Kapadokya'da spor ve doğa buluşması
UNESCO Dünya Mirası Kapadokya, Salomon Cappadocia Ultra Trail ile 79 ülkeden 2.406 sporcuya ev sahipliği yaptı. Peri bacalarının gölgesinde adrenalin dolu parkurlarda koşan atletler, doğanın büyüleyici güzellikleriyle buluştu. Kadim vadilerde spor, dostluk ve macera bir araya geldi.
Güneş, Kapadokya’nın altın ve gümüşle dokunmuş ufkunu yarıp, peri bacalarının sessiz devler gibi yükseldiği bu büyülü vadilere düşen ilk ışıklarıyla bir masalı daha uyandırdı. Bu diyar, doğanın binlerce yıllık terennümüyle şekillenmiş bir sanat eseri olmakla birlikte ruhu harekete geçiren, bedenleri toprak tonlarıyla, insanı ise kendi özüyle buluşturan kadim bir çağrının da adresiydi. Ve bu çağrı, bu yıl 12’nci kez, daha derinden, daha coşkulu bir şekilde yankılandı: Salomon Cappadocia Ultra Trail ile spor ve doğa, Kapadokya’nın kızıl vadilerinde, tarihin ve zamanın iç içe geçtiği bu eşsiz coğrafyada bir kez daha kucaklaştı.
Tarih boyunca Hititlerin ayinlerine, ilk Hristiyanların dualarına, kervanların çan seslerine ve nice medeniyetin haykırışına ev sahipliği yapmış bu kadim topraklar, şimdi 79 ülkeden gelen 2 bin 406 sporcunun çarpıntılı yürekleri ve derin nefesleriyle canlanıyordu. Onlar buraya bir yarışa değil; bir yolculuğa, bir araya gelişe, kendini aşmanın ve keşfetmenin sınırlarında dolaşmaya gelmişlerdi. UNESCO’nun koruduğu bu miras, seyredilen sakin bir manzaranın ötesinde nefes alan, yaşatan, mücadele ettiren ve nihayetinde kucaklayan bir buluşma alanına dönüşmüştü.
Sabahın ilk ışıkları, Ürgüp’ün dar, taş sokaklarında gezinen koşucuların üzerine düşerken, sanki her bir taş, her bir oyma, geçmişin fısıltılarını onlara anlatıyordu. Kızılçukur’un batan güneşte yanarak alev alev kızaran büyüsüne, Çavuşin’in kayalara oyulmuş sessiz tarihine, Göreme’nin her dönemeçte sürpriz yapan eşsiz manzarasına doğru attıkları her adım, zamanda bir yolculuktu. Bu yolculukta, sporcular birbirleriyle değil; doğanın kendisiyle, kendi sınırlarıyla ve içlerindeki o kadim “niye”' sorusuyla da mücadele ettiler. Lav tüflerinden oluşan yumuşak patikalar, güneşin altında parlayan kızıl topraklar, rüzgârın ıslık çalarak geçtiği vadi boyunları ve gökyüzünde süzülen sıcak hava balonları, her bir sporcuya ayrı, kişisel bir hikâye fısıldıyordu.
Arka planda yer alan yüzlerce gönüllünün alın teri
119 kilometrelik o devasa parkurda, geceyi ve gündüzü arkalarında bırakarak sınırlarını zorlayan atletlerin azmi ile 14 kilometrelik yeni parkurda doğanın saf güzelliğinin keyfini çıkaran amatörlerin heyecanı, aynı kaynaktan besleniyordu: Tutku. Bu bir yaşam biçimi, bir sabır egzersizi, bir varoluş meditasyonuydu. Ve bu büyük insanlık manzarasının arka planında, yüzlerce gönüllünün alın teri, yürekleri ısıtan tezahüratları, Nevşehir halkının kapılarını, yüreklerini açarcasına sıcak karşılaması, bu buluşmaya derin bir anlam, sıcak bir ruh katıyordu. Köy meydanlarında ikram edilen yerel ürünler, yankılanan müzikler, bu sporu bir şenliğe, bu yarışı bir kültür alışverişine dönüştürüyordu.
Bu organizasyon, Kapadokya’yı dünyaya bir spor ve turizm markası olarak bir kez daha duyurdu. Evet, oteller doldu, restoranlar canlandı, yerel ekonomi nefes aldı. Ama asıl kazanç, bu coğrafyanın tarihle, doğayla, kültürle ve insan ruhuyla nasıl bir bütün olduğunu, nasıl derinden birleştiğini bir kez daha hatırlatmasıydı. Tıpkı geçmişte İpek Yolu kervanlarının bu topraklarda buluşarak sadece malları değil, hikâyeleri ve kültürleri de değiş tokuş etmesi gibi, bugün de sporcular burada bir araya geliyor; sınırlar ortadan kalkıyor, dostluklar kuruluyor, imkânsız gibi görünen hayaller gerçekleşiyor.
Yarının şampiyonları…
Ve çocuklar… 450 minik sporcunun coşkuyla, kahkahalarla, umutla katıldığı Salcano Cappadocia Çocuk Koşusu, bu büyük şölenin belki de en saf, en temiz halkasıydı. Onlar, ayakları toza bulanmış, yüzleri gülücüklerle aydınlanmıştı. Yarının şampiyonları, belki de yaşam boyu sürecek bir doğa ve spor sevgisinin tohumları; işte o gün, o coşku içinde atılıyordu. Koşunun ardından yapılan çekilişte bisiklet kazanan her bir çocuğun gözlerindeki ışık, bu organizasyonun yalnızca “bugün”e değil, “yarın”lara da yatırım yaptığının en güzel kanıtıydı.
Bu uluslararası buluşmanın bir diğer renkli ve anlamlı durağı ise Basın Yürüyüşü oldu. Gazeteciler, vali yardımcısı ve kaymakamla birlikte Kızılçukur ile Çavuşin arasında, adeta her köşesi ayrı bir tablo olan patikalarda yürüdü. Bu, bir haberi takip etmekten öte, bir duyuru yapmaktan ziyade, bu güzelliğin içinde olmanın, onu her nefeste hissetmenin deneyimiydi. Her adımda yeni bir manzara, her dönemeçte fotoğraf karelerine sığmayacak kadar muhteşem bir kompozisyon gizliydi. Bu yürüyüş, Kapadokya'nın sadece koşulacak değil; aynı zamanda yavaşlayarak, hissederek, anlayarak yürünmesi gereken bir hazine olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Kapadokya, bu etkinlikle yalnızca turizmin değil; insan ruhunun, dayanıklılığın ve birliğin de merkezi hâline geldi. Salomon Türkiye Genel Müdürü’nün de ifade ettiği gibi, bu artık sadece bir yarış değil, kök salmış bir sosyal sorumluluk projesi. Bölge halkının gülümseyen yüzü, gönüllü gençlerin enerjisi, sporcuların bitmek bilmeyen azmi, bu projenin can damarı.
İşte bu yüzden Kapadokya, bir rüya, bir ilham, bir yaşam taşıyıcısı… Bu topraklarda, bir koşucunun teri tarihle, nefesi rüzgârla, azmi ise binlerce yıllık kayalarla karışıp gidiyor. Ve bu büyük rüya, her sonbaharda biraz daha büyüyor, biraz daha derinleşiyor; sporla, doğayla, dostlukla ve insan ruhunun sınırsız ihtimaliyle… Bu, bir yarışın ötesinde, aynı gezegende, aynı tutkuyla nefes aldığımızı hatırlatan, büyük, coşkulu ve unutulmaz bir insanlık şarkısı. Ve bu şarkı, Kapadokya'nın ebedi vadilerinde, sonsuza dek yankılanacak.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.


