Fatih Sultan Mehmed’in üçüncü oğlu olan Cem Sultan, 36 yıllık yaşamının 13 yılını gurbette geçirir. Cemal Kafadar’ın deyimiyle bu zor zamanlar boyunca, bir siyasî koz, manevra unsuru olarak kullanıldığının bilincinde olan Cem, Hristiyan ev sahiplerinin emellerine alet olmamak için asil bir mücadele vermiş ve bahtsızlığını bütün hüznüyle yaşamıştır. ‘Öteki Padişah Cem’ adlı kitabın yazarı Samet Altıntaş ile Taksim Camii Kültür Merkezi Kitabevi’nde bir araya geldik ve Cem Sultan hakkında bilinmeyenlere değindik…
Osmanlı tarihinin en tartışmalı isimlerinden Cem Sultan üzerine kaleme aldığınız ‘Öteki Padişah Cem’ kitabınız ve Osmanlı’nın bu ‘görkemli kaybedeni’ hakkında neler söylersiniz?
Öncelikle şunu ifade etmek isterim: Türkiye’de tarih, bir inanç alanına dönüşmüş durumda. Hâliyle geçmişten günümüze gelen kimi tarihsel figürler, bugünün politik malzemeleri oluyor. İnsanların çoğu, yaşadıkları krizleri mazi ile çözmenin telaşında. Oysa tarih dediğimiz zaman-alan bileşkesinin böylesi bir misyonu yok. Cem de dediğiniz gibi hâlâ münakaşa edilen şahsiyetlerin başında geliyor.
Gerek kişiliği gerekse aktörü olduğu olaylar itibarıyla döneminin ilginç bu şahsiyetini anlatırken nesnelliğinizi koruduğunuzu düşünüyor musunuz?
‘Öteki Padişah Cem’ adlı çalışmamda, Fatih Sultan Mehmed’in oğlunu nesnel bir şekilde anlatmaya çalıştım. ‘Görkemli Kaybeden’ terkibi Leonard Cohen’in kitabından mülhem Cem’e yakıştırdığım bir tamlamaydı. Çünkü Osmanlı mülkünde saltanat sürmüş bazı padişahlardan daha şöhretli ve önemli.
Bu kitabı yazmaya ve ‘Öteki Padişah Cem’ adıyla okuyucularla buluşturmaya nasıl karar verdiniz?
Genel tarih anlatısı ve algısı iktidarların şekillendirdiği formatta ilerliyor. Kitabın ismini de bu yüzden ‘öteki’ koydum, yani sözü edilen nesneden ya da kimseden önem veya konum bakımından uzakta olanı yakına getirdim. Çünkü Osmanlı resmî tarih kurgusunda adı sadece ‘isyancı’ olarak geçse de karşımızda enikonu bir padişah var; 1481’de Bursa’da tahta çıkmış, ordu toplamış, kılıç kuşanmış, adına hutbe okutmuş, para darp ettirmiş. Biraz kıyıda, köşede kalmış bilgilerden bir inşaat yaptım diyebiliriz Cem’i anlatarak.
Fatih Sultan Mehmet’in 1481’de ölmesi üzerine iki oğlu Bayezid ve Cem arasında padişah olma yarışı başladı. Tahta neden Cem Sultan değil de Bayezid çıktı?
Çünkü Halil İnalcık’ın da belirttiği gibi Bayezid’in valilik yaptığı Amasya, doğal bir muhalefet üssüne dönüşüyor. Neye karşı aykırılık? Fatih’in politikalarına karşı. Müesses nizam, tam bu sırada “babasının savaşçı siyasetini devam ettirmeye aday sayılan” Cem’i seven başbakan, yani sadrazam Karamanî Mehmed Paşa ile Bayezid’den yana tavır alan ve aynı zamanda Gedik Ahmed Paşa’nın kayınpederi de olan İstanbul muhafızı vezir İshak Paşa arasındaki gerilim su yüzüne çıkıyor. Devlet içindeki hizipleşme, Cem-Bayezid çekişmesini etkileyecek, vezirler, statükocu şeyhler ve asker Bayezid’den yana el gösterecek, Cem ise görece güçlü ama etki alanı dar bir kliğin desteğiyle yola çıkacaktı. Sonuçta; ipi göğüslemeye nefesi yetmedi.
“Saltanat mücadelesini finale taşıyamadı”
Kimi tarihçiler Cem Sultan’ın hakikatle imgeyi karıştırdığını söylüyorlar. Bunu katılıyor musunuz?
Cem bütün hayat keşmekeşinin ortasında şiiri; elinden, dilinden ve gönlünden düşürmemiş biri. Bunu, Türkçe Divan’ını okuyunca anlıyorsunuz. Böylesi bir haletiruhiyenin Cem’in karar alma mekanizmasını zaman zaman zorladığını görüyorsunuz. Çünkü haklı ve meşru bir şekilde başlattığı saltanat mücadelesini kurduğu ittifaklar, girdiği diyaloglar neticesinde finale taşıyamıyor. Cem’in otuz altı senelik ömrü hayatına baktığımızda imgeyle hakikati karıştırdığını, sonuçta da kaybettiğini okuyoruz.
Cem Sultan, Avrupa’da nasıl bir etki yarattı?
Cem; sadece yaşadığı 15. asırda değil, sonraki zamanlarda da popüler biri Avrupa’da. 1482’den 1495’e kadar kendisine rağbet var. Mesela Kıta Avrupa’sına ayak bastığında Büyük Kartal’ın oğlunu görmek için civardaki asilzâdeler sıraya giriyor. Bunların arasında en itibarlı olduğu serdedilen kişi Sassenage Şatosu’nun beyi Baron de Jacques. İşte Cem, bu soylu ailenin kızlarından Philippe Helen ile bu ziyaretlerin birinde tesadüf ediyor, zamanla birbirlerine âşık oluyorlar. Bu aşk, günümüze uzanan bir anlatıya o zamanlarda dönüşmeye başlıyor. Mesela bugün, “Alp Dağları’nın başkenti” olarak adlandırılan Grenoble’da akşamları sound and light show’da at üstünde sahneye gelen oyuncu Cem’den başkası değil.
Cem Sultan’ın devlet yönetiminde etkin bulunduğu süre zarfında kültürel ve sosyal alandaki icraatlarına dair neler söylersiniz?
Fatih’in Uzun Hasan’la Erzincan dolaylarında yaptığı 1473 Otlukbeli Savaşı esnasında Cem, hükümet naibi olarak Edirne’de bırakılıyor. Şehzade bu esnada, gazi dervişlerin Sarı Saltuk menkıbeleri dinlediğine şahit oluyor. Bir Balkan İmparatorluğu olan Osmanlı için Rumeli; devletin aklı, kalbi ve ruhu, yani hemen her şeyi. Serhatteki silahlı ve dualı adamların Sarı Saltuk’un anlatısı etrafında toparlanması Cem’in dikkatini çekiyor ve yanındaki adamı Ebulhayri Rumî’ye bu menkıbeleri derletme görevi veriyor. Rumî, yedi yıl boyunca Balkanları dolaşıyor ve bir Türk atlası olan Saltuknâme’yi vücuda getiriyor. Bugün Türklerin şuuraltında gezinen ikonik, irrasyonel ve oldukça doğal tarih, iki kapak arasına girmiş oluyor, Cem’in emriyle. Bu arada Osmanlı hanedanında Kutsal Topraklara gidip Hacı olan tek kişi Cem. Fatih’in oğlu Hicaz’dayken Dede Ömer Ruşenî Dergâhı’nın bağlısı Hasan Bayatî ile şiir üzerinden mülaki oluyor. Ve Cem bu müellife Oğuznâme’den mülhem bir tarih kitabı yazdırıyor: Camıcemiayin. Böylesi önemli bir eseri de hatırlatmış olalım.
“Rodos’a geçtiğinde iltica durumu söz konusu değildi”
Cem Sultan’ın sürgün dönemine parantez açacak olursak… Avrupa sürgününde diyar diyar dolaştırılan Cem Sultan'ın kederli hayatı düşmanlarının bile yüreğini burkuyordu. Öyle değil mi?
Cem, 1482’de Mersin üzerinden Anadolu’ya veda edip maiyetindekilerle birlikte Rodos’a geçtiğinde herhangi bir iltica durumu söz konusu değil. Hatta yaptığı anlaşmalar; kendisini bir şekilde Rumeli’ne ulaştırmak gayesi taşıyor. Çünkü Balkanlarda toplayacağı silahlı kuvvetlerle ve pek tabi Macar Kralı Matyas Korvin’in de desteğiyle yeniden İstanbul’un üzerine yürümek istiyor. Ancak bir türlü başarılı olamıyor. Cem, ömrünün geri kalan on üç senesini Rodos-Fransa-İtalya hattında geçiriyor. Otuz altı yaşında Bayezid ve Papa iş birliğiyle zehirleniyor ve 1495’te Napoli’de dünya sahnesine veda ediyor.
Cem, Osmanlı’da saltanat sürmüş kimi sultanlardan daha popüler ve hayat hikâyesi çok satan romanlar gibi. Öyle değil mi?
Sadece Türk tarihinde değil, Avrupalıların da belleğinde yer etmiş olan bir tarihî şahsiyet. Onun, atalarının yurdu Bursa’ya giderek padişahlığını ilan etmesi, ilk etapta İstanbul’un ordularını yenmesi, sonraki zamanlarda İstanbul merkezli tarih yazıcılığına da bir reddiye aslında. Bu yüzden Cem şairliği de kader noktasında bir imaj bence.
Son olarak “Cem’in hayatı mini dizi olmalı” diyenler var. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Cem’in hayatı oldukça sinematografik. Onun 36 yıllık kısacık yaşamının neredeyse her ânı güçlü bir sahne. Sevgili büyüğümüz Haluk Şahin ile oturup sohbet ederken, konu ‘Öteki Padişah Cem’ kitabımdan ötürü Fatih’in oğluna gelmişti. Haluk Şahin, oğlu Emre Şahin’e Netflix için bir Cem Sultan dizisi çekmesi gerektiğini söylemiş. Sonraki görüşmelerimizde de benim çalışmamı yönetmen oğluyla paylaşmış. Şayet Cem beyaz perdeye yansıtılırsa, bakalım neler göreceğiz…