21. yüzyılın ilk çeyreğinde spor: İmkânsızın sanatı ve insanlığın sınırları
21. yüzyılın ilk çeyreği, sporun sadece zaferlerden değil; kırılganlık, dostluk, sürpriz ve dönüşümden ibaret olduğunu gösterdi. Lanetlerin kırıldığı, imkânsızların mümkün olduğu, trajedilerin ders verdiği bu dönemde spor, insanlığın aynası oldu.
Spor, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde yalnızca fiziksel mücadelelerin sahnesi olmakla kalmadı; aynı zamanda insan ruhunun derinliklerini, dayanıklılığın uç noktalarını ve toplumsal dönüşümün izlerini taşıyan bir aynaya dönüştü. Bu dönemde, sporcular ve olaylar bize bir yandan "imkânsız"ın göreceli bir kavram olduğunu kanıtlarken, diğer yandan zaferin ne kadar kırılgan, başarının ne kadar çok boyutlu olabileceğini gösterdi.
Bu çeyrek asır; Andy Ruiz Jr.'ın, Anthony Joshua'yı nakavt ederek boks dünyasını altüst ettiği gibi, sportif kesinlikleri paramparça eden sarsıcı sürprizlere tanık oldu. Aynı zamanda, Boston Red Sox'un 86 yıllık "Bambino Laneti"ni, tarihte eşi görülmemiş bir geri dönüşle (0-3'ten 4-3'lük seri galibiyetiyle) kırarak, kolektif inanç ve azmin zamanı nasıl yendiğini gözler önüne serdi.
Bu dönem, sporun insani yüzünü en saf hâliyle yansıtan anlara da ev sahipliği yaptı. Mutaz Essa Barshim ve Gianmarco Tamberi arasındaki dostluk, Tokyo Olimpiyatları'ndaki tarihî paylaşım kararıyla, rekabetin üzerinde bir değer olan "birlikte yükselmek" kavramını tüm dünyaya ilan etti. Buna karşın, Nurcan Taylan'ın hikâyesi, bir zirvenin nasıl trajik bir düşüşe evrilebileceğini ve sporcuların kariyerlerinin sadece madalyalardan ibaret olmadığını acı bir şekilde hatırlattı.
Kadın sporları, bu dönemde sadece başarılarıyla değil, normları yıkan sembolik anlarıyla da çığır açtı. Lisa Leslie'nin WNBA tarihindeki ilk smaçı, bir spor dalında cinsiyet temelli tüm önyargıları havaya uçurdu. Nevriye Yılmaz ise Türkiye'de kadın basketbolunu bir "altın çağa" taşıyarak ve WNBA'de oynayan ilk Türk olarak, sınırları kaldıran bir öncü rolü üstlendi.
Teknoloji ve gelenek arasındaki gerilim, sporun temel dokusunu değiştirdi. Wimbledon'da merkez kort çatısının ilk kez kapanması, asırlık gelenekleri modern ihtiyaçlarla buluştururken; John Isner ve Nicolas Mahut arasındaki 11 saatlik "bitmeyen maç", tenis kurallarını kökten değiştirecek kadar etkili oldu.
Ve belki de en sarsıcı olan, sporun savunmasızlığımızı nasıl hatırlattığıydı. Michael Schumacher'in kayak kazası, pistlerdeki "süper kahramanın" sıradan bir günde ne kadar kırılgan olabileceğini gösterdi ve dünya çapında spor güvenliği bilincinde bir devrim yarattı.
Türkiye'de ise Ahmet Çelik'in Gazi Koşusu'nda elde ettiği inanılmaz 7 art arda galibiyet, bir spor dalında tek bir ismin nasıl bir efsaneye dönüşebileceğinin ve geleneksel yarışmaların taşıdığı derin anlamın canlı bir kanıtı oldu.
Bu yazı dizisinin bu bölümünde, 21. yüzyılın ilk çeyreğini şekillendiren, bize insanlık hâlimiz, dayanıklılığımız, kırılganlığımız ve inanılmaz kapasitemiz hakkında derin dersler veren 100 olayı keşfetmeye devam edeceğiz. Lanetleri kıranlardan, dostlukları taçlandıranlara; imkânsızı başaranlardan, trajedilerden ders çıkaranlara kadar: Spor, bu dönemde en insani hikâyelerimizin anlatıcısı oldu.
90 - Yüzyılın en beklenmedik nakavtı
2010 senesinin sonuna yaklaşılırken yüzyılın unutulmazları listesine bile girebilecek bir olay diyebiliriz. WBA, IBF, WBO ve IBO birleşik kemerlerinin sahibi olan namağlup Anthony Joshua yeni unvan maçı için rakip ararken listesindeki birinci sırada Deontay Wilder vardı. Ancak Wilder, Fury ile dövüşmeyi tercih ettiğinden bu sefer hedef Dillian Whyte oldu. Uzun konuşmalar pazarlıklar sonucunda Joshua’nın şaka gibi bir para teklif ettiğini söyleyen Whyte’da defteri kapattı. Bu sefer de Jared Miller’a giden Joshua’nın ekibi Miller ile her konuda anlaştı. 17 bin bilet satıldı ve MSG yine tarihi bir geceye şahitlik edecekti ki Miller yasaklı madde testinde 3 defa kalınca maç lisansı verilmedi ve Joshua yine rakipsiz kaldı. Bu fırsatta istifade tüm maç tekliflerini ret eden Andy Ruiz Jr kendini öne atanlardandı. Joshua onu kabul etti ve maçın adı kondu. Muhtemelen Ruiz Jr, ekibi ve ailesi dışında kimse bu maçı Joshua’nın kaybedebileceğini düşünmüyordu. Son anda bulunan yedek boksçu muamelesi gören Ruiz, 7. Raundda Joshua’yı önce yere seriyor, ardından ayağa kalkan Joshua aldığı yumrukların etkisiyle devam edemiyor ve hakem maçı bitiriyordu. Tyson’ın Buster Douglas’a kaybettiği günden sonra ki boks tarihinin en büyük sürprizi gerçekleşiyordu. Newsroom’un tabiriyle: “Shock of the Century”…
89 - Babe Ruth laneti: Curse of Bambino
Önce hikâyeyi anlatalım kısaca. Boston Red Sox, 1903-1918 yılları arasında 5 şampiyonluğa imza atıyor. 1916 yılında kulübü satın alan Harry Frazee, sahibi olduğu tiyatro film şirketinin masraflarını karşılamak için bir bir Red Sox oyuncularını New York Yankees’e satmaya başlıyordu. Ama en son satış hâlâ dünya spor tarihinin en büyük transferlerinden biri olarak kabul edilen, dönemin en büyük oyuncusu Babe Ruth’un (Bambino) satışıdır ki Boston’ın laneti işte burada başlar. 1920 senesinde Babe Ruth’un Yankess’e geçmesiyle birlikte o tarihe kadar tarihin en başarılı takımı olan Red Sox bu unvanı o tarihe kadar bir başarısı olmayan Yankees’e kaptıracaktır. 86 yıl sürecek olan bu lanet, Boston halkına tam 26 Yankees şampiyonluğu izletecekti, ta ki 2004 yılına kadar.
2004 yılında Dünya Serisi’ne çıkmak için Amerikan Ligi finalinde k iki ezeli rakip Red Sox ve Yankees karşı karşıya geliyordu. Seride 3-0 Yankees önde ve tarihte buradan geri gelip 4-3 kazanabilen takım yok. Ama Boston bu laneti öyle bir kırmalıydı ki bir daha ortaya çıkamasın. Ve yapılamayanı yapan Red Sox seriyi 4-3 kazanıp laneti bitirmek için büyük adımı atarken o gece Boston sokakları hiç olmadığı kadar mutluydu. Dünya Serisinde de St Louis Cardinals’ı yenerek laneti kıran Red Sox, 2017 2013 ve 2018’de de şampiyonluğa ulaşıyor aynı zamanda da ilk 25 yılın en fazla şampiyonluk kazanan takımı oluyordu
88 - Muhteşem dostluğun bir altını paylaşması
2016 RİO öncesi en büyük favorilerden Gianmarco Tamberi sakatlanıyor ve RİO’ya gidemiyor. Hedef, 5 sene sonra Tokyo. Beklenenden hızlı bir geri dönüş, 2017’de Diamond League’de felaket bir performans ve otel odasında vazgeçme kararı. Ama kapının ardında ısrarla gitmeyi ret eden bir dost Mutaz İsa Barshim. Onu ikna ediyor ve rekabete devam ediyorlar. 1 sene sonra Barshim sakatlanıyor ve bu sefer dostuna omuz verme sırası Tamberi’ye geliyordu. Ve hedefe ulaşıldı: İki dost da Tokyo’da. İki dost ve rakip finalde 2.37’ye kadar birlikte geliyorlar. Son iki ve ikisi de 2.37’yi de aşıyor. Toplamda ikisinin de hatalı atlayışı 3 ve kural diyor ki Jump-off ya da ikisi de altını alır. Ve tarihî anın hakemi Can Korkmazoğlu o unutulmaz açıklamayı yapmaya başlıyor. O esnada Barshim soruyor: “Can we have 2 golds?” Türk hakemin cevabı ise “It’s possible.” Tamberi ve Barshim göz göze geliyor. Muhtemelen o 2 saniyede 5 sene gözlerinin önünden geçiyor. Ve Barshim’in tabiriyle tarih yazılıyor. İki altın, iki şampiyon.
87 - Lisa Leslie’in tarihî smacı
1996 yılında kurulan WNBA her geçen gün izleyicisini arttırırken, özellikle erkek egemen bakış açısı kadınların smaç basamamasından yola çıkarak eleştiriler yapıyordu. 30 Temmuz 2002 günü bu tartışma rafa kalkacaktı. Los Angeles Sparks-Miami Sol maçının ilk devresinin sonları yaklaşırken, topu alan Byears hızlı hücum için hareketlenen Lisa Leslie’ye topu atıyor bomboş bir şekilde potaya hareketlenirken maçın spikeri ise hissetmiş gibi o soruyu soruyordu: “What she gonna do?” Yapacağı şey gayet aşikârdı. WNBA tarihinin ilk smacı. WBNA tarihinin en iyilerinden biri olan Leslie, sırf bu hareketiyle bile tarihe adını yazdırabilmişti.
86 - Bir zirve ve dip hikâyesi: Nurcan Taylan
Naim Süleymanoğlu’nun varlığı ile birlikte yükselişe geçen Türk halteri, kadınlara da yaptığı yatırımların karşılığını yeni yüzyıl ile birlikte çok yüksek bir performansla almaya başlarken bir isim herkesten daha fazla dikkat çekiyordu: Nurcan Taylan. Sonradan halterde taciz skandalında adını sık duyacağımız Mehmet Üstündağ’ın keşfedip zirveye çıkardığı bir yetenek. 2004 Atina’da dünya rekoru kırarak aldığı altın madalya, olimpiyat tarihimizde bir kadın sporcu tarafından alınan ilk altın oluyordu. Sonrası ise bir kaos. Diğer kadın haltercilerin taciz iddiaları, Nurcan Taylan’ın hocasının yanında durması, takım arkadaşlarını lezbiyenlikle suçlaması, Mehmet Üstündağ’ın suçlu bulunması ve Nurcan Taylan’ın federasyon tarafından, 2005 Avrupa Şampiyonası’nda mücadele etmesine izin verilmemesi. 2008 oyunlarında “0” çeken, 2 kez dopingli çıkmasının ardından son olarak biyolojik pasaportunda da yasaklı maddeye rastlanan Nurcan Taylan’ın 2008 Pekin-2016 Rio Oyunları arasındaki tüm dereceleri iptal ediliyordu. 2010 senesinde elde ettiği Dünya Şampiyonluğu ve onlarca derece tarihten silinmiş oldu.
85 - Nevriye Yılmaz
Nevriye Yılmaz, sadece Türkiye'nin değil, Avrupa basketbolunun da en saygın figürlerinden biridir. Türkiye kadın basketbolunun "altın çağına" liderlik eden isim olarak spor tarihimizdeki yeri eşsizdir. Nevriye Yılmaz, Türkiye Kadın Millî Basketbol Takımı’nın (Potanın Perileri) Avrupa ve dünya sahnesinde söz sahibi olmasını sağlayan temel direkti. Onun döneminde Türkiye, tarihinde ilk kez Avrupa Şampiyonası'nda madalyalar (2011 Gümüş, 2013 Bronz) kazanarak kadın sporlarında bir devrim gerçekleştirdi. 2003 yılında Phoenix Mercury forması giyerek WNBA'de (Amerikan Kadınlar Basketbol Ligi) oynayan ilk Türk basketbolcu unvanını aldı. Bu başarısıyla Türk sporcuları için "ulaşılamaz" görülen bir sınırı aşarak genç kızlara küresel çapta hayaller kurma cesareti verdi. Türkiye’nin basketbol branşında (kadın veya erkek fark etmeksizin) Olimpiyat Oyunları'na gitme başarısını gösteren ilk jenerasyonun kaptanı ve en önemli oyuncusuydu. 2012 Londra ve 2016 Rio Olimpiyatları'nda sergilediği performansla Türk basketbolunun en üst seviyede temsil edilmesini sağladı. EuroLeague Women tarihinin en dominant pivotlarından bir olan Nevriye Yılmaz, 10 kez EuroLeague "All-Star" seçilerek istikrarın ve kalitenin simgesi oldu. Sahadaki oyun zekâsı ve "post-up" oyunundaki ustalığı, onu dünya çapında bir referans noktası hâline getirdi.
84 - Unutulmaz Gazi Koşusu serisi
Türk atçılığının en büyük, prestijli yarışı şüphesiz Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk adına koşulan Gazi Koşusu’dur. Bu koşu uğruna apayrı bir yazı yazılabilir zaten ama konumuz yeni yüzyıl. Tarihte çok büyük isimler (hem at hem de jokey olarak) bu yarışı kazanmayı başardı. Ama en zoru şüphesiz ki üst üste şampiyon olmaktı. Hatta bu yüzyıl içinde Halis Karataş iki defa üst üste kazanmayı başarıyordu. Ancak bir adam vardı ki tarih yazmaya hazırlanıyordu. 12 yaşında Suruç’tan İstanbul’a apranti eğitimi için gelen ve başarılı bir jokey olmayı başaran Ahmet Çelik, seriye 2015 senesinde Renk ile başlıyor ve üst üste tam 7 kez bu en büyük yarışı kazanarak imkânsız denileni yapmayı başarıyordu. Toplamda 8 zaferi olan Çelik, kim bilir belki ikinci 25 sene içerisinde de Mümin Çılgın’ın en çok yarış kazanma (9) rekorunu da kırar.
83 - 2009 Wimbloden ilk kez çatı kapattı
Wimbledon 2009’da Merkez Kort çatısının ilk kez kapatılması, turnuvanın 132 yıllık "hava koşullarına tam bağımlılık" geleneğini yıkarak modern tenis tarihinde bir devrim başlattı. Bu teknolojik adım, maçların yağmur nedeniyle günlerce aksamasını önleyerek yayın programlarını ve spor ekonomisini stabilize ederken, aynı zamanda ışıklandırma sayesinde oyunun gece yarısına kadar sürebilmesinin (gece tenisi) önünü açtı. Geleneksel açık hava oyununu kapalı kort dinamikleriyle akustik ve nem gibi harmanlayan bu değişim, prestijli turnuvaların teknolojiyle nasıl evrilebileceğine dair küresel bir standart oluşturdu.
82 - Isner-Mahut: En uzun tenis maçı
2010 Wimbledon Tenis Turnuvası'nda gerçekleşen Isner-Mahut maçı, 11 saat 5 dakikalık süresiyle spor tarihindeki dayanıklılık ve irade sınırlarını yeniden tanımlamıştır. Toplam 183 oyun süren ve sadece son seti 8 saatten fazla devam eden bu maraton, tenis kurallarında köklü bir değişikliğe gidilerek beşinci set tie-break sisteminin getirilmesine önayak olmuştur. "Bitmeyen Maç" olarak anılan iki güne yayılan bu karşılaşma, fiziksel limitlerin ötesine geçilmesiyle spor dünyasında eşi benzeri olmayan bir azim sembolü hâline gelmiştir.
81 - Michael Schumacher’in kazası
Formula 1’de 7 kez dünya şampiyonu Michael Schumacher, 29 Aralık 2013'te Fransa'daki Meribel kayak merkezinde kayak yaparken başını kayalara çarparak, neredeyse hayatına mal olan bir beyin travması geçirdi. Kazadan sonra aylarca komada kaldı ve 16 Haziran 2014'te komadan çıktı. Doktorlar, kask olmasaydı efsane pilotun olay yerinde hayatını kaybetmiş olacağını açıkladı. Bu durum, dünya genelinde kayak yaparken kask kullanım oranlarında devasa bir artışa (Schumacher Etkisi) neden oldu ve kış sporlarında güvenlik standartlarının yeniden sorgulanmasını sağladı. Schumacher, Formula 1 gibi hızın ve ölüm riskinin en yüksek olduğu bir sporda 7 dünya şampiyonluğu yaşamış, pistlerdeki en tehlikeli kazalardan sağ kurtulmuş bir "süper kahraman" gibi görülüyordu. Kariyerini noktaladıktan sonra, "sıradan" bir aile tatilinde böyle bir kaza geçirmesi, spor dünyasında en profesyonel ve dayanıklı sporcuların bile ne kadar savunmasız olabileceğine dair sarsıcı bir farkındalık yarattı.
Kazadan sonra ailesinin Schumacher’in sağlık durumu hakkında uyguladığı "tam gizlilik" kararı, modern spor tarihinde eşine az rastlanır bir durumdur. Bu durum, dünya basını ile ünlülerin özel hayatı arasındaki sınırları yeniden tanımladı. Yıllardır süren bu gizlilik hem bir sadakat örneği hem de medya etiği açısından ders niteliğinde bir vaka olarak kabul edilir. Kazayla ilgili yürütülen soruşturmada, Schumacher’in kaskındaki kameranın (GoPro vb.) kaskın yapısal bütünlüğünü bozup bozmadığı ciddi şekilde tartışıldı. Bu olay, kask üzerine takılan aksesuarların darbe anındaki güvenliği nasıl etkilediği konusunda spor endüstrisinde yeni testlerin ve regülasyonların yapılmasına önayak oldu. Kaza sonrası ailesi tarafından kurulan "Keep Fighting" (Savaşmaya Devam Et) vakfı aracılığıyla, Schumacher ismi artık sadece pistlerdeki başarıyla değil, beyin travması geçirenler ve güvenlik bilinci çalışmalarıyla da anılmaya başlandı. Bu, bir spor ikonunun trajedisinin toplumsal bir faydaya dönüştürülmesinin önemli bir örneğidir.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.









