Çatalhöyük, dünya arkeolojisinin en önemli yerleşimlerinden biri. Sizce bu yerleşimi diğer Neolitik merkezlerden ayıran temel özellik nedir?
Çatalhöyük günümüzden yaklaşık 9.000 yıl önce yerleşilmiş, 1.500 yıldan uzun bir süre boyunca iskân edilmiş bir yerleşim yeri. Bu uzun süre bize yerleşik bir tarımcı toplumun çevresel değişimlere verdiği tepkiyi ve uyum sağlama becerisini, üretim ve tüketim biçimlerinin değişim ve gelişimini, toplumsal ve ritüel davranışlarının zaman içerisinde geçirdiği değişimi anlama ve değerlendirme imkânı veriyor. Zaman, insan ve çevrenin dâhil olduğu bu çok yönlü ilişkiler; Çatalhöyük’ün kendi dönemi içerisinde “benzersiz” olarak tanımlanabilecek bir boyuta ulaşmasını da beraberinde getirmiş. Yerleşim aralarında sokaklar ya da avlular bulunmayan yan yana inşa edilmiş yüzlerce evden oluşan, çağdaşı yerleşimlerden çok büyük bir yaşam alanı. Boyutu, binlerce insandan oluşan nüfusu, özgün mimarisi, benzersiz ve özgün duvar resimleri ile sembolik yerleştirmeleri ve buradaki toplumsal yaşam, eski bir yerleşik tarımcı toplumun en gelişmiş örneklerinden biri olarak kabul edilmesinin arkasındaki nedenler. Çatalhöyük’ün bugün ilk şehir ya da bazen şehirleşme sürecinin ilk basamağında yer alan ilk yerleşim gibi tanımlamalarla anılmasının nedeni de aslında bu bahsettiğim nedenler. İşte bunların tümü Çatalhöyük’ü “benzersiz” ve Dünya arkeolojisinin en önemli yerleşimlerinden bir tanesi olarak tanımlanmasının, ayrıca diğer çağdaşı yerleşimlerden ayrılmasının belli başlı sebepleri. Tabii Çatalhöyük uzun yıllar arkeolojik araştırmalarda yeni metodolojik yöntemlerin ve yaklaşımların uygulandığı ve sonuçlarının hem teorik hem de uygulamalı olarak sınandığı bir arkeolojik alan. Aslında Çatalhöyük’ü diğer yerleşimlerinden “ayıran” bir diğer özelliği de bu alan çalışmaları. Tabii burada, bütün bu çalışmalara öncülük eden ve Çatalhöyük’ün Dünya arkeolojisinde kült bir yerleşim olarak anılmasını sağlayan Ian Hodder’ın adını da anmamız gerekiyor.
“Çatalhöyük’te araştırmalar uzun yıllar boyunca disiplinler arası bir çerçevede yürütüldü”
Kazı başkanlığını devraldığınız dönemde Çatalhöyük çalışmalarında hangi yeni yöntemleri veya araştırma yaklaşımlarını ön plana çıkardınız?
Alanı deneyimleyip arkeolojik çalışmalara bağlı olarak üretilen bilgiler ile karşılaşıldığında, Çatalhöyük’ün ne denli önemli bir insan anıtı ve mirası olduğu kolaylıkla kavranabilir. Bu nedenle Çatalhöyük’teki çalışmalarımızda bugüne değin gün yüzüne çıkartılmış olan mimarinin korunması önemli bir yer tutuyor diyebilirim. Çatalhöyük’e, sadece insanlık tarihindeki önemli bir yer tutan bir yerleşimden bilgi edinmek amacıyla bilimsel araştırmalar yürüttüğümüz bir yerleşim alanı olarak yaklaşmıyor, alanın insanların deneyimleyebilmesi için sürekliliğinin korunmasına da yönelik çaba sarf ediyoruz. Çatalhöyük’te araştırmalar uzun yıllar boyunca disiplinler arası bir çerçevede yürütüldü. Az önce de belirttiğim üzere Çatalhöyük farklı bilim alanlarının yöntemlerinin arkeolojik çalışmalarda etkin bir şekilde uygulandığı, yeni yöntemlerin sınandığı bir alandı. Bu yeni yaklaşımlar arkeolojik kazılarla ortaya çıkartılan kalıntı ve buluntuların derinlemesine analiz edilmesini, görünürün ardındaki anlamın ve bilginin kavranılmasını sağladı. Mikro ölçekli analizler ve jeoarkeoloji; GIS, 3D ve fotogrametri gibi dijital arkeoloji çalışmalar; DNA analizlerinden zooarkeoloji ve arkeobotanik çalışmalara değin uzanan bir yelpazede biyolojik ve çevresel araştırmalar; cinsiyet arkeolojisinden ikonografi analizlerine kadar bir çeşitlilikte sosyal ve ritüel yaşama dair çözümlemelerin yanı sıra burada anmadığımız birçok yöntem Çatalhöyük’te uygulamaya geçirildi. Bizim çalışmalarımızda bu interdisipliner ve yenilikçi yaklaşımı devam ettirme ve uygulama yönünde adımlar atıyoruz. Çatalhöyük arkeolojik araştırmalarında son yıllarda bir durağanlık olduğunu ve bilgi akışının yavaşladığını görüyoruz. Öncelikli amacımız; az önce bahsettiğim yöntem ve yaklaşımları bilimsel amaçlarımız doğrultusunda etkin bir biçimde yeninde uygulamaya geçirmek ve Çatalhöyük’ten bilgi akışını yeniden canlandırmak.
Bu kapsamda Doğu ve Batı Çatalhöyük’te sistematik ve interdisipliner arkeolojik çalışmalar yürütüyoruz. Araştırmalar Doğu Çatalhöyük’teki en son evrelere, Doğu Çatalhöyük’ün neden terk edildiği gibi sorular üzerine yoğunlaşmış durumda. Bu nedenle Doğu Çatalhöyük’te arkeolojik kazılar gerçekleştiriyoruz. İklim, çevre ve toplumsal dönüşüm dinamiklerinin bu terk edilme sürecindeki rolünün analiz edilmesine yönelik bir araştırma stratejisi belirlemiş durumdayız. Ayrıca Doğu Çatalhöyük terk edildikten sonra yerleşime açılan Erken Kalkolitik Batı Çatalhöyük’te yeni mimari ve yerleşim düzeninin nasıl şekillendiği, sembolizm ve gömü geleneklerinin nasıl değiştiği, seramik kültürünün dönüşümü ve seramiğin bu yeni yerleşimde rolünü araştırıyoruz. Beslenme alışkanlıklarının değişip değişmediği, uzmanlaşmanın ulaştığı düzey ve bunun toplumsal yapı ile ilişkisi gibi birçok soruya yanıt bulmak amacıyla Batı Çatalhöyük’te de arkeolojik kazılar yürütüyoruz. Sadece arkeolojik kazılarla yetinmeyeceğiz. Mikromorfoloji, pXRF ve manyetik duyarlılık gibi jeoarkeolojik analizleri, geniş alan jeofizik çalışmalarını -yani magnetik ölçüm, GPR, ERT ve EM taramalarını- drone destekli multispektral çekimler ve fotogrametrik belgelerle bir araya getiren bir projeyi uygulamaya geçireceğiz. Ayrıca topoğrafik haritalama, uydu görüntüleri ve eski hava fotoğraflarıyla uzaktan algılama yöntemlerini kullanarak, geniş çaplı sondajlarla da çevresel kayıtları inceleyeceğiz. AMS C14 ve OSL tarihleme teknikleriyle desteklenen bu bütüncül yaklaşım sayesinde hem iki höyük arasındaki yerleşim dağılımını hem de eski nehir yatağını, çevresel değişimleri ve bunların toplumsal yapıyla birlikte nasıl dönüştüğünü çok daha net ortaya koymayı hedefliyoruz.
“MS 1. yüzyıl sonları-2. yüzyıl başlarına tarihlenen bir mezarlığa ulaştık”
Son kazı sezonunda öne çıkan en dikkat çekici buluntular nelerdi? Bu buluntular bize Çatalhöyük insanının yaşam tarzı veya inanç dünyası hakkında neler söylüyor?
Doğu Höyük’te Prof. Dr. Arkadiusz Marciniak liderliğinde Polonyalı ekip üyelerimiz ile yaptığımız çalışmalar, yerleşimin ritüel yaşamına dair çok çarpıcı bilgiler verdi. Örneğin “Ölüler Evi” olarak adlandırdığımız özel yapının, sıradan bir Çatalhöyük evi gibi kullanılmadığını gördük. Günlük yaşama dair hiçbir iz yok; buna karşılık taban altına özenle yerleştirilmiş en az 20 birey var. Bu durum, ev içi gömü geleneğinin yanında, dönemsel olarak daha kolektif ve topluluğa ait bir ölüm ritüelinin de var olduğunu düşündürüyor. Bunun yanında boyalı duvarları ve 14 platformuyla dikkat çeken büyük bir ritüel yapı var. Henüz kazının başındayız ama mimarisi ve duvar izleri, burada toplu törenlerin yapıldığını açıkça gösteriyor.
Batı Höyük’te ise hem Erken Kalkolitik yerleşime hem de bugüne kadar pek ele alınmamış bir döneme, yani MS 1. yüzyıl sonları-2. yüzyıl başlarına tarihlenen bir mezarlığa ulaştık. Erken Kalkolitik tabakalardan zengin buluntular elde ettik: figürinler, andiron parçaları, boya bezemeli seramikler, obsidyen ok uçları, kemik aletler, boya bezemeli ağırşaklar… Özellikle seramiklerdeki geometrik ve natüralist motiflerin bir kısmının Doğu Höyük duvar resimleriyle benzerlik göstermesi, seramiğin bu toplum için sadece günlük bir eşya değil, aynı zamanda sembolik bir nesne olduğunu ortaya koyuyor.
MS 1. yüzyıl sonları-2. yüzyıl başlarına tarihlenen mezarlık alanında ise farklı mezar tipleri ve gömü uygulamalarını bir arada görüyoruz. Çoğu taş duvarlı mezarlar; bazıları kiremit kapaklı. Tamamen kiremitten yapılmış iki mezarın bebeklere ait olması, çocuk gömülerinde özel bir uygulama olduğunu düşündürüyor. 37 bireyin analizinde hem çocuk hem yetişkin gömülerine rastladık; bazı buluntular -yüzükler, küpeler, sikkeler- dönemin sosyal yapısına dair ipuçları taşıyor.
“Çatalhöyük, insanlığa başka bir dünyanın mümkün olabileceğini kanıtlıyor”
Çatalhöyük’te sürdürülen araştırmalar, “ilk şehirleşme” ve “toplumsal örgütlenme” kavramlarını nasıl yeniden tanımlıyor?
Çatalhöyük çağdaşı yerleşimler ile kıyaslandığında boyutu ile kendi döneminde “devasa” bir yerleşim olarak tanımlanabilir. Yerleşimde, zaman içerisinde değişim gösteriyor olsa da aralarında sokaklar ya da avlular bulunmayan bitişik düzende inşa edilmiş yüzlerce ev ortaya büyük bir yerleşim alanın ortaya çıkması ile sonuçlanmış. Burada 3.500 ile 8.000 arasında değişen sayıda insanın bir arada yaşadığı hesaplanmış. Her ne kadar son zamanlarda bu sayının çok daha düşük olması gerektiği yönünde iddialar bulunsa da bunlar yeni değil ancak önemli dayanaklara sahipler. Ancak yerleşimin boyutu ve nüfusu ne kadar olursa olsun Çatalhöyük’te gördüğümüz özgün mimari ve yerleşim düzeni, bu yerleşim düzeninin temsil ettiği toplumsal yapı, bu toplumsal yapının ürünü olan ve ritüel uygulamaları yansıtan duvar resimleri ile diğer sembolik uygulamalar burada “karmaşık” bir yaşam tarzının bulunduğunu işaret eden bulgular olarak kabul edilebilir. Zaten “ilk şehir” ya da “şehirleşmeye doğru ilerleyen sürecin ilk basamağındaki bir yerleşim” gibi tanımlamaların Çatalhöyük ile bir arada anılmasının nedenleri arasında aslında bunlar yer alıyor. Çünkü şehir kavramının içerdiği ölçütlerin bazıları Çatalhöyük’te öne çıkan özellikler ile kesişiyor. Tabii bu noktada şehir denildiğinde ne anlaşılması gerektiğini tartışmak gerekiyor. Bu kavram temelde MÖ 4.000 yılın sonlarında Güney Mezopotamya’da ortaya çıkan kentlerdeki bulgular üzerinden tasarlanmış bir içeriğe sahip. Farklı tanımlarda var kuşkusuz. Ancak tanım her ne olursa olsun Çatalhöyük’ü bu ölçütler üzerinden değerlendirmek pek mümkün değil. Çünkü Çatalhöyük örneğin toplumsal örgütlenme modeli bağlamında da farklı bir model sunan bir yerleşim olarak ön plana çıkıyor. Yerleşimde bulunan evlerin eşit büyüklük ve tasarımda olması, evlerin tabanları altına yapılan mezarlardaki ölü hediyelerinde belirgin farkların bulunmaması, beslenmede başat gıdalara erişimde sadece yaşa dayalı bir ayrım gözlenebilmesi gibi daha da uzatılabilecek bir liste Çatalhöyük’ün eşitlikçi bir toplum olduğunu gösteriyor. Ayrıca Science dergisinde yayımlanan son dönem DNA analizleri, Çatalhöyük’te aynı evde gömülü bireylerin çoğunun anne hattı üzerinden akraba olduğunu ortaya koydu. Bu da bize, yerleşimde topluluğun büyük ölçüde kadın merkezli ve anne soyuna dayalı bir sosyal örgütlenmeye sahip olabileceğini gösteriyor. Bütün bunlar bize eğer şehir kavramı ile ele alacaksak Çatalhöyük’ü “bir erken şehir denemesi” gibi bir tanımlamayla değerlendirmenin yerleşimi anlamada daha faydalı olabileceğini ima ediyor. Çatalhöyük deneyimi toplumsal örgütlenme bağlamında ise insanlığa başka bir dünyanın mümkün olabileceğini kanıtlıyor.
“Önceliğimiz, alanın korunması”
Uluslararası bir UNESCO Dünya Mirası alanı olarak, Çatalhöyük’te yürütülen çalışmaların korunma, turizm ve bilimsel araştırma dengesi nasıl sağlanıyor?
Çatalhöyük bir UNESCO Dünya Mirası alanı olduğu için yerleşimdeki arkeolojik araştırmalar diğer arkeolojik alanlardan biraz daha farklı yürütülüyor. Çalışmalarımızı koruma, bilimsel araştırma ve ziyaretçi deneyimi gibi ilkeler arasında bir denge gözeterek sürdürmeye çabalıyoruz. Önceliğimiz, alanın korunması. Bu nedenle kazıları sınırlı, kontrollü ve koruma odaklı yürütüyoruz. Aynı zamanda ziyaretçilerin alanı rahatça gezebilmesi, öğrenebilmesi ve bu mirası deneyimleyebilmesi için altyapıyı sürekli iyileştiriyoruz. Bilimsel araştırmalarımızı bu iki unsuru tamamlayan bir çalışma olarak yürütüyoruz. Yeterli geldiği noktada fotogrametri ve jeoarkeolojik gibi yöntemler ile verilere ulaşmayı planlıyoruz. Böylece yerleşimin dokusunu en az şekilde etkileyecek bir çalışma düzeni oluşturmaya çalışıyoruz.
“Teknolojiyi bilimsel doğruluğu arttırmak ve alanın korunmasına katkı sağlamak için kullanıyoruz”
Dijital arkeoloji, 3D modelleme ve yapay zekâ gibi teknolojiler bugün birçok kazıda aktif kullanılıyor. Bu araçlar Çatalhöyük kazısında nasıl bir rol oynuyor?
Çatalhöyük’te dijital arkeoloji, 3D modelleme gibi teknolojilerin kazının ilk yıllarından itibaren aktif bir biçimde uygulanan yöntemler olduğunu, Çatalhöyük’ün bu teknolojilerin kullanımı ve yaygınlaşması konusunda öncülük eden arkeolojik araştırmalardan bir tanesini olduğunu az önce de kısmen belirtmiştim. Aslında bu teknolojiler artık birçok arkeolojik araştırma projesinin olağan uygulamalarına dönüşmüş durumda. Bunun nedenleri arasında gelişen teknolojinin bu uygulamaları daha ulaşılabilir kılması ve kullanımlarını kolaylaştırması var gibi görünüyor. Çatalhöyük’te biz konu ettiğiniz bu teknolojileri bilimsel doğruluğu arttırmak ve alanın korunmasına katkı sağlamak gibi amaçlar ile kullanıyoruz. Drone fotogrametrisi, lazer tarayıcılar ve yüksek çözünürlüklü 3D modeller sayesinde hem kazı sürecini belgeliyoruz hem de yapılmış çalışmaları araştırmacılara ve ziyaretçilere daha ulaşılabilir kılmaya çalışıyoruz. Az önce belirttiğim gibi dijital arkeoloji artık birçok projenin olağan uygulamaları arasında ama yapay zekâ kullanımı biraz daha farklı bir konu gibi. Çatalhöyük’te uzun yıllara yayılan ve interdisipliner çalışmalar ile desteklenen arkeolojik araştırmalara bağlı olarak büyük bir arşiv ortaya çıkmış durumda. Yapay zekâ, veri yönetiminde hem büyük bir kolaylık hem de doğruluk sağlayan önemli bir gelişme. Yapay zekâya bağlı uygulamaları eski ve yeni veriler arasında süreklilik sağlamak ve veri analizlerinde kullanmak üzere bir planlama yapmaya çalışıyoruz. Yapay zekâyı çalışmalarımıza entegre etme yönünde bir girişimimiz olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca yapay zekâyı doğrudan arazi çalışmalarımızda nasıl kullanabiliriz diye de görüşmelerimiz olduğunu söyleyebilirim. Ama genel olarak yapay zekânın 3D, GIS, büyük buluntu gruplarının sınıflanması, arşiv yönetimi gibi alanlarda kullanılan programlara hâlihazırda entegre edilmeye başlanmış olması yapay zekâyı bizim çalışmalarımıza dâhil etmiş durumdadır diyebiliriz.
“Çatalhöyük’te toplumsal katılımı kazının ayrılmaz bir parçası olarak görüyoruz”
Kazı alanında yürütülen toplumsal katılım projeleri (yerel halk, öğrenciler, gönüllüler vb.) hakkında bilgi verebilir misiniz? Bu tür çalışmaların arkeolojiye katkısı nedir?
Çatalhöyük’te toplumsal katılımı kazının bir yan faaliyeti değil, işin ayrılmaz bir parçası olarak görüyoruz. Türkiye’nin en etkileyici karşılama merkezlerinden birine sahibiz. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Konya Büyükşehir Belediyesi’nin Çatalhöyük’e kazandırdığı bu merkez, ziyaretçiler için görsel ve eğlenceli sunumlar eşliğinde Çatalhöyük’ü anladıkları bir alan olarak tanımlanabilir. Özellikle, Konya Büyükşehir Belediyesi’nin desteği ile alana gelen yüzlerce öğrencinin burada Çatalhöyük’ü öğrenip, kültürel miras bilincini kazanması kıymetli bir girişim ve sonuç.
Yerel halk eskiden de yanı başlarındaki bu dünya mirasının değerini kuşkusuz biliyordu. Ancak insanlar ile kurduğumuz iletişim, Çatalhöyük’ün daha fazla sahiplenilmesini de beraberinde getirdi. Önümüzdeki dönemde toplantılar, çocuk atölyeleri ve etkinliklerle bölge halkının burayı sahiplenmelerini arttırmayı planlıyoruz. Çatalhöyük, halkın koruduğu ve benimsediği yaşayan bir kültürel miras alanına dönüştürme yolunda çabalıyoruz.
Gelecek kazı sezonları için planlarınız neler? Çatalhöyük’te çözülmeyi bekleyen en büyük arkeolojik “sır” sizce hangisi?
Söz konusu olan Çatalhöyük olunca her yeni bulgunun cevaplanmamış bilimsel bir meraka yanıt verdiğini ancak beraberinde yeni sorular ve “sırlar” getirdiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bence hâlâ yanıtını aradığımız asıl soruların başında, bu toplumun nasıl örgütlendiği ve bu örgütlenme modelinin neden sona erdiği, insanların neden bir gün Doğu Höyük’ü tamamen bırakarak Batı Höyük’e geçtiği. Bu değişimin arkasındaki nedenlerin neler olduğu. Bir çevresel baskı mı, sosyal bir gerilim mi ya da ekonomik bir yeniden yapılanma mı?