
Türkiye’de defter ilminin babası: Ömer Lütfi Barkan
Türk iktisat ve hukuk tarihçiliğinin önemli kurucularından biridir Ömer Lütfi Barkan. Hayatını tarihe adayan bu büyük ismin ilimle dolu hayatına, yaptığı çalışmalara gelin birlikte bakalım.
İlk defa iktisat tarihçisi Mehmet Genç’ten duyduğum bir isimdi Ömer Lütfi Barkan. Mehmet Genç onu “ilk defa bir âlimle karşılaşmıştım” diyerek tanıtmaktadır. Barkan, 1903’de Edirne’nin Kıyık mahallesinde doğmuştur. Babası Eskizağralı İsmail Efendi ve annesi Gülsüm Hanım’dır. Bir de kız kardeşi vardır Fatma adında. Barkan ilk öğrenimini Edirne’de Numune Mektebi’nde, orta öğrenimini de Edirne Muallim Mektebi ve İstanbul Orta Öğrenim Mektebi’nde yapmıştır. 1920’de mezun olmuş, 2 Aralık 1922’de Edirne Gazi Paşa Mektebi dördüncü muallimliğine atanmış ve 1 Ekim 1923’de ikinci muallimliğe yükseltilmişti. Aradan bir ay geçtikten sonra İstanbul Darülfünunu’na (İstanbul Üniversitesi) kaydolmuş olduğundan görevinden ayrılmıştır. Edebiyat Fakültesi ve Yüksek Öğretmen Okulu mezunu olarak 31 numaralı diplomasıyla 1927’de diploma almıştır.
Barkan, İstanbul Fransız Arkeoloji Enstitüsü müdürüyken College de France’tan Prof. Albert Gabriel tarafından Strasbourg Fransız Üniversitesi’ne gönderilen Türk öğrencilerden biriydi. Burada Marc Bloch, Maurice Halbwachs, Henri Baulig gibi hocalardan ders almıştır. L. Febvre bu şekilde Barkan’ın iktisat tarihi zevkini buradan aldığını vurgulamıştır. Barkan’ın İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirir bitirmez, Strasbourg’a gittiği anlaşılıyor. Bu üniversitenin Edebiyat ve Hukuk Fakültelerinde derslere katılmıştır. Kaydını 1 Mart 1928’de yaptırmış, 6 Temmuz 1931’de Edebiyat Bölümü’nde lisansını tamamlamış, dört sertifika alarak mezun olmuş ve 1 Ağustos 1931’de Türkiye’ye dönmüştür. Yurda döner dönmez öğretmenlik için Millî Eğitim Bakanlığı’na başvurmuş, 28 Ekim 1931’de Eskişehir Lisesi felsefe ve yurt bilgisi öğretmenliğine atanmıştır. 1933 ders yılı başında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne naklen geçmiş ve Prof. Yusuf Kemal Tengirşenk yanında Türk İnkılap Tarihi Anabilimdalı’nda doçent olmuştur. Barkan 1934-35’te askerliğini yapmıştır. 1941’de ihtiyat hizmeti için çağrıldığında “Dekanlık öğretim için vücuduna lüzum vardır” diye geri bıraktırdıysa da 22 Haziran 1943’te üç aylık askerlik hizmeti yapmak üzere tekrar göreve çağırılmıştır. [1]
Barkan’ın 1936-37’li yıllarda Siyasal Bilgiler Fakültesi Mecmuası ve Ülkü Mecmuası’nda yazdığı seri makalelerle üzerine dikkatleri çekmiştir. Yeni bir çalışma, değişik ve alışılmadık bir konuyu ele alma tarzı olmuştur. Ömer Celal Sarç kurduğu ve dekanı olduğu İktisat Fakültesi’ne Barkan’ı kazandırmak için 2 Eylül 1937’de üniversite rektörlüğüne bir yazı yazmıştır. Başvuru uygun görülüp onaylanmış ve Barkan, Türk İnkılap Tarihi doçentliği devam ederken İktisat Fakültesi İktisat Tarihi doçentliğine naklen 27 Ekim 1937’de atanmıştır. Edebiyat ve İktisat Fakültesi’ndeki doçentlik yılları aslında doçentlik tezini verinceye kadar doçentlik adaylığı mahiyetindedir. Doçentlik sınavlarına 29 Haziran 1938’de geçtiği lisan sınavı ile başladı. Barkan bu sıralarda 18-19. yüzyıl ihtilallerine ilgi duyuyordu ve 1856-1860 yıllarındaki Suriye olaylarını incelemek için Osmanlı Arşivi’nde araştırma yapmak üzere başvurmuştu. Doçentlik tezini “Osmanlı İmparatorluğu’nda, Kuruluş Devrinde Toprak Meseleleri” üzerine hazırlayan Barkan, bunu 22 Aralık 1938’de dekanlığa teslim etmiştir. Tez jürisinde Fuat Köprülü, Alexandre von Rüstow ve Ebululâ Mardin vardır. [2]
İktisat Fakültesi’ne seçilmesinin ilk yıllarında bir aralık Hayriye Lisesi son sınıf Edebiyat şubesi öğrencilerine felsefe dersi verdi. Liseye atanması 10 Mart 1939’dur. Ertesi yıl sonlarına doğru Yüksek Öğretmen okuluna müzakereci olarak atandı. Ocak 1940’tan itibaren İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde “Türk hukuk tarihi” dersini ve bir aralık Ebululâ Mardin ile birlikte “toprak hukuku” dersi vermiştir. [3]
16 Haziran 1955’te Şükrü Baban, Barkan’a ordinaryüs unvanı verilmesi önerisinde bulunmuş ve 8 Nisan 1957’de yapılan Profesörler Kurulu toplantısında hazırlanan rapor okunarak onaylanmış ve karar 6 Temmuz 1957’de Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. [4]
Mart 1963’te Gülhane Parkı’na yakın yerde faaliyet gösteren İstanbul Özel İktisad ve Ticari İlimler Okulu’nda ek görev kabul ederek “genel iktisat tarihi” derslerini okuttu. Bu okulda 1972 yılına kadar ders verdi. Kırk seneyi aşkın bir hizmetten sonra Barkan, yetmiş yaşında emekli olmuştur. Emekli sandığı kendisine 3892 lira emekli maaşı bağlamıştır. Emekliliğinden sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde seminer yönetmiş ve konferanslar vermiştir. Barkan’ın vefatı 23 Ağustos 1979’dur. [5]
Türk tarihçiliğine büyük katkı
Barkan’ın hayat hikâyesine yer verdikten sonra Türk tarihçiliğine katkısından söz edelim biraz. Barkan, öncelikle Türkiye’de tarih anlayışı ve incelemelerine yenilik getirmiş bir ilim adamıdır. Daha çok Türk iktisat tarihi alanında yaptığı yeni ve orijinal araştırmalarıyla dikkat çekmiştir. Tahrir defterleri ilk defa onun tarafından sistematik bir şekilde incelenmiş ve bunların ziraî, sosyal ve demografik bakımdan önemleri ortaya konmuştur. Osmanlı bütçeleri ve muhasebe bilançoları gibi konular da yine ilk defa onun üzerine eğildiği konulardır. Ham malzemeyi toplayıp işlemek gibi hususlarda kendisi fazla vakit sarfetmez, bu işleri nezareti altında olmak üzere mesai arkadaşlarına bırakır. O işlenmiş malzemenin tahlil ve tefsiriyle uğraşmıştır. Barkan’ın araştırmaları daha ziyade 16. yüzyıl üzerinedir. 1935’te başladığı yayınlarının sayısı 150’den fazladır. Bunların içinde kitapların sayısı az olmakla birlikte makale olarak çeşitli dergilerde yayımladıklarının çoğu kitap hacmindedir. Ölümünden sonra makalelerinden sadece Türkiye’de Toprak Meselesi adıyla toprak meselesiyle ilgili olanlar bir ciltte toplanmıştır. [6]
Barkan’ın unutulmaz kitaplarından birisi de Süleymaniye Cami ve İmareti İnşaatı’dır. Bu eser inşaat ve kültür tarihimize ışık tuttuğu gibi, Osmanlı Türklerinin o asırdaki titiz ve disiplinli çalışmalarının da çok açık bir delilidir. Enver Meriçli ile birlikte metnini hazırladıkları ve başında Barkan’ın tamamlanmamış geniş bir değerlendirmesi ile yayımlanan Hüdavendigar Livası Tahrir Defteri I, Osmanlı sosyal ve ekonomik tarihinin bir hazinesini oluşturan tahrir defterlerinin nasıl yayımlanması gerektiği konusunda önemli bir deneme niteliği taşımaktadır. [7]
Annales ekolü
Barkan’ın ilmî kişiliğinin teşekkülünde, 1929’da Strasbourg’da yayın hayatına Annales d’Historie Economique et Sociale adlı dergi ve onun oluşturduğu yenilikçi tarihçiler topluluğunun önemli bir yeri vardır. Annales Tarihçiliği ve Annales Okulu diye de isimlendirilen bu ekole göre geleneksel tarihin uzun zaman diliminde en çok göze çarpan ve hızlı değişen olayları ve ünlü kişilerin yaptıklarını tarih olarak kabul etmesi prensibi yerine sosyal, ekonomik ve kültürel amiller gibi çıplak gözle görülmeyecek unsurları dikkate almasının yanı sıra, hızlı değişenden çok yavaş değişeni araştırmak esastır. Bütün dünya tarihçi çevrelerinin üzerinde olduğu gibi Türk tarihçileri üzerinde de önemli etkileri olan bu ekolün esas olarak Fuat Köprülü, Ömer Lütfi Barkan ve Halil İnalcık gibi önde gelen tarihçileri de prensipleriyle etkilemiştir. Dolayısıyla Barkan’ın gerek çalışma alanları ve ilmî çalışmalarına hâkim olan prensiplerin önemli ölçüde bu ekolden etkilendiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Barkan’ın şu sözleri bu etkinin ispatı mahiyetindedir: “Türklerin tarihinin bir muharebeler ve muahedeler tarihi, bir hanedan destanı olmaktan kurtarılarak hakiki bir izahını yapmak ve anlaşılmasını temin etmek lazım gelmektedir.”
Barkan’ın kuşağının fikirlerinin imparatorluk ile cumhuriyet arasında şekillenmiş olduğu söylenebilir. Barkan bu kuşak içinde Türkçülük çizgisi üzerinde yürümüş, bu hâliyle Ziya Gökalp ve Fuat Köprülü ile başlayan ve devam eden bir damarın temsilcisi olmuştur.
Yukarıda zikredilen isimler içinde Barkan’ın tarih alanında ortaya koyduğu çalışmalarla öne çıktığı söylenebilir. Bu çerçevede Barkan, Türkiye’de iktisat tarihi çalışmalarında öncü sayılabilir. Esas itibariyle felsefe eğitimi görmüş bir akademisyen olmasına rağmen, Fransa’da derslerine katıldığı Annales ekolünün ünlü hocası Marc Bloch’tan çok etkilenmiştir. Onun Fransa’dan bir felsefeci olarak değil de bir iktisat tarihçisi olarak dönmesinin temel nedeni de budur.
Barkan Türkiye’de tarih eğitimi ve öğretiminin problemleriyle ilgili olarak, tarih dersi kitaplarında medeniyet tarihine, ekonomik ve sosyal meselelere yer verilmemesini eleştirerek, bu ders içinde tafsilatlı bir şekilde sanat tarihi, düşünce tarihi, kültür tarihi, ekonomik ve sosyal tarihle ilgili bahislerin yer almasının gerekliliğine vurgu yapmıştır. Bu çalışma esnasında tarihte kalmamak ve bugüne dair çıkarımlarda bulunmak ona göre önem taşımaktadır. Daha çok Osmanlı hukuk tarihine dair çalışmalarında Osmanlı hukuk yapısının günümüz hukuk yapısıyla mukayesesini yapması bu anlayışının bir ürünüdür. Ona göre yapılması gereken yeni bir ruh ve anlayışla Osmanlı vesikalarını ortaya çıkarmak ve onlardan layıkıyla istifade etmektir. Ancak bu yapılırsa Osmanlı tarihinin dünya tarihindeki önemli konumu anlaşılmış olacaktır. [8]
İlk defa dile getirilen meseleler
Şüphesiz ki Barkan’ın Türk tarihçiliğinde çığır açan çalışmaları içerisinde en mühimi demografi alanına girenlerdir. Gerek kullandığı metot ve teknikler gerekse kendisinden sonra Osmanlı bürokrasisinin ürettiği defterlere yönelik akademik ilginin artışına sağladığı katkı ile Barkan bir öncü, Kemal Çiçek’in tabiriyle “Türkiye’de defter ilminin babası”dır. 1930’lu yıllar ve sonrası, coğrafya-insan ilişkilerini tarihî olayların ele alınmasında öne çıkaran Ekol’ün, en verimli ürünlerinin yayımlandığı dönemdir. Bunların başında Braudel’in ilk baskısı 1949 yılında yapılan Akdeniz Dünyası gelir. Diğer taraftan aynı dönemde Türkiye ve dünyanın içinde bulunduğu durum da önemlidir. Türkiye’de savaş sonrası nüfus ve toprak problemleri had safhadadır. Birinci Dünya Savaşı sonrasında nüfus, toprak ve sınır problemlerine dayalı anlaşmazlıklar; devletleri, siyasetçileri ve akademileri meşgul etmektedir. Lozan’da her ülkenin kendi nüfus istatistikleri ile masaya oturması, sınırların tayininde nüfusun öncelikli bir rol oynaması, konunun önemini canlı tutmaktadır. Buna karşılık o dönemde nüfus tarihi konusunda akademik çalışma neredeyse yoktur.
Türk tarihçiliğinde nüfus konusunu, “savaşların, saldırıların, savunmaların, fetihlerin, istilaların kısacası siyasal tarihin galibiyet ya da mağlubiyet sahnelerinden daha sosyal bir boyuta sıçraması” gerektiğini ilk defa dile getiren Barkan’dır. Ona göre, “İmparatorluk tarihini yeni bir ruh ve metotla ele alma ve dünya tarihçiliği arasında yer bulmasının en önemli yollarından birisi, “tarihî demografi” adı altında tarihî ilimler arasında müstakil bir şube hâlinde gün geçtikçe daha fazla gelişmekte olan bir araştırma kolunu tarihin hizmetine sokmaktır.” Çünkü “tarih ilmi; devletlerin askerî ve idari teşkilatını, içtimai ve iktisadi münasebetler nizamını tetkik etmek isterken, o devir ve medeniyetlere has nüfus imkan ve zaruretlerini, memleket nüfusunun kütlesi, kesafet ve dinamizmi, harita üzerindeki yayılış ve konuş şekli, yer değiştirme imkân ve sürati, artış nisbeti, yaşlara, cinsiyete ve meşguliyet nevine göre terekküp tarzı gibi demografik amilleri hesaba katmamış olması bir çok hadisenin ilmî bir izahtan mahrum kalmasına ve tarihin diğer ilimler arasındaki itibarını layıkı ile teessüs edememesine sebep olmuştur.”
Tarihçiliğimizin mevcut belge bağımlı ve siyasal tarih eksenine artık sorun eksenli yaklaşımların sokulması, bilhassa toplumsal meselelere yönlendirilmesi gerekir. Buna ilave olarak Barkan’ın deyişiyle “modern demografi ilminin zamanımız cemiyetlerinin siyasi, iktisadi ve içtimai meselelerini aydınlatmak için vazettiği müessir usul ve bilgilerle mücehhez olarak, demografik diyebileceğimiz bir görüş ve anlayış zaviyesinden tarihin tetkiki, tarih ilmini gençleştirmek, ona yeni ufuklar açmak, izahlarına yeni buutlar kazandırmak” lazımdır. Zira "devletlerin teşekkülü ile kendilerine mahsus heybet ve yapılarını muhafaza edebilmeleri, din ve mezheplerin yayılış tarzı, teşkilat ve müesseselerin mahiyet değiştirmesi, içtimai sınıflar arasındaki münasebetler, zirai rejimin bozulması, isyanlar, ekonomik gelişmeler ve teknik terakkiler (…) bugün olduğu gibi tarih boyunca da demografik mülahaza ve mutalar olmadıkça izahsız kalmaya mahkûmdur." Kısaca ekonomik ve sosyal bünye sıkı bir şekilde demografik bünye tarafından “tayin ve icap” edilmektedir. [9]
Barkan’ın metodolojisine yer verdiğimiz bu çalışma da göstermektedir ki Barkan, yeri doldurulamayacak bir akademisyen ve denenmemiş yolların öncüsü olarak anılmaya devam edecek bir âlim portresi olarak hep karşımıza çıkacaktır.
Notlar
[1] Halil Sahillioğlu, Ömer Lütfi Barkan, Ord. Prof. Ömer Lütfi Barkan’a Armağan, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, cilt: 41, sayı:1-4, Eylül 1982-Ekim 1983, s. 3-5.
[2] Sahillioğlu, agm., s. 5-6.
[3] Sahillioğlu, agm., s. 11.
[4] Sahillioğlu, agm., s. 8.
[5] Sahillioğlu, agm., s. 11-13.
[6] Mübahat S. Kütükoğlu, Ömer Lutfi Barkan, TDV İslam Ansiklopedisi, cilt: 5, s. 75.
[7] Kütükoğlu, agm., s. 76.
[8] Fatih Yakar, Edirneli Bir Bilim İnsanı: Ömer Lütfi Barkan’ın Hayatı, İlmî Kişiliği ve Para Vakıflarına Dair Görüşleri, Balkanlar ve İslâm -Balkanlı Âlimler, Mütefekkirler ve Eserleri-, cilt: 3 s. 543-545.
[9] Yunus Koç, Ömer Lütfi Barkan’ın Tarihsel Demografi Çalışmalarına Katkısı ve Klasik Dönem Osmanlı Nüfus Tarihinin Sorunları, Bilig, Bahar 2013, sayı: 65, s. 179-180.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.