Tercüman Gazetesi Arşivi: 21 Kasım 1981
17 Kasım 2025

Savaşa mahkûm

Tarık Buğra, 21 Kasım 1981’de Tercüman’daki köşe yazısında Düvel-i Muazzama içerisinde değerlendirilen ve artık Süper Devletler olarak anılan Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya arasındaki hegemonik farklılıkları, sömürgecilik üslûpları hakkında analizlerde bulunuyordu.

Eskiden Düvel-i Muazzama derlerdi. Türkçesi, büyük devletler. Sonra sonra Rusya ile Amerika’ya büyük yetmez oldu. Süper Devletler demeye başladık. Çekici değilse bile, çarpıcı bir deyim. Ne var ki bu söz bana elmalarla armutları toplamak gibi yanlış geliyor:

Pekalâ: İkisi de süper ama yapıları ne kadar değişik!

Fil de büyük, deve de. Bunların ki de öyle bir şey. Amerika sömürücü, Rusya da öyle… diyelim ki pekâlâ denebilir: ama tarzları, taktikleri, usul ve üslûpları birbirine filin deveye benzediği kadar bile benzemiyor:

Bir yanda Romanya, Polonya, Macaristan, Çekoslovakya, Baltık ülkeleri, Afganistan ve daha başkaları; yani geçen yüzyılın işgal sömürgeciliği… süngü hâkimiyeti; öte yanda ekonomik gücün boyunduruğu!

Teorik olarak ikisi de aralarında bir benzerlik bulunamaz: Ekonominizi, teknolojinizi, endüstrinizi güçlendirebilirseniz Amerika’nın boyunduruğundan kurtulabilirsiniz. Ve bu açıdan güçlü iseniz sömürgeleşmezsiniz. En azından da zayıf olsanız bile politik ve kültürel bağımsızlığınızı koruyabilir, ekonomik ve teknolojik gelişme şansını elinizde tutabilirsiniz:

Örnekler ortada: Japonya, Batı Almanya, İtalya ve daha başkaları. Savaş sonrasında, tıpkı Polonya’nın, Doğu Almanya’nın, Bulgaristan’ın ve ötekilerin Rusya için olduğu gibi, Amerika’nın işgalinde idi. Bugün?

Bugün iki yana bakınca deve ile fil benzemezliği yeterince açıklık kazanacaktır. Demek istediğim şu: Rusya sömürgeciliğine başkaldırmak ancak ve ancak savaşmakla mümkündür. Böyle bir savaş da Güliver’i devlet ülkesine düşürür.

Fakat kesin bir umutsuzluk değildir bu. Yani Rus sömürgeciliğini, bugün için bağımsızlıkları gasbedilen ülkeler için değişmez ve değiştirilemez bir kader saymıyorum; çünkü bir de eşyanın tabiatı denilen şey var:

Bu konuda bu tabiat kendisinin düşmanıdır; yani işgal ve kaba kuvvet sömürgeciliği kendi kendisini kemirmekte, yıpratmakta, çökertmektedir. Daha açık bir söyleyişle, bu sömürgeciliğin astarı yüzünden pahalıya mal olmakta, harcı borcunu karşılayamamaktadır. Bir sömürge öyle bir sömürgeciye bir veriyorsa, öyle bir sömürgeci hâkimiyetini sürdürebilmek için en azından iki harcamaktadır; varını yoğunu, sömürgeciliğini sağlayan kaba kuvvetine yatırmak zorunda kalmaktadır.

İngiltere bunu vaktinde kavramış, sömürgelerini kendisi tasfiye etmiştir. Bunu kavrayamayan Rusya ise gerçekten süper imkânlarına rağmen, artık maskeleyemeyeceği ve itiraf zorunda kaldığı ciddi bir ekonomik bunalıma düşmüş, gerçek uyruklarına, halis vatandaşlarına refah sağlayamayacak duruma mahkûm olmuştur.

Hitler felsefesi, tereyağı yerine top diyordu. Rusya ayni slogana felsefesiz, iradesiz, bilinçsiz olarak, sırf bu sömürgecilik üslûbu yüzünden kapılmış gitmektedir. Bu da insanlığın -adıyla sanıyla- en büyük trajedisi olmakta, bütün dünyayı tehdit etmektedir.

Gerçekten de Rusya, bu üslûbu ile savaşa mahkûm düşmüştür. Savaşın çağımızda ne manaya geldiğini ise artık çocuklar bile biliyor. Korkunç bir şey!

Rusya Kremlin’in bugünkü tutumunu tasfiye edemeyecek veya bu tutum akıl ve vicdanla müzakereye oturamayacaksa insanlık tarihi, artık çocukların bile kestirebildikleri felaketlere açık düşecektir.

Hemen hemen bütün ülkeler bazı iktidarlar yüzünden büyük acılar çekmiş, nesillere mal olan kayıplara uğramıştır. Ve o çeşit iktidarların bazıları diğer ülkelerin kan ve gözyaşı dökmelerine de sebep olmuştur. Doğrudur bu. Ama hiçbir ülkede hiçbir iktidar, bugünkü Rusya’nın kaba kuvvetten, silahtan başka hiçbir değeri kabule yanaşmayan iktidarı gibi dünyayı, bütünüyle, mahvolmak ihtimaline doğru sürüklemiştir.

Bu iktidar yüzünden mesele artık Polonya, Macaristan, Çekoslovakya, Bulgaristan, Romanya, Afganistan, Baltık ülkeleri çapını aşmış, insanlığın kaderini ilgilendirmeye başlamıştır. Mesele artık ideolojik, akademik inanç ve tutumların çok ötesinde ve tek tek bütün insanların sorumluğundadır. Tutum ve davranışlar buna göre, yeni bir eleştiriye tâbi tutulmalı, teniden gözden geçirilmelidir.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...