Simgeler ve mesajlar: The Economist’in 2026 kapağının şifreleri
The Economist’in geleneksel yıl sonu kapağı, 2026’ya girerken dünyanın karşı karşıya olduğu jeopolitik, ekonomik ve teknolojik eşikleri gösteriyor. Politik futboldan ticaret gerilimlerine, küresel ekonomi kaygılarından yapay zekâ ve biyoteknolojiye uzanan mesajları uzmanlar değerlendirdi.
Londra merkezli The Economist dergisi, 1843’ten bu yana sürdürdüğü geleneksel yıl sonu kapak geleneğini 2026 için de sürdürdü. Her yıl olduğu gibi, önümüzdeki yılın takip edilmesi gereken temalarını sembolik bir dille özetleyen kapak, sosyal medyada yoğun ilgi gördü. Dergi, 2026’da izlenmesi gereken on temel eğilimi ve gündem başlığını okuyucularla paylaştı.
2026 kapağı, Amerika’nın kuruluşunun 250. yılı vesilesiyle siyasetten küresel jeopolitiğe, ekonomiden teknolojiye uzanan geniş bir yelpazeyi ele alıyor. Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasındaki derin uçurum, Kasım ayındaki ara seçimlerle birlikte Amerika’nın geleceğine dair önemli ipuçları veriyor. Dış politikada ise Trump tarzı sezgiye dayalı ve “al-ver” odaklı yaklaşım, eski kurallara dayalı küresel düzenin giderek daha da dağılacağı bir dönemi işaret ediyor.
Küresel çatışma ve barışın sınırları giderek belirsizleşiyor. Gazze’deki kırılgan barış, Ukrayna, Sudan ve Myanmar’daki çatışmaların yanında küçük kışkırtmalarla birleşiyor; Arktik’ten siber uzaya kadar uzanan gerilimler artıyor. Avrupa ise savunma harcamalarını artırırken, ekonomik büyüme ve çevresel öncelikleri dengelemeye çalışacak ama tüm yüklerin aynı anda taşınması zor görünüyor.
Dergi ayrıca Çin’in küresel güneyde artan etkisini, Amerikan ekonomisindeki kırılganlıkları, yapay zekâ yatırımlarını, biyoteknolojik yenilikleri ve spor ile kültür alanındaki dinamikleri de 2026 temaları arasında öne çıkarıyor. The Economist’in kolektif duruşu, veri temelli gazetecilik ilkesi ve küresel perspektifi, kapağın mesajlarını yorumlamada önemli bir çerçeve sunuyor; böylece okuyucu, sadece olayları değil, aynı zamanda bunların olası etkilerini de değerlendirme imkânı buluyor. The Economist’in 2026 kapağı, yalnızca sembollerle dolu bir görsel anlatı değil, aynı zamanda önümüzdeki yılın küresel dinamiklerini yorumlamak için bir çerçeve sunuyor.
“Kapak, kalıcı bir kaosa değil, dönüşümün dinamiklerine işaret ediyor”
İstanbul Aydın Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Ekonomi ve Finans Bölüm Başkan Yardımcısı Dr. Elif Kaya, kapağı şöyle değerlendiriyor: “Bu tablo, ‘düzensizlikten’ ziyade bir geçiş döneminin belirsizliğini yansıtıyor. Tarihsel olarak hegemonik güç değişimleri, kuralların askıya alındığı, ittifakların yeniden şekillendiği ara dönemlere yol açar. Yaşadığımız süreci yeni bir küresel düzenin doğum sancıları olarak okumak daha doğru. Önceki düzen henüz tamamen çözülmemiş, yeni düzen ise henüz şekillenmemiş durumda. Bu nedenle kapak, kalıcı bir kaosa değil, dönüşümün dinamiklerine işaret ediyor.”
Aynı kapakta hem savaş hem barış ihtimali, ekonomik dayanıklılık ve kriz riski, teknolojik atılım ve toplumsal kaygıların bir arada bulunması, çağımızın temel karakterini ortaya koyuyor. Kaya, “Çelişkilerin bir arada var olması insanlık tarihinin bir gerçeği, ancak bugün bu çelişkiler küresel ölçekte daha derin ve birbirine daha bağlı. Devletler ve kurumlar bu karmaşayı yönetme kapasitesine sahip olsa da asıl soru, bunu kimin çıkarına ve hangi değerler temelinde gerçekleştirecekleridir” diyor.
Liderlerin kişisel ideolojilerinden çok yapısal konuların ön plana çıkmasıyla ilgili olarak, “Günümüzde liderler, özellikle Küresel Kuzey’de, devletin geleneksel koruyucu rolünden uzaklaşıp kendilerini destekleyen sermaye gruplarının çıkarlarını önceliyor. Bu dönemi ‘liderlerin keyfi gücünün arttığı bir çağ’ olarak okumaktan ziyade, kurumların ve devlet mekanizmalarının asli amaçlarından saptığı, liderlerin ise bu sapmanın görünür yüzü hâline geldiği bir dönem olarak değerlendirmek daha doğru” ifadelerini kullanıyor.
Teknolojik dönüşümler ve biyoteknolojik ilerlemelerle ilgili olarak Dr. Kaya, “Teknolojik gelişmeler tarihsel olarak ‘yaratıcı yıkım’ süreçlerini beraberinde getirir. Bugün bahsettiğimiz teknolojiler, yapay zekâ, biyoteknoloji, temiz enerji – toplumsal refahı genel anlamda artırma potansiyeline sahip olsa da bireysel düzeyde eşitsizlikleri derinleştirme riski taşıyor. Orta sınıf ve üniversite mezunları için güvencesizlik artabilir. İlerleme ile kırılganlığın iç içe geçtiği bir dönem bizi bekliyor” değerlendirmesini yapıyor.
Spor ve kültürel dinamiklere ilişkin değerlendirmesinde ise “Bu kapak bir felaket senaryosu sunmuyor. İçinde bulunduğumuz karmaşık gerçekliği tüm çıplaklığıyla göstererek, okuyucuyu hazırlıklı olmaya ve dünyanın bu karmaşık hâlini anlamaya davet ediyor. Kapağın mesajı, korkutmaktan ziyade gerçekçi bir bakış kazandırmak üzerine kurulu” ifadelerini kullanıyor.
“Kapak, yeni düzenin doğum sancılarını kurumsal kırılganlık üzerinden de yansıtıyor”
Uluslararası İlişkiler Uzmanı Dr. Fatma Yeşilkuş ise The Economist’in 2026 kapağını değerlendirirken, tabloyu sadece kaos olarak görmediğini söylüyor. Ona göre kapak, dünyanın geçiş süreçlerinin karmaşıklığını, belirsizliklerini ve fırsatlarını ortaya koyuyor. Yeşilkuş, Dr. Elif Kaya’nın da vurguladığı hegemonik güçler arasındaki dönüşümü teyit ederken, özellikle kurumların bu geçişteki kırılgan rolüne dikkat çekiyor: “Kurumlar, liderlerin keyfi kararlarını sınırlayacak kapasitede olsalar da günümüz koşullarında bu kapasite giderek azalıyor. Bu nedenle kapak, yeni düzenin doğum sancılarını yalnızca liderlerin davranışları üzerinden değil, kurumsal kırılganlık üzerinden de yansıtıyor.”
Kapakta aynı anda savaş ve barış, ekonomik kriz ve dayanıklılık, teknolojik ilerleme ve toplumsal kaygıların bir arada bulunmasını Dr. Yeşilkuş, çağımızın temel karakterinin bir yansıması olarak değerlendiriyor: “Çelişkiler bir arada. Ama ben bunu özellikle toplumsal ve ekonomik etkiler perspektifinden okurum. Uluslararası sistemde çoklu krizler artık birbirini besleyen, parçalarının toplamından daha büyük etkiler yaratıyor. Bu çelişkilerin yönetiminde devletler hâlâ tek kriz mantığıyla çalışıyor; oysa krizler artık bir ağ gibi birbirini tetikliyor ve devletlerin kurumsal kapasitesini zorluyor.”
Liderlerin bireysel ideolojilerinden çok yapısal konuların öne çıkmasına da dikkat çeken Dr. Yeşilkuş, Dr. Kaya ile paralel düşünüyor; ancak tabloyu biraz daha belirsizlik ekseninde yorumluyor: “Kurallar zayıf, kurumlar kırılgan ve liderler hem sistemi hızlandırıyor hem de riskleri artırıyor. Artık güçlü liderler çağı geride kaldı; yerine yüksek riskli liderliklerin ve kırılgan bir uluslararası sistemin çağı geldi. Liderler sistemi yeniden yazamaz ama onu hızlandırabilir, yavaşlatabilir veya daha riskli hâle getirebilir. Bu nedenle keyfilik artıyor, ama sınırsız değil; yapısal çerçevenin içinde şekilleniyor.”
“Trump’ın öngörülemez kararları klasik caydırıcılık teorisini tersine çeviriyor”
Özellikle ABD Başkanı Trump üzerinden örnek vererek, uluslararası aktörlerin artık başkanın anlık tepkilerini ölçmek durumunda kaldığını belirtiyor: “Trump’ın öngörülemez kararları klasik caydırıcılık teorisini tersine çeviriyor. Dünya artık yalnızca güçlü liderler veya kör işleyen yapılar tarafından yönetilmiyor. Asıl belirleyici olan, yapısal zorunlulukların liderleri kuşattığı ve liderlerin bu zorunluluklar içinde belirsizliği artırarak sistemi daha kırılgan hâle getirdiği bir ara dönem.”
Teknolojik ve biyoteknolojik gelişmelerin etkilerini değerlendirirken Dr. Yeşilkuş, Dr. Kaya ile paralel bir bakış açısı sergiliyor, ancak ekonomik ve toplumsal boyutları daha da vurguluyor:
“2026 dünyasını tek kelimeyle ‘ilerleme’ veya ‘çöküş’ olarak tanımlamak mümkün değil. Daha doğru kavram, ilerlemenin yeni kırılganlıklar üreterek gerçekleştiği bir eşik. Yapay zekâ yatırımlarında balon riski, iklim hedeflerinin fiilen kaçırılması, temiz teknolojinin yayılması ve biyoteknolojik gelişmeler bir arada. Bu durum, klasik modernleşme anlatısının çöktüğünü gösteriyor. Teknolojik kapasitenin ve bilimsel imkânların hiç olmadığı kadar geniş olmasına rağmen, bu ilerleme toplumsal eşitlik ve güvence yaratmıyor. Orta sınıf ve üniversite mezunları, statü kaybı korkusu, mesleki belirsizlik ve sürekli yeniden öğrenme zorunluluğu ile sistemin en hassas aktörleri hâline geliyor. Refah, artık diploma veya meslekle değil; değişime hızlı ve maliyetsiz uyum sağlayabilme yeteneğiyle ölçülüyor.”
Kapak mesajının felaket senaryosu olmadığını da vurgulayan Dr. Yeşilkuş, okuyucuya hazırlıklı olmayı öğütlüyor: “Kapak korkutmak için değil; hazırlıklı olmaya çağırıyor. Sporun bile siyasetten bağımsız kalamaması, ekonomik kaygıların artması, iklim konusunda sessiz ama fiili adımların atılması gibi unsurlar, çöküş anlatısı değil; dünyanın artık bu şekilde işlediğini gösteriyor. Savaş ve barış, kriz ve dayanıklılık, ilerleme ve kaygı aynı anda yan yana duruyor. Okur, bu karmaşıklığı fark ederek, çelişkilerle yaşamayı ve kusurlu bir dünyada rasyonel kalmayı öğrenmek durumunda.”
“Yalnızca zor bir yılı değil; yönünü kaybetmiş bir dünyanın ilanını ifade ediyor”
Dr. Elif Kaya ve Dr. Fatma Yeşilkuş’un değerlendirmeleriyle paralel olarak, Uluslararası İlişkiler Uzmanı Dr. Damla Taşkın da 2026 kapağını küresel sistemin kırılganlığını ve belirsizliklerini ortaya koyan bir simge olarak okuyor. Ancak Taşkın, Yeşilkuş’un vurgu yaptığı kurum kırılganlığı ve lider keyfiliğinin ötesinde, sistemin bütünsel bir “yazılım güncelleme” metaforuyla tanımlanabileceğini ifade ediyor: “21. yüzyılın sonlarına girerken uluslararası konjonktürün ‘2.5.0 sürümüne’ geçtiği görülüyor. Yazılımı güncellenen bu uluslararası sistem, yeni sürüme geçişte henüz test aşamasında. Soğuk Savaş sonrası tek kutupluluk dönemi kapandı, ama henüz çok kutuplu ve etkin bir düzen kurulamadı. The Economist’in 2026 kapağı, işte bu düzensiz düzenin test edileceği bir laboratuvarı simgeliyor.”
Dr. Taşkın, Soğuk Savaş sonrası yılların yalnızca askeri ve ekonomik etkiler yaratmakla kalmayıp, teknolojik ve istihbarat devrimlerini tetiklediğini belirtiyor. Bu bağlamda The Economist’in yıllık tematik kapakları, uluslararası sistemin bilinçaltına dair subliminal mesajlar taşıyan bir medya politikası hâline gelmiş durumda:
“2026 kapağı, dünyanın tek bir merkezden kopmuş (ABD), yörüngesiz atomları (AB) andıran grafiklerle bezenmiş bir röntgenini sunuyor. Bu, yalnızca zor bir yılı değil; yönünü kaybetmiş bir dünyanın ilanını ifade ediyor. Artık dünya, sabit eksenler veya uzun süreli kalıcı ittifaklar üzerinden işlemiyor; yerine hassas dengeler, kırılgan ama sezgisel kararlar ve geçici çıkar ortaklıklarının belirlediği yeni bir denge oyunu geçerli.”
Dr. Taşkın, kapağın sembolik detaylarını şöyle açıklıyor: “Batı’dan Doğu’ya, Kuzey’den Güney’e internete erişimi olan herkesin görebileceği bu görsel, jeopolitik güç yarışlarını, teknoloji egemenliğini, yapay zekâyı, sağlıkta dönüşümü ve sporun siyasallaşmasını aynı paralelde aktarıyor. ‘250’ ibaresi, ABD’nin 250. yılına mı, yoksa bir yazılım sürümüne mi atıf yapıyor, hâlâ tartışılıyor. Ancak ortak mesaj, ABD’nin hâlâ tek başlı lider olup olmadığı değil; çok kutuplu, düzensiz bir dünyanın varlığı.”
“Rusya hareket alanını kaybetmedi, sadece yeniden konumlandı”
Sistemsel güçlerin dağılımına da değinen Dr. Taşkın, Çin ve Rusya’nın rollerini yorumluyor: “Kırmızı yumruk, Çin’in artık yalnızca ekonomik değil, sistemsel bir rakip olarak sahnede olduğunu gösteriyor. Rusya ise hareket alanını kaybetmedi, sadece yeniden konumlandı; Karadeniz ve Afrika’dan komşu bölgelere yeni nüfuz alanları açıyor.”
Modern teknoloji, biyoteknoloji ve sporun simgesel önemine de dikkat çekiyor: “Yapay zekâ artık destek aracı değil, ciddi bir politik belirleyici unsur. Sağlık ve biyoteknoloji bölümleri, insan bedenini yeniden tanımlayan dönüşümlere işaret ediyor. Spor ise özellikle futbol, klasik bir oyun değil; göç, insan hakları, dış politika ve diplomasiyle iç içe geçmiş yumuşak güç sahnesi hâline gelmiş durumda.”
Dr. Taşkın, ekonomiye ve küresel kırılganlıklara da dikkat çekiyor: “Tedarik zincirleri, borç krizleri, enerji ve gıda baskılarıyla kırılgan bir tablo çiziyor. Küçük bir çatlak, domino etkisiyle tüm sistemi etkileyebilir.”
“Çok kutuplu, merkezsiz bir sürüklenme çağı…”
Seçimler ve uluslararası zirvelerin 2026’nın sürüklenme zemini olduğunu da vurguluyor: “ABD ara seçimleri ve Almanya genel seçimleri Batı’nın koordinasyon kapasitesini test edecek. BRICS zirveleri ve Batı’nın G7 iradesi, çok kutuplu, merkezsiz bir sürüklenme çağını ortaya koyuyor.”
Dr. Taşkın’ın özetlediği “Dünya Düzeni 2.5.0” perspektifi, diğer uzmanların analizleriyle örtüşüyor ancak daha teknolojik ve sistemsel bir metafor sunuyor: “2.5.0 sürümü, Soğuk Savaş sonrası tek kutupluluk dönemi kapandıktan sonra çok kutuplu yeni sistemin henüz oturmadığını gösteriyor. Artık rekabet sadece askeri veya ekonomik değil; büyük veri, yapay zekâ, siber alan ve algı diplomasisi üzerinden yaşanıyor. Bu dönemde devletler sadece sınırlarını değil, dijital kimliklerini de korumaya çalışıyor. 2026, küresel diplomasinin sınavı; belirsizlikleri ortak normlar ve kapsayıcı istişare mekanizmalarıyla dengeleyebilecek yeni bir yönetişim mimarisi kurmak, en temel görevimiz olacak.”
The Economist’in 2026 kapağı, sadece bir dergi tasarımı olmanın ötesinde, küresel düzenin kırılganlığını ve belirsizliklerini gözler önüne seriyor. Dr. Elif Kaya, liderlerin ve hegemonik güçlerin dönüşümünü öne çıkarırken; Dr. Fatma Yeşilkuş kurumların kırılgan rolüne dikkat çekti. Dr. Damla Taşkın ise tüm tabloyu sistemin “yazılım güncellemesi” metaforu üzerinden okuyarak, teknolojinin, yapay zekânın ve dijital diplomasi araçlarının yeni dönemde belirleyici olacağını vurguladı. Ortak nokta, dünyanın artık eski sabit dengelerle yönetilemeyeceği ve yeni, daha kırılgan bir düzenin sınav verdiği gerçeği.
Uzmanların değerlendirmeleri, 2026 yılının sadece zorlu bir yıl olmayacağını; aynı zamanda uluslararası ilişkilerde yapısal dönüşümlerin, geçici ittifakların ve belirsiz dengelerin deneyimleneceği bir dönem olacağını gösteriyor. Kapağın detaylarındaki semboller, ABD, Çin, Rusya gibi ana aktörlerin yanı sıra bölgesel güçlerin ve teknolojik dinamiklerin önemini ortaya koyuyor. Sağlık, biyoteknoloji ve spor gibi alanlar ise klasik politika ve ekonomi hesaplarının ötesinde, yeni bir yumuşak güç sahnesi olarak dikkat çekiyor.
Sonuç olarak 2026, bir laboratuvar yılı gibi; hem krizleri hem fırsatları aynı anda barındırıyor. Uzmanların ortak mesajı açık: Dünya artık eski kurallara göre işlemiyor ve kırılgan, geçici dengelerle şekillenen bir jeopolitik sürüklenme dönemindeyiz. Bu süreçte en kritik sınav, yalnızca güç mücadelesini yönetmek değil; uluslararası belirsizlikleri birlikte belirlenen kurallar ve kapsayıcı iş birliği mekanizmalarıyla dengeleyebilecek bir yönetim anlayışı geliştirebilmek olacak.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.