
İdeolojilerde yaşayan bir hayalet: Troçki
Troçki, devrimci idealizmiyle yüzyılı şekillendirdi; fikirleri, suikastla bile susturulamadı. Öldürüldüğü 21 Ağustos 1940’tan bugüne 85 yıl geçti. “Sürekli devrim”den bürokrasi eleştirisine uzanan mirası ise bugün hâlâ küresel adalet ve özgürlük arayışına ilham veriyor.
Yirminci yüzyılın siyasi arenasında az sayıda isim, Leon Troçki kadar derin izler bırakmıştır. Ukrayna'nın Yanovka köyünde 1879'da doğan Lev Davidoviç Bronştayn, tarihe "Troçki" adıyla geçecek devrimci kimliğiyle yalnızca bir dönemin değil, günümüzün de en çarpıcı siyasi figürlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Onun hikâyesi, devrimci idealizmle siyasi gerçeklerin kesiştiği, zaferlerle trajedilerin iç içe geçtiği, fikirlerin ölümden sonra bile yaşamaya devam ettiği epik bir destan.
Bir devrimcinin doğuşu
Troçki'nin entelektüel yolculuğu, dönemin sosyal çalkantılarının tam ortasında başladı. Varlıklı bir Yahudi ailenin çocuğu olmasına rağmen, toplumsal adaletsizlikler onu erken yaşta etkilemişti. Odessa ve Nikolayev'deki eğitim yıllarında Marksizm'le tanışması, hayatının dönüm noktası oldu. Genç yaşta devrimci faaliyetlere katılması, 1898'de tutuklanması ve ilk Sibirya sürgünü, onun devrimci kimliğinin temellerini attı.
Bu dönemde yazdığı yazılar ve geliştirdiği fikirler, gelecekte "sürekli devrim" teorisinin tohumlarını barındırıyordu. 1902'de sürgünden kaçışı ve "Leon Troçki" takma adını benimsemesi, artık tamamen devrimci kimliğine adanmış bir hayatın başlangıcıydı.
1905 Devrimi: Teorinin pratikle sınavı
1905 Devrimi, Troçki için hem pratik deneyim hem de teorik gelişim açısından kritik bir dönemdi. Petrograd Sovyeti'nin başkanı olarak gösterdiği liderlik, onun örgütleme yeteneğini ve kitleleri harekete geçirme gücünü ortaya koydu. Devrimin bastırılmasının ardından yazdığı "Sonuçlar ve Beklentiler" adlı eser, "sürekli devrim" teorisinin ilk kapsamlı ifadesi oldu.
Bu dönemde Troçki, Menşevikler ve Bolşevikler arasındaki ayrımlarda kendine özgü bir pozisyon aldı. Lenin'le yaşadığı teorik tartışmalar, 1917'deki ittifaklarına rağmen, aslında gelecekteki ayrılıkların da habercisiydi.
1917: Devrimin zirvesi
Troçki'nin 1917'deki rolü, devrim tarihinin en çarpıcı bölümlerinden biridir. New York'tan Rusya'ya dönüşü, Bolşevik saflarına katılışı ve Petrograd Sovyeti'nin lideri olarak Ekim Devrimi'ni yönetişi, onu Lenin'le birlikte devrimin iki temel figüründen biri yaptı. Askerî Devrim Komitesi'ndeki çalışmaları, devrimin askerî stratejisini belirlemede kilit rol oynadı.
Devrim sonrasında Dışişleri Halk Komiseri olarak Brest-Litovsk Antlaşması müzakerelerini yürütmesi, onun pragmatik yönünü gösterdi. Lenin'le yaşadığı anlaşmazlığa rağmen, devletin çıkarları uğruna istifa etmesi, idealizmle realpolitik arasındaki denge arayışını yansıtıyordu.
İç savaş ve Kızıl Ordu: Askerî deha
İç Savaş döneminde Kızıl Ordu'nun kurucusu ve lideri olarak Troçki, askerî bir deha olduğunu kanıtladı. Eski Çarlık subaylarını orduya dahil etme kararı gibi radikal yaklaşımları, kısa sürede disiplinli bir ordu yaratmasını sağladı. Cepheler arasında yaptığı geziler, bizzat savaş alanında verdiği taktik kararlar, askerî yeteneğinin somut göstergeleriydi.
Ancak bu dönem, Stalin'le ilk ciddi çatışmaların da başlangıcı oldu. Tsaritsyn (sonradan Stalingrad) olayında Stalin'in müdahaleleri, gelecekteki iktidar mücadelesinin erken işaretleriydi.
İktidar mücadelesi: Teori ve pratiğin çatışması
Lenin'in ölümünden sonra patlak veren iktidar mücadelesi, aslında Sovyet devletinin geleceğine dair iki farklı vizyonun çarpışmasıydı. Troçki'nin "sürekli devrim" teorisi, devrimin uluslararası yayılımını savunurken, Stalin'in "tek ülkede sosyalizm" anlayışı, SSCB'nin içe kapanmasını öngörüyordu.
Bu dönemde Troçki'nin yazdığı "Yeni Dersler" ve diğer eserler, Stalinist bürokrasinin yükselişine karşı teorik mücadelenin temellerini attı. Ancak parti aygıtı üzerindeki kontrolü elinde bulunduran Stalin, 1920'lerin sonunda Troçki'yi tamamen tasfiye etmeyi başardı.
Sürgün yılları: Fikirlerin sınır tanımaz gücü
Troçki'nin sürgün yılları, aslında fikirlerinin dünya çapında yayılmasının başlangıcı oldu. Türkiye'de Büyükada'da geçirdiği dört yıl (1929-1933), en verimli yazarlık dönemlerinden biriydi. Burada kaleme aldığı "Rus Devrimi Tarihi", devrimin en kapsamlı analizlerinden biri olarak tarihe geçti.
Fransa ve Norveç'teki sürgün yılları, Stalinist baskıların uluslararası boyutunu gösterdi. Son durağı Meksika'da ise hem siyasi çalışmalarına devam etti hem de Diego Rivera ve Frida Kahlo gibi isimlerle ilginç entelektüel ilişkiler kurdu.
Dördüncü enternasyonal: Mirasın kurumsallaşması
1938'de kurulan Dördüncü Enternasyonal, Troçki'nin Stalinist Komintern'e alternatif oluşturma çabasının somut ifadesiydi. "Geçiş Programı" ile ortaya koyduğu fikirler, işçi sınıfının uluslararası mücadelesine teorik bir çerçeve sunmayı amaçlıyordu.
Ancak bu girişim, Troçki'nin hayattayken umduğu etkiyi yaratamadı. Buna rağmen, II. Dünya Savaşı sonrasında çeşitli ülkelerde filizlenen Troçkist hareketler, onun fikirlerinin yaşamaya devam ettiğini gösterdi.
Suikast: Bir düşünürün sessiz çığlığı
20 Ağustos 1940'ta Ramón Mercader'ın buz baltasıyla düzenlediği suikast, bir devrimcinin öldürülmesinden ibaret değildi. Bu suikast Stalinizm’e karşı en sistemli muhalefetin de sonu oldu. Troçki'nin ölüm döşeğindeki son sözleri, katilinin sorgulanarak emri verenin ortaya çıkarılması yönündeydi, âdeta tarihe bir not düşer gibi...
Ancak bu suikast, Troçki'nin fikirlerini susturamadı. Aksine, Stalin'in Büyük Temizlik döneminde yok edilen Bolşevik kadroların mirasını taşıyan tek kişi olarak Troçki, ölümünden sonra daha da güçlü bir sembole dönüştü.
Troçkizm: Yaşayan bir gelenek
Troçki'nin mirası, Soğuk Savaş döneminde dünyanın dört bir yanındaki anti-Stalinist sol hareketler için bir referans noktası oldu. Onun bürokrasi eleştirisi, işçi demokrasisi vurgusu ve enternasyonalist perspektifi, 1960'ların yeni sol hareketlerini derinden etkiledi.
Günümüzde Troçkist hareketler, küresel kapitalizmin krizlerine karşı alternatifler sunmaya devam ediyor. Troçki'nin "eşitsiz ve bileşik gelişim" teorisi, küreselleşme çağının çelişkilerini analiz etmede hâlâ geçerliliğini koruyor.
Devrimci mi, düşünür mü?
Troçki'nin tarihsel rolüne dair tartışmalar bugün de sürüyor. Bazıları onu pratik devrimci faaliyetlerdeki başarılarıyla öne çıkarırken, diğerleri teorik katkılarını vurguluyor. Askerî dehası, hitabet yeteneği ve yazarlık becerisiyle çok yönlü bir figür olan Troçki, belki de en çok "tamamen devrimci" kişiliğiyle tarihe geçti.
Stalin'le yaşadığı mücadelede yenilgiye uğraması, onun fikirlerinin geçerliliğini ortadan kaldırmadı. Aksine, 20. yüzyılın totalitarizm deneyimlerine karşı uyarıları, günümüzde daha da anlam kazanıyor.
Modern dünyada Troçki'nin yeri
Yirmi birinci yüzyılın küresel krizler ortamında Troçki'nin fikirleri yeniden güncellik kazanıyor. Kapitalizmin küresel çapta yaşadığı krizler, onun "sürekli devrim" teorisinin öngörülerini hatırlatıyor. Uluslararası sermaye hareketlerinin yarattığı eşitsizlikler, "eşitsiz ve bileşik gelişim" kavramını yeniden düşünmeye zorluyor. Öte yandan, Troçki'nin bürokrasi eleştirileri, modern devlet aygıtlarının işleyişine dair önemli ipuçları sunuyor. Stalinizm eleştirisi ise otoriter rejimlerin doğasına ışık tutmaya devam ediyor.
Leon Troçki'nin hikâyesi, 20. yüzyılın bütün çelişkilerini barındırıyor. Devrimci ideallerle siyasi gerçekler arasında sıkışan bir hayat, zaferler ve trajedilerle dolu bir mücadele, ölümünden sonra bile sönmeyen bir fikir ateşi...
Bugün Troçki'nin mirası, yalnızca tarih kitaplarında değil; küresel adalet arayışında, emek mücadelelerinde ve anti-otoriter direnişlerde yaşamaya devam ediyor. Tıpkı kendisinin bir zamanlar yazdığı gibi: "Hayat güzeldir. Gelecek kuşaklar onu tüm kötülüklerden, baskılardan ve şiddetten arındıracak ve tamamen tadını çıkaracaklar."
Troçki'nin hayal ettiği bu gelecek için verdiği mücadele, tarihin tozlu sayfalarında kaybolmuş bir anı değil, hâlâ sürmekte olan bir arayışın parçası. İdeolojiler dünyasında dolaşan bu "hayalet", belki de tam da Marx'ın dediği gibi, yalnızca geçmişin değil, geleceğin de hayaleti...

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.