24 Eylül 2025

Birleşmiş Milletler’in Gazze sınavı

Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkımın ardından barış umuduyla kurulan Milletler Cemiyeti, eksiklikleriyle tarihe geçti; yerini daha güçlü ideallerle Birleşmiş Milletler aldı. Ancak veto hakkı ve ulusal çıkarların gölgesinde kalan BM, küresel adaleti sağlamaktan uzak kaldı.

20. yüzyılı şekillendiren ve tarihin en büyük dönüm noktalarından biri olan Birinci Dünya Savaşı, sadece Almanya, Rusya, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı gibi hanedanlıkların yıkılmasına sebebiyet vermemiş aynı zamanda Avrupa toplumunu istikrarsızlaştırarak İkinci Dünya Savaşı'na da zemin hazırladı. Öte yandan savaş sürecinde dehşet verici kayıplar yıllar geçtikçe artarken uluslararası kamuoyu bu noktada bir çözüm bulma arayışına girdi. Bu talebin gücü öylesine büyüktü ki, Ocak 1919'da Paris Barış Konferansı'nın başlamasından sonraki birkaç hafta içinde Milletler Cemiyeti Sözleşmesi metni üzerinde oybirliğiyle anlaşmaya varılmıştı.

Milletler Cemiyeti (MC), uluslararası ilişkilerde ilk örgüt olma özelliğini taşıyan önemli bir yapı olarak dikkatleri çekiyor. Bu örgütün kurulması, uzun süren ve iki temel harekete dayanan bir sürecin sonucunda mümkün oldu. Bu hareketlerden ilki Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) başladı. Birinci Dünya Savaşı'nın başlarında, savaşın insanlık üzerinde yarattığı yıkıcı etkileri fark edilmiş ve bu trajedinin bir an önce son bulması gerektiği görüşü ağırlık kazanmıştı. Bu doğrultuda, 1915 yılında ABD Senatosu'nda hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat senatörlerden oluşan bir grup, “League to Enforce Peace” (Barışı Sağlama Birliği) adında bir örgüt kurdu.

Yaklaşık bir yıl sonra ABD Kongresi’nde söz alan Başkan Woodrow Wilson, tarihe geçen 14 ilkesini açıklamak üzere bir konuşma yaptı. 18 Ocak 1918’de gerçekleştirilen bu kongrede, Wilson, I. Dünya Savaşı'nı sona erdirmeyi amaçlayan prensiplerini paylaşmıştır. Wilson ilk ilkesinde, barış görüşmelerinin ve antlaşmaların tamamen şeffaf bir şekilde yürütülmesi gerektiğini belirterek, devletler arasında gizli antlaşmalara ve gizli diplomasiye son verilmesi gerektiğini ifade ederken bu ilke, Milletler Cemiyeti’nin bir dünya örgütü olarak uluslararası ilişkilerde değer kazanmasına önemli bir katkı sağladı.

Wilson'ın "barış cemiyeti" önerisi

8 Ocak 1918’de ABD Başkanı T. W. Wilson, Senato’da yaptığı konuşmada 14 temel ilkeyi ortaya koyarak, dünya barışını sağlamak için bir “barış cemiyeti” kurulması gerektiğini vurgulamıştı. Wilson’a göre, böyle bir cemiyetin başarılı olabilmesi hem büyük hem de küçük devletlerin toprak bütünlüklerinin korunması ve siyasi bağımsızlıklarının garanti altına alınmasıyla mümkün olabilecekti. Bu fikir, uluslararası iş birliğini güçlendirmeyi amaçlayan bir vizyonun temelini oluşturdu.

Cemiyet, her ne kadar kuruluşundaki amaçları karşılayamamış ve 19 Nisan 1946'da resmen dağılmış olsa da böyle bir organizasyonun teşkili uluslararası ilişkiler tarihinde son derece önemli bir dönüm noktası olarak kayda geçti. Akabinde 24 Ekim 1945’te teşkil edilen Birleşmiş Milletler her ne kadar genel amacı, yapısı ve işlevleri bakımından Milletler Cemiyetiyle bir paralellik arz etse de söz konusu oluşum bazı açılardan, özellikle de uluslararası barış ve güvenliğin korunması noktasında ve ekonomik ve sosyal kalkınmaya olan bağlılığı açısından çok daha nitelikli bir örgüt haline geldi.

"Dostane ilişkiler" amacı

Birleşmiş Milletler’in dört ana amacı bulunuyor. Bunlar şu şekilde sıralanabilir:

  • Uluslararası barış ve güvenliği korumak
  • Ülkeler arasında dostane ilişkiler kurmak
  • Uluslararası ekonomik, sosyal, kültürel, insani sorunların çözümünde işbirliği yapmak ve temel insan hak ve özgürlüklere gerekli saygının gösterilmesini teşvik etmek
  • Ortak çıkarların elde edilmesi hususunda milletler arasında uyumu sağlayan bir merkez olmak

Başta barış ve güvenlik olmak üzere sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması, insan hakları ve insani yardım konusunda harekete geçilmesi, uluslararası hukuk ve adaletin tesisi, küresel ortaklıkların kurulması gibi idealler doğrultusunda teşkil edilen BM dünya üzerindeki tüm ulusların bir araya gelebileceği, ortak sorunları tartışabileceği ve tüm insanlığın yararına olacak ortak çözümler bulabileceği bir organizasyon olma kaygısı ile hareket etti.

Veto hakkı sorunu

Fakat devletler arasındaki çıkar çatışmaları, küresel barışın sağlanmasını sürekli olarak engellemektedir. Dolayısıyla büyük çaplı bir savaşın yol açabileceği yıkımlar, uluslararası sistemi oluşturan devletleri çözüm yolları aramaya itmiştir. Küresel bir örgüt kurma fikri, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce ortaya atılmış olsa da bu alandaki ilk somut adım Milletler Cemiyeti (MC) ile atıldı. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ise Birleşmiş Milletler (BM) kuruldu. Temelde bir Amerikan girişimi olan Birleşmiş Milletler, savaşın kazanan devletlerine tanınan veto hakkı nedeniyle adaletli bir işleyişten uzak bir yapıya sahiptir.

Öte yandan İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Afrika, Asya ve Orta Doğu'da yaşanan geniş çaplı sömürgecilik karşıtı hareketler, Birleşmiş Milletler’in karşı karşıya kaldığı siyasi, ekonomik ve sosyal sorunların hacmini ve boyutunu artırdı. Bilhassa 1991'de Soğuk Savaş'ın sona ermesi, Birleşmiş Milletler’e olan ilginin ve çağrıların yeniden artmasına sebebiyet vermişti. Bununla birlikte uluslararası sistemin giderek daha da değişken hale getirdiği jeopolitik iklim içerisinde işlemeye çalışan bu organizasyon, başta çatışma çözümü ve insani yardım alanlarında olmak üzere, mevcut teamüllere ve işleyişlere yönelik yeni zorlukları gündeme getirdi. İsrail’in Gazze’deki soykırım suçu bu kapsamda örnek olarak gösterilebilir

BM'nin en büyük sınaması: Gazze

Nitekim Birleşmiş Milletler’in sınandığı en önemli vaka İsrail’in hala devam ettiği Gazze katliamına yönelik yaklaşımı oldu. 7 Ekim 2023’ten bu yana defalarca kez toplanıldı. Güvenlik Konseyi’nde acil toplantılar yapıldı. 

Son zamanlarda BM uzmanlarının yaşanan katliamı soykırım şeklinde nitelediğini dahi gördük. Yayımlanan raporlarda Netanyahu ve katliam yönetiminin suçlandığını okuduk. Kınamalar, toplantılar adımlar… Ancak bu kapsamda etkili ve somut bir adım atıldığına tanıklık etmedik. Her şeyden önce BM’nin bir polis gücü yok. Organizasyondan böyle bir mekanizma beklenemez de zaten… Ancak en azından alınan kararların tatbiki noktasında daha etkili bir mekanizma oluşturulabilirdi.

Hasılı, Birleşmiş Milletler birçok sınavda olduğu gibi Gazze sınavında da sınıfta kalmıştır. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Tüm dünyanın sesi beş üyenin söylediklerine göre belirlenmemeli. 195 üye devletin tamamı, kalıcı olmayan ayrımı yapılmaksızın, potansiyel olarak Güvenlik Konseyi'ne üye olabilmelidir. Ancak o zaman tüm dünya mutlu olacaktır" ifadeleri, BM’nin köhnemiş ve paslanmış sistemini özetler niteliktedir.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...