Postmodern çağda aileyi kim koruyacak?
Haberin Eklenme Tarihi: 25.09.2025 13:31:00 - Güncelleme Tarihi: 25.09.2025 13:33:00Pozitivizm, feminizm ve sekülarizme dayanarak Batı’da ortaya çıkan ve oradan bütün dünya coğrafyalarına yayılan modernizm yahut modern hayat anlayışı; insanın yaşam alanı olan toprak, su, havadan oluşan doğayı/tabiatı kimyasal atıklarla bozduğu gibi en küçük insan topluluğu olan aileyi de bireyselliği ve bireyin cinsel özgürlüğünü öne sürerek bozup tahrip etmeye çalışmaktadır. Modern hayat anlayışının aileyi oluşturan unsurları, kadın erkek rollerini değiştirerek yahut kadın ve erkeğin biyolojik cinsiyetlerini yapay alet ve yöntemlerle değiştirerek cinsiyetsizleştirmesi ve cinsiyetsizliği yeni normal olarak sunması, insanın fıtratını -yani yaratılışını- bozma anlamına gelmektedir. Yaratılışı bozulan insanın, başka bir ifadeyle operasyonlarla cinsel organları ve fonksiyonları yok edilerek cinsiyetsizleştirilen “agender” [1] yahut “genderfluid”, “non- binary” olarak isimlendirilen bireylerin varlığını devam ettirecek yeni nesiller/çocuklar meydana getirmesi düşünülemez. Ve bu durum tabiatta insan varlığının yok olmasına yol açacaktır. Yine aile yapısının bozulması, bireyi ve toplumu ayakta tutan ahlaki ilke ve değerlerin ortadan kalkması anlamına gelecektir.
Modern hayat anlayışının yol açtığı bu tahribe karşı bizler, millî ve manevi varlığımızı, aile yapımızı, ailenin en küçük yapı taşı olan çocuklarımızı kendi fıtrî ve ahlaki değerlerimizle donatıp yetiştirmekle koruyabiliriz. Zira ailenin parçalanıp dağılması, ailelerin bir araya gelmesiyle oluşan millet ve devletlerin dağılmasına yol açar. Milletlerin ve milleti oluşturan din, dil başta olmak üzere kültürel unsurların oluşturulması ve bu kültürel değerlerin korunmasında aile yapısı ve aile ortamı önemli bir yer tutmaktadır. Bilindiği gibi aile, inanç ve ibadetlerin, ahlaki davranışların, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma gibi etik ve ahlaki değerlerin tecrübeyle öğrenildiği sosyal ortamın adıdır. Sağlıklı bir aile ortamında yetişen çocuk yahut genç, güzel ahlakı oluşturan sabır, iffet, cesaret ve adalet sahibi; nezaketli, iyimser ve ümitli; mütevazı, ileriye bakan; tarzı ve davranışları düzgün, eylem ve davranışlarında bilinçli ve uyanık olur. [2] O hâlde sağlıklı ve değerlerine sahip çocuklar ancak bu değerlerle yetişmiş bir kadın ve bir erkeğin bir araya gelmesiyle oluşturdukları aile ortamında yetiştirilebilirler.
Aksi takdirde teknolojik imkânlarla hızlı bir şekilde yayılan Batılı modern hayat tarzı, güçlü ve üstün kültür niteliğini kazanarak, diğer millet ve toplulukların kültür ve medeniyetlerine hâkim olarak onların varlıklarını tehdit edecek, daha da kötüsü yok edecektir. Çünkü bizler biliyoruz ki sosyolojik olarak kültürler arası etkileşim kaçınılmaz bir gerçekliktir. Güçlü ve üstün durumdaki kültür ve medeniyetler, diğer kültür ve medeniyetleri etkisi altına alır ve onları dönüştürür. Az da olsa alt ve zayıf kültürlerden etkilenir. Bu sebeple bizler aile yapımızı devam ettirebilmek için çocuklarımızı kendi (İslami) inanç ve değerlerimize uygun bir tarz ve yöntemle yetiştirmeli ve eğitmeliyiz. Yine biz biliyoruz ki dinî inanç ve değerlerine sahip bir aile ortamında yetişen çocuklar ileriki yaşlarında dinî ve kültürel kimliğini devam ettirmektedirler. Amerika’da yapılan araştırmalar bunun tersinin de geçerli olduğunu, yani dine ve dinî değerlere sahip olmayan bir aile ortamında yetişen çocukların birçoğunun ileri yaşlarında da dinsiz kimlik ve kişiliklerini devam ettirdiklerini göstermektedir. [3] Onun için geleceğimizi şekillendirecek olan yeni nesillerimizi, millî ve manevi dinamiklerimize dayanarak yarınlara hazırlamak; başta Millî Eğitim Bakanlığımıza ve biz akademisyenlere düşmektedir.
Sevgi ve saygı dolu bir yuva: Aile
Öte yandan inanç, ibadet ve ahlaki değerlerimizi çocuklara korkuyla değil de saygı kültürü içinde aktarmalıyız. Biz yetişkinler kendi inanç esaslarımızı, insani ve ahlaki değerlerimizi çocuklarımıza evlerimizde aile ortamı içinde sevdirerek, ikna ederek benimsetmeliyiz. Aile ocağının en belirgin özelliği, sevgi ve saygı odaklı bir ilişkiler dünyası olmasıdır. [4] Zira içinde yaşadığımız bu çağın eğitim ve öğretim yöntemi ikna, inandırma ve sevdirme metodudur. Tehdit ve korkuya dayalı bir öğretme yöntemi, eskilerde kalmıştır. Çünkü korkutmaya dayalı bu yöntem, çocuğu bizden ve değerlerimizden uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramamıştır ve yaramayacaktır. Çocuğun din ve ahlak eğitiminde Allah korkusu yerine Allah sevgisini yerleştirmeliyiz. Bu minvalde Allah korkusu olarak dilimize çevrilen takva kelimesinin de Allah’a saygı, Allah’a karşı sorumluluk bilincine sahip olmak anlamına geldiğini belirtmeliyiz. Aile içinde çocuklarımıza aktif bir şekilde inanç ve değerlerimizi öğretirken onların soru sormasına, rahatça konuşup düşündüklerini ifade etmesine imkân vermeliyiz. Aile ortamında konuşabilen, soru sorabilen çocuklar daha kolay öğreniyorlar ve öğrendiklerini hayata geçirebiliyorlar. Aksi durumda, yani aile ortamında soru soramayan, konuşturulmayan çocuklar dış etkiye daha açık hâle geliyorlar.
Çocuğun içinde yaşadığımız modern küresel düzende dış etkiye açık olması, sosyal medya ve dijital dünyanın yararlarıyla değil de nefse hitap eden olumsuzluklarıyla buluşması anlamına gelecektir. İnsanın nefsi de zaten kötülükleri istemektedir. [5] Modern hayat anlayışı ve bütün insanlığa dayatılan küresel düzenin insanın biyolojik yaratılışını, biyolojik devamlılığını ve ahlakını bozma girişimine, yaratılıştan sahip olduğumuz biyolojik cinsiyetimize uygun kadın ve erkek birlikteliğinden oluşan aile kurumuna sahip çıkarak ve dinin de emrettiği genel ahlaki değerlerimize bağlı yaşam sürerek karşı koyabiliriz. Zaten bütün kâinattaki varlıkları ve insanı yaratan Yüce Allah da son ilahi hitabı olan Kur’an-ı Kerim’de “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız” [6] buyurarak insanlığı yaratılış düzenini korumaya çağırmaktadır. Bunun da yolu biyolojik cinsiyete dayalı kadın ve erkeğin kurduğu aile yapısını ve adalet ve ahlak ilkelerine istinat eden doğal bir yaşam tarzını yeniden dünya insanlığının gündemine taşımamızdan geçiyor. Kendini bilen, “insan kalmak” isteyen insanlar, bunu başarabilirler diye düşünüyoruz.
Notlar
[1] Agender: Birinin cinsiyetsiz olması, kendisini erkek veya kadın olarak veya başka bir cinsiyet kimliğiyle tanımlamadığı anlamına gelir. Bk. https://www.google.com/search?q=agender+nedir E. Tarihi. 17. 09.2025
[2] Selim Özarslan, “Evlilik Yaşı ve İçerdiği Sorunlar”, Bartın Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dergisi 14 (Aralık 2020), ss. 251.
[3] Stephen Bullivant, Nonverts: The Making of Ex-Chiristian America, Oxfort University Press, 2022, 18; Ali Köse, Dinin Geleceği, 2. Baskı, Ankara: Nobel Yayınları, 2025, 229.
[4] Özarslan, “Evlilik Yaşı ve İçerdiği Sorunlar”, 251.
[5] Yusuf, 12/53.
[6] Bakara, 2/195.