08 Ekim 2025

Sıra dışı bir kitapseverin portresi

Bir ömrü kitaplara adayan Ahmed Nezih Galitekin, 50 yıldır kazancını satırlara, kelimelere yatırıyor. Kocaeli’nden İstanbul’a boş bavulla gelip dolusu kitapla dönen Galitekin, bugün 35 bin ciltlik bir hazineye sahip: “Bir gün dahi kitap okumayı bırakmadım.”

Hayatı boyunca bir gün dahi olsa kitap okumayı bırakmayan, 50 yıldır ailesinin rızkını ayırıp kalan bütün parasını kitaplara yatıran, 35 bin kitaptan müteşekkil seçkin bir kütüphanenin sahibi olan Ahmed Nezih Galitekin’i tanıyor musunuz?

Ne yalan söyleyeyim, değerli editör ve yazar Fatih Dalgalı’nın geçtiğimiz aylarda çıkan “Bölük Pörçük Hatıralar” (Ötüken Yayınları) kitabındaki ayrıntılı portreyi okumadan önce ben de Galitekin’in böylesine sıra dışı biri olduğunu bilmiyordum. Elbette İstanbul tarihinin ana kaynaklarından “Hadikatü’l-Cevami” olmak üzere Osmanlı Türkçesinden yayına hazırladığı metinlerden, mezar taşlarına, kitabelere dair kitaplarıyla Yalova Kâğıthanesi’ne dair yazdığı eserinden haberdardım ama Kocaeli’nde inşa ettiği kıymetli kütüphanenin özelliklerine ve kitap yolunda yaşadığı maceralara vâkıf değildim.

Yanıma kimse oturmazdı

Galitekin, altmışların sonunda, askerden döndükten sonra bir arkadaşının vesilesiyle dinî kitaplar okumaya merak salmış. Satın almaya başladığı bu tür kitaplarla da yavaş yavaş kütüphanesini oluşturmaya başlamış. Bu arada PETKİM’de işe giren Galitekin’in hem maaşı hem de çalışma şartları çok iyi... Yani kitap satın almak için parası ve aldıklarını okumak için de zamanı var. Şöyle anlatıyor: “Bir gün dahi keyfi olarak bir yere çıkıp kitap okumayı bırakmadım. Çalışma hayatındayken, sabah ve akşam servise bindiğimde yanıma kimse oturmazdı. Çünkü ben biner binmez çantamdan ya da cebimden kitabımı çıkartır ve okumaya başlardım. Bundan dolayı da Ahmed nasılsa konuşmaz, kitap okur diye yanıma oturan da olmazdı. PETKİM’de de başoperatörlük ve daha sonra uzun yıllar formenlik yaptım. Fabrikada bir arıza yoksa o zamanlarda odamda hep kitap okudum.”

Kocaeli’nden İstanbul’a: Boş bavul nasıl dolar?

Her hafta sonu, yaşadığı Kocaeli’nden kalkıp otuz kırk kilo taşıyan boş bir bavulla İstanbul’a gelen Galitekin’in ilk durağı tabii ki o yıllarda hâlen kitapseverlerin uğrak yeri olan Sahaflar Çarşısı’ydı. Burada tanıdığı en özel kişi ise sahaf Necati Alpas. Gençleri, araştırmacıları sevip yardımcı olan, öğrenciler bir iki kitap aldığında bir iki kitap da hediye eden, gözü tok bir sahaf olarak hatırlıyor onu. Necati Bey’in dükkânından çıkıp Sahaflar Çarşısı’ndan bir tur attıktan sonra sıra Beyaz Saray Kitapçılar Çarşısı’nda geliyordu. Burada da hassaten Enderun Kitabevi…  Enderun, başta Ertuğrul Düzdağ, İsmail Erünsal, İsmail Özdoğan olmak üzere bir grup arkadaşın kurduğu bir sahaf dükkânıydı. Kısa sürede dönemin okur-yazar kesiminin bir araya gelip sohbet ettiği ilim ve kültür meclisine dönüşmüştü. Burası Galitekin’in hem muhabbetten istifade ettiği hem de bulunması zor pek çok kitap, dergi ve risaleyi alıp kütüphanesine dahil ettiği bir yerdi.

Bu iş yıllar boyunca devam etti. Kocaeli’nden İstanbul’a gelirken yanında getirdiği boş bavul, eve geri dönerken tıka basa kitap doluyordu. Bir süre sonra Galitekin herhangi bir kütüphaneye gereksinim duymayacağı bir çalışma ortamını evinde kurmayı başaracaktı: “Osmanlıca kaynaklar itibarıyla benim hiçbir eksiğim yoktur. Vakanüvisler, şuara tezkireleri, ulema tezkireleri... temel kaynakların hepsi. Şuna da bakayım dediğimde başka bir kütüphaneye ihtiyaç hissetmem.”

Nasiple kitap bulunur mu?

Elbette binlerce cilt kitaptan oluşan böyle bir kütüphaneyi inşa ederken pek çok ilginç olayla da karşılaşmıştı. İşte onlardan biri: Yıllar önce Ahmed Cevdet Paşa’nın “Kırım ve Kafkasya Tarihçesi” isimli eserini Latin harflerine aktarırken metni notlandırmak için Romanya’da basılmış “Tevarih-i Tatar Han ve Dağıstan ve Moskov ve Deşt-i Kıpçak Ülkelerinindir” isimli kitabı arar ancak bulamaz. Düzenli olarak yaptığı İstanbul ziyaretlerinden birinde, Beyoğlu’nda bir sahafta aradığı kitabı bulur. Ancak sahafın istediği para neredeyse maaşının yarısı kadardır. Kitabı alamayarak üzgün üzgün evine döner ama bir yandan da içi içini yer.  Bir sonraki hafta tekrar gittiğindeyse kitabın satıldığını öğrenir. Tabii bu arada hazırladığı çalışma da yarım kalır. Aradan seneler geçer. Bundan sonrasını Galitekin’den dinleyelim:

“Akmar Pasajı’nda Murat Çulcu Bey’in sahaf dükkânında kitap inceliyordum. Bu sırada Atatürk Üniversitesi’nden emekli olan merhum Hilmi Bey’le denk geldik. O da sahaflık yapıyordu. Beni ilgili görünce Süleymaniye’deki deposuna davet etti. Süleymaniye’deki deposuna gittik. Kendisi de Arap ve Fars dili hocasıymış. Bana eski yazı kitapların olduğu bölümü gösterdi. Gösterdiği yere çömeldim ve kitapları tararken yıllar önce çok pahalı olmasından dolayı alamadığım ‘Tevarih-i Tatar Han ve Dağıstan’ı görünce hemen kenara koydum. (Yıl 1990) O sıralarda notlandırarak hazırladığım Sultan II. Abdülhamid’in Makedonya kumandanı olan Şemsi Paşa’nın oğlu Müfit Şemsi tarafından yazılmış ‘El-Hakku Ya’l Vela Yu’la Aleyh’ adlı kitaba koyacağım notlar için aradığım ve uzun süredir bulamadığım, Ahmed Hamdi isimli bir yüzbaşının Arnavutluk’la alakalı yazdığı bir kitap da karşıma çıktı. Onu da kenara koydum. Ben kitap seçerken Hilmi Bey geldi ve ‘Bunları mı ayırdın?’ dedi. ‘Evet’ dedim. ‘Bunlar bir şey değil, beşer lira ver yeter,’ demez mi? Neredeyse ellide bir nispetinde ucuz bir ücret idi. Bu alışveriş beni çok sevindirmişti.”

Çöp bidonundan çıkanlar

Her zaman bu kadar şanslı olmaz. Yıllar önce Taksim’de çöp bidonunda bulunup bir sahafa gelen, bazıları bugün mevcut olmayan İstanbul mescit ve camilerine ait fotoğraflarla binlerce not, İstanbul’daki mevlevihaneler hakkında iki büyük defterle berat ve fermanları alamadığına halen üzülüyor.

Üzülüyor ama kısmete, nasibe de sonuna kadar inanıyor: “İnsan, ne kazandığına sevinmeli ne de kaybettiğine yerinmeli düşüncesiyle kısmete inanırım. Allah kısmet edecekse o bir şekilde muhakkak gelir.”

Geliyor da: Ahmed Nezih Galitekin, şu anda birkaç bini nadir Osmanlıca olmak üzere 35 bin kitaptan oluşan seçkin bir kütüphaneye sahip. Kendi tabiriyle aklı fikri daima kitapta. Kitaba verdiği paraya hiç acımıyor ve elbette hâlen kitap almaya devam ediyor…

Meraklısı için not: Fatih Dalgalı’nın büyük bir emekle hazırladığı “Bölük Pörçük Hatıralar”da Aydın Boysan’dan Semavi Eyice’ye, Erdem Yücel’den Akın Kurtoğlu’na, Mehmed Akif Köseoğlu’ndan Ramazan Minder’e, Rinaldo Marmara’dan Önder Küçükerman’a kültür dünyamız için çalışan ilgi çekici birçok şahsiyetin hayatından kesitler yer alıyor.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...