
Tayvan: Çin-ABD geriliminin merkezindeki ülke
ABD, 2026 NDAA ile Tayvan politikasında “stratejik belirsizlik” perdesini kaldırıyor. Tayvan'ı RIMPAC tatbikatına davet eden, 1 milyar dolarlık askerî yardımı zorunlu kılan ve teknoloji iş birliğini başlatan yasa, Çin'e karşı operasyonel netliğe geçişin sinyalini veriyor.
Dünyanın en kritik jeopolitik fay hatlarından biri, Pasifik Okyanusu'nun batı sularında, Çin ile ABD arasında uzanıyor. Bu gerilimin merkezinde ise iki süper gücün egemenlik mücadelesinde bir mihenk taşına dönüşen Tayvan yer alıyor. 2026 Mali Yılı için kabul edilen ABD Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası (NDAA), bu mücadelede stratejik bir dönüm noktasını teşkil ediyor. Washington, onlarca yıldır sürdürdüğü “stratejik belirsizlik” perdesini aralayarak, Tayvan'a yönelik desteğini daha somut, operasyonel ve bağlayıcı bir çerçeveye oturtuyor. Bu durum, uluslararası ilişkilerde güç dengelerinin nasıl değiştiğine ve küresel istikrarın kırılganlığına dair çarpıcı bir örnek oluşturuyor.
Stratejik belirsizlikten operasyonel netliğe geçiş
Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD'nin Tayvan politikası, Çin'i tamamen kışkırtmaktan kaçınan ancak ada üzerindeki iddialarını da tanımayan dengeli bir belirsizlik üzerine kuruluydu. NDAA 2026, bu dengeyi temelden sarsıyor. Yasanın, iki parti tarafından da ezici bir çoğunlukla (77'ye karşı 20) kabul edilmesi, ABD siyasetindeki derin fikir birliğini gözler önüne seriyor. Bu, kısa vadeli siyasi hesapların ötesinde, Pekin'e yönelik uzun vadeli bir stratejik meydan okuma anlamına geliyor. Yasa, caydırıcılık teorisinden pratiğe geçişi temsil ediyor; artık sadece bir “tepki verme olasılığı” değil, “nasıl tepki verileceğinin” detaylı bir planı masada duruyor.
RIMPAC daveti: Sembolik bir deprem
Yasanın en çarpıcı hükümlerinden biri, ABD Savunma Bakanlığı'nı Tayvan donanmasını RIMPAC (Rim of the Pacific) tatbikatına davet etmeye “şiddetle teşvik” etmesi. RIMPAC, dünyanın en büyük uluslararası deniz savaş oyunu. Tayvan'ın bu tatbikata katılımı, askerî bir iş birliğinden çok daha fazlasını ifade ediyor. Bu hamle, Tayvan'ı fiilen egemen bir askerî aktör olarak uluslararası platforma taşıyarak, Pekin'in “Tek Çin” politikasına doğrudan bir meydan okuma niteliği taşıyor. Tayvanlı bir milletvekilinin de belirttiği gibi, bu davetin “diplomasi, bölgesel güvenlik ve jeopolitik üzerinde çok yönlü etkileri” olacak. Bu adım, Çin'in 2014 ve 2016'da katıldığı aynı platforma Tayvan'ın dâhil edilmesiyle, Pekin için sembolik bir yenilgi yaratıyor. Uluslararası ilişkilerde sembollerin gücü göz önüne alındığında, bu hamlenin Tayvan Boğazı'nda yaratacağı dalgalar derin olacak.
Savaşın gramerini değiştirmek
NDAA 2026, caydırıcılığı güçlendirmek için cüzdanını da konuşturuyor. Tayvan Güvenlik İşbirliği Girişimi (TSCI) için ayrılan 1 milyar dolar ve Başkanlık Çekim Yetkisi (PDA) kullanımı, silah tedarikindeki kronik gecikmeleri aşmayı hedefliyor. Ancak asıl devrim, lojistik anlayıştaki değişimde yatıyor. Yasa, ilk kez TSCI kapsamını “muharebe yaralı bakımı ve tıbbi ekipmanı”nı da içerecek şekilde genişletiyor. Bu, Washington'ın artık bir çatışma ihtimalini sadece teorik olarak değil, pratik ve acımasız gerçekleriyle birlikte ele aldığının güçlü bir göstergesi. Savaşın gramerini değiştiren bu odak, bir çatışma durumunda Tayvan'ın dayanıklılığını ve sürdürülebilirliğini artırmayı amaçlıyor. Bu, Carl von Clausewitz'in “savaşın sisi”ne karşı, lojistik hazırlıkla ışık tutma çabası olarak yorumlanabilir.
Teknolojik üstünlük ve “kirpi stratejisi”
Modern savaşlar artık piyadelerin çokluğuyla değil, teknolojiyle kazanılıyor. NDAA, bu gerçeğin farkında olarak, Pentagon'un Savunma İnovasyon Birimi (DIU) ile Tayvanlı bir muadili arasında yapay zekâ, yönlendirilmiş enerji silahları ve drone sistemleri alanlarında ortaklık kurulmasını zorunlu kılıyor. Bu, Tayvan'ın ünlü “kirpi stratejisi”ni güçlendirmeye yönelik kritik bir hamle. Kirpi, kendisinden katbekat büyük bir düşmana karşı dikenlerini kullanır. Tayvan da Çin'in devasa ordusu karşısında, teknolojik olarak üstün, ucuz ve kitlesel olarak üretilebilen asimetrik silahlarla (drone savarlar, lazer silahları) bir savunma ağı örmeyi planlıyor. DIU ortaklığı, bu dikenleri daha da keskinleştirmeyi ve Tayvan'ın sivil teknoloji üstünlüğünü askerî bir güce dönüştürmeyi hedefliyor. Bu durum, güç projeksiyonunun artık geleneksel ordularla değil, inovasyon ekosistemleriyle de şekillendiğini gösteriyor.
Yeni denge arayışı
Bu gelişmeler, ikili bir anlaşmazlık ötesinde küresel bir sistemik rekabetin parçası. Tayvan, “Birinci Ada Zinciri”nin jeostratejik kalbinde yer alıyor. Bu zincirin kontrolü, Çin'in Pasifik'e açılmasını belirleyecek. Bu nedenle, Japonya, Filipinler, Avustralya ve hatta Avrupa Birliği gibi aktörler de bu gerilimin tarafsız izleyicileri değiller. AB, Çin'in askerî manevraları karşısında endişesini dile getirirken, küresel ticaretin can damarı olan Tayvan Boğazı'ndaki istikrarın kendi ekonomik çıkarları için de hayati olduğunun altını çiziyor. NDAA, bu müttefikleri, Tayvan meselesinde daha net bir pozisyon almaya zorluyor. Bu, Soğuk Savaş sonrası oluşan uluslararası düzenin yeniden şekillendiği ve yeni ittifakların, yeni gerilim hatları boyunca kristalleştiği bir döneme işaret ediyor.
NDAA 2026, ABD'nin Tayvan konusundaki kartlarını masaya koyduğu tarihi bir belge. Bu hamle, caydırıcılığı güçlendirerek istikrarı sağlama niyetinde olsa da kaçınılmaz olarak karşılıklı bir tırmanışı da beraberinde getiriyor. Pekin, bu adımları kendi egemenlik iddialarına yönelik doğrudan bir tehdit olarak görüyor ve “yeni bir normal” yaratmak için askeri faaliyetlerini yoğunlaştırıyor. Bu, Thucydides'in meşhur “tuzak”ını akıllara getiriyor: Yükselen bir güç olarak Çin ile yerleşik bir güç olarak ABD arasındaki kaçınılmaz çatışma korkusu.
Tayvan Boğazı'ndaki satranç tahtasında, hamleler giderek daha karmaşık ve riskli hâle geliyor. NDAA 2026, oyunun kurallarını değiştiren bir hamle. Ancak, bu hamlenin nihai sonucu, Washington ve Pekin'in çok ötesinde, diğer küresel aktörlerin de nasıl tepki vereceğine ve uluslararası toplumun bu stratejik kırılma noktasında nasıl bir denge kuracağına bağlı olacak. Gerilim yükselirken; dünya, 21. yüzyılın en büyük jeopolitik sınavlarından birine tanıklık ediyor.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.