ABD’nin 2035 vizyonu: Bin 500 savaş uçağı!

Haberin Eklenme Tarihi: 19.11.2025 15:21:00 - Güncelleme Tarihi: 20.11.2025 14:17:00

ABD Hava Kuvvetleri’nin (USAF) 2035 yılına kadar bin 500’den fazla savaş uçağına ihtiyaç duyacağı yönündeki değerlendirme, Washington’ın modernizasyon baskısıyla yüzleştiği bir dönemi işaret ediyor. Bu tespit, ABD’nin hem Pasifik’te hem Avrupa’da eş zamanlı biçimde derinleşen güvenlik riskleriyle karşı karşıya kaldığı jeopolitik tablo içinde şekilleniyor. Pentagon’un hazırladığı yeni plan, özellikle Çin’in hızla genişleyen hava gücüne karşı Amerika’nın etkin caydırıcılığını koruyabilmesi için mevcut filonun nicelik ve nitelik olarak yetersiz kaldığı tespitine dayanıyor. Bu hedef, ABD yönetimi tarafından yalnızca askeri bir gereklilik olarak değil, küresel liderliği sürdürebilmek için atılmış stratejik bir adım olarak tanımlanıyor. Nitekim Washington’a göre 2030’lu yıllar, hem Pasifik’te hem de Avrupa’da eş zamanlı krizlerin ortaya çıkabileceği bir dönem olacak ve USAF’ın bölgesel üstünlüğünü kaybetmesi, NATO’dan Hint-Pasifik’e uzanan geniş coğrafyada ciddi bir güç boşluğu yaratabilir.

“Çok cepheli caydırıcılık” arayışı

USAF’ın bin 500 uçak hedefi, yalnızca sayısal bir genişleme planından ibaret değil. ABD’nin bugün karşı karşıya olduğu tablo, Soğuk Savaş sonrası dönemin alışıldık güvenlik ortamından oldukça farklı. Avrupa’da Rusya-Ukrayna Savaşı NATO’nun hava devriyesi ve hızlı müdahale kapasitesine olan ihtiyacı artırırken, Orta Doğu’da İran’ın vekil güçleri ve bölgesel çatışmalar ABD’nin hava desteğini sürekli gerekli kılıyor. Hint-Pasifik’te Çin’in askeri yığınağı Washington’ın “yüzyılın meydan okuması” olarak tanımladığı rekabetin merkezinde yer alırken Rus Arktiki, Afrika ve Hint Okyanusu gibi bölgelerde de ABD’nin hava gözetimi ve hızlı reaksiyon kabiliyetine duyulan ihtiyaç giderek artıyor. Bu çok katmanlı tablo, ABD’yi klasik “tehdit önleme” yaklaşımından çıkarıp aynı anda birden fazla cephede caydırıcılık tesis etmesi gereken bir modele zorluyor. USAF’ın filosunu güçlendirme kararı, işte bu jeopolitik gerçekliğin ürünü.

Yaşlanan filo ve modernizasyon baskısı

ABD her ne kadar dünyanın en güçlü hava kuvvetlerine sahip olsa da, filosunun önemli kısmı 1980’lerde tasarlanan platformlara dayanıyor. F-15C/D, F-16 Block 30/40 ve A-10 Thunderbolt gibi uçaklar hem yaşlandı hem de modern tehditlere karşı etkinliklerini giderek yitiriyor. Bazı platformların ortalama yaşı 30’un, A-10’ların ise 40’ın üzerine çıkmış durumda. Washington’ın temel sorunu ise şu: Bu uçaklar emekliye ayrıldıkça yerlerine gelecek modern platformların üretim hızı, USAF’ın ihtiyaç duyduğu tempoya yetişemiyor. F-35 programındaki gecikmeler modernizasyon planını yavaşlatıyor, F-22 üretiminin 2012’de durdurulmuş olması da hava üstünlüğü sınıfında teklif edilebilir en gelişmiş uçağın sayısını sınırlıyor. Savunma sanayisinin motor ve elektronik bileşen üretimindeki darboğazı ise teslimat sürelerini uzatıyor. Bu nedenle Pentagon, 2035 vizyonunda yalnızca teknolojik dönüşüm değil, aynı zamanda ciddi bir sayısal artış hedefliyor.

Washington’ın pusulası Çin’i gösteriyor

ABD’nin bin 500 uçak ihtiyacını belirleyen en kritik unsur, Çin’in hızla büyüyen askeri kapasitesi. Pekin yönetiminin özellikle J-20 filosunu genişletme adımları, ABD’yi uzun dönemli bir güç yarışına zorluyor. Çin, beşinci nesil J-20 sayısını her yıl artırıyor ve 2035’e gelindiğinde hava üstünlüğü görevlerinde 300–350 adet J-20 hedefliyor. Üstelik Pekin, hipersonik silahlarda ABD’yi birçok alanda geride bırakmış durumda. Bu da Amerikan üslerini ve uçak gemilerini daha kırılgan hâle getiriyor. Pasifik coğrafyasının doğası da ABD için bir dezavantaj yaratıyor. Washington, geniş uzaklıkları aşmak zorundayken Çin kendi sahasında hareket ediyor. Dolayısıyla ABD, bölgeye hem daha fazla uçak konuşlandırmak hem de bu uçakların görev süresini artıracak bir dağıtılmış üs yapısı kurmak istiyor. Pentagon’un talep ettiği bin 500 uçaklık kapasite, aslında ABD’nin Çin’le girilmiş yeni nesil stratejik rekabette pozisyonunu kaybetmemek için attığı bir adım.

Üretim kapasitesi yetecek mi?

Bu planın en tartışılan boyutu ise ABD savunma sanayisinin bu yüksek hacmi üretebilmeye ne kadar hazır olduğu. ABD’nin F-35 üretim hızı yıllık 150 civarında seyrediyor. Altıncı nesil savaş uçağı (NGAD) projesindeyse maliyetler öngörülenden çok daha yüksek. Ayrıca elektronik bileşen tedariki ve motor üretiminde pandemi sonrası toparlanma henüz tamamlanabilmiş değil. Bu nedenle USAF’ın bin 500 uçak hedefi teknik olarak anlaşılır olsa da üretim takvimi açısından ciddi zorluklar içeriyor. Tasarım, bakım, modernizasyon ve tedarik zinciri sorunları nedeniyle ABD savunmanın niceliksel dönüşümünü gerçekleştirmek için endüstriyel kapasitesini yeniden yapılandırmak zorunda.

Artan maliyetler ve siyasi tartışma

Ek olarak bu adım beraberinde ciddi bir mali yükü de getirecek. 2024 itibarıyla ABD, 886 milyar dolarlık savunma bütçesiyle dünyada birinci sırada. Bu modernizasyon hamlesiyle bu bütçenin büyük bölümünün hava kuvvetlerinin dönüşümüne kayacağı düşünülebilir. Bir F-35’in tam yaşam döngüsü maliyetinin 1,5 trilyon doları bulması, USAF’ın önümüzdeki yıllarda Kongre’den daha büyük kaynak talep edeceğini gösteriyor. Bu durum ABD iç siyasetinde de tartışma yaratıyor. Cumhuriyetçiler, Çin tehdidine karşı daha agresif harcamaları desteklerken Demokrat Parti ise bütçe yükünün sürdürülebilirliği sorgulanıyor. Bununla birlikte ABD’de savunma harcamaları “ekonomiye katkı”, istihdam yaratma ve seçim bölgelerine kaynak aktarma boyutuyla birlikte değerlendirildiği için bu planın Kongre’de karşılık bulma ihtimali yüksek.

“Sayı” değil, stratejik uyarı

Pentagon’un bin 500 uçak hedefi, yalnızca gelecek on yılın modernizasyon planı değil, aynı zamanda ABD’nin küresel güç rekabetine dair stratejik bir uyarı anlamı taşıyor. Washington, 2030’lu yıllarda Pasifik merkezli büyük güç rekabetinin sıcak çatışmaya dönüşme ihtimalini düşük ama ciddi bir risk olarak görüyor. Bu nedenle USAF’ın hem niceliksel hem niteliksel güç kapasitesini artırmak istiyor. Sonuç olarak ABD, bir yandan yaşlanan filosunu yenilemeye çalışırken diğer yandan Çin’in askeri yükselişine karşı yeni bir hava üstünlüğü mimarisi kurmaya çalışıyor. Bu mimarinin özünde ise tek bir soru yatıyor: ABD, küresel liderliğini sürdürebilecek mi, yoksa 2030’lar havada güç dengesinin değiştiği bir döneme mi dönüşecek? Bu, elbette cevabında ABD kadar Çin’in de belirleyici olacağı bir soru.