
Türkiye-Afrika ilişkileri: Bin yıllık kadim bağlar yeniden filizlendi
Türkiye, Afrika ile ekonomik, ticari ve diplomatik ilişkilerini güçlendirmek için attığı adımları hızlandırdı. Son dönemde enerji alanında yapılan ortaklıklar ön planda. Peki, Afrika ile gelişen ilişkilerin temel sebebi ne? Türkiye'nin Afrika ile olan ilişkilerinde hangi unsurlar ön plana çıkıyor?
2005 yılında Afrika Birliği’ne (AfB) gözlemci üye olan Türkiye, 2008 yılından bu yana Afrika’ya yönelik daha aktif bir dış politika izliyor. 2008’in “Afrika Yılı” ilan edilmesi sonrası İstanbul’da yapılan Türkiye-Afrika zirvesi bir milat oldu. Başbakanlık dönemi ve hali hazırda ifa ettiği Cumhurbaşkanlığı görevi içerisinde 30’dan fazla Afrika ülkesini ziyaret eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve kurmaylarının Afrika ile ekonomik, ticari, diplomatik ve kültürel ilişkilerini gelişmesi konusunda sarf ettiği çabalar ve Afrika’ya yönelik Ticari ve Ekonomik İyileştirme Stratejisi’nin ortaya konması önemli bir adım oldu.
Türkiye’nin 2013 yılı itibariyle, AfKB-Afrika Kalkınma Bankası’na üye olması ve bu üyelikle birlikte, Türk firmalarının ve gerçek kişilerin AfKB, Afrika Kalkınma Fonu ve Nijerya Güven Fonu tarafından finanse edilen proje ve programlar kapsamında açılan ihalelere katılmalarının mümkün hale gelmesi de ticaret hacminin genişlemesine olanak sundu. 20’ye yakın Afrika ülkesiyle maden arama, petrol ve doğalgaz iş birliği konularında anlaşmalar imzalayan Türkiye’nin en önemli hamlelerinden biri de hiç şüphesiz geçtiğimiz aylarda Somali’nin Hint Okyanusu kıyılarına gönderdiği Oruç Reis araştırma gemisi aracılığıyla sismik araştırmalara başlamasıydı. Konuya dair Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar’ın Türkiye’nin Nijer’de 3 altın madeni sahasının bulunduğunu ve kısa süre içerisinde Türkiye’nin Nijer'de altın üreteceğini sözleri ise kamuoyunda heyecan yarattı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, “Türkiye ile Afrika arasında 2003’te 5,4 milyar dolar olan toplam ticaret hacminin 2023’te 35 milyar dolara ulaştı. Türkiye’nin Afrika’daki doğrudan yatırımlarının toplamının 7 milyar doların üzerinde. Türkiye, Afrika'nın uluslararası sistemde hak ettiği konumu elde etmesini güçlü bir şekilde destekliyor” söylemi de kararlı duruşun bir göstergesi olarak karşımızda duruyor. Türkiye ile Afrika arasında yapılan iş birlikleri ve yetkili ağızlardan gelen açıklamalara bakarak Türkiye’nin, küresel ekonomik ilişkilerini güçlendirme ve yeni pazarlarla entegrasyon sürecinde Afrika kıtasını stratejik bir bölge olarak konumlandırdığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
“Afrika ile ilişkiler devlet politikası ciddiyetinde ilerliyor”
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Afrika Çalışmaları Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Mürsel Bayram, Türkiye’nin Afrika ile kurduğu kayda değer siyasi, ekonomik, kültürel ve tarihi bağlarını önemli bulduğunu söyledi. Türkiye ile Libya arasında 27 Kasım 2019’da imzalanan Akdeniz'de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması’nın önemine vurgu yapan Bayram, “Libya sahasında kurduğumuz ilişkiler çok yerinde. Onun haricinde Nijer’de 3 altın madeni sahamızın bulunması ve gelecekte altın çıkarmak için gerekli çalışmaların yürütülmesi de yakından takip edilmeli. Cezayir ve Nijerya ile de doğalgaz alanında iş birliklerimiz giderek artıyor. Somali kıyılarında petrol ve doğalgaz arama faaliyetleri sürüyor. Gelişmekte olan Türk ekonomisi için Afrika kıtası hem hammadde hem de pazar açısından muazzam olanaklara sahip” sözleriyle yapılan çalışmaların doğruluğundan bahsetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Dünya 5’ten büyüktür” söyleminin ne kadar doğru olduğunun gün geçtikte ortaya çıktığını vurgulayan Bayram, “Şimdi bakıyorsunuz Fransa, Türkiye’nin Afrika’da faaliyet göstermesinden rahatsız. Çünkü Türkiye, Fransa’nın bıraktığı güç boşluğunu dolduruyor. Bunun haricinde son 20 yılda Erdoğan’ın 30’dan fazla Afrika ülkesini ziyaret ettiğini biliyoruz. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bu kadar ziyaret yapmadığı malumunuz. Durum böyle olunca Türkiye-Afrika ilişkilerinin iyi yönde ilerlemesi ve kimi ülkelerin Türkiye’yi hedef göstermesi kaçınılmaz” yorumunu yaptı.
Bayram, “Türkiye’nin Afrika’da ne işi var?” şeklinde soru yöneltenlere de şu cevabı verdi: “Unutulmamalıdır ki eğer Afrika’da varsanız büyük güçsünüzdür. Şu an Afrika ile ticareti en çok geliştiren ülke Çin. Şu an Çin’in dünyanın süper güçlerinden biri olduğunu görüyoruz. Biraz daha geçmişe gidelim… Osmanlı Devleti ve Roma İmparatorluğu Afrika’da toprak kaybetmeye başlayınca güçlerini yitirmiştir. Bu yüzden o kıta ve Türkiye’nin o kıtadaki varlığı çok önemli. Afrika ülkelerinde büyükelçilik sayımızın 44 olması kötü müdür? Değildir elbette. Ayrıca o coğrafyada dilimiz de yaygınlaşıyor. Kimi üniversitelerde Türkçe dersi verildiğini biliyorum. Yine Türk dizileri Afrikalı vatandaşlarla buluşuyor. Bütün bunlar önem arz ediyor. Her şeyden öte bu hükümet politikasından bağımsız bir devlet politikasıdır”
“Afrika ile olan ticaret hacmi son 20 yılda 10 katına yükseldi”
Doç. Dr. Ali Fuat Gökçe, Türkiye-Afrika ülkeleri arasındaki ilişkilerin özellikle AK Parti hükümeti döneminde oldukça ilerleme kaydettiğini söyledi. “Türkiye’den Afrika ülkelerine ilk ziyaret 200’'te Etiyopya’ya yapıldı. Ardından Güney Afrika, Tunus, Fas ziyaretleri gerçekleşti” diyen Gökçe, sözlerini şöyle sürdürdü: “2002 yılında Afrika kıtasında 12 olan büyükelçilik sayısı 2021’de 43'e yükseldi. 2002’de 2,9 milyar dolar olan ticaret hacmi 2020 yılı sonunda 25,3 milyar dolar oldu. Afrika ülkelerinden Angola, Nijerya, Togo, Çad, Nijer ve Mali gibi ülkelerle ilişkiler artırıldı. Türkiye’nin Afrika kıtasındaki uyguladığı politikanın temelinde "Kazan-Kazan" politikası yer almaktadır. Bu politikanın temel amacı kıtayı sömürerek bitirmek değil yaşatmaktır. Batılı ülkelerden gelen sermaye sahipleri yatırımlarını sadece kendilerinin kazanmasına yönelik oluştururken, Türkiye öncelikle kıta ülkelerinin kalkınmasına yönelik yatırımlar yaparak hem karşı tarafın kazanmasını sağlıyor hem de kendisi kazanıyor. Kıtanın mevcut kaynaklarını müşterek şekilde değerlendirerek ilerlemek hedefleniyor. Projeler zamanında bitirilerek, bu projelerde yerel istihdama öncelik tanınıyor”
Yerinde yapılan yatırım ve üretim Türk yatırımcıları diğer ülke yatırımcılarına karşı daha cazip hale getiriyor” ifadelerini kullanan Gökçe, şunları kaydetti: “Bugün Afrika kıtası tüm dünya platin ve kobalt arzının yüzde 90’nı, altın arzının yarısı, manganez arzının üçte ikisini, uranyumun yüzde 35’ine sahip. Bununla birlikte nadir toprak elementleri ile kritik minerallerin Çin’den sonra en çok sahip olan ülkeler ise Afrika kıtasında yer alıyor. Yeraltı madenleri ve hidrokarbon enerji bakımından zengin olan Afrika kıtası Batılı ülkeler tarafından yüzyıllardır sömürülmüş, halkı köle yapılmıştır. Afrika’da 54 ülkenin 27’sinin resmi dili Fransızca. Bu ülkeler ulusal para rezervlerini Fransa Merkez Bankasında bulundurmak zorunda bırakılıyor. Fransız sömürgelerinin Fransa'nın toplam ihracatındaki payı yüzde 60'dan fazladır. Fransa ve diğer Batılı sömürgeci ülkeler Türkiye'nin bölgeye girmesiyle birlikte Türkiye’nin izlediği “Barışçıl ve İnsancıl” politikadan rahatsız olmuşlardır. Orta Afrika ülkelerinin dışında Kuzey Afrika'da başta Libya olmak üzere bölgedeki ülkelerle Türkiye arasındaki siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiler sömürgeci ülkelerin uykularını kaçıracak hale gelmiştir. Onlar açısından Afrika kıtası olmazsa yaşama şansları adeta kaybolacaktır. Mart 2008'de eski Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, ‘Afrika olmadan Fransa 3. Dünya ülkesi durumuna düşecek’ derken, François Mitterrand ise ‘Afrika olmadan Fransa'nın 21. yüzyılda tarihi olmayacaktır’ yorumunu yapmıştır. Bu kadar zenginliğe sahip olan kıta ülkelerinin sömürülmesi bu ülkeler açısından hayati öneme sahiptir”
“Türkiye Afrikalı devletlerin gözünde sözüne ve eylemlerine güvenilen bir ülke”
Türkiye’nin Libya ile 2019’da imzaladığı Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması'nın önemine de değinen Gökçe, “Akdeniz'de tekrar Türkiye'nin gücünün ortaya çıkması Afrika kıtası ile Türkiye’nin birbiriyle olan bağının ne kadar güçlü olduğunu ve birbirini tamamlayıcı unsur olduklarını göstermektedir. Zaten tarihsel süreçteki Osmanlı İmparatorluğundaki birlikteliği söylemeye ve anlatmaya gerek yok. Son dönemde Etiyopya ile Somali arasındaki sorunu çözen Türkiye diplomasi alanında da barışçıl politikalarına yeni bir halka eklerken Afrika ülkeleri arasında “sözüne ve eylemlerine güvenilir ve güvenli bir ülke” olduğunu göstermiştir. Bütün bu politikalar tabii ki yıllarca kendilerini sömüren Batılı ülkelerin dışlanmasına dost, kardeş bir ülkeyle iş birliği kurulmasına neden olmaktadır” diyerek sözlerini noktaladı.
“Türkiye, 100 yıl sonra kararlı ve emin adımlarla yeniden Afrika kıtasında”
Milli Savunma Üniversitesi Hava Harp Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Murat Yiğit, Doç. Dr. Mürsel Bayram ve Doç. Dr. Ali Fuat Gökçe gibi Türkiye’nin 2008 yılından bu yana Afrika’ya yönelik daha aktif bir dış politika izlemesini yerinde bulduğunu ifade etti. Yiğit, “Osmanlı İmparatorluğu’nun yaklaşık dört asır boyunca Kuzey ve Doğu Afrika kıyılarını hâkimiyeti altında bulundurduğunu biliyoruz. Trablusgarp Savaşı sonrası bu hâkimiyet sona ermişti. 100 yıl sonra Türkiye’nin yeniden kararlı ve emin adımlarla Afrika kıtasında ekonomik, ticari, diplomatik ve kültürel hamlelerde bulunmasını çok önemli buluyorum. Türkiye, Brezilya ve Çin ile birlikte Afrika’daki önemli aktörler arasında yer alıyor” değerlendirmesini yaptı.
1991 yılında Soğuk Savaş’ın bitmesinin ardından Türkiye’nin Afrika ile olan ilişkilerinde olumlu anlamda bir kırılma yaşandığını ifade eden Yiğit, “Sosyalist blokta yer alan ülkeler Türkiye’nin Afrika ile müstakil ortaklıklar kurmasına müsaade etmiyordu. Bu blok dağıldıktan sonra Türkiye’nin de önü açılmış oldu. Esasında Türkiye’yi Afrika dünyasında söz sahibi yapan ilk şey Türk milletinin hayırseverliğiydi. Henüz Afrika ile siyasi, ekonomik ve diplomatik ilişkiler kurmadan önce insani yardım merkezleri ve STK’lar Afrika ile kurulacak büyük ilişkilerin tohumlarını atmışlardır. Türkiye Cumhuriyeti de bu hayırseverliği bir politikaya dönüştürmüştür. Özellikle Somali’de kıtlık yaşandığı dönemde Türkiye’nin maddi ve manevi katkıları unutulmayacak cinstendir” dedi.
Türkiye’nin Afrika ile kurduğu ilişkilerin öneminden örnekler vererek bahseden Yiğit, “2008 yılında Türkiye'nin AfB tarafından stratejik ortak olarak ilan edilmesiyle ivme kazanan çok boyutlu Afrika’ya Açılım Politikası süreci tüm hızıyla sürüyor. II. Türkiye Afrika Ortaklık Zirvesi de önemliydi. Bu zirve sonrası Türkiye ile Afrika ülkeleri arasında dış ticaret hacmi yıllık 35 milyar doları aştı. 2021’de gerçekleşen üçüncü zirve güvenlik iş birliğini geliştirdi. Afrika’ya yönelik savunma sanayi ihracatının arttığı bir dönemden de bahsedebiliriz. Türkiye’nin sırasıyla sosyal, diplomatik, ekonomik ve güvenlik odaklı politikalar geliştirmesi takdire şayandır. Türkiye, Afrika ile Çin gibi salt ekonomi odaklı bir ilişki biçimi ya da Rusya gibi güvenlik odaklı bir iş birliği yapmıyor. Ülkemiz, ticaretten insani yardıma, askeri iş birliğinden kültüre kadar pek çok alanda Afrika ile ortak hareket ediyor. Afrika’ya ihraç ettiğimiz İHA ve SİHA’lar, askeri eğitimlerimiz ve teknoloji transferlerimiz yabana atılmamalı. Ülkemiz çok yönlü politikasıyla Afrika’da kalıcı aktör olmaya adaydır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Afrika ülkelerine yaptığı ziyaretler ve bölgede büyükelçilik sayısının artması kararlılığın en net göstergesidir” ifadelerini kullandı.
“İlerleyen dönemlerde güç mücadelesi Afrika’da şekillenecek”
Yiğit, “Afrika neden önemli bir rekabet alanı sorusuna ise şu yanıtı verdi: “Yeraltı kaynakları, enerji hatları, üretim olanakları, pazar hacmi, genç nüfusu ve dünya ticaret yollarının içerisinde önemli bir kavşak olduğu için önem arz etmektedir. Ayrıca dünyanın güvende ve istikrarlı olabilmesi açısından da kıymetli bir kıta. Cibuti’de Çin ve ABD başta olmak üzere pek çok devletin askeri üs barındırması asla tesadüf değil. Kızıldeniz’i Aden Körfezi'ne bağlayan 32 km uzunluğundaki Babülmendep Boğazı’nın önemine de unutulmamalı. Bu ticaret yolunun varlığı Afrika’yı daha değerli hâle getiriyor. Çünkü dünya ticaretinin yüzde 30’undan fazlası buradan geçiyor. NATO’nun yayımladığı evraklarda ilerleyen dönemde güç mücadelesinin bu bölgede yaşanacağını söyleyebiliriz” görüşünü beyan etti.
Türkiye’nin Afrika ile olan ilişkilerinde hangi unsurlar ön plana çıkıyor?
Diplomatik İlişkiler ve Yüksek Seviyede Ziyaretler: Türkiye, Afrika’daki birçok ülke ile diplomatik ilişkilerini geliştirdi. 2005’te Afrika Birliği ile stratejik ortaklık anlaşması imzalandı ve Türkiye 2008’de Afrika’ya yönelik daha aktif bir dış politika izlemeye başladı. 2009’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Afrika’ya gerçekleştirdiği ziyaret ile ilişkiler anlamında güçlü bir döneme adım atıldı. Aynı şekilde, Afrikalı liderlerin Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyaretler de arttı.
Ekonomik ve Ticaret İş Birliği: Afrika ile ticaretin artırılması, Türkiye’nin dış politikalarının en önemli hedeflerinden birini oluşturuyor. 2003’ten sonra Türkiye’nin Afrika ile ticaret hacmi hızla arttı. Türkiye’nin Afrika ülkelerine yönelik ihracatı başta otomotiv, tekstil, gıda, inşaat malzemeleri ve makineler olmak üzere birçok sektörü kapsıyor. Aynı zamanda, Afrika’da Türk inşaat şirketlerinin üstlendiği büyük projeler de önemli bir ekonomik ilişki alanı. 2003’te Türkiye’nin Afrika ile dış ticareti yalnızca 5,4 milyar dolar düzeyindeydi. 2023’te ise Afrika kıtası ile ticaret hacmi 37 milyar dolara ulaştı.
Kalkınma Yardımı: Türkiye, Afrika ülkelerine çeşitli insani yardım ve kalkınma projeleri kapsamında destek sağlamaktadır. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Afrika’da birçok proje gerçekleştirerek eğitim, sağlık, altyapı ve tarım alanlarında destek veriyor. Türkiye ayrıca, Afrika’da sağlık ve eğitim alanlarında da birçok projeyi hayata geçirdi. Türk Kızılayı ve diğer sivil toplum kuruluşları da insani yardımlar konusunda aktif rol oynuyor.
Eğitim ve Kültürel İş Birliği: Türkiye, 2000’li yıllardan bu yana Afrika’da eğitim ve kültürel iş birliğine önem veriyor. Türkiye, Afrika’dan gelen öğrencilere burs vererek Türk üniversitelerinde eğitim almalarını yardımcı oluyor. Türkiye’nin Afrika’daki kültürel etkisini artırmak amacıyla Türk kültürel merkezleri ve Yunus Emre Enstitüleri gibi organizasyonlar aracılığıyla kültürel faaliyetler düzenleniyor. Ayrıca, Afrika’daki üniversitelerde Türkçe öğretimi de son yıllarda yaygınlaştı.
Asayiş ve Savunma İş Birliği: Afrika’nın bazı bölgelerinde güvenlik sorunları baş gösteriyor. Türkiye, Afrika’nın bu bölgesine güvenlik desteği vermekte ve barış koruma operasyonlarında bulunuyor. Ayrıca, Afrika ülkelerine askeri eğitim ve yardım da sağlanıyor.
Afrika'da Türk Tevdiatları: Türk iş insanları, Afrika’da birçok alanda yatırımlar yapıyorlar. Bu yatırımlar arasında enerji, inşaat, ticaret ve teknoloji gibi sektörler yer alıyor. Türkiye’nin Afrika’daki ekonomik varlığı her geçen yıl artıyor.
Afrika Birliği ile İş Birliği: Türkiye, Afrika Birliği ile çok yönlü iş birliği gerçekleştiriyor. Bu bağlamda, Türkiye 2011’de Afrika Birliği ile stratejik ortaklık kurarak, Afrika'nın kalkınmasına katkı sağlama taahhüdünde bulundu.
Afrika Ülkelerinin BM’deki Rolü: Türkiye, Afrika'nın Birleşmiş Milletler gibi uluslararası organizasyonlarda daha güçlü bir ses olmasına yardımcı oluyor. Türkiye, Afrika’nın siyasi ve ekonomik güçlerinin uluslararası platformda daha fazla yer alması için çalışmalarını sürdürüyor.
Türkiye-Afrika ilişkilerinin karşılıklı çıkarlar doğrultusunda gelişmekte olduğunu ve her geçen yıl derinleştiğini, ekonomik ve diplomatik anlamda Türkiye’yi ileriye taşıdığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Türkiye’nin Afrika ile olan ilişkileri, sadece ekonomik ve ticari değil, aynı zamanda kültürel, diplomatik ve insani boyutlarda da geniş bir yelpazeye sahip. Bu ilişkilerin gelecekte devlet politikası göz önüne alındığında daha da güçleneceğini tahmin etmek hiç de zor değil.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.