21. yüzyılın ilk çeyreğinde spor: Tuşla, terle, inatla
21. yüzyılın ilk çeyreği, sporun sadece zaferlerden değil; kırılganlık, dostluk, sürpriz ve dönüşümden ibaret olduğunu gösterdi. Lanetlerin kırıldığı, imkânsızların mümkün olduğu, trajedilerin ders verdiği bu dönemde spor, insanlığın aynası oldu.
21. yüzyılın ilk çeyreği, sporun yalnızca en görünür vitrinlerinde değil; çoğu zaman arka planda kalan, sabırla ve sessizce büyüyen alanlarında da derin dönüşümlere sahne oldu. Bu dönem, tek bir branşın ya da tek bir başarının değil; sistemli emeğin, bireysel direnişin ve kolektif hayallerin bir araya geldiği hikâyelerle şekillendi. Eskrimden jimnastiğe, paralimpik sporlardan futbol ve basketbolun büyük kırılma anlarına kadar uzanan bu tablo, sporun bir ülkenin kültürü, cesareti ve vizyonuyla nasıl yeniden tanımlanabileceğini gösterdi.
Bu çeyrek asırda spor, sadece sonuçlarla değil, süreçlerle de anlam kazandı. Türk eskriminin “tuş ala ala” büyüyerek uluslararası arenada görünür hâle gelmesi, jimnastikte doğru planlama ve doğru insanlarla bir devrimin mümkün olduğunu kanıtladı. Sümeyye Boyacı’nın hayatı, engellerin fiziksel değil zihinsel olduğunu tüm açıklığıyla ortaya koyarken; Allyson Felix’in hem pistte hem sponsorluk düzeninde verdiği mücadele, sporcunun artık sadece yarışan değil, hak talep eden bir özne olduğunu gösterdi.
Aynı dönem, sporun kolektif hafızaya kazınan travmalarını ve zaferlerini de barındırdı. Almanya’nın Brezilya’yı 7-1 mağlup ettiği gece, futbolun acımasız gerçekliğini gözler önüne sererken; 2001 Avrupa Basketbol Şampiyonası, Türkiye’de basketbolun bir kültüre dönüşmesinin başlangıcı oldu. Formula 1’in Türkiye’ye gelişi, küresel spor arenasında görünürlük sağlarken; 3 Temmuz süreci, sporun adalet, siyaset ve güven kavramlarıyla ne kadar iç içe geçtiğini acı bir şekilde hatırlattı. Tüm bu hikâyeler bir araya geldiğinde, sporun bu dönemde sadece yarışılan bir alan değil; toplumsal dönüşümlerin, bireysel direncin ve kolektif hafızanın en güçlü taşıyıcılarından biri olduğu net biçimde ortaya çıktı.
40- Tuş ala ala büyüyen spor: Eskrim
İrem Karamete ile birlikte bir silkelenme yaşayan Türk eskrimi bunun karşılığını yavaş yavaş almaya başlayacaktı bu çeyrek asır dilimi içerisinde. Yükselişin ilk adımı İbrahim Ahmed Acar’dan gelecekti. 1 aylık süre içerisinde hem dünya hem de Avrupa Şampiyonluğu gelecekti ülkemize yıldızlar kategorisinde. 1 sene sonra ise kızlarımız sahne alacaktı. Yıldız ve gençler Avrupa Şampiyonası’nda da madalyayı bu sefer Deniz Selin Üstündağ getiriyordu. Nisanur Erbil, önce takım bir sonraki yıl ise tek olarak madalya alırken 2024 Paris Olimpiyatları’na da ülkemizi temsil ederken tur geçmeyi de başararak tarihe geçiyordu. Enver Yıldırım da erkeklerde bizi Paris’te temsil ederken göz kamaştırıyordu. Zehra Köse, Aylin Çakır, Begüm Alkaya ve niceleri ülke sporunu yukarıya doğru çekerken 2024 senesinde de Aleyna Ertür ve Doruk Erolçevik bizleri ikinci çeyrek asıra çok daha umut dolu taşıyorlardı.
39 -Türk jimnastik devrimi
Her şey 2012’de jimnastik tarihimizin en büyük sporcularından biri olan Suat Çelen’in gelişiyle başladı. Ama onun öncesinde federasyonu 28 sene yöneten Atilla Örsel’in son dönemlerde yaptığı yatırımları da eklemek lazım. Kendisinin taze başkan iken radyomuza verdiği röportajda söylediği bir şey bugünlerin habercisiydi. Bizim eksiklerimiz yetenekle alakalı değil. Ben sporculuk dönemimden neyin eksikliğini hissettiğimi biliyordum. Çocuklara bu eksikleri hissettirmemem gerekiyor diyordu. Hemen 1 sene sonra Mersin’de organize edilen Akdeniz Oyunları, ulaşılacak tarihî başarıların ilk sinyalini vermişti. Ferhat Arıcan, İbrahim Çolak, Ümit Şamiloğlu, Göksu Üçtaş Şanlı’nın yükselttiği çıtayı nerelere çıkarabileceklerine dair sinyali vermişlerdi. Sonrası ise aralarına Ahmet Önder ve Adem Asil’in de katılmasıyla altın dönemimiz başlıyordu. Ne isterseniz vardı; Olimpiyat madalyası, Dünya Avrupa Şampiyonlukları, Avrupa oyunları madalyaları. Doğru isimlerle doğru planı olan bir başkanın hayalleri, sporcularının da hayalleriyle birleşince neler olabileceğinin en güzel kanıtlarından biri.
38 - Sümeyye Boyacı: Sen izin vermedikçe hiçbir şey sana engel olamaz
Doğuştan kolları olmayan ve kalça kemiğinde de olan Sümeyye’nin zorlu hayatını başarı ve anlam dolu bir hâle getirmesinin ilk adımı 5 yaşında atılıyordu. Ailesi ile bir akvaryuma giden Sümeyye, balıkların da tıpkı kendisi gibi kolsuz olduğunu görünce, o zaman ben de yüzebilirim diye aklından geçiriyor ve annesinin de yönlendirmesiyle yüzmeye başlıyordu. Sonrası ise efsanevi işler dönemi. 2018 yılında, paralimpik yüzmenin efsanesi 17 senedir kendi kategorisinde geçilmeyen Teresa Perales’i geçerek altını aldığında onu yine ilk tebrik eden de Teresa’nın bizzat kendisi oluyordu. Dünya, Avrupa şampiyonlukları madalyalar, bir şampiyondan çok daha fazlası, muhteşem bir ilham ve çalışkanlık abidesi. Günde ortalama 12-13 saat antrenman yapıp sergiye gönderecek kadar resim de çizmeyi ihmal etmiyordu Sümeyye. Bizim gözümüzde. Binlercesini kazandı ama umarız ki olimpiyat madalyası hayalleri de Los Angeles da gerçek olur.
37 - Almanya 7 - Brezilya 1
2014 Dünya Kupası'nda Almanya'nın Brezilya'yı 7-1 mağlup ettiği maç, bir yarı finalde alınan en farklı skor olarak dünya futbol tarihine geçmiştir. Almanya, sadece altı dakikalık bir süre içerisinde attığı dört gol ile ilk yarıyı 5-0 önde kapattı. İkinci yarıda da gol bulan Almanlar skoru 7-0'a taşıdı. Brezilya, son dakikalarda bulduğu golle skoru 7-1'e getirdi ve maç bu skorla tamamlandı. Ev sahibi Brezilya için bu sonuç, 1950'deki "Maracanazo" faciasını bile gölgede bırakan ve "Mineirazo" olarak adlandırılan ulusal bir spor travmasına dönüşmüştür. Alman panzerlerinin sadece altı dakikada dört gol bulması, modern futbolun hız ve taktik disiplin açısından ulaştığı seviyeyi tüm dünyaya kanıtlayan bir gövde gösterisi olmuştur. Karşılaşma sırasında Miroslav Klose'nin, Dünya Kupası tarihinin en golcü oyuncusu unvanını bir Brezilyalı olan Ronaldo'dan devralması, maçın sembolik yıkıcılığını daha da artırmıştır. Bu tarihî yenilgi, Brezilya futbolunun "yenilmezlik" mitini yıkarak küresel futbol hiyerarşisinde köklü bir sarsıntı yaratmıştır.
36 - 2001 Avrupa Basketbol Şampiyonası ev sahipliği ve ikinciliğimiz
Türkiye'nin 2001 Avrupa Basketbol Şampiyonası (EuroBasket) yolculuğu, Türk spor tarihinin en ikonik dönüm noktalarından biridir. Türkiye, 2001 yılında turnuvaya ev sahipliği yaparak modern salonları ve kusursuz organizasyon yeteneğiyle uluslararası basketbol ve spor camiasının büyük takdirini kazanmıştır. "12 Dev Adam" lakabının doğduğu bu turnuvada millî takım, finalde Yugoslavya’ya karşı kaybedilen maç sonrası kazanılan gümüş madalyayla Türk basketbolunun "elit ülkeler" seviyesine çıktığını resmen tescillemiştir. Bu başarı, basketbolun Türkiye genelinde devasa bir popülarite kazanmasını sağlamış ve 2010’daki Dünya ikinciliği gibi büyük başarıların temelini atmıştır. Hidayet Türkoğlu, Mehmet Okur, İbrahim Kutluay ve Mirsad Türkcan gibi yıldızların parladığı bu dönem, Türk oyuncuların NBA ve Avrupa’nın en büyük kulüplerine ihraç edilme sürecini hızlandırmıştır.
35 - İspanya Futbol Millî Takımı
İspanya’nın 21. yüzyılın ilk çeyreğindeki bu benzersiz hâkimiyeti, futbolun sadece fiziksel bir güç oyunu değil, bir akıl ve geometri sanatı olduğunu tüm dünyaya kanıtlaması açısından kritiktir. 2008-2012 arasındaki tarihi üçleme (Euro 2008, 2010 Dünya Kupası, Euro 2012) ve son olarak Euro 2024 zaferiyle İspanya, "Tiki-Taka" gibi felsefelerle modern futbolun taktiksel DNA'sını kalıcı olarak değiştirmiştir. Topa sahip olma ve kısa pas oyununu bir savunma ve saldırı mekanizmasına dönüştürerek "fiziksel üstünlük her şeydir" algısını kırmıştır. La Masia ve diğer İspanyol akademilerinin başarısı, genç yeteneklerin teknik eğitimine yönelik küresel bir standart belirlemiştir. Futbolu bir "makine" düzeninden ziyade kolektif bir zekâ ve estetik ürünü olarak yeniden tanımlamış, bu da dünya genelindeki antrenörlük vizyonlarını etkilemiştir. Xavi-Iniesta döneminden Yamal-Williams dönemine kazanmaya devam etmesi, başarının tesadüf değil, sistemli bir planlama ürünü olduğunu göstermiştir.
34 - F1 Türkiye’de
Formula 1'in Türkiye'ye gelişi, ülkenin dev organizasyonlar düzenleme kapasitesini dünyaya kanıtlayarak Türkiye'nin küresel spor arenasındaki prestijini ve görünürlüğünü zirveye taşımıştır. Dünyanın en modern pistlerinden biri kabul edilen İstanbul Park, hem mühendislik hem de spor altyapısı açısından Türk spor tarihine kalıcı bir miras bırakmıştır. Bu organizasyon sayesinde motor sporları yerel düzeyde popülerlik kazanmış ve Türkiye, turizm ile sporu birleştiren stratejik bir marka değeri oluşturmuştur. Yarışlar, Türkiye’nin uluslararası lobicilik faaliyetlerine ve ekonomik dinamizmine katkı sağlayan diplomatik bir güç unsuru hâline gelmiştir. Sonuç olarak F1, Türk sporunun sadece futbol gibi geleneksel branşlardan ibaret olmadığını gösteren en vizyoner adımlardan biridir. İstanbul Park pistinin 8. Virajı yapısı itibariyle Formula 1 tarihinin ikonik virajları arasına adını yazdırdı.
33 - 3 Temmuz
3 Temmuz 2011’de başlayan "Şike Davası", Türk spor tarihinin sadece hukuki değil, sosyal ve ekonomik açıdan da en travmatik ve dönüştürücü olaylarından biridir. Bu dava, sadece bir hukuk mücadelesi değil; kulüpler arası kutuplaşmanın zirve yaptığı ve Türk futbolunun marka değerinin ağır yara aldığı bir dönemin başlangıcıdır. Türk futboluna duyulan adaleti ve dürüstlüğü sorgulatarak, taraftarlar ile kurumlar arasında bugün bile aşılmaya çalışılan bir güven sorunu yaratmıştır. FETÖ kumpaslarının futbol dünyasındaki yansıması olduğu tescillenen bu dava, sporun siyaset ve yargı ile iç içe geçtiği en karmaşık süreçtir. Avrupa kupalarından men cezaları ve azalan yayın gelirleri, kulüplerin mali dengesini bozarak Türk futbolunun Avrupa’daki rekabet gücünü zayıflatmıştır. Taraftarlar arasındaki rekabetin yerini düşmanlığa bıraktığı, sosyolojik etkileri hâlen tribünlerde hissedilen sert bir ayrışmaya neden olmuştur.
32- Allyson Felix
Çeyrek yüzyılda Amerika’nın yetiştirdiği en özel atlet dersek abartı olmaz herhâlde. Siz kendisine madalya canavarı da diyebilirsiniz aslında. 5 olimpiyat ve 11 madalya ile Amerika atletizm tarihinde bu sayıya ulaşan yegâne isim. Kırılmadık rekor bırakmadı. Kadınlar atletizmine baktığınızda birçok en’de onu görebilirsiniz. 100 ve 200 de yaptıkları yetmezmiş gibi sonra 400'e geçip orayı da domine etmeyi ihmal etmedi. ESPN kendisini 21. yüzyılın en büyük 100 sporcusundan birisi olarak göstermesini yanlış anlamayın. Biz onlardan görmedik. Bu listeyi yapan dünyadaki her spor sever bu harika kadını bu listeye ekler. Onu özel yapan bir başka konu ise, Senden artık geçti hem anne de oldun diyerek kendisinin ücretine %70 indirim yapmak isteyen sponsoruna karşı verdiği inanılmaz mücadele ve bu mücadelenin sonunda o büyük markanın boyun eğmesi ve artık sözleşmelere hamilelik dönemimde ve sonrasında da sözleşme koşullarının aynen devam edeceği maddesini eklemeyi kabul etmesi.
31- Göksu Üçtaş Şanlı
Ülkemizin, medyasıyla da kamuoyuyla da sporu takip ettiğini söyleyen kesimiyle de aslında diğer branşlara ne kadar uzak olduğumuzun sembollerinden birinden bahsediyoruz. Spor kültürü yüksek olan bir ülkede göreceği ilgi ve geleceği nokta çok daha farklı olabilirdi. Yeni yüzyılla birlikte ülkemizi uluslararası arenada birçok kez başarıyla temsil etmeye başlayan Göksu, 12 yaşında milli sporcu olmayı başardı. Jimnastik tarihimizdeki hemen her ilkte onun adı var. Şüphesiz en özellerinden biri Londra Olimpiyatları. Turnuva öncesi bileğini kırdığından sadece denge barında yarışabildi. 99 depremi sonrasında çadırda yaşayıp oradan antrenmanlarına giden, kariyer sona erdirici sakatlıklardan hep geri dönmeyi başaran, anne olmak için spora ara verdikten sonra geri gelip tarihimizdeki yer serisinde ilk Avrupa madalyasını kazanan, pes etmemenin ve kendine inanmanın ne kadar güzel bir şey olduğunu gösteren idol bir sporcu. 2023 yılında emekliliğini açıklayan Göksu Üçtaş Şanlı’nın, Londra Oyunları öncesinde çekilen “Road To London” isimli kısa belgeselini de internetten izleyebilirsiniz.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.









