
Mehmed Akif’ten yeni haberler: 2 mektup 1 resim
Mehmed Akif’e tahsis edilmiş “Âkif Salnamesi” her sayısında Akif’e dair yeni belgeler, bilgiler ve yorumlar yayınlıyor. Derginin bu yılki beşinci sayısında ilk kez ortaya çıkan iki mektup ve bir resim hayli dikkat çekici.
Mehmed Akif’e tahsis edilmiş bir dergi var elimde: “Âkif Salnamesi”. Her sayısında Akif’e dair yeni belgeler, bilgiler ve yorumlar yayınlanan dergi bu yıl beşinci sayısına ulaştı.
Mehmed Âkif Ersoy Fikir ve San’at Vakfı ile Burdur Mehmed Akif Ersoy Üniversitesi’nin ortak yayını olan derginin sayfalarını çevirirken pek çok yazı arasında ilk kez ortaya çıkan iki mektup ve bir resim dikkatimi çekti.
Akif, mektupları çok sevdiği iki dostuna yazmıştı: Samih Rifat ve Şerif Muhiddin…
“Mektup yazacağım zaman dayak yiyecekmişim gibi fenalaşırım” diyen Mehmed Akif, söz konusu dostları olunca eline kalemi kâğıdı almaktan geri durmamış.
Her iki mektubu da Mısır’dayken yazan Akif, bilindiği gibi 1925’in sonbaharında Mısır’a gitmiş, Türkiye’ye ancak 1936 yazında, hasta bir şekilde dönmüştü. Aynı yılın Aralık ayında da vefat edecekti.
“Kardeşim, iki gözüm Sâmih’im”
Orijinali Mehmet Ruyan Soydan koleksiyonunda bulunan ilk mektubu Beşir Ayvazoğlu yayınlamış. 25 Mayıs 1927 tarihli mektup “Kardeşim, iki gözüm Sâmih’im” hitabıyla başlıyor.
Samih Rifat, Cumhuriyet’in ilk yıllarında milletvekilliği ve Türk Dili Tedkik Cemiyeti’nin kurucu başkanlığını yapan bir aydın. Aynı zamanda ünlü şair Oktay Rifat’ın da babası.
Akif’in hitabından anlaşılacağı gibi aralarında çok yakın bir dostluk var. O kadar ki Akif ile Samih Rifat bir mezar taşı için ortak manzum kitabe bile yazmışlar. Ayrıca Türk dilinin ilk sözlüğü olan Kaşgarlı Mahmud’un “Dîvânü Lugâti’t-Türk”ünü Türkçeye çevirmek için kurulan komisyonda birlikte mesai harcadıklarını biliyoruz.
“Kuran-ı Kerim tercümesiyle uğraşıyorum”
Mektubunda Akif, baytar yüzbaşı olan damadının memuriyetiyle ilgili bir meseleden bahsettikten sonra kendisinin Kur’an tercümesiyle uğraştığını söylüyor: “Ben bildiğin veçhile Kuran-ı Kerim tercümesiyle uğraşıyorum. Müsveddesini ikmale muvaffak olursam herhalde senin görmeni çok isterim.”
Akif, 1925’te Meclis tarafından kendisine sipariş edilen meal üzerinde Mısır’da uzun süre çalışmış, hatta bazı kısımları dostlarıyla paylaşmıştı. Şairin yayınlamaktan vazgeçtiği bu meal vasiyeti üzere Mısır’daki dostu Müderris Yozgatlı İhsan Efendi tarafından yakılmıştı. Mealin çeşitli versiyonlarından parçaların son yıllarda peyderpey ortaya çıkması sevindirici bir gelişme. (Meal konusunda son gelişmeler için geçen yıl yayınlanan şu değerli çalışmaya bakabilirsiniz: Ekmeleddin İhsanoğlu, Fatma M. Şen, “Âkif’ten Emanetler”, YKY, 2024.)
Hz. Peygamber’in torununa yazılan mektup
“Âkif Salnâmesi”nde yayınlanan ikinci mektubu İlhan Doğanay’ın emeğiyle okuyoruz. Yazarın koleksiyonda bulunan mektubu Akif, son Mekke Emiri Şerif Ali Haydar Paşa’nın oğlu Şerif Muhiddin Targan’a yazmış. Targan, dünyaca ünlü bir ud virtüozuydu, aynı zamanda viyolonselistti. Hepsinden önemlisi de Hz. Peygamber’in soyundan geliyordu.
Akif, Ali Haydar Paşa’nın Çamlıca’daki köşkünde kurulan meclislerde dinlediği Şerif Muhiddin’in uduna hayrandı. Safahat’ın son kitabı “Gölgeler”i, “Şark’ın tek dahi-i sanatı Şerif Muhiddin Beyefendi’ye hâtıra-i tazim” ifadesiyle ona ithaf etmişti.
Hasta yatağında Şerif Muhiddin’e şunları söyleyecekti: “Cedd-i muazzamınızın mukaddes namına yemin ederim ki, hayatımda mücerret bir zevk duydumsa onu sizinle geçen âlemlerde duydum.” Akif’in vatan hasretiyle geçen Mısır günlerinde teselli bulduğu plaklar arasında Şerif Muhiddin’in de plakları vardı. (Bilen Işıktaş, bu köklü dostluğun hikayesini yazdı, merak edenler şuraya bakabilir: “Harflerin ve Seslerin Ruhundaki Seyyahlar: Mehmet Âkif Ersoy ve Şerif Muhiddin Targan”, Pendik Belediyesi Kültür Yayınları, 2017.)
“Cânım, iki gözüm…”
Gelelim mektuba: Akif’in “Cânım, iki gözüm yegâne medâr-ı mübahatım” hitabıyla başlayan mektubu 7 Temmuz 1934 tarihini taşıyor. Şair, mektubuna bir zamandır hem ruhen hem de bedenen sağlığının iyi olmadığını ancak “insanın kaderin elinde bir oyuncak” olduğunu söyleyerek başlıyor.
Arkasından İstanbul’daki dostlarını adeta tek tek sayarak onların durumları hakkında Şerif Muhiddin’den bilgi istiyor. İlk sorular elbette Şerif Muhiddin’e yönelik: “Yeni semaileri dinleyen erbab-ı sanat nasıl buldular? Darü’l-elhan meselesi ne oldu? Yakında bir konser vermek tasavvuru var mı? Bunlara dair iyi haberler alırsam tabii çok memnun olacağım.”
Sonra Akif’e dair en güzel kitaplardan birini yazan Mithat Cemal’e geliyor sıra: “Midhat Cemal ile henüz görüşülememiş, ben hâlâ son şiirine muntazırım. Şekl-i nihâîsini verdikden sonra bana tekrar göndereceğini va’d etmişti. Unutdu mu ne oldu bilmem?”
Öldüğünde yanına defnedildiği sevgili dostu Babanzade Ahmed Naim’i de unutmuyor tabii: “Naim Bey’in ahval-i sıhhiyesine dair kimseden mufassal bir haber alamıyorum. O’nun için çok üzülüyorum.”
Akif’ “üstad-ı muazzam” dediği Hamid’e de uzun bir yer veriyor mektubunda. Sahafat’ın altıncı kitabı “Asım” çıktığında Mithat Cemal’in verdiği davetin başmisafirinin “Şair-i Azam” olduğunu hatırlatmalıyım. (Beşir Ayvazoğlu bu daveti merkeze alan bir kitap kaleme aldı: “1924: Bir Fotoğrafın Uzun Hikâyesi”, Kapı Yayınları, 2006). Ayrıca aşağıda bahsi geçen “Sanatkâr” şiirinde de Akif, Şerif Muhiddin Targan’ın dehasını konu alıyor:
“Üstad-ı muazzam Abdülhak Hamid Beyefendinin iltifatlarına karşı nasıl arz-ı şükran edeceğimi bilemiyorum. Kemal-i ta’zim ve tahassürle mübarek ellerini öperim. Cenab-ı Hakk afiyetlerini daim buyursun. Yine Maçka Palas’da mı ikamet buyuruyorlar? Kendilerine takdim cüretinde bulunduğum yedinci kitabda acaba hoşlarına giden bir parçaya tesadüf buyurmuşlar mı? Bilhassa ‘Sanatkâr’ manzumesi hakkındaki mütalalarına muttali olmayı pek arzu ederdim.”
Çocukluk arkadaşı İbnülemin’e dair de merak ettiği vardır: “İbnülemin Mahmud Kemal Bey Londra’ya gitmiş mi?”
Mektubun son satırlarına Akif’in Mısır günlerinin yorgunluğu çökmüş gibidir:
“Benim ne bir şey okuyabildiğim var ne de yazabildiğim. Demin söylediğim devre-i bastı (ferahlık dönemini) bekliyorum.”
Mısır’dan gelen fotoğraf
İlk kez okuduğumuz iki mektuptan sonra sıra geldi fotoğrafa: Necati Tonga, son yıllarda dergi ve gazete sayfalarında unutulan pek çok metni ortaya çıkardı.
Akif’in ilk defa gördüğümüz bu fotoğrafını da ona borçluyuz.
İBB Atatürk Kitaplığı’nda yaptığı araştırmalar sırasında karşılaştığı fotoğraf Tonga’ya göre muhtemelen 1930’lu yılların başında Mehmed Akif’in Mısır’daki ikameti sırasında çekilmiş.
“Âkif Salnâmesi”ndeki yazılar bunlarla sınırlı değil elbette: İsmail Kara’nın Akif’in damadı Ömer Rıza Doğrul’un İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmasına dair makalesi, Ömer Hakan Özalp’in Tatar basınında Akif’e dair hazırladığı bibliyografya, Ramazan Minder’in “ümmü’l-muharrirat” Halide Nusret Zorlutuna’nın gözünden Akif’i anlattığı yazısı, Mehmet Ruyan Soydan’ın Akif’in mührünü elde etme serüveni dergideki başlıklardan sadece birkaçı…
Unutmadan: Derginin son sayfalarını süsleyen “Hazine-i Evrak” kısmında Âkif’in elyazısıyla bir şiiriyle karşılaşacaksınız. Sakın şaşırmayın…

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.