
Küresel risklerin bugünü ve yarını
Dünya Ekonomik Forumu (WEF), 2025 Küresel Riskler Raporu’nu yayımladı. Bu rapora göre bizi toplumsal ve çevresel açıdan hangi sorunlar bekliyor, hangi tehditlerle karşı karşıyayız, bu sorunlara dair ne gibi önlemler alınabilir? Gelin, bu sorulara rapor özelinde birlikte yanıt arayalım.
Dünya Ekonomik Forumu (WEF), 2025 Küresel Riskler Raporu’nu yayımladı. Dünya Ekonomik Forumu’nun küresel çapta karşılaşılan risklerin derinlemesine analizini sunduğu en önemli çalışmalarından biri olan rapor, uzmanların kolektif görüşlerini bir araya getirerek, dünya genelinde etkili olabilecek olası risklerin kapsamını, bu risklerin kısa, orta ve uzun vadeli etkilerini ve bu risklere karşı alınması gereken önlemleri ortaya koyuyor.
Raporun temel amacı, karar alıcıların ve liderlerin, karmaşık ve birbirine bağlı bu tehditlerle başa çıkabilmeleri için stratejik bir yol haritası sunmak olarak ifade edilebilir. Küresel sistemin artan kırılganlığı, derinleşen toplumsal kutuplaşma ve çevresel bozulma, bu tehditlerin başlıca kaynakları arasında sayılabilir.
Dilimlere bölünmüş küresel bir dünya…
Dünya, bölgesel ve uluslararası düzeyde artan gerilimlerle daha fazla bölünmüş bir hâle gelirken; bu bölünmeler yalnızca devletler arasında değil, toplumların kendi içindeki sosyal yapılar arasında da belirginleşiyor. Jeopolitik gerginlikler, ekonomik eşitsizlikler ve sosyal huzursuzluklar, özellikle pandemi sonrası dünyada daha da derinleşmiş ve uluslararası iş birliği mekanizmaları bu tehditlerin yönetimi ve çözümü için gerekli olan koordinasyonu sağlayamamış ve çok taraflı sistemlerin etkinliği sorgulanır hâle gelmiştir.
Raporun 2025 yılı projeksiyonunda; kısa vadede en büyük tehdit olarak devlet temelli silahlı çatışmaların öne çıktığı görülüyor. Kuşkusuz Ukrayna’daki savaş, Orta Doğu’daki çatışmalar ve Sudan’daki iç savaş gibi mevcut krizlerin yalnızca çatışma bölgelerinde değil, küresel ölçekte etkiler yarattığını gözlemliyoruz. Bu krizler yalnızca insani krizlere değil, aynı zamanda ekonomik ve politik istikrarsızlıklara da yol açtığından, yaşanan silahlı çatışmaların insani boyutunun; milyonlarca insanın yerinden edilmesine, ekonomik faaliyetlerin kesintiye uğramasına ve küresel ticaretin bozulmasına neden olduğu söylenebilir. Raporun da ışık tuttuğu üzere, bu çatışmaların çözümü için uluslararası topluma düşen rol önemlilik arz ediyor. Bununla birlikte artan milliyetçilik akımı ve tek taraflı politika tercihlerinin, bu tür çözümleri hayata geçirme potansiyelini sınırlandırdığı da açık bir gerçektir.
İklim değişikliğine hazır mıyız?
Kısa vadeli risklerin bir diğer önemli boyutu ise iklim değişikliği ile bağlantılı aşırı hava olayları olarak öne çıkıyor. Günümüzde sel, kuraklık, sıcak hava dalgaları, kasırgalar ve orman yangınları gibi afetlerin sıklığı ve şiddetinin arttığı bir dönem yaşıyoruz. Bu olaylar yalnızca ekosistemleri değil, aynı zamanda insanların yaşam standartlarını doğrudan etkileyen tarım, enerji ve altyapı sistemlerini de tehdit eder niteliktedir. Bu açıdan rapor, iklim krizinin etkilerinin özellikle savunmasız ve gelişmekte olan bölgelerde daha ağır hissedildiğini ve bu durumun küresel eşitsizlikleri daha da artırdığını vurgulayarak dikkatlerimizi, yine konunun önemli bir boyutu olan iklim değişikliği kaynaklı afetlerin, aynı zamanda göç ve yerinden edilme gibi toplumsal sorunları tetiklediği gerçeğine yöneltiyor. Bu noktada raporun dikkat çektiği bir diğer husus, tartışılmaz biçimde bu sorunların çözümüne yönelik küresel uyum politikalarının hâlâ yetersiz olduğudur.
Teknoloji ile gelen yeni gündemler
Yanlış bilgi ve dezenformasyon, özellikle teknolojik araçların gelişimiyle birlikte, modern dünyanın en yıkıcı tehditlerinden birini oluşturuyor. Zira dijital platformlarda yayılan yanlış bilgiler, toplumlar içinde kutuplaşmayı artırmanın yanında demokratik süreçlere zarar verme eğilimi gösteriyor. Yapay zekâ tarafından üretilen sahte içeriklerin yaygınlaşması, bu sorunu daha da karmaşık ve katmanlı hâle getiriyor.
Yanlış bilgilendirme, yalnızca bireyler arasında değil, aynı zamanda ülkeler arasında da güvensizliğin doğmasına yol açıyor. Raporda isabetli biçimde değinildiği gibi dezenformasyonun özellikle jeopolitik aktörler tarafından etkili bir silah olarak kullanıldığı dikkat çekici bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Son dönemde dünyada çeşitli örneklerini gözlemlediğimiz bu yanlış bilgi akışının, seçimlere müdahale etmek, politik istikrarı bozmak ve uluslararası ilişkilerde gerilim yaratmak gibi geniş kapsamlı etkileri olduğu ifade edilebilir.
Gelecek pek parlak görünmüyor
Orta vade projeksiyonlarına göre, 2027 yılına kadar, jeoekonomik gerilimler ve toplumsal kutuplaşma, küresel gündemin en önemli konuları arasında yer alacaktır. Jeoekonomik gerilimler, ticaret savaşları, yaptırımlar ve korumacılık politikalarıyla derinleşmekte ve küresel ticaret sistemini tehdit etmekte olduğundan raporda ekonomik eşitsizliklerin artması, işsizlik oranlarının yükselmesi ve gelir dağılımındaki dengesizliklerin, toplumsal huzursuzlukları tetikleyebileceği konusunda uyarılara yer verildiğinin altını çizmek gerekir. Bu süreçte güçlenen toplumsal kutuplaşma ise toplumlar arasında daha geniş bir uçurum yaratarak sosyal dokuyu zayıflatan bir faktör olarak öne çıkıyor. Bu durum, politik uzlaşıyı zorlaştırırken, popülist hareketlerin güç kazanmasına yol açıyor.
2035 yılına kadar olan uzun vadeli dönemin projeksiyonu ise çevresel bozulma, teknolojik riskler ve demografik değişimler gibi sorunların ön plana çıktığı bir portre çiziyor. Çevresel bozulma, özellikle biyolojik çeşitliliğin kaybı ve ekosistemlerin çöküşü, gezegenin yaşanabilirliğini ciddi şekilde tehdit edecektir. Bu durum gıda güvenliği, su kaynakları ve halk sağlığı üzerinde yıkıcı etkiler yaratırken; söz konusu teknolojik riskler, yapay zekâ ve biyoteknolojinin hızla gelişmesiyle daha belirginleşecektir. Bu teknolojilerin yanlış kullanımı, kitlesel gözetim, algoritmik önyargı ve biyolojik savaş gibi risklere yol açabilir. Demografik değişimler, özellikle yaşlanan nüfusun ekonomik ve sosyal sistemler üzerindeki baskısını artırıcı bir etkiyi karşımıza çıkaracaktır.
Ne yapılabilir?
Raporda vurgulanan bir diğer husus, bireylerin ve kurumların söz konusu risklerin etkilerini hafifletme konusunda alabileceği roldür. Bu kapsamda toplumların dayanıklılığını artırmaya yönelik politikaların geliştirilmesi, kapsayıcı büyüme modellerinin benimsenmesi ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine uygun adımlar atılması gerektiğinin altının çizildiğini görüyoruz. Ancak bu tür önlemler alınmadığı takdirde, ortaya konulan risklerin yalnızca bugünkü sorunlarla sınırlı kalmayıp, gelecekte çok daha büyük bir küresel istikrarsızlığa yol açabileceğine vurgu yapmak gerekir. Tüm bu risklerin ancak çok taraflı iş birliği ile yönetilebileceği açıktır. Bununla birlikte mevcut küresel sistemlerin, bu tür bir iş birliğini gerçekleştirme kapasitesinden yoksun olduğu görülüyor. İşte bu doğrultuda, uluslararası kurumların reforme edilmesi ve daha kapsayıcı politikaların benimsenmesi gerektiği açıkça belirtilmekte olup özellikle liderlerin, toplumların ve kurumların birlikte hareket ederek daha dayanıklı, adil ve sürdürülebilir bir dünya inşa etmeleri gerektiğini vurgulayabiliriz.
Sonuç olarak, 2025 Küresel Riskler Raporu’nun yalnızca mevcut tehditlerin analizini yapmakla kalmadığını, aynı zamanda küresel iş birliği ve dayanıklılık oluşturmanın hayati önemini vurgulayan bir çağrı niteliği taşıdığını ifade edebiliriz. Dolayısıyla liderlere ve karar alıcılara, dünyanın karşı karşıya olduğu sorunların karmaşıklığını anlamaları ve bu sorunlara proaktif bir şekilde yaklaşmaları gerektiğini hatırlatan raporun artan eşitsizlikler, çevresel bozulma ve teknolojik ilerlemelerin yarattığı çeşitli sorunlar gibi meselelerin ancak bütüncül ve sürdürülebilir çözümlerle ele alınabileceği yönünde genel bir çıkarıma yol açtığı söylenebilir. Dünyayı daha güvenli ve adil bir yer hâline getirmek için küresel ölçekte liderlik ve iş birliği gerektiğini bir kez daha vurgulayalım.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.