekosistemini kökten değiştiren bir stratejik hamleydi. Tuğba Karademir, Kanada'da filizlenen hayaliyle Türkiye'yi buz pateninde ilk kez olimpiyatlarda temsil ederek imkânsızlıklara meydan okudu. A Millî Basketbol Takımı'nın 2025 Avrupa ikinciliği, 24 yıllık bir hasreti noktalarken, Konyaaltı Belediye'nin Avrupa Kupası ise hentbolda gölgede kalmış bir başarıyı hak ettiği yere taşıdı.
Teknolojinin her alana nüfuz ettiği, sporcuların ve taraftarların sınır tanımadığı bu dönemde, başarılar ve hayal kırıklıkları, zaferler ve skandallar, bireysel destanlar ve kolektif devrimler iç içe geçti. Lando Norris'in 2024'teki ilk zaferi ve 2025 Dünya Şampiyonluğu, Formula 1'de yeni bir rekabet çağının başlangıcını müjdeledi.
Bu yazı dizisinde, 2000-2025 yılları arasında sporu şekillendiren, onun sadece bir oyun değil; aynı zamanda bir kültür, bir ekonomi ve bir insanlık durumu olduğunu hatırlatan 100 önemli olayı mercek altına alacağız. Her biri, kendi alanında bir dönüm noktası olan bu anlar, bize sporun nabzını tutarken aslında içinde yaşadığımız dünyanın da bir aynası olduğunu gösterecek. Direnişten zaferlere, skandallardan sarsıcı geri dönüşlere kadar: 21. yüzyılın ilk çeyreğinde sporun hikâyesi başlıyor.
100 - Olimpiyatların gediklisi: Nino Salukvadze
Bazı branşlarda olimpiyatlarda 2 kere bile yer almak zorken, yaş aralığının geniş olması nedeniyle Atıcılık bu konuda avantajlı bir spor olarak görülebilir. Ama bir de bu avantajı kendi lehinize çevirebilmek vardır. İşte Nino da tam bu isim. 88 Seul ile başlayan olimpik serüveninde, 2024 Paris ile birlikte 10. olimpiyatına katılmayı başaran Nino’nun bu listede olmasının ana sebebi ise 21.yüzyılda olanlar tabii ki. 2004 Atina ile başlayan yeni yüzyıl olimpiyat serüveninde hiç sekme yaşamayan Salukvadze şu ana kadar organize edilen 6 olimpiyata da katılmayı başararak bunu yapan tek sporcu olarak da tarihe geçti. Los Angeles’da da görüşmek dileğiyle…
99 - Türkiye ilk kez buz pateninde olimpiyatlarda
Henüz 12 yaşında U18 Balkan Şampiyonu olduğunda, kader yolunu çizmeye başlamıştı bile. Türkiye’de bu sporda istedikleri gibi bir gelişim olmayacağını gören aile, Ankara’da ki kurulu düzenlerini bırakıp hiç bilmedikleri, bir bir tanıdıklarının olmadığı Kanada’ya yerleşiyordu. Yıllarca süren çalışmalar neticesinde turnuvaların gediklisi olan Tuğba Karademir, önce bizi ilk kez 2004 Avrupa Şampiyonası’nda temsil ettikten sonra, 2006 Torino Olimpiyatlarına da katılım hakkı elde ederek bu sporda ülkemizi temsil etmeyi başaran ilk sporcu olurken, ayrıca ilk Müslüman sporcu olarak da tarihte yerini alıyordu. Olimpiyatları 21. sırada tamamlayan Tuğba, 2006 Torino’nun açılış töreninde Türk bayrağını da taşıyordu. 4 sene sonra da bu sefer evinde Vancouver’da da ülkesini temsil edecekti.
98 - Ülkerspor basketbol faaliyetlerini durdurdu
Ülkerspor'un 2006 yılında faaliyetlerini durdurup Fenerbahçe ile birleşmesi, Türk basketbolunda "müessese kulübü" modelinden "geleneksel büyük kulüp" modeline geçişin en kritik kırılma noktasıdır. 1990’lı yıllar boyunca Türk basketbolu, Efes Pilsen ve Ülkerspor gibi çok güçlü ancak taraftar kitlesi sınırlı olan müessese takımlarının domine ettiği bir yapıdaydı. Ülkerspor’un çekilip Fenerbahçe ile birleşmesi, basketbolun elit ve dar bir çevreden çıkıp milyonlarca taraftarı olan camiaların ana odak noktası hâline gelmesini sağladı. Ülkerspor, kapanırken sadece oyuncularını değil, EuroLeague katılım haklarını ve finansal gücünü de Fenerbahçe’ye devretti. Bu birleşme, Türk takımlarının Avrupa’da sadece "katılımcı" değil, "şampiyonluk adayı" olma sürecini başlattı. Bugün Fenerbahçe’nin sahip olduğu EuroLeague Kupası ve Final Four kültürü, bu stratejik birleşmenin bir meyvesidir. Ülkerspor, kapanırken sadece oyuncularını değil, EuroLeague katılım haklarını ve finansal gücünü de Fenerbahçe’ye devretti. Türkiye’de "şirket takımı kurmak" yerine "büyük kulüplere isim sponsoru olma" modeli Fenerbahçe Ülker, Beşiktaş Cola Turka, Galatasaray Cafe Crown başlattı. Bu, şirketlerin operasyonel yükten kurtulup markalarını dev kitlelere daha verimli şekilde ulaştırmasını sağlayan yeni bir ekonomik dönem başlattı.
97 - 2025 Avrupa basketbol ikinciliği
Türkiye A Millî Erkek Basketbol Takımı'nın 2025 Avrupa Şampiyonası'nda (EuroBasket) kazandığı ikincilik, Türk basketbol tarihi için çok kritik bir dönüm noktasıdır. Ay yıldızlılar, efsanevi 2001 Avrupa Şampiyonası'ndan tam 24 yıl sonra yeniden finale yükselerek büyük bir başarıya imza atmıştır. Turnuvada üst üste 8 galibiyet alan "12 Dev Adam", Avrupa şampiyonaları tarihindeki en uzun galibiyet serisini yakalayarak parkede gövde gösterisi yapmıştır. Alperen Şengün'ün turnuvanın "En İyi 5"ine, Cedi Osman'ın ise "En İyi İkinci 5"ine seçilmesi, Türk oyuncuların bireysel kalitesini dünya çapında tescillemiştir. Ergin Ataman'ın turnuvanın "En Değerli Başantrenörü" seçilmesi, Türk antrenörlüğünün Avrupa basketbolunun zirvesine yükseldiğini bir kez daha kanıtlamıştır.
96 - Amerika Jimnastik Federasyonu’ndaki taciz skandalı
Amerika’daki jimnastik taciz skandalı, yıldız sporcuların bile korunamadığı çürümüş bir sistemin ifşası olarak tarihe geçti ve merkezinde millî takım doktoru Larry Nassar ile onun yıllarca dokunulmazlık kazanmasına katkı sunan antrenör John Geddert yer aldı. Nassar, “medikal tedavi” kisvesi altında, aralarında olimpiyat ve dünya şampiyonlarının da bulunduğu çok sayıda sporcuyu istismar ederken; Geddert ise hem psikolojik baskı ve fiziksel şiddet uygulamakla hem de bu düzenin sürmesine göz yummakla suçlandı. Skandalın en çarpıcı yönü, mağdurlar arasında Simone Biles, Aly Raisman, McKayla Maroney, Gabby Douglas ve Jordyn Wiebergibi dünya çapında tanınan isimlerin bulunmasıydı. Bu sporcuların kamuoyu önünde verdikleri ifadeler, sessizliğin nasıl zorla üretildiğini gözler önüne serdi. Yıllar boyunca yapılan şikâyetlerin federasyon yetkilileri tarafından ciddiye alınmaması, madalya ve başarı uğruna çocukların sistematik biçimde feda edildiğini ortaya koydu. Süreç sonunda; Federasyon tazminat olarak 380 milyon dolar ödeyip, Nassar yüzlerce kadına tacizden 300 yıldan fazla ceza alırken, Geddert ise karşı karşıya kaldığı suçlamalardan hemen sonra intihar etti.
95 - Barcelona’nın 4-0’ın rövanşında tarihî geri dönüşü (La Remontada)
Takvim yaprakları 8 Mart 2017’yi gösterirken, Camp Nou’da on binlerce zafere kilitlenmiş Barcelona taraftarı yerini almıştı. 1 gün önce basın toplantısında “Belki biz de 6 gol atarız” diyen Luis Enrique fitili ateşleyen adam oluyordu. Son 8’e kalma yolunda PSG’nin tek yapması gereken 4-0’ın avantajını korumaktı. Maça hızlı başlayan Barça erkenden ilk golü buluyor ve devreyi de 2-0 önde tamamlıyordu. Henüz deplasmanda atılan gol avantajı kaldırılmamışken, PSG'nin bulduğu gol skoru 3-1’e getiriyor ve umutları yerlere seriyordu. Neymar’ın 2 golünün ardından kalan 4 dakikada hâlâ 1 gole ihtiyaç vardı ve o gol de Sergi Roberto’dan gelince Şampiyonlar Ligi tarihinin en farklı skordan geri dönüşü de tamamlanmış oluyordu. Fiziki ve mental tüm gücünü bu maçta tüketen Barcelona, son 8 turunda Juventus’a fazla direnemeden eleniyordu.
94 - Noris zaferi
Lando Norris'in 2024 Miami GP'deki ilk zaferi ve 2025 yılında kazandığı Dünya Şampiyonluğu, Norris, Max Verstappen ve Red Bull'un spor üzerindeki ağır hâkimiyetini saf hızla kırarak, Formula 1'de rekabetin yeniden canlandığı "yeni bir dönemin" öncüsü olmuştur. Bu zaferler, F1'in en köklü takımlarından biri olan McLaren'ın 2008'den (Lewis Hamilton) bu yana süren şampiyonluk hasretini dindirmiş ve tarihî bir geri dönüş hikâyesi yazmıştır. Kariyerinin ilk 110 yarışında galibiyet alamayan Norris, "en çok podyum görüp kazanamayan pilot" unvanından kurtularak, elit sporcular için zihinsel dayanıklılığın ve pes etmemenin sembolü hâline gelmiştir. Sporun popülerleştiği bu dönemde, genç nesli temsil eden 35. farklı Dünya Şampiyonu olarak adını tarihe altın harflerle yazdırmıştır
93 - Sürat pateninde de artık bir Türk var
Kış sporları maalesef ülkemizin hiçbir zaman öncelikli disiplinleri arasında yer almadı. Ancak bu yazı dizisinde de okuyabileceğiniz gibi harika standart sapmalarımız oldu, bunlardan bir tanesi ise Furkan Akar. Kış sporlarında yer alan birçok sporcumuz gibi Erzurumlu olan Furkan, kısa kulvar sürat pateninde adını ilk gençlik olimpiyatlarında duyurmayı başarıyordu. Ama bu sesin Türkiye’de net duyulması için 2022 Pekin Oyunlarını beklemesi gerekiyordu. Spor gurmeleri dışında kimsenin pek takip etmediği bir branşta elemelerden çıkan Furkan çeyrek finaldeydi. Bir anda gözler Furkan’a dönmüşken belki de Türk spor tarihinin en şanslı olduğumuz anı yaşandı ve çeyrek finalde 3 sporcu birden düşüp yarış dışı kalınca Furkan bir anda yarı finale çıktı. Yarı final serisinde iki Çinli takibinin ardından 3. olup B finaline kalan ve olimpiyat tarihimizin en iyi derecesi olan altıncılığı alan Furkan, Türk kış sporları tarihine de adını yazdırmış oldu. 25 sene sonra 2. çeyrek yüz yılı yazacak olan kardeşimiz umarım ki Furkan’ın getireceği ilk madalyayı da yazacaktır.
92 - Hentbol tarihimizde ilk Avrupa Şampiyonluğu
Takım sporlarında Hentbol maalesef yıllardır gölgede kalan bir spor olsa da o gölgede inanılmaz işler yapmıştır. 2008-2009 sezonuyla birlikte hemen her sene bir takımımız bir Avrupa Kupası’nda yarı final ya da final görürken hep son adımda maalesef kaybediyorduk. Öğretmenlerinin tabiriyle bunlar hayta, sınıfın ahengini bozuyorlar diye beden hocasına emanet edilen bir grup genç lise öğrencisinden kurduğu takımla serüvenine başlayan Birol Ünsal, bu lise takımından Muratpaşa Belediye Hentbol Takımı yaratıp onlarla üst üste iki kez 2011 ve 2012 yıllarında Challenge Kupası finali oynuyor ama kaybediyordu. Ama hentbolun Birol Hoca’ya bir kupa borcu vardı ve o borç 22-23 sezonunda ödeniyordu. İlk maçı Guardes deplasmanında 6 gol farkla kaybeden Konyaaltı Belediye rövanşı 13 sayı farkla kazanıp tarihimizin ilk Avrupa Kupası’nı getiriyordu.
91 - Bursaspor şampiyonluğu
Bursaspor'un 2009-2010 sezonundaki Süper Lig şampiyonluğu, Türk futbolunda "Anadolu Devrimi" olarak nitelendirilen tarihî bir dönüm noktasıdır. İstanbul'un "Üç Büyükler"i (Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray) ve Trabzonspor dışında şampiyonluk yaşayan ilk takım olarak statükoyu yıkmıştır. Trabzonspor'un 1983-1984 sezonundaki şampiyonluğundan tam 26 yıl sonra kupayı yeniden İstanbul dışına çıkararak Anadolu kulüpleri için "kazanılabilir" bir hedef yaratmıştır. Bütçe ve imkân olarak kendisinden çok daha büyük devleri geride bırakması, Türk sporunda sadece paranın değil; doğru planlama, şehir kenetlenmesi ve takım disiplininin de başarı getirebileceğini kanıtlamıştır. Son haftaya kadar süren heyecan ve Fenerbahçe ile girilen çekişme, lig tarihindeki en dramatik şampiyonluk öykülerinden biri olarak hafızalara kazınmıştır.