03 Nisan 2025

Unutulan ve hatırlanan: Sovyet hafızasında Birinci Dünya Savaşı

Yönetim biçimleri değişirken resmî anlatılar bu değişimin tabiatıyla yeniden yaratılır genellikle. Çarlık’tan Sovyetler’e geçiş, Birinci Dünya Savaşı’nın Rusya’daki görüntüsüne de yansır. Fakat hafıza, resmî anlatımın çok daha ötesine kazılıdır. Gelin, o döneme birlikte bakalım.

Birinci Dünya Savaşı; Rusya için sadece büyük bir yıkım değil, aynı zamanda kolektif hafızada yer bulma mücadelesi veren çelişkili bir olay olmuştur. Sovyetler Birliği’nin kuruluşuyla birlikte, Çarlık rejiminin son savaşı olan Birinci Dünya Savaşı’nı unutturma politikaları benimsenmiştir. Ancak halk arasında dolaşan anılar, resmî ideolojinin unutturma çabasına direnmiştir. Karen Petrone’un The Great War in Russian Memory (2011) adlı çalışması, Birinci Dünya Savaşı'nın Sovyetlerin toplumsal hafızasındaki yerini ve geçirdiği dönüşümleri incelerken, unutuş ve hatırlayış arasındaki bu dinamiği ortaya koyar.

Bu yazıda, bahsi geçen kitabı irdeleyelim.

Sovyet rejimi ve savaşın unutturulma çabası

Petrone’ye göre Sovyet liderleri, Birinci Dünya Savaşı'nı emperyalist ve kapitalist bir savaş olarak görmüş; Çar’ın emriyle ölen bu askerler için anma girişimlerinde bulunmamışlardır. Sovyet ideolojisi, bu savaşı Çarlık rejimiyle bağdaştırarak unutulması gereken bir dönem olarak tanımlamış, kendi devrimci anlatısını inşa etmeye odaklanmıştır. Resmî olarak Birinci Dünya Savaşı, Sovyetler tarafından çirkin, gri ve korkunç bir olay olarak tasvir edilmiş (s. 14); askerler kahraman değil, emperyalist güçler uğruna savaştıkları için zavallı kurbanlar olarak gösterilmiştir (s. 56). Bunun yerine; proleterya kardeşliği, ulusal savunma ve itaat gibi kavramlar yüceltilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı’nın unutturulmaya çalışılmasının, aynı döneme denk gelen iç savaşla da ilgisi büyüktür. İç savaş; binlerce insanın ölümüne neden olurken, açlık ve salgın hastalıklara da yol açmıştır. Bu iç savaşın en önemli mümessilinin bizzat Sovyet liderlerinin olması, savaşın unutturulması için geçerli bir neden olabilir.

Resmî anlatıda geriye itilmesine rağmen, halk arasında Birinci Dünya Savaşı’nın unutulmadığı görülür. Özellikle 1920’lerde resmî metin eksikliğine rağmen halk, savaşı kendi kendine anma yollarını geliştirmiştir (s. 6-8). Savaşta ölen yakınları için dua etmeye, mum yakmaya ve gizlice yas tutmaya devam etmiştir. Petrone’un aktardığına göre halk; kahraman anlatısının temeline ahiret inancını koyarken, devletin laik kahramanlık anlatıları toplumda karşılık bulmamıştır (Petrone, s. 17).

Rus toplumunun, “sessiz anmalar ve hatıra nesneleri” kullandığı da görülür. Örneğin, savaştan dönen askerlerin üniformaları, madalyaları, fotoğrafları evlerde saklanmış ve birer hatıra nesnesi olarak muhafaza edilmiştir. Resmî anlatı bu nesneleri yok sayarken, insanlar bunları birer kişisel bellek aracı olarak kullanmıştır. Bu eşyalar, kaybedilenlerin hatırasını yaşatmanın yanı sıra, devlete rağmen hafızanın sürdürüldüğünü de göstermektedir.

Bundan başka, popüler kültürde de savaşın izlerini görmek mümkündür. Savaş sonrası dönemde bazı şarkılar, halk şiirleri ve söylenceler, Birinci Dünya Savaşı’ndaki kayıpları ve yaşanan acıları konu almıştır. Resmî sansüre rağmen, ağıtlar ve halk türkülerinde savaşın izleri silinememiştir. Bu kültürel üretimler genellikle sistem karşıtı değil, resmî anlatının dışında gelişen hafıza biçimleridir.

Bu noktada, aile içi aktarımları da göz ardı etmemek gerekir. Birçok aile, savaşta ölen ya da savaş görmüş bireylerin hatıralarını çocuklara sözlü olarak aktarmaya devam etmiştir. Resmî tarih kitaplarında yer bulamayan olaylar, aile içi hikâyeler yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılmıştır.

Tüm bunlar; savaş hafızasının aile temelli, yatay ve duygusal bir biçimde yaşatıldığını gösterir. Ayrıca bazı bireyler, savaş deneyimlerini ve duygularını günlük veya anı defteri yoluyla kayıt altına almıştır. Bu tür yazılı belgeler, bireyin kendi yaşadığı gerçekliği devletten bağımsız kayıt altına alma arzusunun ürünü olarak değerlendirilebilir. Bu tür belgeler resmî arşivlerde değil, kişisel koleksiyonlarda veya sonraki yıllarda açığa çıkan özel arşivlerde bulunmuştur.

Ölünün dönüşü: Hatırlanma ve revizyon

Halk arasında anılar canlı tutulsa da 1930’lara kadar Sovyet rejimi, Birinci Dünya Savaşı'yla ilgili yayınları sansürlemiş ve birçok eseri yayından kaldırmıştır (s. 203). Ancak 1930’lu yıllarda Almanlar güçlenip bir tehdit olarak algılanmaya başlandığında, Birinci Dünya Savaşı; “emperyalist savaş” söyleminden çıkartılıp “Alman savaşı” olarak anılmış; böylece Alman tehdidine karşı bir toplumsal bilinç oluşturulmaya çalışılmıştır (s. 20). Başka bir ifadeyle, 1930’larda Sovyetler; Alman tehdidinin artmasıyla, Birinci Dünya Savaşı’nı araçsallaştırarak gündeme taşımışlardır (s. 244).

Ayrıca “emperyalist savaş”ı ne kadar görmezden gelseler ve anıları susturmaya çalıştırsalar da daha önce Almanların işgali altında olan bölgelerdeki insanların, Almanların gücünü unutmadığı fark edilir. Halkın zihninde yer alan “Alman gücü” imajının, Almanların aslında yenilmez olmadığı düşüncesi ile değiştirilmesi gerektiğine inanılır. Dolayısıyla 1930’lara gelindiğinde, resmî söylemde Almanlar beceriksiz ve düşman; Rus askerleri ise kahraman olarak tanıtılmaya başlanmıştır ki bu anlatımın Çarlık döneminin propagandalarına benzerlik gösterdiğini söylemek gerekir (s. 270).

Sovyet devleti anma törenleri düzenlenmeye başlamış ancak bu törenler tamamen devlet hizmetine bağlılığı yücelten seküler ritüeller olarak sunulmuştur (s. 74). Halk arasında ise ölümden sonraki hayata inanç sürdüğü için anma pratikleri ve oluşturdukları kahramanlık miti farklılaşmıştır (s. 17). Fakat Sovyet devleti, ahiret inancıyla harmanlanan kahraman mitine engel olmamıştır. Zira halk, seküler törenleri ve ateizmi benimsediği takdirde “tüm yaşananlar boşuna mıydı?” duygusuna engel olunamayacaktır.

Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı arasındaki dönemde, Avrupa’da “ölünün dönüşü” adı verilen bir hareketin ortaya çıktığını söylemek gerekir. Bu kavram, savaşta ölen askerlerin fiziksel olarak dönmeyecek olsalar da toplumsal bilinçte, ritüellerde, rüyalarda, anma törenlerinde ve sembolik anlatılarda “geri dönmeye” devam ettiklerini ifade eder. Bu, Birinci Dünya Savaşı’nda mezarları dahi olmayan milyonlarca askerin geri çağırılması olarak da düşünülebilir. Dolayısıyla sanatta, edebiyatta ve halk kültüründe “dönemeyen asker” figürüyle sıkça karşılaşılması anlamsız değildir. Jay Winter gibi tarihçiler bu durumu, yas tutamayan bir toplumun travmayla baş etme biçimi olarak yorumlar. Benzer şekilde, Sovyetler’de de halkın, kendi anma biçimleri ve dinî inanışlarıyla Birinci Dünya Savaşı’nda ölenlerin acısıyla baş etmeye çalıştığı söylenebilir. Bu, yaşanılan dönemin genel bir özelliğidir (s. 17).

Kısacası, Alman tehdidinin artması, Sovyetler Birliği’ndeki Birinci Dünya Savaşı'na yönelik devletin algısını değiştirmiştir. Artık Birinci Dünya Savaşı, utanılacak bir olay değil; ulusun savunma ve direnişinin tarihsel başlangıcı olarak yeniden yorumlanmıştır (s. 272). Devlet; artık dini eleştirilen değil, onu nostaljik kültürel unsur olarak anmaya başlamıştır. Düşmana karşı infazlar sorgulanmaz hâle gelmiştir. Komutan figürleri baba figürlerine dönüşmüş, Alman düşmanlığı ahlaki bir karşıtlıkla yüceltilmiştir (s. 247). Aslında tüm bu gelişmeler, Çarlık döneminin politikalarından pek de farklı değildir. Bu bağlamda Petrone’ye göre Sovyet rejimi her ne kadar Çarlık rejimiyle aralarındaki sürekliliği reddetse de bu dönemde Çarlık rejimi ile kültürel ve sembolik devamlılık sürmektedir (s. 9, s. 24).

Sonuç olarak, Karen Petrone’ye göre Birinci Dünya Savaşı’nın Sovyet hafızasındaki yeri -en azından İkinci Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde- ideolojik kaygılar, politik gelişmeler ve dış tehditler doğrultusunda sürekli olarak unutulma ve hatırlanma arasında gidip gelmiştir. Resmî söylem, savaşın anılarını bastırmaya çalışsa da halkın kültürel belleğinde dinî ve geleneksel temalarla örülü biçimde yaşamaya devam etmiştir. Dolayısıyla Sovyetler için Birinci Dünya Savaşı ne tamamen unutulmuş ne de daima hatırlanmıştır; aksine dönemsel politik ihtiyaçlara göre yeniden anlamlandırılmıştır.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...