21 May 2025

Türkiye, yaşlanmayı nasıl durduracak?

Türkiye’deki doğurganlık hızı, 2014’ten itibaren aralıksız düşüş eğilimine girdi. TÜİK verilerine göre yaşlı nüfus oranı giderek artıyor ve bu hem ekonomik büyümeyi hem de sosyal sistemleri etkiliyor. Alanında uzman isimler, “Türkiye, yaşlanmayı nasıl durduracak?” sorusuna cevap verdiler.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı doğum istatistikleri Türkiye tarihindeki en düşük doğurganlık hızının 2024’te olduğunu ortaya koydu. Buna göre bir kadının doğurgan olduğu dönem (15-49 yaş grubu) boyunca doğurabileceği ortalama çocuk sayısını ifade eden “toplam doğurganlık hızı”, 2001’de 2.38 çocukken, 2014’ten itibaren aralıksız düşüş eğilimine girerek 2024’te 1.48 çocuk oldu. Söz konusu oran 2023 yılında 1.51 idi. Bu durum, son 8 yıldır nüfusun yenilenme düzeyi olan 2.1’in altında kaldığını gösterdi. Türkiye’de canlı doğan bebek sayısı, geçen yıl 937.559 oldu.

Geçen yıl en yüksek toplam doğurganlık hızı 3.28 çocukla Şanlıurfa’da kaydedildi. Bu ili 2.62 ile Şırnak, 2.32 ile Mardin izledi. Toplam doğurganlık hızının en düşük olduğu il ise 1.12’şer çocukla Bartın ve Eskişehir oldu. Bu illerin ardından 1.15 çocukla Zonguldak ve Ankara, 1.17 ile İzmir geldi.

Toplam doğurganlık hızı 2017’de nüfusun yenilenme seviyesinin altına düşmüştü. O yıl 57 ilin toplam doğurganlık hızı 2.10’un altında iken 2024’te söz konusu il sayısı 71’e çıktı. Bu hızın 1.50’nin altında kaldığı il sayısı 2017’de 4 iken 2024’te 55 oldu. Toplam doğurganlık hızının 3 çocuk ve üzerinde olduğu il sayısı 2017’de 10 iken 2024’te sadece Şanlıurfa kaldı.

2024’te en yüksek toplam doğurganlık hızı okuma yazma bilmeyen / okuma yazma bilen fakat bir okul bitirmeyen anneler için 2.65 çocuk iken en düşük toplam doğurganlık hızı yüksek öğretim mezunu anneler için 1.22 çocuk olarak kaydedildi. Buna göre, 2024’te kır olarak sınıflandırılan yerlerde toplam doğurganlık hızı 1.83 çocuk iken orta yoğun kent olarak sınıflandırılan yerlerde 1.58 ve yoğun kent olarak sınıflandırılan yerlerde 1.39 çocuk oldu.

Avrupa Birliği (AB) üyesi 27 ülkenin toplam doğurganlık hızları incelendiğinde, 2023 yılında en yüksek toplam doğurganlık hızına sahip ülke 1.81 çocukla Bulgaristan oldu. En düşük doğurganlık hızına sahip ülke ise 1.06 çocukla Malta olarak kayıtlara geçti. Toplam doğurganlık hızı 2024’te binde 1.48 olan Türkiye, AB üyesi ülkelerle kıyaslandığında 9. sırada yer aldı. Nüfusun yapısı, değişimi, doğum, ölüm, göç gibi demografik veriler üzerine araştırma yapan uzmanlar; Türkiye’nin yaşlanmayı durdurmak için attığı adımların önemli ve elzem olduğunu düşünüyor.

“Türkiye’nin genç ve dinamik nüfus özelliklerinin korunması ve geleceğe taşınması gerekmektedir”

Kayseri Üniversitesi, Develi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi’nde görev yapan Doç. Dr. Mustafa Salep, Türkiye’nin genç ve dinamik nüfus özelliklerini koruması gerektiğini düşünüyor. Salep, “Ülkelerin gelişmesi ve güçlenmesinde genç ve nitelikli nüfusun oldukça etkili olduğu tartışmasızdır. Devletler açısından üreten nüfus kadar tecrübenin ve birikimin sektörlere yansıtılması da önemlidir. Nüfus artış hızının ve doğurganlık oranının kısa ve uzun vadede ülke nüfusunu yenileyememesi, devletlerin ve toplumların geleceği açısından riskli bir durumdur. Türkiye açısından bu riskin ortadan kaldırılması, tarihî ve coğrafi konumu nedeniyle bir zorunluluk olarak gözükmektedir” ifadelerini kullandı.

Nüfusun kendini yenileme oranı olarak kabul edilen 2,10’un üzerinde bir doğurganlık oranının sürdürülebilir olması hiç şüphesiz devletin ve toplumun gelecek tasavvuru olarak değerlendirilebilir” diyen Salep, sözlerini şöyle sürdürdü:

“20. yüzyılda önemli savaşlarla, iç ve dış sorunlarla karşılaşmış olan Türkiye, siyasi bağımsızlığı yanında ekonomik bağımsızlığını kazanmak ve bunu sürdürmek için mücadele etmiştir. Tarım, hizmet ve sanayi sektörleri arasındaki orantısız tablonun değiştirilmesi için Cumhuriyet tarihi boyunca çeşitli politikalar belirlemiş olan Türkiye, sektörel büyüme ile istihdamın geliştirilmesi yanında sosyal ve kültürel sorunların çözümü için çalışmalar yapmıştır. Yüksek nüfus artış hızının beslenme imkânlarını ortadan kaldıracağına dair iddiaların; tarım ve hayvancılık yanında deniz ürünlerine yönelik geliştirilecek alternatif programlarla ortadan kaldırılmasının mümkün olduğu söylenebilir. Diğer taraftan gıda ve beslenme alışkanlıklarının kaynak israfına neden olmayacak şekilde geliştirilmesi ve planlanması, olası sorunları ortadan kaldıracaktır. Nihayet, ekonomik ve sosyal politikaların güçlendirilmesi, kaynakların çeşitlendirilmesi ile eş zamanlı bir şekilde Türkiye’nin genç ve dinamik nüfus özelliklerinin korunması ve geleceğe taşınması gerekmektedir.”

Doğum oranlarını yükseltmek için yapılması gerekenler

Prof. Dr. Mehmet Ali Eryurt, Doç. Dr. Mustafa Salep’in aktardıklarına ek olarak şunları kaydetti: “Türkiye’de demografik dönüşüm sürecinin gecikmeli ama hızlı bir şekilde yaşanması; gelişmiş ülkelerde doğum oranları uzun bir süreçte, zamana yayılmış bir şekilde düşerken bizde 60 yıl içerisinde doğum oranlarının 6 çocuktan 1,5 çocuğa düşmesi pek çok açıdan bir dezavantaj teşkil ederken, bir yandan da doğum oranları bizden çok daha önce düşen, 1970’li yıllardan beri doğum oranlarını artırmak için çok sayıda politika uygulayan ülkelerin deneyimlerinden, tecrübelerinden faydalanma, uygulanan politikaların etkilerini de görme, değerlendirme imkânına da sahibiz…”

Eryurt, doğum oranlarını yükseltmek için yapılması gerekenleri maddeler hâlinde sıraladı:

  • Erken çocukluk gelişimi döneminde kamu sorumluluk üstlenmelidir: Uygulanan politika seti arasında en etkili, kalıcı politikanın erken çocukluk dönemine yatırım yapmak olduğunu görmüş durumdayız. Erken çocukluk döneminde kamunun sosyal devlet ilkesi çerçevesinde sorumluluk üstlenmesi büyük çoğunlukla annelerin sırtında olan çocuk bakım yükünü hafifletecektir. Kreşlerin yaygınlaşması, niteliklerinin artırılması, ücretinin büyük oranda kamu tarafından karşılanması, iş-aile dengesini sağlamaya yönelik en önemli, en kalıcı, en etkili adım olacaktır. Kamunun erken çocukluk dönemi eğitim ve bakımında sorumluluk alması fırsat eşitliği açısından da önemli bir adım olacaktır. Köylü-kentli, Doğulu-Batılı, zengin-yoksul ayrımı gözetmeden tüm çocuklar için erken çocukluk döneminde nitelikli eğitim ve bakım alma imkânına sahip olmak gelecek nesillere yapılacak önemli bir yatırım olacaktır.
  • İş güvenceli doğum izni süreleri artırılmalıdır: Türkiye’de çalışan anneler için ücretli doğum izni süresi doğumdan önce 8 hafta, doğumdan sonra 8 hafta olmak üzere 16 hafta. Annelik izninin bitiminden itibaren birinci çocuk için 2 ay, ikinci çocuk için 4 ay, üçüncü çocuk için 6 ay yarı zamanlı ücretli çalışma hakkı da söz konusu. Ancak bu hakkın kullanımı sırasında kadınlar iş yerlerinde ciddi sorunlarla karşılaşıyor. Mevcut doğum izni süresi OECD ortalamasının oldukça altında. Ebeveyn doğum izninin bebeğin anneye doğrudan bağımlı olduğu, sadece anne sütüyle beslenmesi gereken ilk 6 ay annelik izni şeklinde, ikinci 6 ayda ise çiftin kararına bağlı olarak annenin babayla dönüşümlü bir şekilde kullanabildiği bir hak olarak tanımlanması doğru bir politika olacaktır.
  • Çocuk ve hane halkı yoksulluğuyla mücadele edilmelidir: Çocuk sahibi olmanın artan maliyeti, ailelerin çocukların geleceklerine dair kaygıları düşük doğum oranlarının altında yatan önemli nedenlerden biri. Sosyal ve ekonomik eşitsizliklerden kaynaklanan yoksullukla mücadele, ailelerin ve çocukların yoksulluğun pençesinden kurtarılmaları için yoksulluk sınırının altındaki hanelere yönelik sosyal politikalar ailelerin geleceğe daha güvenle bakabilmelerini sağlayacaktır.
  • Anne çocuk sağlığı ve üreme sağlığı hizmetleri kapsamında hâlen sorunlar bulunmaktadır: Son yıllarda anne çocuk sağlığı açısından ülke genelinde önemli iyileşmeler yaşanmıştır. Artık doğumların %99’u sağlık kuruluşlarında yapılmaktadır, doğum öncesi ve sonrası bakım alma oranı %95’in üzerine çıkmıştır. Ancak hâlen doğum öncesi ve doğum sonrası bakımın zamanında ve yeterli sıklıkta alınması konusunda çaba gösterilmesine ve bölgesel farklılıkların giderilmesine ihtiyaç vardır. Bu sayede gebelik sırasında ve doğumu takip eden dönemdeki bebek kayıpları azaltılabilecektir.

Ezcümle; doğurganlığın artması; Türkiye’nin ekonomik büyümesi, sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliği, genç nüfusun korunması, bölgesel ve küresel rekabette güçlü kalabilmesi için stratejik öneme sahip. Ülkemizde doğurganlık yüksek olursa, gelecekte Avrupa’ya göç eden Türk nüfusu artabilir. Bu durum, özellikle Almanya, Fransa, Hollanda ve İsviçre gibi ülkelerde demografik denge ve “entegrasyon” tartışmalarını kızıştırır. “Avrupa Türkleşiyor” gibi söylemler bazı çevrelerde korku unsuru hâline gelir. Ayrıca Türkiye’nin İslam dünyasında nüfuzunu artırma potansiyeli bazı küresel güçleri de rahatsız edebilir.

Bütün bu vurguladıklarımızın öneminin farkında olan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın bünyesinde Temmuz 2024’de kurulan Aile ve Nüfus Politikaları Daire Başkanlığı’na büyük görev düştüğünü de unutmamak gerekiyor. Doğum izinlerinin artırılması, kreş ve bakım hizmetlerinin desteklenmesi, esnek ve uzaktan çalışma modellerinin teşvik edilmesi gibi çok yönlü politikaları koordine edecek olan bu birimdeki gelişmeler ve duyurular da yakından takip edilmeli…

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...