Türk dünyasını birleştiren Başkurt ezgileri ve Ay Yola grubu

Haberin Eklenme Tarihi: 22.10.2025 14:46:00 - Güncelleme Tarihi: 22.10.2025 14:48:00

Bir süredir müzik listelerinde önemli bir yükseliş grafiği yakalayan ve sadece ülkeleri Başkurdistan ve bağlı olduğu Rusya Federasyonu’nda değil, ülkemizin de aralarında olduğu pek çok ülkede ve özellikle Türk dünyası genelinde hayran kitlesini günden güne artıran Ay Yola müzik grubu, Türkiye’deki ilk konserlerini geçtiğimiz günlerde Erzurum’da Atatürk Üniversitesi’nin davetiyle gerçekleştirdi.

Folk-pop ve etno-pop türü modern ezgileri, klasik Başkurt müzik enstrümanlarının karışımıyla harmanlayan grup, 2024 yılı başında çıkardıkları “Homay-Umay” isimli, Başkurtlardan ve ortak Türk tarihinden dinî-mitolojik anlatıları konu alan, şarkılarıyla uzun süre liste başında kalmışlar, tüm Rusya içinde de dünyadaki tüm rakiplerini geride bırakarak en çok dinlenen grup olmayı başarmışlardır.

Ancak etnik ve tarihsel öğelerle söz metinlerini çarpıcı bestelerle harmanlayan bir müzik grubu olmanın ötesinde Ay Yola, yakın tarihin yoğun siyasi ve toplumsal etki alanında bir önceki nesillerin yabancı kaldıkları veya bırakıldıkları, farklı ama bizden kimlikleri, en başta da kadim bir Türk halkı olan Başkurtları ve beşerî özelliklerini, eski ve yeni kuşaklara çarpıcı bir şekilde tanıtmada şüphesiz önemli bir vazife görmekte ve benzeri müzikal projelerin ve birleştirici sanatsal faaliyetlerin de önünü açmaktadır.

“Kuşaklar-arası” çarpıcı bir müzik grubu

Esasen 2024 yılında kurulan oldukça yeni bir grup olan Ay Yola, isminin manası olan “evrenin yasaları”, “evrendeki yol/düzen” gibi kavramları şarkılarına da yansıtan derinlikli ve kimi yönleriyle felsefi bir nitelik de taşımaktadır. Grup, şüphesiz kuruluştan evvel de önemli sanatsal çalışmalarda bulunan 1’i kadın 3 üyeden meydana gelirken, bu isimler, son dönemin popüler konuları arasında her daim yer alan “X-Y-Z” gibi farklı kuşakların temsilcileri olarak da ayrıca dikkat çekerler.

“Grubun yüzü” olarak en popüleri olarak görülebilecek kadın vokal Adel Shaykhitdinova, söz yazarlığına ilave gitar ve dombra çalgılarına hâkimiyetiyle bilinir. 2000 doğumlu, yani bir “Z kuşağı” mensubu olarak görülebilecek Adel; sosyal medyadaki kliplerinde etnik, tarihi ve moderni birleştiren kıyafetleri, çarpıcı ses tonu ve dikkat çeken karizmasıyla sadece kendi genç kuşağından değil, gruba hızla ün katacak şekilde pek çok kesimden beğeni toplamaya devam etmektedir.

Adel’in babası 1974, Ufa doğumlu -yani diğer bir deyişle bir “X kuşağı” mensubu- Ruslan Shaykhitdinov grubun en kıdemli üyesidir.  Klavye, bas gitar ve Türk dünyasının geleneksel enstrümanı kobız (veya kopuz) çalmada ustalığıyla tanınır. Sanatçı bir aileden gelmekte olup, babası da bir bas gitarist ve şarkıcı, annesi ise emekli bir piyano öğretmenidir. “Ruslan Sever” takma adıyla DJ’lik yapmış, 2019’da kızı Adel ile birlikte “Musume” adlı bir ikili müzik projesini de ortaya koymuşlardır. Adel bu dönemden sonra “Musume Adel” olarak da kamuoyunda tanınmaktadır. Ruslan aynı zamanda grubun en yaşlısı olarak tüm faaliyetlerin prodüktör/yapımcısı, yani Ay Yola’nın beyni olarak da düşünülebilir.

1986 doğumlu yani iki meşhur kuşak arasında Y-neslinin temsilcisi olan Rinat Ramazanov da hem bir vokalist olarak hem de Başkurtların ünlü kuray isimli geleneksel nefesli enstrümanını da ustaca çalabilen grubun maharetli diğer bir üyesidir. Kaval/ney/flüt türü bir çalgı olan kuray ismini, Başkurt resmî amblemlerinde ve bayrağında da yer alan, bu halkın doğayla iç içe gelişen tarihsel kimliğinin önemli bir unsuru kabul edilen ve İdil-Ural bölgesine ait sembol bitkiden almaktadır. Rinat diğer üye Ruslan’la birlikte kliplerinde, bir savaşçıyı andıran geleneksel ve güçlü görüntüleriyle ve Adel’e yaptıkları kalın sesli back/geri-vokaller ve farklı ses tonlamalarıyla dikkat çekerler.

Ay Yola’nın ilk önemli parçası 2025’in ilk aylarında yayımlanan “Batyr” (Türkçede “kahraman”, “yiğit” anlamındadır) olsa da en çok sevilen ve sosyal medyada milyonlara yakın erişim yakalayan parçaları ondan kısa süre sonra dinleyiciyle buluşan “Homay” veya “Umay” şarkısıdır. Türk mitolojisinde geçen efsanevi bir kuş olan “Hüma kuşu” ya da “Huma”ya yapılan atıfla bu şarkıda, Türk mitolojisindeki ilahi/tanrısal figürleri, Başkurtların tarihte çokça bilinen destan geleneğini (bilhassa Başkurt destanı “Ural Batır”ı) ve İdil Nehri ve Ural Dağları arasındaki Türk dünyasına ait kadim coğrafi unsurları harmanlayan grup, diğer benzerlerinin aksine tek bir çıkış “hit”i, yani “Homay”la kalmamış, çarpıcı ve çoğu zaman etnik ve tarihî kliplerle görsel surette de destekledikleri, “Ural Vasyaty, Ugez, Tugan Tel, Kil Kotom” gibi yeni (single) şarkılarını 6-7 aylık kısa bir sürede ardı ardına yayımlamaya devam ederek kayda değer bir hayran kitlesi kazanmışlardır.

Peki, “Kimdi bu Başkurtlar?”

Rusya’da sevilen ve “sabah kuşağı”/“talk-şov” türünde yüksek izlenme oranları olan programlara da konuk olmaya başlayan Ay Yola grubu üyelerine ve tüm seyircilere yönelik program sunucuları tarafından kısa süre önce yöneltilen ana sorulardan biriydi; “Kim bu Başkurtlar?” veya Rusçasıyla “Кто такие башкиры?”

Yeni nesil Moskova ve St. Petersburg merkezli Rus kültürü kimi zaman unutsa da aslında Ruslar ve Başkurtlar, 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yani yaklaşık 500 yıldır, iç içe geçmiş bir tarih yaşamaktadırlar. Ancak bölgede Ruslardan çok daha eski kadim bir halk olan Başkurtlar, İdil-Ural/Batı Türkleri ve Kıpçak boyları olarak farklı gruplarla akraba sayılmış, İdil Nehri kıyısında ve Ural Dağları’nın güney eteklerindeki eşsiz coğrafyada ve bugünkü Başkurdistan (Başkortostan) Özerk Cumhuriyeti bölgesinde yarı göçebe yaşam tarzlarına yüz yıllardır devam etmişlerdir. Meşhur Arap coğrafyacı ve seyyah İbn Fadlan daha 10. yüzyıldaki seyahatnamesinde “Başkurtlar”dan bahsetmekte ve onları “Türk kabilelerinden biri” olarak tanımlamaktadır.

Ancak Başkurtların tarihi, Rusların meşhur IV. Ivan veya Korkunç Ivan (1530-1584) olarak bilinen yöneticisi döneminde değişmeye başlar. Rusya’nın büyük bir imparatorluk olması öncesi ilk büyük genişleme ve toprak elde etme yönlü askerî harekâtlarına kıyasıya devam ederek Rus tarihinin en önemli figürlerinden biri hâline gelen anılan Çar döneminde Başkurtlar, topraklarını ve bağımsızlıklarını da büyük oranda Rus egemenliğine bırakmaya başladılar. Rusya’nın tam manasıyla imparatorluk hâline geldiği, Petro (1672-1725), Katerina (1729-1796) ve daha nice yöneticileri altında ise farklı ayaklanmalar, başkaldırılar ve muhalif hareketlenmeler sergileseler, içlerinden bugün de heykelleri pek çok meydanını süsleyen Salavat Yulayev (1752-1800) gibi halk kahramanları çıkarsalar da Başkurtların kaderi esasen diğer komşu halklar gibi Rus egemenliği altında bugüne kadar büyük bir değişime uğramamıştır.

Yine de tarih boyu, Rus yönetimleriyle sağladıkları oydaşmalarla millî kimliklerini, tarihî anlatılarını, İslamiyet merkezli dinî inançlarını ve kültürlerini korumaya çalışan Başkurtlar, günlük dil olarak ise çoğunlukla Rusçanın hâkimiyet alanında kalsalar da yeni dönemde artarak süren bilinçlenmenin bir sonucu olarak kendi öz dillerini de daha sık kullanmanın önemini bir kez daha yeni kuşaklara aktarma yoluna girmişlerdir. Ay Yola gibi kültürel ve sanatsal inisiyatiflerin bu yönde önemi büyüktür.

Tarihsel birlikteliği perçinleyen bir müzikalite ve Türkiye’de ilk Ay Yola konseri

Rus İmparatorluğu’nun bir dönem en maharetli savaşçıları hâline de gelen Başkurtlar, at sürme ve okçuluktaki yeteneklerini tarih kitaplarında en bariz surette Napolyon Savaşları vesilesiyle bizlere hatırlatmaktadır. 1812’de Napolyon Bonapart, Fransız ordusuyla Rusya’ya yönelik meşhur işgal harekâtını başlatmış ancak ağır bir yenilgiye uğramıştı. Rus ordusu, yenilen Napolyon birliklerinin ardından Batı’ya doğru ilerlemeye başlamış ve 1813–1814 yıllarında Prusya, Saksonya ve Almanya içlerine kadar girmişlerdir. Bu ilerleyiş sırasında, Rus ordusunun içinde Türk kökenli Müslüman askerler bilhassa dikkat çekmiş ve onlar arasında da özellikle “Başkurt süvarileri” (Башкиры) olarak bilinen ok ve yayla silahlanmış hafif süvari birlikleri en fazla zikredilenler haline gelmiştir.

Öyle ki o dönem Weimar’da yaşayan meşhur Alman şair Johann Wolfgang von Goethe (1749-1832), şehrin sokaklarında atlarıyla ilerleyen Başkurtları görünce şu şekilde bir ifade kullanmıştır: “Şu anda atlarının üstünde oklarını taşıyan bu yabancı halk, bir zamanlar Homeros’un dizelerinde yaşardı.” Şairin bu dönemden sonra bu halk nezdinde “doğu imgesi”ne farklı ve samimi yaklaştığı bilinir; ünlü “Doğu-Batı Divanı” gibi eserlerinde edebi manası dışında, tarihi ve etnik önemiyle Başkurtların oynadıkları rol kayda değerdir. “Doğu ve Batı birbirine ait; kim onları ayırırsa, insanı eksiltir” diyen Goethe gibi, Ay Yola’nın bugün şarkılarında işledikleri konular ve tınılarla Başkurtları merkez alarak ortaya koydukları katkı aynı şekilde dikkate değer görülmelidir.

Erzurum Büyükşehir Belediyesi’nin desteği ve Atatürk Üniversitesi’nin ev sahipliğinde anılan üniversitenin 2025-2026 Akademik Yılı Açılışı kapsamında "Kampüse hoş geldin" sloganıyla düzenlenen bir organizasyon çerçevesinde Ay Yola, ülkemizdeki ilk konserini de 17 Ekim tarihinde vermiştir. Bu zamana kadar çoğunlukla Rusya’nın farklı şehirlerindeki organizasyonlara yoğunlaştığı görülen grubun, anılan bu ilk faaliyetlerinden sonra Türkiye'deki pek çok yeni etkinliğe de davet alacağı düşünülmektedir. Bilhassa üniversite gençliğinin yoğun katılımıyla ve ilgiyle icra edilen başarılı konser vesilesiyle Erzurum’a özgü kültürel ve tarihî yerleri de gezen ve sosyal medyalarında paylaştıkları gözlenen grup üyelerinin Türk seyircisine övgüleri de anılan paylaşımlarında ayrıca dikkat çekmiştir.

Hit şarkıları “Homay”ın sözlerinde de belirtildiği üzere, “…köklerim soruyor, ruhum ve kanım soruyor…” gibi ifadelerle Ay Yola, şüphesiz Başkurt halkında ve tüm Türk dünyasında tarihe ve köklere dönük bir “kültürel yeniden keşif” hareketi olarak da görülebilir. Bu surette, kendinden önceki örneklerden sanatsal açıdan feyz aldığı ve yeni döneme uygun gelişim gösterdiği gözlemlenen grubun, kendinden sonraki benzer örneklere de ilham vereceği ve Başkurtlar adına, Türk dünyasından başlayarak tüm dünya geneline yayılan önemli bir kültürel diplomasi faaliyetini de icra etmeyi sürdüreceği ortadadır.