11 April 2025

ABD-Çin ticaret savaşı: Ekonomik resesyon yaşanır mı?

Karşılıklı ticaret hacmi geçtiğimiz yıl 582,4 milyar dolara ulaşan ABD ve Çin, karşılıklı vergi artırımına giderek ticaret savaşlarını başlattı. “Büyük güçlerin” restleşmesi “Ekonomik resesyon yaşanır mı?” sorusunu gündeme getirdi. Uzmanlar, ABD-Çin arasında yaşanan gerilimi nasıl yorumluyorlar?

Soğuk Savaş sonrasında daha belirgin hâle gelen ABD-Çin arasında yaşanan çekişme dünya kamuoyunun gündeminde yer alıyor. Ticaret savaşları, teknoloji rekabeti ve jeopolitik gerilimler derken günümüzde ABD-Çin rekabeti hem diplomatik hem de ekonomik olarak çok daha sert bir şekilde yaşanıyor. Çin, ABD Başkanı Donald Trump’ın Çin kökenli ürünlere uyguladığı tarifeyi %145’e çıkarmasına misilleme olarak, ABD’den ithal edilen ürünlerde gümrük vergisini %125’e yükseltti. Çin Dış İşleri Bakanlığı Sözcüsü Lin Cien "ABD, tarifeleri kullanarak Çin üzerinde baskı kurmaya çalışıyor. Çin, bu zorba davranışa asla boyun eğmeyecek" açıklamasında bulundu. ABD Hazine Bakanı Scott Bessent ise “Çin tarafının müzakereye gelmek istememesi talihsiz bir durum çünkü uluslararası ticaret sisteminde en berbat suçlular onlar. Modern dünya tarihindeki en dengesiz ekonomiye sahipler” diyerek gerilimin dozunu yükseltti.

Avrupa Birliği de ABD ve Çin arasında yaşanan ticaret savaşına sessiz kalmadı. Çin’den sonra ABD’nin gümrük vergilerine bir misilleme de Avrupa’dan geldi. AB, metal anlaşmazlığında 21 milyar euro'luk ABD malına gümrük vergisi uygulanmasını kabul etti. Soya fasulyesinden portakal suyuna kadar bir dizi ürün AB'nin ateş hattında yer alıyor. Amerikan viskisi, bloğun içecek üreticilerini korumayı amaçlayan bir hamleyle listeden çıkarıldı. Oylama, üye ülkeler adına AB ticaret politikasını denetleyen Avrupa Komisyonu'nun, ABD Başkanı Trump'ın diğer ülkelerdeki adaletsiz politikalar olarak gördüğü uygulamalarla başa çıkmak için uygulamaya koyduğu bir dizi vergiye yanıt vermesi için önemli bir engeli ortadan kaldırdı. Komisyon, vergilerin 15 Nisan itibariyle tahsil edilmeye başlanabileceğini söyledi.

ABD-Çin ve AB arasında yaşanan ekonomik restleşmeler ister istemez tüm dünyanın diken üstüne gelmesine sebebiyet verdi. Alanında mütehassıs isimler son günlerde yaşanan gelişmeleri Tercüman’a değerlendirdiler.

Strateji Uzmanı Dr. Fatma Yeşilkuş, küresel alanda yaşanan gelişmeleri sebep-sonuç ilişkisini göz önünde tutarak zamansız ve aşkın bir bakış açısıyla değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyor. Donald Trump’ın ikinci kez ABD Başkanı seçilmeden önce verdiği vaatleri değerlendirerek sözlerine başlayan Yeşilkuş, “Hatırlarsanız seçim öncesi Başkan Donald Trump’ın gelir gelmez enflasyonu düşüreceğine, artan market fiyatlarını indireceğine ve alım gücünü hemen yükselteceğine yönelik vaatlerinin olduğunu görüyorduk. Ancak Ocak ayından bu yana ABD enflasyonunda böyle bir gerilemeye şahit olmadık. Trump da bunun üzerine 2 Nisan’ın çok önemli bir gün olacağını aylar öncesinden söylemeye başladı ve ilk olarak bu tarifeleri ‘Liberation Day’ (Kurtuluş Günü) olarak adlandırdığı bir konuşma da duyurmuştu ve bu adımın ABD ekonomisini güçlendireceğini savunuyordu. 2 Nisan’da açıkladığı ülkelere yönelik o geniş kapsamlı gümrük tarifeleri, küresel ekonomi ve uluslararası ilişkiler üzerinde derin etkiler yarattı” dedi.

“Trump’a göre üretim artık ABD’ye kaymalı”

“Trump’ın yeni gümrük tarifelerini açıklaması, yalnızca ticaret savaşlarının resmen başladığını göstermiyor; aynı zamanda uluslararası sistemdeki güç mücadelesinin artık daha da açık bir şekilde ekonomik cephe üzerinden ilerlediğini gösteriyor” diyen Dr. Yeşilkuş sözlerine şöyle devam etti:

“Baktığınızda Trump’ın gümrük tarifeleri açıklaması, başta Çin olmak üzere dış ticaret fazlası veren ülkelere karşı Amerikan üreticisini koruma hedefi taşıyor. Çünkü Trump’a göre üretim artık Amerika Birleşik Devletleri’ne kaymalı. Ancak kısa vadede bu adım ABD finans piyasalarında ciddi bir güven erozyonuna yol açtı. Çünkü ABD finans piyasalarında 2020’den bu yana en büyük düşüşün yaşandığına şahit oluyoruz. Piyasa, bu korumacı adımları uzun vadeli bir ekonomik belirsizlik ve maliyet artışı olarak okuyor. Şöyle ki ABD’nin iç siyasetinde bu strateji, ‘Önce Amerika’ söylemini destekleyen milliyetçi-muhafazakâr seçmene verilen güçlü bir mesaj. Ancak unutulmamalı; bu tür ticaret savaşları, kısa vadede bazı sektörleri korusa da orta ve uzun vadede tüketiciye daha pahalı ürünler, işletmelere ise daha düşük rekabet gücü ve küresel pazarlarda daralan ihracat fırsatları olarak geri dönecektir. Trump’ın yeni kararına baktığımızda, gümrük tarifelerine misilleme kararı almayan yaklaşık 75 ülkeye uygulanan yeni vergi oranlarının 90 gün boyunca durdurulduğunu ve bu ülkelerin bu süre zarfında yalnızca %10’luk temel vergiyi ödeyeceğini görüyoruz. Ancak en büyük rakibi Çin hariç. Hatta Trump, Çin’e yönelik tarifeleri %145’e çıkardı. Çünkü Çin Maliye Bakanlığı, ABD ürünlerine ek tarife uygulanacağını ve böylesine bir ekonomik yaptırıma boyun eğmeyeceğini dile getiriyor.”

“Hem ABD hem de Çin bir çıkmazın içerisine sürüklenmiş durumda”

Dr. Yeşilkuş, “Dünyayı neler bekliyor?” sorusunu ise şöyle yanıtladı: “Şu anda hem ABD hem de Çin, uzun vadeli ekonomik etkiler doğurabilecek bir çıkmazın içine sürüklenmiş durumda. ABD, küresel ekonomik ticaretin lideri konumunda bir ülke. Çin ise küresel ölçekte en büyük üretici konumunda olup, nüfusunun iç tüketiminden çok daha fazla üretim yapıyor. Uluslararası Para Fonu’na göre, ABD ve Çin birlikte küresel ekonominin yaklaşık %43’ünü temsil ediyor. ABD Ticaret Temsilciliği’nin verilerine göre, iki ülke arasındaki ticaret hacmi 2024’te 582,4 milyar dolara ulaşmış durumda. ABD, Çin’e 143,5 milyar dolar değerinde ürün ihraç ederken, Çin’den ise ABD’ye 438,9 milyar dolarlık ürün ithal edilmiş. Dolayısıyla bu iki ülke arasındaki ticaret hacmi oldukça fazla. Ama Trump’ın %145 oranındaki gümrük tarifesinin ne anlama geldiğini daha basit bir şekilde aktarmak gerekirse; örneğin Çin, ABD’ye bir kalem satmak istediğinde %145 oranında bir gümrük tarifesiyle karşılaşacak ve o kalemin fiyatı oldukça artacaktır. Yani Çin’den alınan kalemin fiyatı 1 dolar ise Trump’ın uyguladığı %145’lik vergi ile bu kalemin ABD pazarında fiyatı 2,45 dolar olacak. Bir de bunu teknoloji ürünleri ve otomotiv sektöründe düşünürseniz gerçekten çok büyük bir oran. Bu durum, Çin şirketlerinin pazara daha pahalı bir ürün sunmasına ve dolayısıyla tüketicilerin de daha yüksek fiyatlarla karşılaşmasına neden olacak olup; aynı zamanda tüketicilerin Çin menşeili ürünleri tercih etmemesine ve maliyet olarak daha uygun olan ürünü seçmesine zemin hazırlayacaktır. Ek olarak, böylesine bir durum bir zaman sonra yabancı yatırımların azalması, tedarik zincirlerinin bozulması ve şirketlerin belirsizlik nedeniyle yatırım kararlarını ertelemesi gibi olumsuz sonuçlar da doğurabilecektir. Dolayısıyla ABD ve Çin arasındaki gümrük tarifelerinin karşılıklı bir şekilde artması, ‘kazan-kazan’ politikası değil de günün sonunda ‘kaybet-kaybet’ politikasına doğru evrilebilir.”

“Trump stagflasyon riskine karşı kulağını tıkamış duruda”

Trump’ın bu politikasıyla birlikte hisse senetlerinde büyük bir düşüş yaşandığının da altını çizen Yeşilkuş, “Bu durum, ABD ekonomisinde stagflasyon riskini artırırken, işsizlik oranlarında da artışa yol açabilir. Stagflasyon kavramı, ‘stagnation’ ve ‘inflation’ kelimelerinin birleşiminden meydana geliyor. Yani ekonomide durgunluğu ve büyümenin olmamasını ifade ederken eş zamanlı olarak enflasyonun giderek artması anlamına geliyor. Stagflasyon, normalde ekonomik durgunluk dönemlerinde enflasyonun düşmesi beklenirken, her iki durumun aynı anda yaşandığı anormal bir durumdur. 1970’ler gibi bazı dönemlerde, özellikle petrol krizleri gibi dışsal şoklar nedeniyle stagflasyon yaşanmıştı. Bu tür bir ekonomik ortam, politika yapıcılar için oldukça zorlayıcıdır, çünkü enflasyonu kontrol altına almak için uygulanan politikalar genellikle büyümeyi daha da yavaşlatabiliyor. Ama Trump stagflasyon riskine karşı kulağını tıkamış durumda ve böyle bir riskin yaşanmayacağını vurguluyor. Dolayısıyla artan enflasyon, yavaşlayan ekonomik büyüme ve uluslararası ticaret ilişkilerinin gerilmesi gibi riskler göz önünde bulundurulduğunda, bu politikaların dikkatle değerlendirilmesi gerekir. Trump’ın gümrük tarifeleri stratejisi yalnızca ABD ekonomisini değil, küresel ekonomik dengeleri de doğrudan etkiliyor. Avrupa Birliği, Kanada ve Meksika gibi büyük ticaret ortakları bu tür korumacı adımlara karşı genellikle misilleme tarifeleriyle yanıt vereceğini ifade ettiler. Şimdi AB ülkelerine baktığımızda, özellikle ABD’ye karşı tarım ve otomotiv sektörlerine yönelik misilleme yapması olası. Hâlihazırda AB Komisyonu, ABD’nin AB’den çelik ve alüminyum ithalatına gümrük vergisi koyma kararına karşı hazırlanan tedbirleri içeren teklifin üye ülkeler tarafından kabul edildiğini açıkladılar. Dolayısıyla AB’nin karşı tarife koyma kararı, küresel ticaretin tıkanmasına ve belirsizliğin artmasına yol açabilir” görüşünü savundu.

Yeşilkuş, AB’nin ABD’ye karşı gümrük vergilerini üş aşamada uygulamayı tercih etmesini diplomatik dengeyi koruma amacı olarak görüp şöyle konuştu: “AB, müzakereleri sürdürerek dengeli bir çözüm arayışı içinde olduğu kadar aynı zamanda karşı önlemleri askıya alma seçeneğini de masada tutuyor. Bu bağlamda AB, ABD ile ilişkisindeki çıkarlarını savunurken, aynı zamanda diplomatik gerilimi de tırmandırmak istemiyor açıkçası. Tüm bu yaşananları bir bütün olarak değerlendirmemiz gerekirse eğer, küresel ticaretin karşılıklı bağımlılık üzerine kurulu olduğuna tekrardan şahit oluyoruz. AB ve ABD, birbirlerinin en büyük ticaret ortakları arasında yer alıyor. Tarife artırımları, her iki taraf için de maliyetli sonuçlar doğuracaktır. Örneğin, ABD’nin AB’ye uyguladığı gümrük tarifeleri, Amerikan tüketicilerini daha pahalı mallarla karşılaştırırken, AB’nin misilleme tarifeleri de ABD firmalarının Avrupa pazarına girmelerini zorlaştırabilecektir.”

“Trump, uluslararası arenada kaybettiği politik gücü geri kazanmak istiyor”

İstanbul Aydın Üniversitesi, Ekonomi ve Finans Bölüm Başkan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Elif Kaya, stratejist Dr. Fatma Yeşilkuş gibi küresel alanda yaşanan gelişmelerin bir hayli ciddi olduğunu düşünüyor. Kaya, “Donald Trump, Çin’e karşı el yükseltince bu yaşananların sürpriz olmadı. Uluslararası ilişkiler terminolojisinde mütekabiliyet diye yadsınamaz bir gerçeklik var. Şu an gördüğümüz budur. Hegemonik bir savaş söz konusu. Bu vergilerin sürdürülmesi kesinlikle mümkün değil” dedi.

Sürece dair geniş bir okuma yapmanın doğru olacağını savunan Kaya, “Trump’ın her fırsatta Çin’i aşağılaması ayrıca ABD Başkan Yardımcısı JD Vance'in, piyasayı vuran gümrük vergilerini savunarak Çinliler için ‘köylüler’ ifadesini kullanmasını Çin devletinin kabul etmesi mümkün değil. Çin buradan geri adım atmayacaktır. Trump da uluslararası arenada kaybettiği politik gücü kazanmak istediği için geri çekilmez. Önümüzdeki günler farklı gelişmelere de gebe gibi duruyor” ifadelerini kullandı.

AB’nin metal anlaşmazlığında 21 milyar euro’luk ABD malına gümrük vergisi uygulanmasını kabul etmesini de yorumlayan Kaya, “Oklar bir anda kendisine dönünce AB’nin de huzuru kaçtı. Bu da onun göstergesi. AB, her koşulda müttefiki olan ABD ile ilişkilerini korumanın yolunu da arayacaktır” dedi.

“ABD ve Çin arasında yaşananlar ekonomik savaş ilanıdır”

Uluslararası İlişkiler Uzmanı Av. Kurtuluş Aybirdi, küresel ölçekte yaşanan gelişmelerle birlikte planlanan ve tasarlanan yeni küresel düzene dünyanın hızla sürüklendiğini düşünüyor. Aybirdi, Dr. Fatma Yeşilkuş ve Dr. Elif Kaya'nın aktardıklarıne ek olarak şunları söyledi: “ABD Başkanı Trump’ın Çin’e bugüne kadar görülmemiş oranda %145 oranında gümrük vergisi uygulaması kararının ardından Çin de ABD menşeli ürünlere %145 ek vergi konulacağını ifade etti. Net olarak ifade etmek isterim ki bu tam anlamıyla bir ekonomik savaş ilanıdır. ABD’nin Çin’e, Çin’in de ABD’ye yönelik bu ekonomik savaş ilanı sadece ABD ve Çin’i değil, bütün Avrupa’yı ve bütün dünyayı kasıp kavuracak gibi gözüküyor. Daha evvel Donald Trump, Avrupalı ülkeleri âdeta tehdit edip aba altından sopa göstererek Avrupa ülkelerinin ürünlerine ek vergiler ve gümrük vergileri uygulayacağını ifade etmişti. Bu durum Avrupa ülkelerini ciddi anlamda rahatsız etmişti. Donald Trump önceki gün yapmış olduğu basın açıklamasında da Avrupa ülkelerinin kendisiyle görüşmek için can attıklarını, âdeta ABD’ye ve Donald Trump’a yalvardıklarını, bu vergi güncellemelerini konuşmak istediklerini, ABD’den bir aman dilediklerini açıkça ifade etmişti. Şimdi bakınız bu sadece ABD ve Çin arasındaki bir düello veya ekonomik bir savaş değildir. Bunun bir ucu Avrupa’ya, diğer ucu Orta Doğu’ya, Afrika’ya ve tüm Asya’ya yayılacak küresel anlamda bir ekonomik savaştır ve bu küresel ekonomik savaş tüm dünyada ekonomik dengeleri altüst edecek ve belki de çok da uzak olmayan bir vakitte reel bir savaşa dönüşebilecektir” ifadelerini kullandı.

Uluslararası hukuka ait prensiplerden bahseden Aybirdi, “Uluslararası ilişkilerde dostluklara ve duygusallığa asla yer yoktur. Devletlerin sadece ulusal çıkarları vardır ve her devlet ulusal çıkarları doğrultusunda kararlar alıp hareket eder. Şu anda ABD Başkanı Trump; sürekli olarak ABD’nin çıkarları, ABD’nin ulusal menfaatleri doğrultusunda konuşmaktadır. Yani Donald Trump, ‘ABD’nin uluslararası çıkarları her şeyin üstündedir. Bugüne kadar Avrupa ülkeleri ve Çin bizi kazıkladı’ diyor. Bundan sonra Trump, ABD için her şeyi göze alacaktır. Diğer ifadeyle kendisi de Çin’i ve Avrupa ülkelerini kazıklamak isteyecektir” sözleriyle düşüncelerini ifade etti.

Aybirdi, “Dünya ekonomisi resesyona girer mi?” sorusunu şöyle yanıtladı: “Maalesef ekonomik resesyon kapıdadır. Bu durum sadece ABD’yi ve Çin’i etkilemekle kalmayacak tüm Avrupa, Asya ve Afrika’yı da olumsuz etkileyecektir. Ülkemizde de bunun büyük ölçüde etkilerini görmek zorunda kalacağız. Çünkü bu bölgesel bir kriz ya da bölgesel bir ekonomik savaş değil, uluslararası anlamda küresel ölçekte global bir ekonomik savaştır. Ekonomik savaşa karşı ülkemizin hiç şüphesiz gerekli önlemleri alacağına inanıyorum. Maalesef planlanan ve tasarlanan yeni küresel düzene yeni dünya düzenine doğru artık adımlar çok daha güçlü şekilde atılmaya başlanmış görünüyor.”

Uzman isimlerin aktardıklarından hareketle ABD ve Çin arasındaki ekonomik savaşın, küresel ekonomiyi çok yönlü bir belirsizliğe sürükleyebileceği yorumunu yapabiliriz. Ticaret savaşları, teknolojik rekabet, finansal sistemdeki değişiklikler ve korumacılık önlemleri, dünya ekonomisini yeniden şekillendirebilir. Ancak bu süreçte bazı ülkeler fırsatlar da yaratabilir. Örneğin, Çin'in yükselen etkisi Asya'daki birçok ülke için ekonomik büyüme fırsatları sunabilirken; ABD'nin ekonomik gücünü kaybetmesi, Avrupa ve gelişmekte olan ekonomiler için fırsatlara dönüşebilir.

ABD ile Çin arasındaki gerilimlerin, bir Üçüncü Dünya Savaşı'na yol açıp açmayacağı konusu ise oldukça karmaşık ve belirsiz bir mesele. Bir savaşın çıkıp çıkmayacağı, yalnızca iki ülke arasındaki ilişkilerle değil; aynı zamanda küresel siyasi, ekonomik ve askerî dinamiklerle de ilgili. Özetle büyük bir dünya savaşı ihtimali düşük olsa da bölgesel çatışmalar, ticaret savaşları ve jeopolitik rekabet gibi sorunlar hâlâ ABD ve Çin arasındaki ilişkileri şekillendirebilir.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...