12 Eylül’de tetiği ABD mi çekti?
Türkiye demokrasi tarihine kara leke olarak geçen 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 44 yıl geçti. 12 Eylül’de darbeyi yapanlar topluma ne vaat etti? 12 Eylül darbesinde CIA’nın parmağı var mıydı? 12 Eylül’ün etkileri günümüzde sürüyor mu? Alanında mütehassıs isimlerle bu konuyu tartıştık…
Takvim yaprakları 12 Eylül 1980’i gösterdiğinde, Türkiye demokrasisine “utanç vesikası” olarak geçecek plan, sabaha karşı uygulandı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun'dan oluşan darbeci Milli Güvenlik Konseyi, tüm yetkileri ele aldı.
Anayasayı ortadan kaldıran darbeciler, ardından TBMM'yi lağvederek antidemokratik hareketine hız verdi. Ülke genelinde sıkıyönetim ilan edildikten sonra sivil toplum kuruluşlarını hedef alan darbeciler, Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay dışındaki dernekleri kapattı.
Siyasi partilerin kapısına kilit vuran darbeciler, Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit'i Hamzakoy'a, Necmettin Erbakan ile Alparslan Türkeş'i ise Uzunada'ya sürgüne göndererek siyasi yasak getirdi.
12 Eylül 1980 darbesinde Türkiye’de Türk Silahlı Kuvvetleri'nin halka sunduğu temel teklif ve söylemler, o dönemin siyasi ve toplumsal koşullarına dayalı olarak şekillenmişti. Darbeciler, darbenin gerekçelerini şöyle sıralamıştı:
- Güvenlik ve İstikrar Sağlama
- Milli Birlik ve Beraberlik
- Siyasi İstikrarsızlık ve Hükümet Krizi
- Demokrasiye Dönüş Sözü
- Anayasa değişikliği ve reformlar
- Ekonomik İstikrar
12 Eylül sabahına tank sesleriyle uyanan nesil o günü henüz unutabilmiş değil. Prof. Dr. Ali Satan, “Darbeyi yapanların en temel iddiası terörü ve anarşiyi önlemek idi. Bu amaçla sayıları milyonları aşan tutuklamalar, yıllara sâri yargılamalar yaşandı. Bu büyük bir sosyal travma yarattı. Türkiye’de siyasi, sosyal ve ekonomik hayat yeniden dizayn edildi. Terör ve anarşi sanılanın aksine bitmeyip ölçeği küçülerek devam etti ve sonrasında etnik ayrılıkçı teröre evrildi” dedi.
“ABD’nin onay vermeyeceği darbenin başarı şansı olmazdı”
CIA'nın 12 Eylül'e dair gizli raporunda “Generaller muhafazakâr, piyasa odaklı istikrar programını Demirel'in yapabildiğinden daha sıkı bir şekilde uygulayacaklardır” denmesine vurgu yapan Satan, “Türkiye’de darbelere dolaylı olarak uluslararası destek, göz yumma veya teşvik olmuştur. Soğuk savaş içinde müttefikimiz ABD’nin onay vermeyeceği bir darbenin başarı şansı olmazdı” görüşünü savunuyor.
12 Eylül’ün etkilerinin sürdüğünü ifade eden Satan, “Halen 12 Eylül Anayasası altında yaşıyoruz. Üzerinden 40 seneyi aşkın bir zaman geçmiş olmasına rağmen Türkiye hâlâ sivil bir anayasa yapamadı. Bu sivil idare ve iradenin zayıflığından çok 12 Eylül’de kurulan askeri vesayetin etkisi ile ilişkilidir. Geldiğiniz noktada ise Türkiye’de yeni darbeler olmaması için önemli merhaleler kat edilmiştir. İktidarı etkileme gücüne sahip bütün unsurlar ve süreçler hassasiyetle takip edilmelidir" diyor.
Siyaset Bilimci Umur Tugay Yücel de 12 Eylül darbesinin sadece Türkiye’nin değil demokrasi tarihinin kara lekesi olduğunu savunuyor. “Bu süreçte darbe yönetiminin bazı hedefleri vardı” diyen Yücel, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Özellikle hukuku egemen kılmak ve ülkedeki siyasi istikrarsızlığı sona erdirmekti. Ancak bu konuda yeterli başarıyı sağlayamadı. Evet siyasi şiddet olayları biraz azalma gösterse de ülkede uzun süre sükûnet sağlanamadı. Bu süreçte darbeciler tarafından bir anayasa hazırlandı ve referandum yapıldı. Bugün hala maalesef bu darbe anayasası geçerlidir. Türkiye, 21. yüzyılda darbecilerin ve darbe döneminin ürünü olmayan bir anayasa hak etmektedir. Tabi darbeciler sadece bu konulara el atmadı. Ekonomik konulardan Eğitim reformlarına kadar her şeye el attılar.”
“Soğuk savaş yıllarında ABD’ye derinden bağlı bir Türkiye vardı”
Prof. Dr. Ali Satan’ın, “ABD’nin onay vermeyeceği bir darbenin başarı şansı olmazdı” yorumuna katılan Yücel, “12 Eylül’de CIA’nın doğrudan bir rolü olmadığı söylense de doğru olduğunu düşünmüyorum. Çünkü Soğuk Savaş döneminde gerçekleşen bu darbe ve Amerika’ya askeri ve ekonomik olarak derinden bağlı bir Türkiye vardı. ABD’nin bu darbeyi bilmemesi gibi bir durum söz konusu olamaz. Zaten Darbe sonrası da askeri yönetimin ABD ile ilişkileri olumlu yönde devam etti. Zaten CIA’nın dünyanın her yerindeki darbeleri destekleyen sicilini bildiğimiz için bu konuda da ABD’nin onayı ve desteği olduğunu düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
“12 Eylül darbesi sonuçta Türkiye tarihinde ve zihninde derin ve kalıcı izler bırakmıştır” diyen Yücel sözlerini şöyle noktaladı: “Bu etkiler siyasi rejiminden toplumsal hafızasına hukuki etkisinden kurumların işleyişine kadar her alanda kendini göstermiştir.”
“12 Eylül’ün câri etkisi sürüyor”
Prof. Dr. Ozan Örmeci de 12 Eylül’de yaşananları kendi penceresinden değerlendirdi. Örmeci, “12 Eylül aşırı sağ ve sol politizasyon karşısında Türkiye halkına güvenlik ve istikrar vaat etti ve kısa vadede bunu başardı. Ancak 12 Eylül öncesinde 24 Ocak Kararları ile başlayan liberalleşme sürecinde Türkiye henüz orta gelir tuzağını aşabilen gelişmiş bir ekonomiye tam olarak dönüşemedi. Buna karşın Özal'ın piyasa reformları büyük ölçüde kabul gördü ve eski tip kumanda ekonomisine dönüş eğilimleri cılızlaştı. 12 Eylül’ün ürünü olan 1982 anayasası da büyük değişikliklere rağmen hâlâ yürürlüktedir ki bu da 12 Eylül'ün cari etkisine dair önemli bir işarettir” dedi.
Sözlerini sürdüren Örmeci, "12 Eylül'de ABD'nin ordu veya istihbarat kanalıyla doğrudan planlama ve icra aşamasında bir rolü olmasa da, Mehmet Akif Okur hocanın çalışmaları Amerikan yönetiminin süreçten haberdar olduğu ve bu konuda destekleyici pozisyon aldığını gösteriyor. Bu da doğal, çünkü 2000'lere kadar ABD Türkiye'yi daha ziyade Türk Silahlı Kuvvetleri üzerindeki etkisiyle yönetmek istemiştir. 1 Mart tezkeresinin reddi sonrasında ise durum farklı bir hâl almaya başladı ve Türkiye giderek daha bağımsız bir çizgiye yöneldi" yorumunu yaptı.
“12 Eylül rejimi Türkiye’nin demokratikleşme sürecini etkiledi”
Örmeci, 12 Eylül anayasasının yürürlükte olduğu ve 2017'de Başkanlık sistemine geçilmesine karşın halen kapsamlı bir idari reform yapılamadığını düşünüyor:
“12 Eylül rejimi halen yıkılmamıştır denilebilir. Ancak elbette küresel siyasetteki büyük güç kaymaları neticesinde ilerleyen yıllarda Türkiye'de değişimlerin yaşanması muhtemeldir. Türkiye, neredeyse tüm diğer devletler gibi uluslararası sistem ve gelişmelerden etkilenen dışa açık ve hatta bazı konularda dışa bağımlı bir devlettir. Bu dengeleri iyi gözetmek ve sistemi krize sokmamak hepimizin ortak sorumluluğudur.”
"12 Eylül'ün etkileri devam ediyor"
Siyaset Bilimi Uzmanı Süleyman Erdem de CIA'ya özel bir parantez açtı. Erdem, "12 Eylül, sağ sol kavgasından ve bunun getirdiği anarşi ve istikrarsızlıktan yorulan halka, güvenlik ve istikrar vaat etti. Bu vaatlerinde de büyük ölçüde başarılı oldu. Ama zaten yapay bir istikrarsızlık sonucu gelinen 12 Eylül süreci, bu yapay anarşi ve istikrarsızlığı kaldırırken, arka planda CIA tarafından oluşturulan yol haritasını uyguladı" deyip sözlerini şöyle sürdürdü:
"FETÖ’nün devlete sızmasının önünü açan Yeşil Kuşak Projesi ve Yunanistan’ın NATO’ya üyeliğine Türkiye’nin vetosunun kaldırılması, CIA yol haritasının en bilenenleri arasındadır. Malum Yunanistan, Türkiye'nin 1974'te gerçekleştirdiği Kıbrıs Barış Harekatı'ndan sonra tepki olarak NATO'nun askeri kanadından çekilmişti. Sonrasında geri dönmek istese de Türkiye'nin onayı gerektiğinden Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönmesi mümkün olmuyordu. Yunanistan'ın NATO askeri kanadına dönüşü için uygun ortam, 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile oluştu. Darbe hükümetinin 1 numaralı kararıyla Yunanistan'ın NATO askeri kanadına dönmesi konusundaki Türkiye vetosu kalktı. 12 Eylül’ün etkileri elbette halen devam ediyor. FETÖ’nün 15 Temmuz hain darbe girişiminin temelleri, bu süreçte atılmıştı. Bu etkilerin en barizi ise, her ne kadar pek çok maddesi değiştirilse de, o dönemde hazırlanan Anayasanın ve kurgulanan siyasal sistem dinamiklerinin hala geçerli olmasıdır diyebiliriz."
"İstenilen hedefe ulaşılmıştı"
Doç. Dr. Ali Fuat Gökçe ise 12 Eylül'ün siyasal şiddet zeminini hazırladığını söyledi. Gökçe şu ifadeleri kullandı: "12 Eylül 1980 darbesi o dönemin adlandırmasıyla 'Anarşi' dönemini bitirmek için yapılmış bir ABD operasyonuydu. 1960'lı yılların sonu ve 1970'li yıllardaki bitmek bilmeyen sağ-sol olayları ve hükümet krizlerinin Türkiye'yi tehdit etmesi ve bu konudaki toplumda oluşan algı tam olarak darbenin zeminini oluşturmuştu. Bu algıyı ise sağ-sol dediğimiz ama her ikisini de kontrol eden ve birbirine düşüren istihbarat örgütleri yaratmıştır.
Tabii darbenin meşruiyetinin sağlanması için toplumun ikna edilmesi gerekmektedir. İşte yaklaşık 15 yıl süren siyasal şiddet ile toplum nezdinde istenilen hedefe ulaşılmıştı. 12 Eylül Darbesi topluma huzur, güven ve istikrar vaad ediyordu. Ancak bu vaad kısa süreli de olsa gerçekleşmesine rağmen toplumda derin yaralar açmış, siyasal şiddetin boyutu değişmiştir. İdeolojik, mezhepsel ve etnik siyasal şiddetin yerini devlet merkezli siyasal şiddet almıştır. Tüm siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri kapatılmış, yöneticileri hapsedilmiş ya da gözlem altına alınmış ve toplumsal siyasallaşma engellenmeye çalışılmıştır.
Darbe yöneticileri ülkeyi kendi istedikleri gibi dizayn etmeye çalışmasına rağmen bir an önce sivil yönetim geçmek isteyen toplum 1982 Anayasasına yüksek oranda 'evet' oyu vermiştir. Çünkü anayasanın kabul edilmemesi durumunda ne olacağı belirtilmemiştir. Toplum anayasayı kabul etmsine rağmen tepkisini ilk seçimlerde vermiş ve darbe yönetimin istediği parti iktidara gelememiştir."
"12 Eylül küresel sermayenin neo-liberal politikalarına Türkiye'nin geçmesi projesidir"
Gökçe, "12 Eylül'de CIA'nın parmağı var mıydı?" sorusuna ise Prof. Dr. Ali Satan Prof. ve Dr. Ozan Örmeci'nin aksine farklı bir noktadan yaklaştı:
"Daha büyük penceren bakıldığına ve 'neden' ABD bu darbeyi destekledi diye sorulduğunda işin boyutunun iktisadi olduğu anlaşılmaktadır. 1970'li yılların başında modern liberalizmden neo-liberalizme geçiş ve küresel sermayenin gelişmekte olan ülkelere mali sermaye ve tekelleşme konusundaki dayatmalarının Türkiye gibi birkaç devletçi iktisadi pokitikalar izleyen ülkelere sirayet edemeği görülmektedir. Bu ülkelerin neo-liberalizm politikalarına geçişi için her ülke için ayrı politikalar sahneye konurken, Türkiye'ye de "Anarşi" adı verilen siyasal şiddet düşmüştür. Türkiye'de hükümet krizleri beraberinde iktisadi sorunları getirmiş ve en sonunda 24 Ocak 1980 kararları ilan edilmiştir. 24 Ocak kararlarının mimarı ise 12 Eylül darbesinin ardından yapılan ilk seçimlerde Batı tarafından yoğun bir şekilde desteklenene Turgut Özal olmuştur. 24 Ocak kararları ilan edilmesine rağmen dönemin hükümetleri tarafından sahaya yansıtılmamıştır. ABD ve küresel sermaye 1970'li yıllardaki çabasının meyvesini 24 Ocak kararları ile almak istemesine rağmen direnen Türk hükümetlerine karşı Silahlı Kuvvetlerin müdahalesini teşvik etmiştir. Yani 12 Eylül darbesi aslında küresel sermayenin neo-liberal politikalarına Türkiye'nin geçmesi projesidir"
"CIA'nın parmağı olup olmadığından emin olamayız"
Sosyolog Alihan Limoncuoğlu 12 Eylül'ün Türkiye'nin uluslararası alanda prestij kaybı yaşamasına sebebiyet verdiğini ifade ediyor. Limoncuoğlu, alanında uzman diğer isimlerin aksine "12 Eylül'de CIA'nın parmağı olup olmadığından emin olamayız. Ancak raporlar mevcut. İran'da yaşanan devrimden sonra Türkiye'de milliyetçi ve aşırı sol bir hükümet istenmiyordu" görüşünü savunuyor.
Yamalı bohçaya dönüşen 1982 Anayasası'nın günümüzde kullanıldığının altını çizen Limoncuoğlu, "Darbeyle beraber gelen Yunanistan’ın Nato'ya tekrar girişi ve apolitizasyon gibi negatif etkiler de devam etmekte" diyor.
Sonuç itibarıyla 12 Eylül darbesi, Türkiye’de kısa vadede güvenlik ve istikrar sağlamış gibi bir algıya zemin hazırlasa da uzun vadede demokrasiye onarılması güç zararlar verdi. Darbe sonrası insan hakları ihlalleri, siyasi baskılar ve kısıtlı bir demokratik düzen, Türkiye’nin siyasi ve toplumsal yapısında derin izler bıraktı. Anayasa ve askeri vesayet yapıları, Türkiye’nin demokratikleşme sürecini uzun yıllar boyunca etkiledi.
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.