
Denizde takı kaybının şaşırtıcı bilimi: Gümüş bilekliğim neden yok oldu?
Denize girerken takılarınızın kaybolması şans eseri değil! Soğuk suyun parmaklarınızı küçültmesi, dalgaların gizli çekişi ve gümüşün tuzla imtihanı, değerli aksesuarlarınızı bir anda "yok" edebilir. Peki takılarınızı denizin hışmından nasıl korursunuz? Bilimsel gerçekler ve pratik çözümler…
Tatilin ilk günü, kumsalda uzanan altın kumlar, masmavi deniz ve bendeniz… En sevdiğim gümüş bilekliğim bileğimde, çünkü “Nasıl olsa bir şey olmaz” diye düşünmüştüm. Ne de olsa bu bileklik benimle yıllardır her maceraya atılmış, hiçbir şey onu benden ayıramamıştı. Ta ki denizle tanışana kadar…
Birkaç dalganın keyfini çıkardıktan sonra kıyıya döndüğümde bilekliğimin yerinde olmadığını fark ettim. Önce şaşkınlık, sonra inkâr, ardından da kumsalda çaresizce kumları eşeleyerek başlayan bir arama telaşı… O an anladım ki, deniz serinletici bir kaçamak olmanın yanında, takılar için son derece profesyonel bir “hırsız”dı.
Soğuk su ve küçülen parmaklar
Aslında bilekliğimin kaybolmasının ardında basit bir fizyolojik ihanet yatıyordu. Soğuk suya girdiğimde vücudum, içgüdüsel bir savunma mekanizmasıyla kan damarlarını daraltmış ve bileklerimin ve parmaklarımın geçici olarak küçülmesine neden olmuştu. Bu, bilekliğimin gevşemesine ve en ufak bir dalga hareketiyle bile kayıp gitmesine yol açmıştı. Yani, suyun bana oynadığı bu numara, bilekliğimin “Ben kaçarım!” demesi için yeterliydi.
Üstelik, eğer Raynaud fenomeni gibi bir durumunuz varsa (ki benim yoktu ama olsaydı daha da dramatik olurdu), bu küçülme daha da belirgin hâle gelirdi. Parmaklarınız âdeta bir büzülme yarışına girerdi ve takılarınız için “Hoşça kal!” demek bir an meselesi olurdu.
Denizin görünmez elleri: Dalgalar ve akıntılar
Deniz, takılarınızı çalmak konusunda son derece yeteneklidir. Dalgalar, masum görünmelerine rağmen, aslında takılarınızı yerinden çıkarmak için mükemmel birer “kepçe” görevi görür. Her dalga, bilekliğinize ya da yüzüğünüze küçük bir çekiş uygular ve birkaç tekrardan sonra takınız artık sizin değildir.
Ancak asıl profesyonel hırsız, çeken akıntılardır. Bir çeken akıntıya kapıldığınızda, sadece kendinizi değil, takılarınızı da kurtarma şansınız neredeyse yoktur. Akıntı, takınızı önce savurur, sonra da denizin dibine gömer. Kumun altında kaybolan takınız, bir daha asla gün yüzüne çıkmaz. Benim bilekliğim de muhtemelen şu an bir deniz canlısının koleksiyonuna katılmış durumda.
Gümüşün denizle imtihanı: Kararma ve korozyon
Gümüş takılar, deniz suyuna karşı özellikle hassastır. Tuzlu su, gümüşün oksitlenmesine ve kararmasına neden olur. Yani bilekliğim kaybolmasa bile, muhtemelen birkaç gün sonra simsiyah bir hâl alacaktı. Deniz, takılarınıza iki türlü zarar verir: Ya fiziksel olarak kaybedersiniz ya da kimyasal olarak bozulurlar.
Tabii bir de güneş kremi faktörü var. Denize girmeden önce sürdüğümüz kremler, takılarımızla cildimiz arasındaki sürtünmeyi azaltarak kaybolmalarını kolaylaştırır. Yani aslında güneşten korunurken, takılarımızı da denize hediye etmiş oluruz.
Peki ya çözüm?
Bu trajikomik hikâyeden çıkarılacak dersler oldukça basit:
- Denize girmeden önce takılarınızı çıkarın. En garantili çözüm budur. Takılarınızı güvenli bir yere koyun ve denizin sizi “soyma” şansını elinden alın.
- Suya dayanıklı takılar tercih edin. Paslanmaz çelik veya titanyum gibi malzemeler, deniz suyuna karşı daha dirençlidir. Gümüş ve altın gibi hassas metaller yerine bu alternatifleri deneyebilirsiniz.
- Ani hareketlerden kaçının. Özellikle dalgalı sularda kontrolsüz hareketler, takılarınızın kaybolmasını hızlandırır.
- Takılarınızı temizleyin. Deniz suyuna maruz kaldıktan sonra takılarınızı tatlı suyla durulayarak tuzun etkisini azaltabilirsiniz.
Deniz ve takılar arasındaki gizli savaş
Deniz, takılarımız için bir “kara kutu” gibidir. Onları alır, önce gevşetir, sonra çeker, en sonunda da dibe gömer. Benim gümüş bilekliğim de bu savaşın bir kurbanı oldu. Ama artık biliyorum ki, denizle dans ederken takılarımızı yanımızda götürmek, onlara veda etmek anlamına geliyor.
Belki bir gün, bir dalgıç benim bilekliğimi bulur ve ona sahip çıkar… Bilekliğimde yazan yazı bu anlamda hayli manidar aslında. “Yâr ile ettiğin ahdi unutma…” O zamana kadar, denize girerken takılarımı evde bırakmanın huzuruyla yetineceğim. Çünkü deniz, takılarınıza karşı acımasızdır ve ben bu dersi bir kez öğrenmek zorunda kalanlardanım.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.