Türkiye’de ilgiyle dinlenen eserlerden biri olan “Dilek Taşı”nı, Fransızca olarak “Bagatelle” adıyla seslendirmeniz dikkat çekti. Bu şarkıyı yorumlamaya nasıl karar verdiniz?
Bir önceki teklim “Cocagne”, beklemediğim bir şekilde Türkiye listelerine girdikten sonra yakın arkadaşlarım Eser ve Senkar, Bodrum’da canlı performans sergilememe yardımcı oldular. O esnada bir kahve dükkânında “Dilek Taşı” adlı şarkıyı duydum. Sözlerini anlayamadım ama o beste içimde güzel hisler uyandırdı. Sanki bu parçayı daha önce bir yerde duymuş gibi hissedince coverlamaya karar verdim.
Gülden Karaböcek ve “Dilek Taşı” adlı şarkısının ülkemizde bu denli popüler olduğunu biliyor muydunuz?
Bilmiyordum. Araştırma yaptıktan sonra Karaböcek’in Türk halkı için ikonik ve saygı duyulan bir figür olduğunu gördüm. Aslında bir noktada böylesine önemli bir ismin seslendirdiği parçayı yorumlayarak kendi adıma da risk almış oldum. Telif sorunlarını halletmek için kendisiyle iletişime geçeceğim esnada beni dikkate almayacağından korkuyordum. Ama tam tersi oldu. Benim sanatıma ve çabama değer verdi.
Geçtiğimiz günlerde bir açıklama yapan Gülden Karaböcek, sizin yorumunuzu Doğu-Batı sentezi olarak başarılı bulduğunu söyledi. Karaböcek; "Ben çok değişik buldum. Sanki biraz oryantal havasında yapmışlar. Doğu-Batı sentezi gibi, hoşuma gitti. 47 yıllık bir şarkının yeniden yorumlanarak Dünya'ya açılması beni sevindirdi" dedi. Bu sözleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu sözleri beni oldukça onore etti. Hepimiz elbette bir kimlik ve kültürle dünyaya geldik. Önemli olan farklı kültürlerin mümkün oldukça birbirleriyle kaynaşmasıdır. Müzik de bu noktada farklı milletten insanlar arasında köprü görevi gören önemli bir alan. Ben de coverladığım bu şarkıyla insanların zihninde güzel hisler uyandırabildiysem ne mutlu bana.
“Bagetelle”ya yönelik hem ülkemizden hem de Fransa’da ne yönde geri dönüşler alıyorsunuz?
Türkiye'den gelen takdir çok büyük ve kendiliğinden oldu. Herkese ne kadar teşekkür etsem az. Fransa’da ise önümüzdeki haftalarda dinleyicilerle buluşacak.
“Cocagne” adlı şarkınızın Türkiye’de müzik listelerine girmesi sizin için bir kırılma olmuş anladığım kadarıyla…
Evet, öyle oldu. Tutku ve sezgiyle hareket eden müzik direktörü Cengiz Ünsal’ın katkıları da yadsınamaz. Diğer şarkım “Parvenue”yi de Joy FM'de tanıttı. Bu tür bir kişiliğin müzik endüstrisinde hâlâ var olmasından mutluyum. Ve sonrasında “Dilek Taşı” adlı şarkıyı bir kafede duyup coverlamaya karar vermem ise güzel şeylerin başlangıcı oldu.
“Müzikle ilk tanışmam Ennio Morricone sayesinde oldu”
Yeni single’ınızı bir kenara bırakacak olursak… Müzikle ilk tanışmanız nasıl oldu?
8 yaşında avangart film müzikleri yapan Ennio Morricone sayesinde oldu. Onun dinlediğim her müziğine âşık oldum. Sonra ailemden çello çalmak için izin istedim, onlar da izin verdi. Sonrasında piyano ve gitar da çaldım. Cat Power, Bob Dylan ve Bon Iver gibi isimlerin şarkılarını coverladım. 18’imden sonra kendi demolarımı üretmeye başladım. Şu an kendi ayaklarım üzerinde durabildiğim için kendimi şanslı hissediyorum.
Sanatınızı icra ederken ilhamınızı nereden alıyorsunuz?
Kimi çevrelere biraz basit gelebilir ama seyahat etmekten… Aslında Paris'ten her uzaklaştığımda ilham alıyorum. Bilincimin ve duygusallığımın beklenmedik kısımlarını keşfetmek için harekete, farklılığa, sürprizlere, ufuklara, karşılaşmalara, sıcaklık değişimlerine ve karşıtlıklara ihtiyacım var. Bu her zaman yaratıcı sürecim olmuştur.
Şarkılarda tema, aslında müziğin kalbi gibi; yani bir şarkının ne anlattığını, neyi hissettirmek istediğini ve dinleyicide nasıl bir iz bırakacağını belirler. Siz şarkılarınızda hangi temaları işlemeyi seviyorsunuz?
En sevdiğim temalar özgürlük, seyahat, bohem hayat, kadınsal güçlenme ve hayatın zorluklarının üstesinden gelmek. İdealistim. Ancak birçok travma ve hayal kırıklığı da yaşadım. Bunların her birine bugüne kadar ürettiğim ve bundan sonra üreteceğim eserlerde rastlayabileceksiniz.
Bir parçayı oluşturma süreciniz nasıl ilerliyor? Söz mü önce gelir, yoksa melodi mi?
Genellikle piyano çalışırken, birbirini seven ve ruhuma dokunan bir ilerleme ve bir ses melodisi görüp başlarım. Bu birlik, hikâyenin en büyük kısmını anlatır. Sözler en sona yazılır ve müzikal titreşimlere ışıltılar katarlar.
“Stromae ve Rosalia etkilendiğim sanatçılar arasında yer alıyor”
Sanatçılar birbirlerinden etkilenirler. Çünkü sanat dediğimiz şey, tek başına bir dağda oturup yaratılan bir şey değil; kültürel bir alışveriş, bir diyalog aslında. Bu noktada sizi etkileyen müzisyenler kimler oldu?
Stromae, M.I.A, Sia ve Rosalia gibi kozmopolit, güçlü iradeli ve özgün enerjiye sahip kişiliklerden etkilendiğimi söyleyebilirim. Çünkü bu tür müzisyenler hem dünyaya açık hem de kendilerine sadık kalıyorlar. Yani bir yandan çok sesliliği temsil ederken, öte yandan da tek ve benzersiz oluyorlar. Sanatçılar dışında uluslararası pop müzik, elektronik müzik, folklorik müzik, geleneksel enstrümanlar, vintage pop ve yolda keşfedilen rastgele şarkılar ilgi alanlarımdan.
Fransa müzik kültürü açısından dünya çapında hem tarihî hem de çağdaş olarak son derece önemli bir ülke. Şu an ülkenizde güncel müzik kültürü nasıl? Şanson müziği hâlen hâkim olsa gerek, öyle değil mi?
Öyle denebilir. Fransızlar rahatlarını severler ve istikrarsızlaştırılmaktan hoşlanmazlar. Bu yemek için de geçerlidir, pop müzik için de. Özellikle yeni bir stil olduğunda ve yeni kodlarla geldiğinde, yeniliklerle kalplerini kazanmak zordur. Dürüst olmak gerekirse, oradaki müzik ortamının daha “çok kültürlü” olmasını isterdim. Ama eğer onların duygularını yakalamayı başarırsanız, sonsuza dek sevgilerini kazanırsınız.
Son olarak yapay zekâ konusuna da değinmek isterim. Yapay zekâ, müziğin yaratım sürecinden dinleyici deneyimine kadar neredeyse her alanına dokunmayı sürdürüyor. Yapay zekânın müzik dünyasına etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bir tehdit mi, yoksa bir fırsat mı?
Bunu bir tehdit olarak görüyorum. Çünkü gerçek olmayan her şeye karşı isteksizim. Ancak hiçbir yapay zekânın psişik ve duygusal işlevlerimizin tehlikeli ve açıklanamayan kimyasına asla eşit olamayacağından eminim.