
Almanya’nın gelecekle imtihanı
23 Şubat 2025’te Almanya’da gerçekleşen seçimlerin ana gündemi; ekonomik kriz, sosyal yardımların kısıtlanması, düzensiz göç, sınır güvenliği, askerî harcamaların finansmanı, Avrupa güvenlik mimarisi ve terörizmdi. Peki, çıkan seçim sonuçlarını gelecek açısından nasıl değerlendirmeliyiz?
Almanya zor bir seçim sürecini atlattı. 2021’de Merkel’in siyasetten ayrılması ve partisinin ikinci parti konumuna düşmesiyle beraber, Almanya’da kurulan ilk üçlü koalisyon -Yeşiller (Grüne), Hür Demokratlar (FDP) ve Sosyal Demokratlar (SPD) Koalisyonu (Trafik Lambası Koalisyonu)- beklenen umudu veremedi. 16 yıllık Hristiyan Demokrat (CDU) ve Merkel iktidarını sonlandıran bu üçlü koalisyon; liberal, demokrat ve ilerlemeci kesimlerde büyük bir umut kaynağı olarak telakki edilmişti. Ancak umudun hüsrana dönüşmesi çok uzun sürmedi.
Trafik Lambası Koalisyonu’ndan evvel 2021 yılında Alman seçimlerini domine eden temel konular; iklim krizi, yeşil dönüşüm, cinsiyet eşitliği ve sosyal devletin geliştirilmesiydi. Bugünden geriye baktığımızda, 2021 yılındaki seçim süreci toz pembe bir dünya hayali olarak karşımıza çıkıyor. Nitekim 23 Şubat 2025’te gerçekleşen seçimlerin ana gündemi; ekonomik kriz, sosyal yardımların kısıtlanması, düzensiz göç, sınır güvenliği, neredeyse ikiye katlanan askerî harcamaların finansmanı, Avrupa güvenlik mimarisi ve terörizmdi. Yani dört yılda âdeta iki farklı ülke, iki farklı seçime şahit olduk.
Trafik Lambası Koalisyonu iktidarı devraldığında bir krizi kucağında buldu. Bu kriz, dünyayı saran COVID-19 pandemisiydi. Pandeminin ekonomik maliyetini asgarî seviyede tutmak için Almanya, rezervlerinin büyük bir kısmını şirketlere ve hanelere aktarma lüzumu hissetti. Pandeminin ekonomik sarsıntısı hâlâ aşılabilmiş değildi. Eylül 2021’de ülke seçimini yapmış ve Trafik Lambası Koalisyonu oluşturulmuştu. Pandeminin yaralarını sarmaya çalışan hükûmet, yalnızca birkaç ay içerisinde yepyeni bir krizi kucağında buldu. Bu kriz, Rusya-Ukrayna Savaşı’ydı. Avrupa’da kriz çanları yeniden çalmaya başladı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa kıtasında yaşanan en büyük cephe savaşı başlamıştı. Bazı uzmanlar savaşın kısa sürede Rusya lehine sonuçlanacağını düşünse de olaylar farklı gelişmekteydi. Olaf Scholz yönetimindeki Almanya, bir acil durum planı ortaya koyarak askerî harcamaları artırma kararı aldı. 100 milyar euroluk bir ek bütçe oluşturuldu ve ordunun finansmanı böyle sağlanmaya çalışıldı.
Savunma harcamalarını arttıran zaruretler
1990 sonrası Sovyet Bloku’nun çökmesiyle beraber, dünya genelinde ve özellikle Almanya’da savunma harcamaları asgarî seviyeye indirilmişti. 11 Eylül olaylarından sonra harcamalar nispeten artırılsa da Almanya, büyük ölçüde NATO antlaşması gereğince kabul edilen %2’nin altında kalmıştı. Ordudan kısılan bütçe farklı alanlara aktarılmıştı. 2016’dan itibaren çıkan haberlerde, Alman ordusunun olası bir harp durumuna hazır olmadığı dile getirilmişti. Ancak ekonomik aktörlerin talepleri ve baskı gruplarının ısrarı nedeniyle orduya yapılacak yatırımlar sürekli kısılmış, bu miktar diğer alanlara yönlendirilmişti. Ordu için çanlar çalsa ve siyasiler bunun farkında olsa da öncelikler değişmemişti.
Rusya-Ukrayna Savaşı’nın hemen ardından ordunun modernizasyonu için açıklanan 100 milyar euroluk ek bütçenin sonrasında, hükûmet “zeitenwende” -yani “zaman değişimi”- kavramını ortaya attı. Zaman değişimi kavramı gereğince artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Almanya’yı yeni bir sayfa ve yeni günler bekliyordu. Ancak 2025’e uzanan süreçte ne ordunun dört başı mamur şekilde yeniden yapılandırılabildiğini ne ekonomik krizlerin giderilebildiğini ne de bürokrasinin şirketlere yüklediği hukuki ve idari yükün hafifletilebildiğini görmek mümkün oldu.
Rusya ile yaşanan gerginlik ve sert ambargolar neticesinde, Rusya gaz ihracatını bazı mazeretleri öne sürmek suretiyle durdurmuştu. Temel lokomotifi ihracat ve ağır sanayi olan Almanya, bu durumdan bütün ülkeler arasında en fazla etkilenen ülke konumundaydı. Enerji fiyatlarının yükselmesi hayatı her alanda pahalılaştırmıştı. Yükselen enflasyon, enerji krizi, askerî harcamalar ve pandeminin yaraları üst üste binmişti.
Pandora’nın kutusu açılıyor
Orduya ayrılan 100 milyar euroluk ek bütçenin ardından, 2023 yılında 2021 yılına geri dönük olarak bir ek bütçe tasarısı oluşturuldu. Bu kanun gereğince, 60 milyar euroluk İklim ve Dönüşüm Fonu oluşturuldu. Bu noktaya kadar, Trafik Lambası Koalisyonu arasındaki ihtilaf henüz krize dönüşmemişti. Nitekim koalisyonun üç ortağı da kendi projelerine finansman sağlayabiliyorlardı. Ancak ana muhalefetin (CDU) Anayasa Mahkemesi’ne sunduğu itiraz dilekçesi neticesinde, bu fon iptal edilmiş ve bir günde federal bütçe 60 milyar euro küçülmüştü. Pandora’nın kutusunun açılması ve koalisyonun çökmesi tam olarak bu noktada başlamıştı.
Bu tarz kriz durumlarında makul olan, koalisyon ortaklarının oturup koalisyon sözleşmesini yenilemesi olacaktı. Ancak koalisyon ortakları bunu yapmamış ve herkes birbirinin kuyusunu kazmaya başlamıştı. Enerji fiyatları, askerî harcamalar ve küresel konjonktür gittikçe ağırlaşıyordu. Çin’in, Almanya’nın eskiden sahip olduğu bütün stratejik sektörleri ele geçirmesi Alman sanayisini ağır bir sınavdan geçiriyordu. Biden hükûmetinin geliştirdiği “Made in America” projesi gereğince, Amerika’da yatırım yapmak birçok şirket için daha cazip hâle geliyordu. Keza yükselen enerji fiyatları da ülkenin rekabet gücünü ve hane enflasyonunu derinden etkiliyordu.
Almanya’nın Amerika’ya karşı durması mümkün mü?
Seçim sath-ı mahalline girildiğinde, 2022’den beri süregelen krizler ve merkez partilerin bunlara cevap verememesi, aşırı sağcı AfD’ye yaramıştı. Oylarını neredeyse ikiye katlayıp %20’lere yükselen parti, seçim atmosferini ve söylemini domine ediyordu. Düzensiz göç, sosyal yardımlarla geçinen göçmenler, sınır güvenliği ihlalleri ve Almanya’nın çeşitli kentlerinde gerçekleşen terör eylemleri onlara yarıyordu. AfD'nin eş başkanları Alice Weidel ve Tino Chrupalla partinin nispeten mutedil yüzünü oluştursalar bile partinin de facto yönetiminin Björn Höcke'de olduğu herkesin malumudur. Höcke nazi semobolleri ve nazi sloganları kullanmaktan imtina etmeyen, mahkemelerin bile kendisini “nazi” olarak tanımladığı bir şahsiyettir. Yazdığı kitapta şu tarz cümlelere tesadüf etmek mümkündür: "Fakat bir noktada sabrımız tükenecektir ve akabinde eski Romalıların bile titrediği efsanevi Cermen saldırganlığı patlak verecektir.'' Veyahut: ''Durum ne kadar vahim olursa olsun, eminim nihâyetinde tarihimizde birlikte yeni bir sayfa açabileceğimiz yeterli sayıda insanımız olacaktır. Her ne kadar, seyreden Afrikalaşma, Orta Doğulaşma ve İslamlaşmaya göğüs geremeyecek kadar cılız veya iradesiz olan nüfusun bir kısmını maalesef kaybedecek olsak da… Fakat bu muhtemel kan dökülmesinin haricinde, biz Almanlar tarihî olarak dramatik düşüşlerden sonra olağanüstü bir yenilenme yeteneği gösterdik. (...) Birkaç düzeltme ve reform kâfi olmayacaktır. Ancak Almanya'nın koşulsuzluğu, konuyu derinlemesine ve temelden ele alacağımızı garanti edecektir. Değişim zamanı çattığında biz Almanlar, işimizi yarım yamalak yapmayacağız.'' Bu zihniyetin Almanya'nın ikinci partisi konumuna yükselmesi manidar bir gelişmedir ve asla Fransa'da Le Pen, İtalya'da Meloni, Macaristan'da Orban'la eş tutulmamalıdır.
Nihayet 23 Şubat 2025'te seçimler gerçekleşti ve Hristiyan Demokratlar (CDU) %28,5 ile birinci parti, AfD %20,8 ile ikinci parti, Sosyal Demokratlar (SPD) %16,4 ile üçüncü parti oldu. CDU’nun SPD ile koalisyon hükûmeti kurması kuvvetle muhtemeldir. Ancak Almanya’nın yapısal sorunları zannedilenden çok daha ağırdır. Trump’ın iktidarı ile beraber “America First” söylemine karşı, Avrupa yeknesak durmak zorunda. Almanya’nın yalnız Amerika’ya karşı durması mümkün değildir. Trump’ın olası bir gümrük savaşı karşısında Avrupa yekvücut olarak cevap vermelidir. Bunun için öncelikle Almanya’nın yapısal sorunlarını gidermesi, ordusunu modernize etmesi ve ekonomisini tekrar rayına oturtması gerekir.
Avrupa ve Türkiye "kötü gün dostu" olur mu?
Ancak bu koşullar, Almanya öncülüğünde Avrupa Birliği’ni Amerika’ya karşı jeopolitik bir aktör olarak yeniden konumlandırabilir. Bu hususta ilginç olan ise Türkiye-Avrupa ilişkileridir. Askerî olarak otonomlaşmaya çabalayan bir Avrupa, güçlü bir orduya muhtaçtır. Avrupa’nın bütünüyle dönüşümü uzun yıllar alacağı için önümüzdeki süreç, palyatif çözümler ve ittifaklarla yönetilmek istenecektir. Trump yönetiminin Avrupa ve Ukrayna politikası, jeopolitik ve jeoekonomik kırılmalarla Avrupa ve Türkiye’yi "kötü gün dostu" hâline getirecektir. Çünkü Türk ordusu, savunma sanayisiyle birlikte Avrupa’nın en yetkin ordularından biridir. Niteliksel ve niceliksel olarak Orta Doğu ve Balkanlar’ın en güçlü ordusu olan Türk ordusu, aynı zamanda bölgesindeki en fazla muharebe tecrübesine sahip ordudur.
Askerî olarak Amerika’nın güvenlik şemsiyesinde yer bulamayan Avrupa, önümüzdeki yıllarda Türkiye ile zaruri olarak bir yakınlaşma içerisine girmek durumunda kalacaktır. Türkiye’nin bu denklemde hem Rusya ile hem Avrupa ile hem de Trump yönetimiyle diplomatik ilişkilerini belirli bir dengede tutması; Karadeniz, Balkanlar ve Orta Doğu’da gücünü koruması, onu mevcut krizler ve kırılmalar yumağında adeta bir İsviçre çakısına dönüştürmüştür.
Avrupa Birliği’ni Türkiye’den ayırdığı söylenen dinî, siyasî ve kültürel farklılıklara rağmen, jeopolitik ve jeostratejik zorunluluklar giderek daha fazla ön plana çıkmaktadır. Her iki tarafın bu yeni jeopolitik ve jeostratejik kırılmayı doğru analiz etmesi hâlinde, bu kriz ortamından yeni bir stratejik ortaklığın doğması kuvvetle muhtemeldir.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.