21. yüzyılın ilk çeyreğinde spor: Gücün ve düzenin değiştiği anlar
Haberin Eklenme Tarihi: 26.12.2025 15:57:00 - Güncelleme Tarihi: 26.12.2025 17:04:0021. yüzyılın ilk çeyreği, sporun yalnızca sahada oynanan bir oyun olmaktan çıkıp; ekonomi, hukuk, medya, teknoloji ve kültürle iç içe geçmiş dev bir ekosisteme dönüştüğü bir dönem oldu. Bu çeyrek asırda bazı zaferler saniyelerle, bazı kırılmalar ise sadece 48 saatle ölçüldü. Ama geride kalanların tamamı, sporun artık tek başına skorla açıklanamayacak kadar büyük bir anlatıya sahip olduğunu gösterdi.
Bu bölümde yer alan hikâyeler; bir ligin doğuşundan bir balonun patlayışına, bir dijital devrimin ekranlara taşınmasından yüzyıllık geleneklerin sorgulanmasına uzanan geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Kimi zaman bir yayın anlaşması, kimi zaman bir mahkeme kararı, kimi zaman da tek bir vuruş ya da tek bir jenerasyon; sporun yönünü kalıcı biçimde değiştirdi. Gücün, paranın ve popülerliğin yeniden tanımlandığı bu çağda spor hem direnenlerin hem de uyum sağlayanların hikâyesini aynı anda yazdı.
Liste ilerledikçe görülecek ki bu çeyrek yüzyıl, sadece büyük şampiyonların değil; sistemleri zorlayanların, kalıpları kıranların ve “böyle gelmişti” denileni tersine çevirenlerin dönemi oldu. Dijital çağın, yeni kuşakların ve değişen izleyici alışkanlıklarının gölgesinde şekillenen bu hikâyeler, sporun geleceğinin hangi kırılmalar üzerine inşa edildiğini açıkça ortaya koyuyor.
60 - Dijital dünyanın sporu keşfi
Dijital platformların spor yayıncılığına yönelmesi tesadüfi değil; değişen tüketici alışkanlıklarının, teknolojik altyapının ve küresel rekabetin doğal bir sonucudur. 2000’lerin başında spor yayıncılığı neredeyse tamamen konvansiyonel televizyon kanallarının tekelindeyken, bugün bu alan Amazon Prime Video, DAZN ve hatta başlangıçta sporla doğrudan ilişkisi olmayan Netflix gibi dijital oyuncuların stratejik ilgi alanına girmiştir. Dizi ve filmler ertelenebilirken, büyük spor organizasyonları anlık tüketime dayalıdır. Bu da dijital platformlar için spor yayınlarını stratejik bir büyüme aracına dönüştürmüştür. Bu dönüşümün en çarpıcı örneklerinden biri NFL’dir. NFL, 2023 itibarıyla yayın hakları anlaşmalarından yıllık yaklaşık 110 milyar dolar gelir elde eden bir yapıya ulaşmıştır. Bu pastanın içinde Amazon Prime Video’nun yalnızca “Thursday Night Football” paketi için ödediği yıllık 1 milyar dolar yer alır. Dijital platformlar, NFL sayesinde milyonlarca yeni abone kazanırken, lig küresel erişimini genişletmiştir. Benzer bir tablo NBA için de geçerlidir. NBA’in mevcut yayın anlaşmaları yıllık yaklaşık 8–9 milyar dolar seviyesindedir ve dijital platformların bu paketteki payı giderek artmaktadır. Genç izleyici kitlesinin mobil ve streaming ağırlıklı tüketimi, NBA’i dijital yayıncılık açısından ideal bir ürün hâline getirmiştir. Daha eğlence odaklı bir örnek ise WWE’dir. WWE’nin haftalık programı Raw’ın Netflix’e taşınmasıyla yapılan anlaşmanın toplam değerinin 5 milyar doların üzerinde olduğu açıklanmıştır. Yeni çeyrek asırda futbolun da hem de çok yüksek perdeden gireceğini düşünürsek, platformların kendi arasındaki rekabetin sahada ki kadar çetin ceviz geçeceğini öngörmek de yanlış olmasa gerek.
59 - Avrupa Süper Ligi balonu
Real Madrid, Barcelona ve Juventus ile birlikte diğer dokuz büyük Avrupa kulübü, Nisan 2021'de kendi aralarında kapalı bir lig olan Avrupa Süper Ligi (ESL) kuracağını duyurdu. Spor geliştirme şirketi A22, ESL fikrinin oluşturulmasına yardımcı oldu. Sporun yönetimi ve ekonomisi açısından bir kırılma noktası olarak kabul edilir. Spor tarihindeki en büyük "kurumsal darbe" girişimi olarak görülür; kulüplerin, UEFA ve FIFA gibi geleneksel üst otoritelerin tekeline ilk kez bu kadar organize bir şekilde meydan okuyabileceğini göstermiştir. Sporun doğasındaki "meritokrasi" (hak edenin yükselmesi) ile Amerikan tarzı "kapalı lig" (garantili gelir ve kâr odaklılık) modellerinin tarihteki en sert çatışmasıdır. Projenin 48 saat içinde çökmesi, modern endüstriyel sporda bile taraftar kültürünün ve toplumsal tepkinin milyar dolarlık sermaye güçlerini durdurabileceğini kanıtlamıştır. Avrupa Adalet Divanı'nın verdiği kararlar, spor federasyonlarının rakip organizasyonları engelleme yetkisini kısıtlayarak spor hukukunda yeni bir dönemi başlatmış ve serbest piyasa ilkelerini spor dünyasına dâhil etmiştir. Bu girişim, günümüzde Şampiyonlar Ligi'nin formatının değişmesine ve kulüplerin gelir dağıtımında daha fazla söz sahibi olmasına doğrudan zemin hazırladı.
58- Çeyrek yüzyıldaki ilk Triple Crown
Çeyrek yüz yılda gerçekleştirilen ilk “Triple Crown” bahsine geçmeden önce “Triple Crown nedir?” sorusunun cevabı ile başlayalım. Triple Crown, Amerikan at yarışlarının en zorlu ve prestijli üç yarışı olan Kentucky Derby, Preakness Stakes ve Belmont Stakes’in aynı yıl içinde kazanılması anlamına gelir. Farklı pistler, mesafeler ve çok kısa bir takvim içinde koşulan bu üç yarışı birden kazanmak, dayanıklılık, hız ve mental istikrarın kusursuz birleşimini gerektirir. Bu yüzden Triple Crown, safkan yarışçılığın en yüksek zirvesi olarak kabul edilir. İşte American Pharoah, 2015 yılında bu üç yarışı da kazanarak 37 yıl süren bekleyişi sona erdirdi. Ancak onu tarihsel olarak benzersiz kılan nokta, bununla da yetinmemesidir. Aynı yıl Breeders Cup Classic’i de kazanarak “Grand Slam” yapan ilk ve hâlâ tek safkan olmuştur. Bu başarının etkisini anlatmak için güzel bir örnek verelim. Sports Illustrated dergisi 2015 yılında Serene Williams’ı yılın sporcusu seçti ancak bu okurlar tarafından büyük bir protesto ile karşılandı. Sebebi ise şuydu: Derginin çevrim içi okuyucu anketinde American Poah %47 oy alırken Serena Williams %29 almıştı.
57 - Modern EuroLeague’in doğuşu…
EuroLeague, Avrupa’nın en prestijli basketbol organizasyonu olarak, 1958 yılında “Avrupa Şa mpiyonlar Kupası” adıyla kurulmuştur. 2000 yılında ise FIBA organizasyonundan ayrılan kulüpler, ‘Euroleague Basketball’ adı altında yeni bir organizasyon kurarak turnuvayı modern bir yapıya kavuşturmuştur. Peki bu ayrılığın arkasında hangi nedenler vardı. Kulüplerin, yayın gelirleri ve organizasyonun pazarlanma şekliyle ilgili şikayetleri bu ayrılmanın en büyük sebebi olmuştu. Euroleague’in 2001 yılından itibaren kısa sürede gelen başarısı, çoğu kulübü bu organizasyona yöneltmiştir. Özellikle bu çeyrek yüzyılın sonlarına doğru FIBA ve Euroleague arasında maç takvimi krizi fazlasıyla yaşansa da Euroleague organizasyonu Avrupa basketbolunda rekabetin ve yüksek mücadelenin temsilcisi olmuştur.
56 - Rugby Dünya Kupası’nın yıldızı Johny Wilkonson
2003 Rugby Dünya Kupası başlarken henüz bu kupayı hiçbir kuzey yarım küre takımının kazanamamış olması gündemdeydi. Ama Gündemdeki asıl soru ise bu Avustralya ya da Yeni Zelanda’yı kim durdurabilirdi. Fikstür yardım etti ve bu iki takımdan biri diğerini yarı finalde eledi. Rakip ise bu sporun mucidi İngiltere am karşılarında ise ev sahibi Avustralya. Daha önce 91 senesinde hem de Londra’da Avustralya finalde İngilizleri yenmişti. Bu takımı yenmek için ekstra bir şey lazımdı çünkü güce dayalı oyun planında İngiltere’nin işi çok zordu. İşte Wilkinson burada devreye girdi. Nefesleri kesen final uzatmalara gitmişti ve maçta artık son 1 dakikaydı, Line Out (taç diyebiliriz) ile oyunu başlatan İngiltere topu rakip bölgeye yaklaştırdı. Bitime sadece 28 saniye varken topu alan Wilkinson, en iyi yaptığı işi yapabilmek için çok doğru noktadaydı. Topu ayağıyla iki direk arasına doğru nişanlayan Wilkinson Drop Gol ile sayıyı buluyor ve İngiltere’ye rugby tarihinin en dramatik ve en şaşırtıcı sona sahip galibiyet ile birlikte şampiyonluğu getiriyordu Wilkinson’ın sol ayağından çıkan o vuruş, Kuzey Yarımküre’nin Dünya Kupası’nı kazandığı ilk an olarak tarihe geçerken, rugby’nin güç kadar akıl ve soğukkanlılıkla da kazanılabileceğini tüm dünyaya göstermiştir.
55- Serena Slam
"Serena Slam", Serena Williams'ın bir takvim yılına bağlı kalmaksızın dört Grand Slam turnuvasını üst üste kazanması (Fransa Açık, Wimbledon, ABD Açık ve Avustralya Açık) durumunu ifade eder. Serena bu olağanüstü başarıyı kariyerinde iki kez (2002-2003 ve 2014-2015) tekrarlamıştır. "Serena Slam", Serena Williams'ın bir takvim yılına bağlı kalmaksızın dört Grand Slam turnuvasını üst üste kazanması (Fransa Açık, Wimbledon, ABD Açık ve Avustralya Açık) durumunu ifade eder. Serena bu olağanüstü başarıyı kariyerinde iki kez (2002-2003 ve 2014-2015) tekrarlamıştır. Serena'nın ilk "Serena Slam"ini 2003'te, ikincisini ise tam 12 yıl sonra 2015'te (33 yaşında) gerçekleştirmesi, bir elit sporcunun ne kadar uzun süre en üst seviyede kalabileceğinin ve yaşın başarıya engel olmadığının küresel bir ispatıdır. Geleneksel "Grand Slam", dört turnuvanın da aynı takvim yılında kazanılmasını gerektirir. Ancak Serena’nın bu seriyi iki kez, farklı yıllara yayılan bir zincirle yapması, spor dünyasında bu başarının değerini pekiştirmiş ve literatüre kendi adıyla anılan bir terim kazandırmıştır.
54- Jennifer Capriati
20. yüzyılda yaşadıklarının etkisini 22. yüzyılda yaşayan, yaşatan bir kadın. Yaşadıklarını başkaları yaşamasın diye kural değişikliklerine vesile olan travmalarıyla boğuşmuş bir sporcu. 13 yaşında ilk turnuva finaline ve Fransa açık yarı finaline çıkan Capriati bu yaşta aşırı ünlü ve çok zengin olmanın yükünü taşımakta çok zorlanacaktı tıpkı bir dönemki E.T. filmi yıldızı Drew Barrymore gibi. Tenis kariyerini sürdürmek, bunalımlar, alkol uyuşturucu problemi, tekrar başarıya ulaşmak kavramları arasında sert git gellerle yüz yılı tamamlayan Capriati. Yeni yüz yıl ile birlikte sorunlarının büyük kısmını aşmış aşamadıklarıyla da yaşamayı öğrenme bir yetişkin olarak karşımıza çıkıyordu yeniden. İlk başarılı yılının (91) 10 yıl sonrasında yeniden zirvedeydi. 2001-2004 arası 5 Grand Slam yarı finali 3 şampiyonluğu’nun yanı sıra 2 de sezon sonu turnuvası zaferi elde ediyordu. Tüm bunlar yaparken, küllerinden doğan Capriati, insanların kendisine taktığı “bidon” lakabını umursamadan 2001 yılında dünyanın 1 numarası da oluyordu. Bu yazıyı biraz daha uzun tutacağız diğerlerinden. Eklememiz gereken önemi bir konu daha var bu yıldız hakkında. Kendisinin 90’lı yıllarda yaşadıklarından sonra, kendisinden sonra gelecek genç yıldızları da kaybetmemek adına WTA bir takım kural değişikliklerine gitti. Capriati kuralı olarak da halk arasında bilinen bu değişiklikler neticesinde 13 ve altı yaşında hiçbir sporcu turnuvalarda yer alamazken. 14 yaşındaki bir sporcu ise sınırsız gençler turnuvasına katılabilecekken sadece 8 adet tur turnuvasına katılma hakkı oluyordu. Yaş arttıkça bu sayı da artıyor ve 18 yaşında ise sınırlama kalkıyordu.
53- - Türk futbolunun kaos hâli
Ülke futbolumuz hiçbir zaman normal olmadı aslında. Güvensizlik, evrensel gerçeklerden uzakta bir zihniyet, kavga, nefret vs vs. Ama bu son 25 yılda gelinen nokta hem çok başka seviye hem de biraz ürkütücü. Bunda 3 Temmuz sürecinin etkisi çok büyük. Ülke futbolunda nefret kültürünü yükseltti Var’ın etkisi çok büyük hakem güvenini dibe çekti, atarım keserim söylemine sahip isimlerin artıp değer görmesinin katkısı büyük, dijitalde negatiflik sayesinde çok para kazanacağını keşfeden medyanın payı çok büyük. Ve futbolun başı boşluğunun da katkısı çok büyük. Hadi gelin kısaca bunları bi hatırlayalım. Yarıda kalan maçın hükmen karara bağlanması gerekirken kaldığı yerden başlama kararı alınması neticesinde Beşiktaş’ın Fenerbahçe maçına çıkmaması. Can güveliğini sebep göstererek Galatasaray’ın, basketbol final serisinde Fenerbahçe maçına çıkmaması, Fatih Terim’in Milli Takım Hocası olduğu dönemde kilometrelerce yol kat edip kavgaya gitmesi, Halil Umut Meler’in Ankaragücü Başkanı Faruk Koca tarafından yumruklanması, Fenerbahçe’nin Süper Kupa maçına önce U-21’i çıkartması gol yedikten sonra da takımı çekmesi. Şu anki Federasyon Başkanının, Trabzonspor başkanlığı döneminde yönetimlerin beğenmediği hakemleri talimatıyla beraber soyunma odasına kilitlettirmesi ve daha nicesi. İkinci çeyrekte aklımıza daha fazla mukayyet olabilmemiz dileğiyle.
52- En Garde! Pretes! Allez! İrem Karamete - Baldini
1976 ve 1984 Olimpiyatlarına katılmış bir anne ve onun antrenörlüğünü yapmış bir babanın kızı olarak İrem Karamete’nin farklı bir kariyeri olması beklenemezdi. Ama kendisinin de kitabında belirttiği gibi süreç hiç kolay değildi. Kısaca eskrim bu ülke için neden çok önemli bir spor onu da anlatalım. 1936 Olimpiyatları; o zaman davet ile gerçekleştirilen katılım neticesinde henüz 13 yaşında olan Türkiye Cumhuriyeti, olimpiyatlara ilk kadın sporcularını gönderiyor. Suat Fetgeri (Aşeni) ve Halet Çambel hanımefendiler. Onlardan sonra ise 72’de Özden Ezinler ülkemizi temsil ediyor. 84 olimpiyatlarından sonra ise ne erkek ne de kadın sporcularımız boy gösteremiyorlar. 2013 Akdeniz oyunlarında kadınlarda 42, genelde ise 30 yıl sonra Türkiye’ye Flörede madalya getirmeyi başaran İrem Karamete, 2016 oyunlarına katılım hakkı elde ettiğinde 1984’den beri süregelen bir hasreti sona erdiriyordu. 4 sene sonra da Tokyo’ya gitmeyi başaran İrem, 2025 başında çıkarttığı biyografisi ile de hem kariyerini anlatıyor hem de yine öncü olup bir kitap yazan ilk olimpik kadın sporcu oluyordu. Bence o kitabı da edinin.
51- Z Kuşağını yakalama kaygısı: Kay Kay-BMX-Tırmanma Olimpiyatlar’da
Biliriz ki her olimpiyatta biraz da ev sahibi ülkenin popüler sporu da düşünülerek geçici eklenen sporlar olabilir. Ama hâlâ çok büyük ilgi görmesine rağmen, bir yandan da bu ilgiyi kaybetmeye başlayan, Z kuşağı ile birlikte yeni kitle yakalayamayan IOC, çareyi gençliğin sporlarına tutmakta buldu. İşin ilginç yanı bu sporların muhafazakârları daha tepkili, alternatif bir hayat bakışının temsilcisi olan, ana akımdan uzak durmakla gururlanan bir kitlenin sporcuları olarak, popüler kültürün bir parçası olmak çok da hoşlarına gitmiyor. Hatta onların x-Games’i var. IOC Paris’de izlenme olarak istediğini aldı. Gerek Z kuşağı arasında gerekse de Millennials’lar arasında olimpiyat izleme oranı artış gösterdi. Los Angeles bu konuda belki de en belirleyici yer olacak. 100 küsur yıllık geleneklere tutunmak mı yoksa değişen dünyayı kalıcı olarak kabullenmek mi. Moral bozmak istemem ama Z kuşağından da zor bir kuşak geliyor. Kendilerine Alfa diyorlar aman dikkat!