
Superman’in son filmi: Politik bir kahramanın hatırlattıkları
Yeni “Superman” filmi güncel sosyo-politik göndermelerle dikkat çekiyor. Özellikle İsrail’in Filistin’e olan saldırılara yapılan göndermeler İsrail kamuoyunda tartışmalara yol açsa da film savaş karşıtı güçlü mesajlar iletiyor ve Amerikan yumuşak gücünün önemli bir unsuru olarak öne çıkıyor.
Superman filmi geçtiğimiz hafta tüm dünyayla beraber Türkiye’de de vizyona girdi. Ana karakter Superman için başta olmak üzere, yeni oyuncu seçimleri ve ilk yansıyan fragmanları ile geçmişte elde ettiği başarıları yinelemeyeceği düşünülen ve gösterimi öncesi uzun süre eleştirilen serinin yeni filmi, ilk hafta hem seyircilerin hem de eleştirmenlerin büyük kısmından olumlu not aldı. Büyük bir prodüksiyonla çekilen bu tür filmlerin ilk başarı eşiği sayılan “maliyet giderlerini karşılama”, ilk haftasından katlanılarak aşıldı ve yaklaşık 200 milyon dolarlık film bütçesine karşılık, şimdiden 400 milyon dolarlık yaklaşık hasılat elde edildiği bildirildi.
Şüphesiz sadece bir Hollywood filmi, büyük bir prodüksiyon veya renkli ve aksiyon dolu bir film örgüsü dışında Amerikan sinemasının ve popüler kültürünün, son dönem bel bağladığı “Süper Kahramanlar Evreni”nde Superman’in her zaman farklı ve öncül bir anlamı olduğu söylenebilir. Nitekim 1930’lardan bu yana ve yeni Superman filmine kadar, bu kahramanın pek çok benzerine ilham verdiği, ikon hâle geldiği; bu yolla Amerika gibi bir ülkenin de sadece siyasi, askerî ve ticari bağlantılarıyla değil; “yumuşak gücü”nün bir unsuru olarak çizgi romanları, figürleri, bilgisayar oyunları ve her türden filmleri yoluyla dünya gündeminde, tüm rakiplerine karşı daha fazla ağırlık ve güç kazandığını söylemek mümkündür. Bu özet yazımızda da sosyo-politik kısa bir çerçeveden, Superman’e ve ustalıklı bir “yaratıcılık” ve “hayal gücü” eseri olarak algılanması gereken bu nevi figürlerin yaklaşık bir asırdır dünyada yarattığı etkiye değinmeyi hedefliyoruz.
Yeni "Superman” ne anlatıyor?
19. yüzyılın en çok tartışılan ve günümüz düşünce hayatına etkileri hâlâ tartışılmaz Alman felsefe ekolü temsilcisi Friedrich Nietzsche’nin (1844-1900) “übermensch”, yani “üst-insan”, “insan üstü” veya “insanın kendini aşması” gibi anlamları da içerebilecek birey felsefesi, filozofun ölümünden sonra farklı çevrelere farklı şekillerde “ilham vermeye” devam etti. 1930’lara gelindiğinde bu düşüncenin, esasen Nietzsche’nin insani olabilecek taraflarına çok uzak şekilde, Hitler ve Nazi fikriyatı tarafından dahi sempatiyle karşılandığı ve “üstün Alman” teorilerine zemin hazırladığı söylenirken; aynı dönemlerde ve tam da 2. Dünya Savaşı öncesinde -1938 yılında- geçmiş yılların siyasal ve ekonomik buhranlarını atlatmaya çalışan Amerika’sında da iki yazar/çizer, Jerry Siegel ve Joe Shuster, “Action Comics #1” başlığı altında ve günümüz meşhur “DC Comics”’inin temelini atan, “üst bir insan figürü” olarak Superman karakterine hayat verdi.
O günden bu yana belki de çoğumuzun aşina olduğu Superman’in klasik hikâyesi, 2025 tarihli yeni filmde de senaryonun belkemiğini oluşturuyor: Doğduğu Krypton gezegeni isimli ana yurdunun yok olmasından kısa süre önce “Kal-El” isimli bebek, anne-babası tarafından kâinatta en yaşanabilir alan olarak belirlenen Dünya’ya gönderilir ve Smallville isimli küçük bir kasabada, kendisini bulan üvey anne-babası tarafından yetiştirilir. New York, Chicago benzeri büyük bir şehir olan hayali Metropolis kentinde, Clark Kent isimli bir gazeteci olarak gerçek kimliğini, birkaç güvendiği isim dışında, sürekli saklar. Ancak insanlık ve adalet için her fırsatta süper güçleriyle savaşmaya devam eder.
Fakat James Gunn tarafından yazılıp yönetilen bu filmde ana hikâyeden farklı olan kimi taraflar, filme ayrı bir renk katıyor. Lex Luthor isimli oldukça zengin ve Superman’e azami düzeyde kıskançlık ve düşmanlık besleyen bir ana düşman karakterin, geniş maddi imkânlarıyla meydana getirdiği silahlara ve yeni şeytani figürlerine ilk etapta yenilen Superman, bir de üstüne Luthor tarafından Boravia–Jarhanpur isimli iki hayali ülke arasındaki savaştan başlamak üzere dünya işlerine ve siyasetine, “zorla müdahale ettiği” ve “tüm insanlığa zarar vermeyi amaçladığı” suçlaması ve iftiraları neticesinde halk nezdinde popülerliğini hızla kaybediyor. Sonuçta tutuklanan, hatta yargılanacakken Luthor’un işkencelerine maruz kalmaya başlayan “bir yenik Superman” figürü karşımızda belirmiş oluyor.
David Corenswet isimli genç bir oyuncunun hayat verdiği, bir önceki seriden karizmatik ve güçlü bulunarak oldukça sevilen Henry Cavill yerine daha “bizden, halktan biri” mesajı taşıyan yeni karakterin, “DC Evreni”nin yeni dönemini başlatan bir ilk film niteliğine de hizmet ettiği kaydedilmektedir. Nitekim Superman’in beraberinde ona yardım eden diğer kahramanlar, hatta sevimli bir “süper-köpek” ve düşman karakterler bile farklı mizaçlarıyla bu yeni döneme dâhil oluyor. Bu anlamda klasik bir “20. yüzyıl kahramanlık anlatımı” yerine başta Superman’in ve tabii Dünya’daki kimliği Clark Kent’in hem insan hem de Kriptonlu kimliğini dengelemeye çalışması, dünyanın umudu olma yolunda “etik ve kişisel” çatışmalarıyla yüzleşmesi, hatta her zaman iyi mesajlarını bildiği gerçek anne-babasının, onarılan son ses kayıtlarında, “sahip olduğu güçle dünyayı gerekirse istila etme ve insanlara zarar verme” yönünde oğullarına öğüt vermesi dahi filme ayrı bir anlam yüklüyor. Filmin sonunda onu yetiştiren ve gerçek manada “iyilik” mesajını bulduğu dünyalı üvey anne-babasını sahiplendiği görülen Superman’in, bu bağlamda sadece bir süper kahraman değil; devlet yetkililerine, Lex Luthor gibi iş adamlarına ve kendi öz ailesine karşı dahi “ahlaki bir rehber” olarak rolü, diğer bir deyişle Nietzsche fikriyatına uygun “insanı ve kendini dahi aşması” sorunsalı, bu şekilde yeniden tanımlanmış oluyor.
Peki, İsrail kamuoyu neden rahatsız oldu?
Superman’in yeni filmindeki hikâye örgüsünde dikkat çeken konu başlığı, şüphesiz Superman’in Doğu Avrupa olarak tasvir edilebilecek bir alanda, iki hayali ülke arasındaki siyasi soruna dâhil olması ve güçsüz Jarhanpur ülkesini işgal etmek isteyen Boravia isimli askerî açıdan oldukça güçlü görünen bir oyuncuyu “ahlaki” açıdan haksız bularak bu ülkenin askerî araçlarını süper güçleri yoluyla durdurması ve güçsüz tarafı koruması üzerinde şekillenmektedir. İçinde bulunduğumuz hassas dünya düzeninde bu tür bir olay örgüsünün seçilmesi oldukça ilgi çekici bulunmakta; yeni filmin, klasik “Amerikan değerleri, umut ve dayanışma” gibi temalarına ilave olarak oldukça güçlü politik mesajlar içerdiği ifade edilmektedir.
Esasen “Rusya-Ukrayna”, yakın geçmişte “Sırbistan-Bosna Hersek”, “Amerika-Vietnam” veya diğer pek çok siyasi ihtilafa benzetilebilecek hayali “Boravia-Jarhanpur” çatışmasına dair son gelen bazı haberler ise İsrail kamuoyunun gelinen aşamada oldukça rahatsız olduğunu işaret etmektedir. Resmî olarak hâlihazırda bir açıklama gelmese de İsrail’in önemli gazetelerinde ve kamuoyunda, olay örgüsünde daha çok “Doğu Avrupa” olarak işaret edilen bölgenin aslında “Orta Doğu” olduğunun, modern silahlı Boravia’nın İsrail; filmde gerektiğinde taş, sopa vb. aletleri kullanarak mücadele eden ve ülkesini koruyan Jarhanpur’un ise Filistinlileri sembolize ettiğinin akla geldiği kaydedilmektedir. Diğer bir deyişle dünya siyasetinde gücünü büyük oranda Amerika’ya borçlu olan İsrail’de tartışmalara neden olan bir Superman figürüyle karşı karşıyayız. Ve Amerikan popüler kültürünün belki de en bilinen bu karakterine karşı İsrail’de gösterim yasakları, sansür vb. gibi aşırıcı uygulamalar dahi İsrail aşırı sağının histerik söylemlerinde yer etmeye başlamış durumda.
Filmin, çatışmaların neden olduğu insani trajedilere odaklanarak güçlü bir “savaş-karşıtı” mesaj verdiği açıktır. Ancak İsrail–Filistin gibi güncel çatışmalarla doğrudan paralellik kuran bir içeriğin, en azından bu dönemde Amerikan sinemasında doğrudan karşımıza çıkması zor görünmekle beraber, izleyicilerin kendi algılarına göre farklı yorumlar yapması da oldukça normal karşılanmalıdır. Bütün bu duruma karşılık, esasen İsrail medyasından ve kamuoyundan filmdeki etik dışı ve saldırgan bir ülkeyi âdeta “sahiplenircesine” yapılan ilk yorumlar ise belki de “kişi kendinden bilir işi” türünden halk söylemlerinin doğruluğunu bir kez daha kanıtlamaktadır.
Sadece bir “sert kahraman” değil, bir “yumuşak güç” unsuru
Yeni Superman filmi, karakter derinliği, diyalogları ve nostaljiyle modernliği harmanlama biçimiyle övgü alırken, bir önceki filmlerinde ve çizgi romanlarında da iletmek istediği klasik bazı güçlü siyasal ve toplumsal mesajlarla ayrıca dikkat çekmektedir. Yok olan bir gezegenden (Krypton) Dünya’ya gelen bir “mülteci” olarak göçmenlik mefhumunun her daim süren zorluğu; “yabancı” veya “farklı” olanın “ulusal egemenlikleri tehdit edebileceği” düşüncesiyle devletlerin sürekli surette “denetleme ve cezalandırma” yönelimi veya Lex Luthor gibi hayali olsa da gerçek hayatta da karşımıza çıkabilen ve somut ve maddi imkanlarıyla etik dışı işleri harmanlayan karakterlerin, güçlü ve haklı bilinen figürleri dahi nasıl “medya üzerinden itibarsızlaştırdığı” ve “kamuoyunun nasıl kolayca manipüle edilebileceği” gerçeği, bu filmde de güçlü bir arka planı meydana getirmektedir.
Şüphesiz, “Marvel”den “DC Evreni”ne, yani Superman’den, Batman’e, Örümcek Adam, Demir Adam veya Kaptan Amerika’ya, hatta yeni dönem Fortnite, Minecraft gibi sanal oyunlara kadar Amerikan devleti ve yan unsurları, birey yaratıcılığına, hayal gücüne ve zekâsına hizmet eden önemli bir aksı; güçlü bir felsefi arka planla ve tabii belirli bir “Amerikan vatanseverliğiyle”, yaklaşık bir asırdır kullanmaya devam ediyor. Artık sadece çizgi romanlar olarak değil, elle tutulan envai çeşit koleksiyon figürleri, geniş bir yelpazede sunulan film örnekleri, oyun konsolu örnekleri ve dijital hayata ilave “VR” (sanal gerçeklik) dâhil pek çok yeni buluşa da feyz veren anılan “Süperman ruhu”; başta Amerika ve ona benzeyen atılımları sürdüren Japonya, Fransa, İngiltere gibi “Batı dünyasının sırrını” anlamakta da kritik role sahiptir.
Siyasal ve toplumsal sorunlarından, ekonomik açmazlara, dünyanın pek çok yerinde gündelik sorunlardan kafasını kaldıramayan Batı dışı kimi ülkeler ise birey zekâsını ve yaratıcı gücünü merkez alarak oluşturulmaya devam edilen bu nevi etkili yumuşak güç unsurlarını, “çocuksu hobiler”, “boş zaman uğraşları” veya “gerçek dünyadan uzak hayaller” olarak küçümsemeye ve hafife almaya devam ediyor. Ancak gerçek olan bir husus, 21. yüzyıla geldiğimizde sanal dünyadan, kripto para birimlerine ve yapay zekâya kadar bambaşka ve “post-modern” veya “post-truth” denilen bir gelecek gözler önünde gelişimini sürdürmektedir. Bu gibi yeni bir dönemde gelişim yolunda ilerlemek isteyen diğer ülke ve toplumlarının, belki de Nietzsche’nin işaret ettiği “kendini aşma” veya “birey olarak farkındalığa erişme” aşamasına uygun surette, “Superman ruhu”ndaki gibi öncül karakterlere, en başta hayal gücüne ket vurmayarak ve yaratıcı ve hayalci bireyi kısıtlamayarak yapıcı yaklaşması elzem görünmektedir.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.