29 Aralık 2025

21. yüzyılın ilk çeyreğinde spor: Miraslar, rekorlar ve cesaret

21. yüzyılın ilk çeyreği, Türk sporu için yalnızca kazanılan madalyaların değil; yıkılan önyargıların, aşılan eşiklerin ve değişen zihniyetin hikâyesi oldu. Pistten potaya, tatamiden sahaya uzanan bu dönem; sporun nasıl dönüştüğünü, cesaretle nasıl büyüdüğünü gösterdi.

Türk spor tarihinde bazı başarılar vardır ki yalnızca bir madalya ya da derece olarak kalmaz; bir algıyı, bir önyargıyı ve yerleşik kabulleri yerinden oynatır. Atletizm, bu kabullerin en sert olduğu alanlardan biriydi. Sprint, uzun yıllar boyunca “bizim işimiz değil” denilen, genetik ve gelenek gerekçeleriyle uzağında durulan bir vitrindi. İşte Ramil Guliyev’in hikâyesi tam da bu noktada anlam kazanır. Çünkü o, yalnızca hızlı koşmadı; Türk atletizminin sınırlarını yeniden çizdi.

Ramil Guliyev’in 200 metre pistinde yarattığı etki, bir anlık parlamadan çok daha fazlasıydı. 2017 Londra Dünya Şampiyonası’nda gelen altın madalya, Türkiye’ye pistlerdeki ilk dünya şampiyonluğunu kazandırırken, aynı zamanda “olmaz” denilen bir branşta kalıcı olabileceğimizi de gösterdi. Bu başarıyı değerli kılan şey, arkasının boş olmamasıydı. Avrupa şampiyonlukları, dünya finallerindeki sürekliliği ve büyük organizasyonlarda gösterdiği mental dayanıklılık, Guliyev’i tesadüfi bir şampiyon olmaktan çıkarıp gerçek bir elit sprinter konumuna taşıdı. Start anındaki patlayıcılığı, yarışın ortasında temposunu bozmadan sertliği koruyabilmesi ve baskı altında da hızından ödün vermemesi, onu farklı kılan temel özelliklerdi. Çok konuşmayan, büyük iddialar ortaya atmayan ama her yarışta pistte cevabını veren bir karakterdi. Bu yönüyle Ramil Guliyev, yalnızca bir dünya şampiyonu değil; Türk atletizmi için zihinsel bir eşik ve kalıcı bir miras bırakan özel bir figür hâline geldi.

30 - Ramil Guliyev

Ramil Guliyev, Türk atletizmi için “olmaz” denilen bir kapıyı açan isimlerden biri. Atletizmin vitrin branşı sayılan 200 metrede, 2017 Dünya Şampiyonası’nda kazandığı altın madalya, Türkiye’ye pistlerdeki ilk dünya şampiyonluğunu getirdi. Bu başarı tek başına bile tarih yazmak için yeterliydi. Ama Guliyev’i özel yapan şey bunun bir tesadüf olmamasıydı. Avrupa şampiyonlukları, finallerdeki istikrarlı koşuları ve büyük yarışlardaki soğukkanlılığı, onun gerçekten elit bir sprinter olduğunu gösterdi. Çıkışı hızlı, temposu sertti ama asıl farkı, baskı altında da hızını koruyabilmesiydi. Guliyev, çok konuşmadan işini yapan, izi pistte kalan bir şampiyon olarak Türk atletizmine kalıcı bir miras bıraktı.

29 - Korona geldi ve spor da durdu

8 Ocak tarihinde adı resmî olarak konan bir yeni tip virüs dünyayı felç etmeye hazırlanıyordu. Yaşanman günler hepimizin malumu. Bizler gibi spor da eve kapanıyordu. Bunun tek istisnası sports entertainment başlığı altında iş yapan WWE idi. Onlar hiç durmadılar.

2020 baharıyla birlikte ligler askıya alındı, turnuvalar iptal edildi, stadyumlar sessizliğe gömüldü. Sporun kalabalık, temas ve seyahat- yani kısacası insan üzerine kurulu doğası- bir anda risk unsuru hâline geldi. Ancak bu duraklama mutlak olmadı. Spor dünyası hızla uyum mekanizmaları geliştirdi. NBA’in “bubble” modeli, liglerin kapalı ve kontrollü ortamlarda oynanabileceğini gösterdi. Futbol ligleri seyircisiz geri döndü, motor sporları sıkıştırılmış takvimlerle devam etti, tenis ve bireysel branşlar katı sağlık protokolleriyle yeniden başladı. Tokyo 2020 Olimpiyatları’nın ertelenip seyircisiz yapılması, sporun duygusal boyutunu zayıflatsa da sürekliliğin korunabileceğini kanıtladı. Sonuç olarak Covid, sporu durduran değil; onu daha esnek, daha planlı ve krizlere daha hazırlıklı hâle getiren bir kırılma noktası oldu. Spor yavaşladı, şekil değiştirdi ama hiçbir zaman tamamen durmadı.

28 - Tekvandonun muhteşem üçlüsü

Bahri Tanrıkulu, Servet Tazegül, Nur Tatar. Türkiye’nin en başarılı olduğu sporlardan biri olan tekvandoda, bugünlere gelmemizin 3 temel taşı. Şu anda federasyon başkanlığı görevini sürdüren Bahri Tanrıkulu, tarihimizdeki ilk Avrupa ve Dünya Şampiyonluklarını getiren isim olurken, ilk olimpiyat madalyamız 2004 senesinde yine onunla geliyordu. Efsane ismin takipçisi ise Servet oluyordu. Tatamide görebileceğiniz en özel isimlerden biri olan Servet, Pekin’de bronz madalyada kaldığı olimpiyat serüveninin telafisini 2012 Londra’da yaparak tarihimizin ilk altınını bize getiriyordu. Ondan 1 gün sonra ise henüz 20 yaşında olan bir yıldız parlıyordu. Türk spor tarihinin en özel kadın sporcularından biri olacak olan Nur Tatar Gümüş madalyaya uzanırken 4 sene sonra da bu sefer kürsüde 3. sırada kendisine yer bulacaktı. Bu isimlerin döneminde de sonrasında da tekvandoda çok önemli isimleri gördük ama bu üçlünün başlattıkları, başardıkları ve spora yön vermeleri bir mihenk taşıydı dersek yanlış olmaz. Burada sadece olimpik başarılarından bahsettik daha fazlası için çok basit bir arama yapmanız yeterli.

27- LeBron James sayı rekorunu kırması

LeBron James, 20 yılı aşkın kariyeri boyunca sergilediği sürdürülebilirlik ve çok yönlü oyun tarzıyla modern basketbolun en büyük ikonlarından. 7 Şubat 2023 tarihinde, Kareem Abdul-Jabbar’a ait olan ve tam 39 yıldır kırılamayan 38.387 sayılık normal sezon rekorunu geride bırakarak NBA tarihinin en skorer oyuncusu unvanını ele geçirmiştir. Bu tarihî başarının yanında Playofflarda 8.000+ sayı ile tüm zamanların en çok sayı atan oyuncusu, 21 kez All-NBA Takımı’na seçilen tek oyuncu olması, Vince Carter'ın 22 sezonluk NBA oynayan oyuncu rekorunu geliştirmesi ve NBA’da 23.yılını geçirmesi, Playoff tarihinde en fazla galibiyet alan (180+) oyuncusu, 21 kez (2005-2025) üst üste NBA All-Star kadrosuna seçilerek Kareem Abdul-Jabbar'ın 19 olan rekorunu geride bırakması ve Miami Heat, Cleveland Cavaliers ve LA Lakers ile şampiyonluk yaşayıp "Finaller MVP'si" seçilen tek oyuncu olması; fiziksel üstünlüğünün ve oyun zekasının zamana karşı kazandığı zaferin en somut belgesidir. James, bu rekorla mirasını ulaşılması güç bir seviyeye çıkarmıştır.

26 - Arda Güler’in yükselişi

Bu çeyrek yüzyıl içerisinde Türk futboluna bir umut gibi doğan yetenekten bahsedeceğiz. Arda Güler’in 2023 yılında dünya devi Real Madrid’e transferi kamuoyunda birçok kesim tarafından, Türk futbolu adına tarihî bir eşik olarak kabul edildi. Bu transferle futbola küçük yaşta başlayan çocuklara rol model oldu Arda Güler… Ülkedeki futbolun Avrupa arenasındaki rolünü güçlendirmeyi başardı yıldız süperstar. Arda Güler henüz 9 yaşındayken Gençlerbirliği altyapısında futbola başladı. Burada kısa sürede yetenekleriyle ön plana çıktıktan sonra, 2019 yılında Fenerbahçe’ye transferi gerçekleşti. 2021 yılında ise sarı lacivertlilerle 2,5 yıllık profesyonel sözleşme imzaladı. Yetenekleriyle saha içerisinde öyle fark yaratıyordu ki, Fenerbahçe’nin bir dönem gündemi sadece onun süre alıp almamasıydı. Sarı lacivertlilerin artık Arda Güler’i takımda tutması imkânsız hâle gelmişti. Barcelona ve Real Madrid’in kendisi için transfer yarışına girdiği 2023 yazında eflatun beyazlılara transferi gerçekleşmişti. Bu transfer Avrupa arenasında, Türk futbolu için gurur verici, Real Madrid için stratejik ve gelecek vadeden hamle olarak kabul gördü. Arda Güler, yakın zamanda ise “Ülkemin Çocuklarına Mektubum” başlığı altında Türk gençlerine mesaj yollamıştı. Bu mesaj sade bir mektup değil, sorumluluk ve rol model duygusuyla kaleme alınan özel bir yazıydı. Kendisinin, çeyrek yüzyılın devamında da büyük bir figür olacağından ve başarılara koşacağından şüphemiz yok. Yürüyedur Arda Güler…

25- 2011 Kadın basketbol Avrupa ikinciliği

2011 yılı, Türk kadın basketbolu için bir "milat" olarak kabul edilir. Polonya’da düzenlenen Avrupa Kadınlar Basketbol Şampiyonası’nda (EuroBasket Women 2011) kazanılan gümüş madalya; sadece bir kürsü başarısı değil, bir ekolün doğuşu anlamına geliyordu. Türkiye, tarihinde ilk kez bir Avrupa Şampiyonası'nda finale yükselme başarısı gösterdi. O güne kadar erkek basketbolunda 2001 ve 2010 yıllarındaki "12 Dev Adam" başarıları zirve noktasıyken, kadınlarda kazanılan bu gümüş madalya, "Potanın Perileri" lakabını tüm Türkiye’ye ezberletti. Bu ikincilik, Türkiye’ye 2012 Londra Olimpiyat Oyunları için eleme oynama hakkı kazandırdı. Nitekim kadın basketbol takımımız, bu ivmeyle tarihinde ilk kez olimpiyatlara katılma başarısı gösterdi. Bu, Türkiye'nin takım sporları tarihinde kadınlar düzeyindeki en büyük kırılma noktalarından biri oldu. Nevriye Yılmaz, Birsel Vardarlı, Işıl Alben ve Şaziye İvegin gibi isimler, bu turnuvayla birlikte Türkiye'de sporun her branşında kız çocukları için rol model hâline geldiler. Basketbolun sadece erkek sporu olmadığı algısı toplumda iyice pekişti ve lisanslı kadın basketbolcu sayısında takip eden yıllarda büyük bir artış yaşandı. Bu süreçten sonra Türk kulüpleri (Galatasaray, Fenerbahçe, Yakın Doğu Üniversitesi vb.) EuroLeague Women ve EuroCup Women kupalarında dominasyon kurmaya başladı. 2011'deki gümüş madalya, kulüplerin Avrupa zirvesine çıkmasına giden yolun psikolojik barajını yıktı.

24 - NBA gururları: Hidayet Türkoğlu-Mehmet Okur

Mehmet Okur ve Hidayet Türkoğlu, Türk spor tarihinde yalnızca birer NBA oyuncusu değil, bir eşik kıran figürler. NBA’de kalıcı olmanın dahi zor olduğu bir dönemde, Okur bunu başarmakla kalmamış; rol oyuncusu sınırlarını aşarak ligin en saygı duyulan uzunlarından biri hâline gelmiştir. 2004’te Detroit Pistons ile kazandığı NBA şampiyonluğu, bir Türk basketbolcunun ulaştığı ilk ve en büyük takım başarısıdır. 2007’de ise NBA’in spor ışıklarının parladığı yerde yani All-Star’da da kendisine yer bulmayı başarmıştır. Ve Hidayet Türkoğlu, onun FIBA Hall of Fame listesine seçilmesi, Türk basketbolunun küresel ölçekteki en büyük bireysel onuru ve prestijidir. Bu listeye giren ilk Türk erkek basketbolcu olarak Türkoğlu, hem NBA’deki 15 yıllık kariyeri hem de millî takımla kazandığı tarihî başarılarla Türk sporunun dünyadaki marka değerini zirveye taşımıştır. Bu başarı, genç sporcular için devasa bir vizyon kaynağı olurken, Türkiye'nin bir "basketbol ülkesi" olarak uluslararası literatürdeki yerini perçinlemiştir.  Biri, nam-ı diğer “Mr 4th Quarter” dünya basketbol tarihi açısından "oyun kuran forvet" (point forward) tarzındaki öncü rolü, Bir diğeri ise “stretch five” diye adlandırılan rolün erken ve başarılı örneklerinden biri olarak da anılma gururunu yaşıyorlardı.

23 - Havuzda  boğulmayan nesil

Dünyanın en zor çalışma ritmine sahip sporlarından biridir yüzme. Sabahın körü güneş doğmamışken kalkar antrenmana gidersiniz. Oradan veliniz sizi sabah okula getirir bazen ilk dersi de kaçırmış olursunuz. Sonrasında ise akşam antrenmanına da katılırsınız. Zordur emek ister ödün ister her sporda olduğu gibi. Ama Türkiye’de bunu karşılığını almak çok da kolay değildir. Ancak bu yüzyılın özellikle ikinci yarısından itibaren bizim çocuklar başka bir evreye geçtiler. Tabii ki Emre Sakçı ve Kuzey Tunçelli bu konuda öne çıkan ikili. Emre’nin tarihimizde kısa kulvar yüzme yarışlarında bize kazandırdığı ilk Avrupa ve Dünya Şampiyonası madalyaları, tarihte dünya rekoru kıran ilk Türk olması, Kuzey’in Paris 2024’de final yüzmesi. Yüzme gibi kafanızı büyüklerin arasına sokmanızın çok zor olduğu bir sporda bunu başararak bu başarılara imza atmaları, bizi ikinci üçüncü dördüncü çeyrek asır için de çok am çok umutlandırıyor.

22 - Göktürklere kadar dayanan başarı: Mete Gazoz

Türk kültüründe ok ve okçuluğun yerini anlatmaya gerek yok. Asya’dan göçle beraber yanımızda getirdiğimiz en önemli kültürlerimizden biri. Okçuluğa ilk yatırımları 90’lı yıllarda yapan Türkiye bunun hemen karşılığını da alıyordu. 21. yüzyılda her sene daha da artan bir başarı gelişimi göze çarpıyordu. Ve sonunda o gelişimi başka seviyeye çıkarak olan çocuk geldi Mete Gazoz. 2014 gençlik yaz oyunlarında madalyanın kıyısından dönen Mete, eski millî babasının önderliğinde karşı konulamaz bir performans gelişimindeydi. 2016’da ilk olimpiyat deneyimi ve sonunda Tokyo’da gelen altın madalya. 84’de ilk kez temsil edildiğimiz Okçuluk 16 yıl sonra madalyayı getiriyordu. Bu yolda elde ettiği sayısız madalya, sayısız başarısızlık, iniler ve çıkışlar hepsi Mete’nin o güzel gülüşünde toplanıyordu ve ona da gurur deniyordu. Altın için attığı ok sonrası bizzat apartmanımın sokağında sadece futbol maçlarında duyabileceğimiz o harika “heeeeey be” çığlıkları da bize ekstra güzel anı oldu.

21 - Efes ve Fenerbahçe EuroLeague şampiyonluğu

Anadolu Efes ve Fenerbahçe'nin kazandığı EuroLeague kupaları, Türkiye’nin kulüpler bazında Avrupa basketbolunda sadece bir katılımcı değil, "elit bir güç ve kupa adayı" olduğunu dünyaya tescillemiştir. Fenerbahçe’nin 2017’deki ilk zaferiyle aşılan "kazanamama" bariyeri, Efes'in üst üste şampiyonluklarıyla yerini kalıcı bir özgüvene bırakmıştır. Futbol dışındaki branşlara olan ilgiyi kitleselleştirmiş ve milyonlarca çocuk için basketbolu bir tutku ve kariyer hedefi hâline getirmiştir. İstanbul’u Avrupa basketbolunun merkezi hâline getirerek, Türkiye’nin uluslararası arenadaki spor markası değerini devasa ölçüde yükseltmiştir. Ayrıca Ergin Ataman ve Šarūnas Jasikevičius’un kişisel kariyerlerinde eşik atlamalarını ve elit seviye antrenörler arasında sayılmasını sağladı. Doğru planlama, kurumsal yatırım ve istikrarın birleştiğinde Türk sporunun dünya devlerini devirebileceğini kanıtlamasının yanı sıra Obradovic, Dušan Ivković, David Blatt, Pablo Laso ve diğer kariyerli koçların Türk basketbolunda yer almasını sağladı.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...