04 October 2024

Orta Doğu’daki gelişmeler Türkiye’yi nasıl etkiler?

Orta Doğu’da son yaşanan gelişmeler ve çatışmaların hızla bölgesel bir savaşa doğru evrilmesi Türkiye’yi ve özellikle de ekonomiyi nasıl etkileyecek?

Dünya tarihi, irili ufaklı ve farklı türlerde savaşlarla doludur. Bu savaşlar, insanlığın pek çok değerini kaybetmesine yol açarken, önemli teknolojik gelişmelere de zemin hazırlamıştır. Ancak her gelişmenin dünya üzerindeki bölgelere ve güç odaklarına aynı şekilde etki etmediği, aksine her bir gelişmenin kimi kazananlar kimi kaybedenler yarattığı açıktır. Bu süreçlerde oyunun kuralları yeniden belirlenmekte, güç dengeleri değişmektedir.

Bugün, Orta Doğu’da süregelen çatışmalar Türkiye’nin hem ekonomik hem de jeopolitik konumunu ciddi biçimde etkileyebilecek bir nitelik taşımaktadır.

Orta Doğu’da süregelen çatışmaların son dönemde bölgeselleşme eğilimi göstermesi, Türkiye’nin içinden geçtiği ekonomik sorunları daha da ağırlaştırabilecek senaryoları gündeme getiriyor. Bu tür bölgesel çatışmaların en önemli sonuçlarından biri, özellikle petrol akışı için kritik olan ticaret yollarını kesintiye uğratma riskidir. Enerji ithalatçısı ve geçiş merkezi olan Türkiye, bu krizlerden ciddi biçimde etkilenebilir. Enerji tedariki sorunu, sadece Türkiye ekonomisini değil, aynı zamanda Avrupa’nın enerji güvenliğini de riske atacaktır.

Çatışmanın yayılması, Türkiye gibi enerji ithalatçısı ülkelerde sigorta primlerinin artması, gecikmelerin yaşanması ve yönlendirme maliyetlerinin artması gibi olumsuz etkiler yaratacaktır. Tüm bunlar, enerji fiyatlarını artırarak, Türkiye’de enflasyon üzerinde daha fazla baskı oluşturabilir. Örneğin, enerji fiyatlarındaki %10’luk bir artış, enflasyonu yaklaşık 1,5 puan artırabilir. Bu durum, özellikle düşük gelirli kesimler üzerinde hayat pahalılığını artıracaktır. Enerji arzındaki kesintiler, maliyetlerin artmasının yanı sıra, tedarik zincirlerinde aksamalara neden olabilir.

Göç sorunu ve mülteci akını

Orta Doğu çatışmalarının bölgeselleşmesi, Türkiye’nin uzun süredir karşı karşıya kaldığı mülteci sorununu daha da derinleştirebilir. Türkiye, Suriye iç savaşından bu yana milyonlarca mülteciyi ağırlamış ve bu süreçte önemli ekonomik ve sosyal sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu yeni gelişmeler, Türkiye’nin komşu ülkelerden gelecek yeni bir göç dalgasıyla karşılaşma riskini artırmaktadır. Bu durum, ülke kaynakları üzerinde ciddi bir baskı yaratabilir ve ek siyasi ve sosyal zorluklar doğurabilir.

Göç konusu, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerini de doğrudan etkiliyor. Türkiye’nin Avrupa Birliği ile imzaladığı geri kabul anlaşması çerçevesinde, göçmenlerin Avrupa’ya ulaşmasını engellemek amacıyla önemli bir rol üstlenmiştir. Ancak bölgedeki yeni gelişmeler, Türkiye’nin göçmen krizini yönetmesini zorlaştırabilir.

Orta Doğu’daki çatışmalar, dış ticaret, turizm ve taşımacılık gibi sektörleri olumsuz etkileyebilir. Ukrayna-Rusya Savaşı nedeniyle zaten zayıflayan bu sektörler, Orta Doğu’daki gelişmelerle birlikte daha da kırılgan hale gelebilir. Çatışmaların bölgesel nitelik kazanması, ekonomik beklentileri etkileyerek finansal piyasalarda ve ekonomik göstergelerde bozulmalara yol açabilir.

Ekonomide işler daha da zorlaşır

Türkiye ekonomisinin ağır faiz yükü pahasına fiyat istikrarını yeniden sağlamaya dönük politikalar izlediği, hatta bu yüzden ekonomide ciddi bir yavaşlamanın gündemde olduğu böyle bir dönemde, Orta Doğu’da anılan olumsuzlukların yaşanması, kuşkusuz ekonomi yönetiminin “eleştirilere konu olan” hedeflerine erişilmesi ihtimalini zayıflatacaktır. Talihsiz biçimde Kasım ayına endekslenen kamuoyundaki faiz indirimi beklentisinin, mevcut koşullar altında gerçekleştirilmesi olanaksızlaşmışken, eklenen bu gelişmelerle politika faizinin sabit tutulması bir tercihin ötesinde, bir mecburiyet haline gelecektir. Ekonominin bu süreçte yavaşlama eğilimini sürdürmesi, işsizlikte yükseliş eğiliminin sürmesine ve yanı sıra devam eden hayat pahalılığı altında gelir kaybına uğrayan ve gelir artışı elde edemeyen büyük toplumsal kesimlerdeki memnuniyetsizlik, siyasi arenada da bir baskı unsuruna dönüşebilecektir.

Türkiye ekonomisinde fiyat istikrarı başta olmak üzere ekonomik istikrarın belirleyicilerini şekillendiren yapısal koşulların iyileştirilmesine duyulan ihtiyacın giderilememesi bir tarafa, Orta Doğu krizi ile gündeme gelen özellikle bölge ülkeleri ile yürütülen yoğun inşaat, makine ve tüketim malı ticaretinde de Türkiye’nin aleyhine gelişmelerin olmasını beklemek sürpriz olmayacaktır. Dahası, dünya ticareti ABD ve Çin rekabetinin etkilerini ağır biçimde yaşarken, dış ticarette rekabetçi gücünü gün geçtikte kaybeden Türkiye’nin bölge ticaretindeki payını kalıcı biçimde kaybetme ihtimali oldukça kaygılandırıcı bir gelişmedir. Avrupa Birliği’nin orta ve uzun vadeli projeksiyonlarla ekonomik ve siyasi açmazlar içinde olduğu böyle bir dönemde, Orta Doğu’da meydana gelen bu gelişmeler, açıkça Türkiye aleyhine olacaktır.

Ekonomideki kötü senaryoya ek olarak, bölgesel çatışmalar Türkiye’deki mevcut güvenlik endişelerini daha da kötüleştirebilir. Orta Doğu merkezli, terör ve düzensiz göçe bağlı kaçakçılık başta olmak üzere söz konusu sorunlar Türkiye’nin çeşitli güvenlik tehditleri ile karşı karşıya kalmasına neden olabilir. Bütün bunlar ağır ekonomik bilançonun derinleşmesine, enerji, ticaret, turizm ve taşımacılık gibi sektörlerde büyük açmazların oluşmasına yol açabilir.

Çözüm yolları

Sonuç olarak, Orta Doğu’daki gerginliklerin ve çatışmaların bölgeselleşmesi, Türkiye için hem ekonomik hem de jeopolitik olarak önemli problemler yaratacaktır. Bu çerçevede Türkiye’nin bölgesel istikrarsızlığı en aza indirecek ve daha da önemlisi kendi pozisyonunu tarafsızlık ilkesi ile güçlendirecek ve pekiştirecek bir yol haritası izlemesi, ülke ekonomisi üzerinde oluşabilecek çeşitli olumsuz dışsal etkileri en aza indirecektir.

“Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesine bağlı kalınması, olası riskleri en aza indirecek, Türkiye’nin bölgedeki diyalog mekanizmasını çalıştırabilmesi ve Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası kuruşlarla iş birliği yapabilme kapısının kapatılmamış olmasını sağlayacak ve darboğazdaki Türkiye ekonomisinin ihtiyaç duyduğu toparlanma fırsatını verebilecek yegâne yol olarak değerlendirilmelidir. Zira ekonomiyi taşıyabileceğinden daha fazla yükün altında bırakmak, nihai çözümden bizi giderek uzaklaştıracaktır. Bu nedenle Türkiye’nin uzun dönemli ekonomik büyümeyi ve refah artışını öne alan uzun erimli politikalara odaklanması ve tali konular nedeniyle bu eksenden ödün vermemeye dikkat etmesi gerekir.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...