06 Kasım 2025

Sudan’da çatışmanın anatomisi: Ateşkes neden sağlanamıyor?

Sudan’da ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasındaki güç mücadelesi; ülkeyi ikiye bölen, binlerce can kaybına yol açan ve dış aktörlerin etkisiyle derinleşen bir iç savaşa dönüştü. Zayıflayan devlet otoritesi, barışı kısa vadede imkânsız kılıyor.

Sudan Silahlı Kuvvetleri ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında 2023 yılından beri süren savaş, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres’in ifadesiyle kontrolden çıkan bir krize dönüşmüş durumda. Sudan’da yaşanan bu krizi; bağımsızlığından bu yana kriz dönemlerinde ordunun müdahale ettiği ve bu müdahale ile kurumsal düzenin her geçen gün daha da zayıfladığı döngüye 1989 yılında iktidara gelen Ömer el-Beşir’in son verme stratejisinin bir sonucu olarak okumak gerekiyor. Zira askerî darbe ile iktidara gelen Beşir; iktidarını ve rejimini koruyabilmek, olası ayaklanmaları ve askerî darbeyi engellemek amacıyla ordunun gücünü zayıflatmak istemiş ve çok başlı güvenlik stratejisi benimsedi. Bu kapsamda bir yanda geleneksel devlet ordusu olarak görev yapan Sudan Silahlı Kuvvetleri, diğer yanda rejimi koruyan gayri resmî silahlı aktörler oluşturuldu. Bu paramiliter gruplar içerisinde en güçlüsü 2013 yılında HDK adıyla birleştirilen Cancavidlerdir. Halk ayaklanmalarını bastırmak ve rejimi korumakla görevi HDK; özellikle Darfur altın madenlerinden elde ettikleri gelirler ve kurdukları uluslararası bağlantılar ile Sudan’da ekonomik ve askerî bir güç hâline geldi. Kısa vadede bu strateji rejimi güçlendirmiş gibi görülse de uzun vadede HDK’yi devletin varlığını tehdit eden bir aktöre dönüştürdü. Nitekim HDK, 2019 yılında 30 yıllık Ömer el-Beşir rejiminin devrilmesinde Sudan ordusuyla birlikte hareket etmiştir. Tabii eski lider Beşir’den aldığı yetki ile ekonomik ve askerî anlamda güçlenen HDK, yeni dönemde ülke yönetiminde belirleyici aktör olmak istedi.  Sudan ordusu bu hedefi devletin meşruiyetine ve birliğine yönelik bir meydan okuma olarak görmüş ve uluslararası toplumun da talebiyle HDK’nin orduya entegre edilmesi gerektiği gündeme geldi. Ancak bu birleşme HDK için hem askerî özerkliğini kaybetmek hem de askerî ve siyasi etkinliğinin sona erdirecek varoluşsal bir tehdit olarak kabul edilmiş; Sudan’da gücü kimin elinde tutacağına dair hesaplaşma 15 Nisan 2023 tarihi itibariyle iç çatışmaya dönüşmüştü.

Beşir’in devrilmesiyle birlikte ülke yönetiminde tek merkezli idare yerine, bir devlet içinde iki farklı güç merkezi inşa edildi. Ordu, kuzey ve doğuda devletin meşruiyetini temsil ederken; HDK ise batıda kontrolü sağladı. Her iki taraf da kontrol sahasını genişleterek hem askerî üstünlük elde etmek hem de savaştan sonra ülkenin yönetiminde söz sahibi olabilecek kadar alanı elinde bulundurarak siyasi pazarlık gücünü arttırmak istiyor. Bu doğrultuda ülkenin batısındaki kontrolünü arttırmak isteyen HDK’nin 26 Ekim 2025 tarihinde El-Faşir’i ele geçirmesiyle Sudan ordusunun batıdaki varlığının kırıldığı söylenebilir. Böylece Beşir sonrası devlet otoritesinde başlayan çözülme El-Faşir’in düşmesiyle beraber Sudan’ın ikiye bölünmesiyle sonuçlanacak akıbetin başlangıcını oluşturdu.

Sudan ordusu ile HDK arasında yaşanan güç ve çıkar mücadelesinin gün geçtikçe çözümden uzaklaşmasında ve HDK’nin El-Faşir’i ele geçirerek güç dengesini lehine dönüştürmesinde dış aktörlerin soruna müdahil olması etkilidir. Bilhassa küresel altın piyasasında stratejik bir konum elde etme ve Kızıldeniz ticaret güzergâhında kontrol sağlama stratejisi benimseyen Birleşik Arap Emirlikleri (BAE); HDK’ye mali, lojistik, askerî destek vererek sahada güçlenmesini sağlıyor. Böylece BAE, HDK aracılığıyla bir yandan bölgedeki ekonomik ve stratejik çıkarlarını korumakta diğer yandan Türkiye, Mısır, Katar gibi ülkelerin etkilerini sınırlandırmaya çalışmaktadır. Keza İsrail, BAE ile stratejik uyum sağlayarak HDK’ye dolaylı destek vermektedir.

Dış aktörlerin etkisi ve kalıcı barışın zorlukları

Sudan ordusunu doğrudan destekleyen dış aktör ise Mısır’dır. Nil havzasının kilit ülkesi olan Sudan; bir yandan su güvenliği, diğer yandan sınır güvenliğinin korunması ve BAE’nin nüfuzunu dengelenmesi açısından Mısır için önemlidir. Bu amaçlarla hareket eden Mısır, Sudan ordusunu devletin sürekliliği ve merkezî otoriteyi temsil eden meşru güç olarak görüyor.

BAE’nin HDK, Mısır’ın Sudan ordusunu destekleyen politikasının aksine Türkiye, denge kurma ve istikrarı koruma üzerine bir strateji inşa etti. Zira Sudan’da savaşın derinleşmesi; Türkiye’nin kıta genelinde diplomatik, insani ve ekonomik varlığını artırma stratejisi olan Afrika açılımı politikasına zarar veriyor. Afrika açılımına uygun şekilde Türkiye ne HDK’yi ne de orduyu tamamen dışlamadan devletin kurumsal yapısının ve toprak bütünlüğünün korunmasını destek veriyor.

Rusya da taraflardan birini desteklemekten çok sahadaki kontrolü ekonomik ve askerî çıkarlarını güvence altına alma üzerine kurulu bir strateji benimsiyor. Port Sudan’da üst kurma hedefi olan Rusya’nın resmî desteği Sudan ordusuna yakın bir çizgide görülse de Wagner ve bağlantılı unsurlar aracılığıyla özellikle altın, maden gibi stratejik alanlarda HDK’ye silah, lojistik, danışmanlık desteği sağladı.

ABD ise taraflara destek vererek soruna müdahil olmak yerine diplomasi kanallarıyla ve insani yardım yoluyla sahadaki gerilimi yönetmeye çalışıyor. Mısır; BAE ve Suudi Arabistan ile birlikte üç aylık insani bir ateşkesin ardından sivillerin liderliğindeki bir hükûmete dokuz aylık geçiş sürecini başlatacak bir barış planı hazırladı. Ancak dörtlü içerisinde ateşkesin sağlanmasında her iki aktör ile de diplomasi ağı oluşturabilecek kapasiteye sahip ara bulucu aktörlerin varlığı söz konusu değil. Diğer yandan ABD zaman zaman HDK’nin saldırgan eylemlerini sınırlandırmak amacıyla silah ambargosu, finansal, vize ve seyahat kısıtlamaları gibi yaptırımlar uygulasa da dış destekçilerin varlığı nedeniyle uyguladığı yaptırımlar yetersiz kalıyor. Dolayısıyla ABD’nin soruna müdahaleden kaçınması ya da sınırlı girişimlerde bulunması; BAE, İsrail, hatta Rusya gibi aktörlerin HDK’yi güçlendirecek desteklerin verilmesini dolaylı olarak kolaylaştırmakla birlikte HDK’nin sahada etkili olabileceği bir alan açıyor.

Gelinen noktada binlerce insanın öldüğü, milyonlarca insanın yerinden edildiği, yoğun bir şekilde temel insan hakları ihlalinin yaşandığı Sudan’da dünyanın en ciddi insani krizlerinden biri yaşanıyor. Zayıf devlet otoritesi, tarafların çatışan talepleri ve özellikle dış aktörlerin vekil aktörler aracılığıyla çatışmaya müdahalesi göz önünde bulundurulduğunda insani krizi kalıcı olarak sonlandıracak şekilde Sudan’da barışın kısa vadede sağlanması zor görünüyor. Zira taraflar askerî kazanım elde etmeden müzakere masasına oturmayı zayıflık olarak görüyor. Dörtlü gibi girişimlerin ara buluculuk kapasitesinin sahadaki gerçeklik ile ters düşmesi de kısa vadede Sudan’ı kalıcı ateşkesten uzaklaştırıyor. Dolayısıyla Sudan’da öncelikle soruna doğrudan dâhil olan dış aktörleri sınırlandıracak diplomatik baskı arttırılarak ateşkesin sağlanması ve güvenli koridorların oluşturulmasıyla mevcut insani krizin hafifletilmesi gerekiyor.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...